Yani çok dindar bir insan, fantastik kurguyu, yukarıda saydığım ırk, mekan gibi hayali şeyleri yanlış bulduğu için okumaz veya yazmaz. Aynı şeyi diğer edebi türlerde de yapmıyor muyuz? Onlarda da olmayan bir şeyi yaratabiliyoruz bazen.
Hangi din 'hayali şeyleri' kısıtlar bilmiyorum ama kastettiğiniz İslam ise böyle bir kısıtlama yok. Yani 'hayali şeyleri yanlış bulmak' diye bir kaide yok. En nihayetinde kurgu bir araçtır. Yeri geldiğinde hayali öğeler kullanılarak insanlara çeşitli dersler ve öğütler verilebilir, farklı fikirler tartışılabilir. Örneğin Mevlana'nın Mesnevi'si kurgusal olaylar ve karakterlerle doludur. Dahası, yazar eserde peygamberleri dahi kurguladığı öykülere kahraman yapmaktan çekinmez. Önemli olan içerik ve verilen mesajdır. Yazar kendince bu önemli figürlerin hayatları ve kurgusal alemde karşılaştıkları durumlar üzerinden okuyucuya ders vermeye çalışır. Bunun kusurlu bir tarafı olduğunu düşünemiyorum. Dolayısıyla dindar bir insanın kurguya karşı olmasının da bana göre hiç bir sebebi yoktur, karşı olabileceği şey ancak uygunsuz bulduğu içerik olabilir.
İhsan Bey'in söylediklerine ise katılmıyorum. Katolikliğin kendisi zaten başlı başına putperest sembolizmiyle dolup taşmakta iken bu itikada sahip insanların putperestliğe karşı tutum içinde olması ancak "benim putum seninkini döver" seviyesinde kalabilir.
Dahası, az ya da çok tanrılı sistemler kurgulayıp bunların hiçbirine tapınma söz konusu olmaması da ayrı bir garabettir. Teoloji tarihinde şu veya bu şekilde bir itikad yoktur ki az ya da çok tapınma ritüellerini içermesin. Bu mevzu bizim konumuzun dışına taştığı için üzerinde fazla durmak istemiyorum.
En nihayetinde genel geçer jargonun oluşmasında etkili olan düşünce akımının "ustaya öykünmek" şeklinde basite indirgenemeyeceği kanaatindeyim. Hristiyanlığı daha doğar doğmaz mahveden putperest sembolizminin daha etkili ve nüfuz etmede oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum.
Dahası, kendini dindar olarak tanımlayan her yazar,çizer ya da düşünürün, bu sembollerin eserleri aracılığıyla yaygınlaştırılmasının riskleri hususunda en azından bir kere düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Bence bu, yazarın, bireysel manada kendi kendine "ben ne yapıyorum" sorgusudur.