Kayıt Ol

Canımı Yakan Şeyler

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
Canımı Yakan Şeyler
« : 01 Ocak 2016, 23:27:00 »
Bir


Yolun yarısına gelmişti. Arkasına baktı. Sonra önüne döndü. Yürümeye devam etti. Birkaç adım sonra ayağına bir şey battı. Topallayarak birkaç adım attı. Canının acıdığına emin olunca yere oturdu. Ayakkabısını çıkarttı. Ayağına batan dikeni buldu. Dikeni söktü. Dikeni peçeteye sardı, peçeteyi bir kez daha katlayıp cüzdanının içine koydu. Ayağa kalktı. İlk birkaç adımda yine topalladı. Ardından normal yürüyüşüne devam etti. Görevinin peşindeydi. Korkmuyordu. İçinde en ufak bir tereddüt yoktu. Yapılması gerekeni, o yapacaktı. Başka kimsenin yapmaya cesaret edemediği şeyi o yapacaktı. Yürümeye devam etti.


İki


Kucağındaki bebeğe baktı. İçinde sevgi hissetti. Bebeğin alnını öptü. Sanki kendi doğmuş gibi bir his doğdu içine. Bebek ona gülümsedi. Bebeğin gülümseyişi içinde bir şeyler kırılmış hissi yarattı. Bebeği annesine verdi. Annesinden bebeğin fotoğrafını çekmek için izin istedi. Kadın izin verdi, çantasındaki fotoğraf makinesini aldı. Bebeğin fotoğrafını çekti. Fotoğraf makinesi ona ödülünü verdi. Kadına gülümseyip, iyi günler temennisinde bulundu. Oturduğu koltuktan kalktı. Odanın kapısına yürüdü, kapıyı açtı, dışarı çıktı, kapıyı kapattı. Evin salonuna gelmişti. Evin salonu kocamandı. Sanki içinde yıkılmayı bekleyen binlerce umut var gibiydi. Sokak kapısından dışarı çıktı. Yorulduğunu hissetti. Kendi evine doğru yürümeye başladı. Yürüdü. Ev yakındaydı. Yürüdü. Eve vardı. Evin kapısını açtı, üzerindeki montu çıkarttı. Çantasını yere bıraktı. Kapıyı kilitledi. Oturma odasına gitti. Oturma odası küçücüktü. Sanki yıkılmayı bekleyen binlerce umudun hepsi gitmişti. Hepsi yıkılmıştı. Telefonuna mesaj gelmişti. Mesajı açtı. Gelen mesajı dikkatle okudu. Bitirdi bir daha okudu. Canının yandığını hissetti. Mesajı kapatmadan telefonu dikkatle masanın üzerine bıraktı. Kapının önüne gitti. Çantasının içinden fotoğraf makinesini çıkarttı. Masanın önündeki sandalyeye oturdu. Telefonun fotoğrafını çekti. Fotoğraf makinesi ona ödülünü verdi. Ayağa kalktı. Odasına gitti. Yatağına uzandı. Rahat bir uyku çekebilmek için inanmadığı tanrıya dua etti.


Üç


Sigarasını söndürdü. Kokmasın diye elini daha önceden kopardığı yaprağa sürdü. Yaprağı yere attı. Cebindeki sakızla dolu kutudan iki tane sakız çıkarıp ağzına attı. Merdivenlerden çıktı. Evin kapısını çaldı. Bekledi. Birinin geldiğini duydu. Bekledi. Kapının arkasındaki kişi kilidi açarken ayakkabılarını çıkarttı. Küçük gelen ayakkabılar yine ayağına vurmuştu. Acısını belli etmedi. Kapıyı açmış olan annesine sarılıp içeri girdi. Annesi birçok şey söyledi. Duymadı. Odasının kapısı açıktı.  İçeri girdi. Kapıyı kapatıp, üzerini değiştirdi. Telefonunu yastığının altına bıraktı. Odanın kapısını açtı, dışarı çıktı. Oturma odasına yürüdü. Babası televizyon izliyordu. Selam verdi. Babası da ona karşılık verdi. Onun oturmadığı koltuğa oturdu. Babasını görünce aklında daha önce gördüğü binlerce fotoğraf karesi canlandı. Cüzdanını eliyle yokladı. Sonra televizyon izlermiş gibi yaptı. Babasının ifadesiz yüzüne baktı. Yarın gideceğini söyledi. Babası onun yüzüne baktı. Ölü gibiydi. Babası cevap vermedi.


