Elric Destanı ile tanıdığımız ve dünyaya da ününü bu karanlık fantezi serisiyle duyurmuş olan
Michael Moorcock, tehlikeli sularda yüzmeyi seven bir yazar. Öncelikle Orta Dünya'nın beyaz ve siyahtan oluşan dünyasının yükseldiği günlerde, sadece griyi kullanarak yarattığı
Elric Destanı ve sonrasındaysa ölüm tehditleri almasına Yol açan
İşte O Adam.
Bu kitap, içeriği bakımından yayınlandığı yıl olan 1966'da yazarın çok ciddi ölüm tehditleri almasına neden olmuştur. Öte yandan 1967'de Nebula Ödülü'nü En İyi Kısa Roman dalında kucaklamıştır.
Peki ne anlatıyor?
Kitabın ana fikri için arka kapakta yer alan
Carl Gustav Jung'a söz vermek gerek. Çünkü onun o arka kapaktaki sözleri ve kitap boyunca adının sıkça geçişi çok şey açıklıyor.
Günümüzde nevrotik denen insanların çoğu başka bir çağda yaşasalardı, nevrotik, yani kendilerine karşı bölünmüş olmazlardı. İnsanların, atalarının mitlerinden kopmadığı, doğanın yalnızca bakılacak bir şey olmadığı ve gerçekten yaşandığı bir dönemde yaşasalardı, bölünmeleri engellenmiş olurdu. Mitlerin yok olmasını hazmedemeyen ve ne yalnızca dış dünyayla, yani bilimin gördüğüyle ne de bilgelikle hiçbir ilgisi olmayan entelektüel laf salatalarıyla yetinemeyen insanlardan söz ediyorum.
-Carl Gustav Jung-
Başkarakterimiz Karl tam olarak bu profilin adamı. O nevrotik ve takıntılı bir adam. Jung'un görüşlerini hayatının merkezine oturtmuş ve en büyük takıntısını Mesih inancı/miti olarak ilan etmiş biri. Bu alanda Jung tartışmak için katıldığı toplantılar, en az kendisi kadar nevrotik aşk ilişkileri var.
Karl'ı kitap boyunca dehşetle izliyoruz. Moorcock bu nevrotik kişiliği yazmakta ürkütücü biçimde başarılı. İnsan bazen kendini Karl'ın dinmeyen ve sonu gelmeyen söylemlerine kaptırıyor. Onunla birlikte Jung ve Mesih'i harmanlayarak ortaya çıkan kavramsal bütüne tapınmaya başlıyorsunuz.
İşte kitap tam burada herkesi rahatsız edecek noktaya geliyor. Çünkü Jung tartışığı toplulukta gerçekten de zaman makinesini icat etmiş bir adam var ve o zamanda geriye gitmesi için Karl'ı kullanmak istiyor. Peki Karl nereye gidiyor? Cevabı siz de tahmin ettiniz: Mesih'in ilk ortaya çıktığı zamana.
Hemen Jung'a yeniden kulak veriyoruz. Ne diyordu?
İnsanların, atalarının mitlerinden kopmadığı, doğanın yalnızca bakılacak bir şey olmadığı ve gerçekten yaşandığı bir dönemde yaşasalardı, bölünmeleri engellenmiş olurdu.
Buradan sonrası küfürün, günahın ve bilinen tüm iyi/güzel kavramına bir atılan tokadın tiksinç çekiciliğine sahip. Buradan sonrası, aynı zamanda Moorcock'u ölümle burun buruna getiren kısım. Nedeniyse Karl'ın yaptığı yolculuğun başta Jung'un söylemleriyle kesişmesinde yatıyor.
Karl, Hz.İsa'nın tarih boyunca ilerlediği yolu zaman makinesiyle indiği yerden itibaren takip eden kişi oluyor. Karl geçmişte attığı her adımda o oluyor. Tarih boyunca bize anlatılanları yaşayan Hz.İsa değil, Karl oluyor. Peki ya gerçek İsa? Meryem? İşte oralar hem spoiler hem de Moorcock'ın canına kastedilme nedenlerinden oluşuyor.
İşte O Adam oldukça aykırı ve bir o kadar rahatsız edici bir kitap. Moorcock ise Hıristiyan kesimden aldığı aşırı tepkileri, kendi Türk dostlarının (Moorcock Türk dostları olan bir İngiliz) vermediğini, çok daha makul yaklaştığını Önsöz'e ekliyor.
Phoenix Yayınevi'nden çıkan kitabın Türkiye'ye özel bir Önsöz'ü var. Ancak
çeviri ve editörlük berbat. Özellikle editörlük berbat demek daha doğru olur. Böylesine
günahkar bir kitap bize bu haliyle sunulmamalıydı.
Eğer dini değerleriniz yüksekse bu kitap sizi gerçekten rahatsız edecek. Ama unutmamak gerek ki, Moorcock burada Jung'un sözüne çok hassas bir yerden hayat veriyor. Eğer ki böyle biri değil ve bu gibi sınır tanımaz yazarları seviyorsanız kitaba şans verin derim. Ama mümkünse
İngilizcesinden okuyun. Türkçe baskısını sadece Önsöz için alın diyebilirim.
Michael Moorcock başına gelecekleri bile bile kaleme aldığı bu sınır tanımaz eserleriyle okuru şok etmeyi gerçekten başarıyor. Bir kısa romanda beklemeyeceğiniz kadar sarsabiliyor sizi. Bunda pay sahibi olan Jung olduğu kadar, büyük dilim Mesih kavramanın Karl'la olan tehlikeli dansına düşüyor.
Konuyu açmama neden olan olay:Bu kitabı tanıtmak Son Kurtadam'ı okurken geldi aklıma. Glen Duncan asi bir yazar. Özellikle Tanrı inancı ve kavramına karşı oldukça sert bir tutumu var. Ancak İşte O Adam'daki inceliği Duncan'da bulamadım. İster istemez bir kıyas yaptığımda Moorcock'un yanında Glen Duncan isyankar bir genç gibi kaldı.
Biri diğerinden daha iyi demiyorum, ama sadece iki kitabın bu noktasını kıyaslamadan edemedim.