Bu yıl okuduğun çizgi-romanlar arasında seni en çok şaşırtan, en çok etkileyen ve beklenmedik derecede bulduğun neydi diye sorsalar cevabım tereddütsüz olarak
Saga olur.
İlk çıktığında dikkatimi şöyle bir çekmiş ama nedense kendisini okumaya bir türlü ikna edememişti Saga beni. Neden derseniz, geçtiğimiz senelerde pek çok farklı çizgi-romana bir umutla şans vermiş, fakat %99'nda aradığımı bulamamış, çoğunlukla da hayal kırıklığına uğramıştım. Yeni çizgi-romanlar beni tatmin etmiyordu, eskiden aldığım o tadı veremiyorlardı bana.
Daha sonra hakkında çok olumlu yorumlar duymama, sitemizde Fırtınakıran imzalı
güzel bir inceleme yayınlanmasına, hatta bitmek tükenmek bilmez ısrarlara rağmen hep uzak durmuştum kendisinden. Şimdi geriye dönüp bakıyorum ve aynen şöyle diyorum: "Ne de büyük aptallık etmişim!"
Saga gerçekten de son yıllarda okuduğum en orijinal, en eğlenceli, aynı zamanda da en düşündürücü serilerden biri. Bunun en önemli unsurlarından biri çizdiği farklı evren. Hepsi de birbirinden ilginç, çeşit çeşit karakter var burada. Teknolojik anlamda oldukça gelişmiş, kanatlı
İlktopraklılar. Büyü ve yakın dövüş konusunda uzman, koç boynuzlu
Çelenkliler. Televizyon kafalı (ironiye gelin) yöneticiler. Hepsi de farklı farklı yeteneklere, görünümlere ve kişiliklere sahip
Serbest Çalışanlar. Hayaletler, devler, canavarlar, yalan kedileri, seks köleleri... saymakla bitmeyecek türlü türlü, tuhaf, ama bir o kadar da ilginç canlı türü.
Hepsinin önünde de
Alana ile
Marco adlı kahramanlarımız. Birbirlerine sırılsıklam âşıklar, ama olmamaları gerek... çünkü ezelden beri, neredeyse unutulmuş bir sebepten ötürü savaşan iki ırkın, İlktoprakılar ile Çelenklilerin birer temsilcisi onlar. Bırakın aşk yaşamayı, birbirlerine sempati duymaları bile yasak. Ama onlar âşık. Üstelik o kadar âşıklar ki bir bebekleri bile var! Adı... adını söylemeyeceğim, sürpriz kalsın. Ancak her iki ırkın da özelliklerini taşıyan, barış için umut olan bu ufaklık için daha güzel bir ad düşünülemezdi sanırım.

Barış herkesin birinci önceliği değil elbette. Aksine istenmeyen bu durum... Zaten bu yüzden hem o küçücük bebeği hem de "günahkar" ebeveynlerini ortadan kaldırmak peşlerinden bir sürü katil, asker, hatta imparatorluk mensubu gönderiliyor ya. işin güzel tarafı ne biliyor musunuz? Klişelere saplanmaması... Bunlar iyi, bunlar kötüden ziyade herkesin her şeyi yapmak için çok geçerli bir sebebi var. Bu da onları daha da insancıl, daha gerçekçi kılıyor. Böylece çizgi-romandan aldığınız tat da bir kat daha artıyor.
Gerçekçi kişiliklerden bahsetmişken bebeğimizin annesi
Alana'nın ağzı bozukluğuna, babası
Marco'nun saflıklarına, aralarındaki aile ilişkisinin güzelliğine, komikliğine ve yeri geldiğinde de ciddiyetine değinmeden olmaz. Peki ya hikayeyi anlatanın minik bebek olduğunu sonradan idrak ettiğiniz ve hayran kaldığınız ana ne demeli? Bu ve bunun gibi yazarın yeteneğini gözünüze iyice soktuğu gibi, seriye de daha fazla bağlanmanıza neden oluyor.
Tek şikayetim cinsellik öğelerinin bazı yerlerde gereksiz yere kullanılması üzerine olacak. Tamam, Spartacus ve Vampire Diaries gibi diziler sağ olsun, artık açık seçik sevişme sahnelerini normal karşılar olduk. Bunlardan yana sıkıntım yok, öyle abartılı da değillerdi zaten. Ama bazen, özellikle de televizyon kafalı prensimizin ekranında cidden iğrenç şeyler görülebiliyor. Üstelik konuyla da hiçbir alakaları yok... Onlar da olmasa gözüm kapalı herkese önerebileceğim bir seri olurdu
Saga.
Uzun lafın kısası ilk cildini okuyana kadar bin bir naz ettiğim, ikinci cildin ise uçarak aldığım, devamını büyük merakla beklediğim çok güzel bir seri bu. Küfür ve cinsellik öğeleri sizi rahatsız etmiyorsa ve değişik, orijinal, çarpıcı, yetişkinlere yönelik ve akıldan çıkmayacak bir şey arıyorsanız şiddetle tavsiyemdir.