Kayıt Ol

Varoluş Savaşı

Çevrimdışı Celebhol

  • **
  • 215
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
Varoluş Savaşı
« : 18 Eylül 2016, 16:45:41 »
Varoluş Savaşı

Sona geldiğinde yanında sadece o vardı. Onca çabanın, dökülen kanın ve fedakarlığın ardından yanında o vardı. Başında da o vardı, sonunda da. Uğrunda her şeyi yaptığı; kendisinin, arkadaşlarının ve başkalarının kanını döktüğü "o" idi.

Önündeki kişiye yaklaştı. Böğrünün sağ tarafı kanıyordu. "Az biraz daha yaşayacağım" diye düşündü, "Belki de bütün bunları bitirmek için hala zamanım vardır".

Karşısındaki adamı inceledi. Belki de kaybettiği kanlardan dolayı, yarı makinemsi-yarı organik bir görünüşü vardı. Çok ama çok yaşlı görünüyordu. Bir patron koltuğunda otururken, bir yandan da önündeki yazılara bakıyordu. Yazılardaki bilgiyi sömürür bir şekilde okuyordu. Öğrenmek için değil, güçlenmek için okuyordu. Bu belliydi. Arkasındaki pencereler tertemizdi fakat dışarıdaki hava pusluydu. Hava da kararmaya başladığı için turuncumsu bir ışık sislerin arasından ofisten içeri doluyordu. Adamın sağ tarafındaki dolapta yıllanmış, kaliteli viskiler bulunuyordu. Sol taraftaki duvarda ise diplomalar, belgeler asılıydı.

Adam Armani marka bir takım elbise giyiyordu. Grimsi bir siyahlıktaydı ve ince işleme belli oluyordu. Düğmeler ise altındandı. Saçları da takım elbiseyle uyumlu gri-siyah arası bir tona sahipti fakat saçlarının griliği çok daha yoğundu.

Yaşını kestirmek zordu fakat yaşlı olduğu kesindi. Bu adamın klasik ve yıllar boyunca varolmuş bir görünüşü vardı. Belki o değil ama onun görünümünde başkası varolmuştu belki de başından beri hep o vardı. Her şekilde, var olmayı sürdürecekti.

Adama yaklaşmaya çalıştı fakat yürümeye çalışırken başı döndü ve sağa sola yalpaladı. Gözlerini yine de ondan kaçırmadı, n'olursa olsun kaçırmayacaktı. Ağzıdan hafif bir "Ah" sesi çıktı. Bunun üstüne, o ana kadar ona dikkat etmemiş olan adam ona döndü. Üstündeki giysiler lime lime ve onun üstünde yine aynı şekilde lime lime bir pardesü vardı. Saçları siyah, hafif kıvırcıktı. Yüzünde çok ama çok az bir kirli sakal vardı. Otuzlu yaşlarda birisiydi.

"İsteğin nedir? Zamanım kısıtlı" diye sordu koltuktaki adam.

"Aşağıdaki patlamaları duymadın herhalde. Bir çok çalışanını öldürdüm" dedi yaralı adam.

"Önemli değil, yenilerini tutarım. İş gücü hep bulunabilir" dedi patron koltuğundaki. "Fakat diyeceklerini merak ediyorum. Zahmet etmişsin" deyip yaralı böğrünü ve lime lime olmuş giysileriyle pardesüsünü işaret etti.

"Sana yaptıklarını ödetmeye geldim. Yıllardır bunun için uğraştığımı biliyorsun. Nihayet sistemi yıkacağım! -bağırınca öksürdü- İnsanlığa hakettiği geleceği vereceğim. Yıllardır, onlarca da değil hatta yüzlerce, binlerce yıldır güçlü hep güçsüzü sömürdü. Bundan sıkıldım artık, çok fazla acı çektik. Şimdi sıra sende. Yoluma çıkan bütün engelleri yok ettim. Sadece sen varsın artık, ne de olsa en güçlüler sona kalırmış... yine de tek bir adım daha. Özgürlüğe tek bir adım kaldı."