Dört


Yağmur yağıyordu. Islanmamak için eliyle başını kapatmaya çalışıyordu. Başaramadı. Yürümeyi bıraktı. Koşmaya başladı. Demir kapının öbür tarafına geçti. Hızla koşmaya devam etti. Okula gelmişti. Kapı kapalıydı. Kapıyı açmak için elleriyle hareket yaptı, açıldı. İçeri girdi. Sınıfa kadar çıktı. Kapıya vurdu. İzin alınca içeri girdi. Sırasına oturdu. Bir zamanlar sevdiği insanlarla konuşmadı. Öldüğünü hissettiren bakışlarının canını yaktığını hissetti.  Cüzdanını eliyle yokladı. Çantasından kırmızı defterini ve kalemini çıkarttı. Cüzdanını da cebinden çıkarttı. İçinden arkadaşlarıyla çekinmiş olduğu bir fotoğraf aldı. Fotoğraf katlanmıştı. Düzeltti. Sırasının altından daha önce bıraktığı yapıştırıcıyı aldı. Fotoğrafın arkasına sürdü. Defterin ikinci sayfasına yapıştırdı. Sonra ilk sayfasını çevirdi. Sayfaya “Canımı Yakan Şeyler” diye başlık attı.


Bir


Yolun yarısına gelmişti. Arkasına baktı. Sonra önüne döndü. Yürümeye devam etti. Birkaç adım sonra ayağına bir şey battı. Topallayarak birkaç adım attı. Canının acıdığına emin olunca, oturdu. Ayakkabısını çıkarttı. Ayağına batan dikeni buldu. Dikeni söktü. Dikeni peçeteye sardı, peçeteyi bir kez katlayıp cüzdanının içine koydu. Ayağa kalktı. İlk birkaç adımda yine topalladı. Ardından normal yürüyüşüne devam etti. Görevinin peşindeydi. Korkmuyordu. İçinde en ufak bir tereddüt yoktu. Yapılması gerekeni, o yapacaktı. Başka kimsenin yapmaya cesaret edemediği şeyi o yapacaktı. Yürümeye devam etti. Yolun kalan yarısını tamamladı. Evine gelmişti. Evine girdi. Odasına gitti. Masasına oturdu. Cüzdanından dikeni sardığı peçeteyi, çantasından da kırmızı defterini çıkarttı. Son sayfasını açtı. Masasının üzerindeki yapıştırıcıya kapladı dikeni. Sonra defterin son sayfasına yapıştırdı. Defteri kapattı. Ayağa kalktı. Tüm pencerelerin kapalı olduğuna emin olduktan sonra mutfağa gitti. Gazı açtı. Odasına döndü. Odasının kapısını sonuna kadar açtı. Sonra yatağına uzandı. Rahat bir uyku çekebilmek için inanmadığı tanrıya dua etti.
Bir kapı açıldı.


Çevrimdışı Müstehzi

  • *
  • 38
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Canımı Yakan Şeyler
« Yanıtla #1 : 29 Şubat 2016, 23:06:16 »
"Cebindeki sakızla dolu kutudan iki tane sakız çıkarıp ağzına attı." bu cümlede "sakızla" yerine "sakız" kelimesini kullansan daha hoş olur sanki. Bunun haricinde gözümü tırmalayan bir şey olmadı.

Öykü boyunca kısa cümleler kullanmışsın. Betimleme ya da diyalog yoktu (belki bebeğin annesi ve babasıyla yaptığı konuşmalar diyalog sayılabilir ancak bunlar da diyalogdan çok gözlemmiş gibi aktarılmış bize). Böyle tekdüze ilerleyince biraz sıkıcı olabiliyor öykü haliyle. Yine de başka türlü anlatsan bu tadı vermezdi öykü. Başlamadan önce öyküye şöyle bir göz atmam ve son kısmın dikkatimi çekmesi "Bu öyküde bir numara var" dedirtti bana. Sonunda da ödülümü aldım zaten. Okuması pek de kolay olmayan güzel bir öykü olmuş, ben beğendim. Eline sağlık.
“Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”
- Fernando Pessoa