Kitabın eski baskılarından birini okudum. Pek çok önemli noktayı kaçırıyor olabilirim bu nedenle. Yorumumda bu noktalardan dolayı karanlıkta kalan yerler varsa birilerinin beni aydınlatmasını önemle rica ediyorum.
Neil Gaiman'ın bazı kitaplarını aynı anda hem çok derin, hem de çok sığ buluyorum. Amerikan Tanrıları bu duruma güzel bir örnek.
Kurguyu oluşturan malzemeler, binlerce yılı kapsayan bir zaman diliminden ve farklı coğrafyalardan toplanmış. Sonrasında da bu malzemeler iç içe geçen öykülerle örülerek aktarılmış. Bunlar esas olarak kitabın ilk yarısını oluşturuyor ve bana göre kitabın böylesi değerli oluşunu bu bölümler sağlıyor.
Kitap ilerledikçe çağlar içinde nadiren gerçekleşen büyük kırılma anlarından birine tanık olacağımız duygusu iyiden iyiye veriliyor ve olayların çözüleceği noktaya ulaştığımızda büyük bir beklenti içinde oluyoruz. Kitabın güzelliğindeki çözülme de bu sıralarda başlıyor. Olaylar hızlanıyor, bitmeyen tesadüfler de artıyor. Laura'nın çürüme kokusunu da hesaba katınca bir an için Olasılıksız'ı (kitapların çıkış tarihleri sebebiyle tersine bir etkilenme olabilir ancak) okuduğum duygusuna bile kapıldım ki böyle olması son derece tatsızdı. Sonunda da tanrıların toplumsal devinimi ve bunun doğuracağı kitlesel sonuçlar nasıl olacak acaba derken her şeyin iki kişilik bir senaryo olduğu ortaya çıktı. Ters köşeydi ve zekiceydi, ama kesinlikle tatmin edici değildi.
Bununla birlikte, kitabın sonunda okuyucuyu mutlu etmeye yönelik özel bir çaba da yok değil. Önceki eserlerine yazdığı sonlarda yarattığı hayal kırıklıklarından olsa gerek, yazar tüm kötüleri tek tek cezalandırıp, iyileri de ödüllendirmiş. Bu yönden içime de sindi.
Tüm bu sonuçlandırılan olaylar arasında sadece Gölge'nin kim olduğu havada bırakılmış. Ben kitap boyunca kendisini Thor sanmıştım. Gerekçelerim aşağıda:
".......Biz kolay ölmeyebiliriz ve gerçekten de ölmüyor olabiliriz; ama yine de ölebiliriz. Eğer hala sevilir ve hatırlanırsak bize çok fazla benzeyen bir şey gelir ve yerimizi alır. Böylece bütün bu lanet şey tekrar baştan başlar. Ve eğer unutulursak, işimiz bitmiştir." (Bölüm 13)
"........Devamlı Thor'u düşünüp duruyorum. Onu hiç tanımadın. Seni gibi iriyarı bir adamdı. İyi kalpli. Pek zeki değildi; ama eğer istesen üstündeki tanrının cezası gömleği sana verirdi. Ve intihar etti. 1932'de ağzına bir tabanca soktu ve kafasını uçurdu. Bu bir tanrı için ne tür bir ölüm ki?" (Bölüm 13)
Son Thor intihar ettiğine göre, alıntıdaki ilke gereği bir yerlerde yeni bir Thor'un olması gerekiyor.
Thor, fırtına tanrısı ve Gölge, bulutları toplayıp kar yağdırabilme becerisine sahip. Yakın sayılır.
İkisi de iriyarı ve aptal. Gölge'nin zekasıyla hemen herkesin alay ettiği sizin de dikkatinizi çekmiştir.
Ama ne var ki
Gölge, Thor değilmiş. Bir sonraki durağım, Gaiman'ın
Kırılgan Şeyler kitabındaki “Vadinin Hükümdarı” adlı öyküsü olacak.
Bu arada Thor nerede?
Dikkatimi çeken bir başka konu eşcinsel iblisten başka -ki neden homo olduğunu da anlayamadım- hiç arap tanrısı yok. Ve Yunan panteonundan da kimse yok. Güçlü kudretli Zeus ve savaşı istediği gibi yönlendirecek Ares veya Mars yok; güzeller güzeli Afrodit yok. Bizden hiç kimse olmadığını söylemiyorum zaten. uzun zaman önce bende oluşmuş kanaatten söz etmek istiyorum, biz yabancıların gözünde yokuz. Bunu Arthur C.Clark’ın eserlerinde gözlemlemiştim bir kere daha teyit etmiş oldum.
Ben ifritin eşcinsel değil biseksüel olduğunu düşünüyorum. Sanıyorum ki bedenini almak isteyeceği kişinin erkek veya kadın olması onun için fark etmeyecekti.
Türk mitolojisinden sayabileceğim tanrıların adı bir elin parmaklarını geçmiyor. Dahası onlara tapındığımız ve daha da önemlisi inandığımız dönem çok ama çok gerilerde kaldı. Ve bizler kitleler halinde yeni dünyaya göçmedik. Bizden kimse yok derken onlardan bahsetmediğini varsayıyorum.
Bizi temsil edecek olan, Tek Tanrı olabilirdi sadece. Dahil olsaydı nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamadım ben de. Kitaptaki mantığa göre kiliseler, camiler ve sinagoglardan beslenmeye devam ediyor olmalıydı hala ve tek olmak konusundaki kesinliği sebebiyle diğerlerinin onun karşısında hiçbir şansları olmazdı. Ne savaş, ne fırtına...
Elbette böyle bir şey de kitaba dahil edilemezdi. İnfiale yol açardı her şeyden önce. Yukarıdaki iki cümleyi yazarken bile tedirgin oldum birilerinin tepkisini çeker miyim diye.
Gelen yorumlar genel olarak olumsuz olduğu için şaşkınım.
Bazı noktalara takılmış olsam da kitabı çok sevdim ben.