Gideceğim yer sadece Orman'ın biraz içlerindeydi, yıllar önce her şeyin başladığı yere yakın olmasa da bu kadar yaklaşmak beni tedirgin ediyordu. Bağlantılarıma göre orada bir iş teklifi gelecekti. Tapınak'tan kaçtığımdan beri bu ormana gelmemiştim. Burada son bulunduğumdan beri ne kadar zaman geçmişti hatırlayamıyordum. Bazen yüzyıllar geçmiş gibi geliyordu bazen sadece bir kaç ay. Emin olduğum şey o zamanki yeniyetme olmadığımdı.
O zamanlar basit kontrol büyülerini bile yapamazken artık toprak ve gölge büyücüsüydüm. Toprağı kullanabilir, ona istediğim şekli verebilmenin yanı sıra ondan golemler de yaratabilirdim. Gölgeler ile yeni yeni insan zihnindekileri duyabilmeye ve çok zeki olmayanlara istediğimi yaptırabilmeye başlamışsam da o kadar yeni bir yetenekti ki benim için sürekli çalışmam gerekiyordu. Fakat fazla görünmemem gerektiği için bunu öldürdüğüm insanlar üzerinde geliştirmekten başka çarem yoktu.
Anlaşma yerine doğru ilerlerken zihnimde Uzdis'in bana söylediklerini dinliyordum. "Adalet'i bulmalısın. Adalet'i bulmak için seçtiklerimdensin. Adalet'i anla, herkes için geçerli kuralı bul ve uygula." Bu sözler Tapınak'ta tehlikeli bulunup atılmamı sağlayan sözlerdi. Ustalarım Tanrıların bizlerle konuşmadığını ve asla konuşmayacağını, kötücül güçlerin zihnime girdiğini, benim kötü şeyler yapmamı sağlamaya çalıştıklarını söylemişlerdi. İşin aslı, artık benim için arada bir farkın olmadığıydı. Eğer bu sözleri söyleyen Uzdis'se de yöntemimi benimseyip benimsemeyeceğini bilmiyordum. Yok eğer kötü ruhlar içimdeyse, zaten yapabileceğim bir şey yok, onların eseriydim.
Uzun süre düşündükten sonra herkes için adaleti bulmuştum, ölüm. Ölüm herkes için adildi, herkes ölürdü. Benim için tek gerçek haline gelmiş bu cümleyi bir dua gibi sürekli kendime tekrarlardım: "Adalet ölümdür, herkes ölür."
Bir tepenin başında ay ışığının izin verdiği ölçüde biraz ileride, aşağıdaki açıklığı gördüm. Toplanacağımız yerin orası olduğuna kanaat getirip oraya doğru inmeye başladım.