"Cidden beni yoketmekle, bütün sorunları çözeceğini mi düşünüyorsun?" diye sordu.

"Hayır, sen de yokolunca kalan serbest kaynaklarla biz, kendisinin efendisi insanlar olarak kendi geleceğimizi şekillendireceğiz. O zaman, bu sistem değişecek" dedi yaralı adam.

"Saf. Bu sistemi yıkmaktan bahsediyorsun oysa bu sadece bir sistem değil. İnsan evriminin bir aşaması, asla aşamadığınız bir aşama. Bu sistem değişse, başka bir tanesi gelecek ve o da yozlaşacak. İnsanlık varolduğu sürece yozlaşmayı yokedemezsin. Görmüyor musun? Ben ezelden beri varım, farklı şekillerde. Sadece son bir kaç yüzyıldır bu kılıktayım, bu kılığı yoketsen başka kılıkta ortaya çıkarım. Ben insanlığın parçasıyım" dedi patron koltuğundaki adam.

Yağmurluğu lime lime olmuş adam sakince durdu. "Bunları aşağı yukarı düşündüm" dedi ve "Yine de son ana kadar çabalamak zorundayım" diye devam etti. Ardından şunları ekledi;
"Belki hep tarih boyunca aynı kişiydin belki de sadece koşulların yarattığı birisisin. Bilmiyorum! Önemli de değil. Bildiğim şey, seni öldürsem bile ileride tekrar doğacağın. Yine de seni öldürmeliyim ki ilerleme olabilsin. Sevdiklerimin ölümünü izlemek zorunda kaldım. Savaştığım şey için çok kişi öldürdüm. Bu kanların boşa akmasına izin veremem. -bir süre durakladı- Aldığım ve alınan hayatların bir karşılığı olmalı. Boşa gidemezler" dedi.

Takım elbiseli bir an durdu ve düşündü. Daha sonra ayağa kalktı tam o sırada yaralı adam altı patlar silahını çekti ona nişan aldı. Takım elbiseli "Son bir içkiye zamanım var herhalde" dedi. Yaralı adam "Olabilir" dedi. Gri saçlı adam, içkilere doğru gitti ve yıllanmış viskilerden birini, çoktan içinde buz olan bir bardağa boşalttı.

"Eninde sonunda bunun olabileceğini biliyordum çünkü daha önce de, güç sahipleri toplu bir şekilde güçlerini kaybetti. Tarih boyunca sadece bir kaç kez olsa da.
Şunu bil ki, şu anlık sen kazanacaksın fakat uzun vadede yaptıkların boşa gidecek. Sevdiklerin ve öldürdüklerinin kanı boşa gidecek" dedi. "Sonunda kazanan yine ben olacağım. Bu hep böyle oldu."

Pardesülü, durdu ve gülümsedi. Yavaşça düşmanına yaklaşmaya başladı. Her adımda kanı dökülüyor ve arkasında bir iz bırakıyordu. Gözleri de zar zor görür olmuştu. Yine de görüşünü ayırmadan önündeki adama yaklaştı. Arada çok az bir mesafe kalınca durdu. Boş olan eliyle viski bardağını, adamın elinden aldı ve tek seferde yuttu.

"Belki de öyle olacak fakat benim gibiler her zaman olacak, biliyorsun. Ve belki bir gün, bir gün... İnsanlık bu aşamayı aşacak. Sayısız kişinin fedakarlığı sayesinde."

Elinde artık içecek bir viskisi olmayan adam ona "İşte bu yüzden uzun vadede ben kazanacağım. İnsanlar hep senin gibilerine güvenir" dedi.

Yağmurluklu adam, o anda onu vurdu. Tam alnının ortasından. Turuncumsu güneş ışığının aydınlattığı, lekesiz pencerelere kıpkırmızı kan sıçradı. Silahtan hafif bir duman çıktı ve onu da bu kızıl kanın kapladığı pencerelerden geçen turuncumsu ışık aydınlattı. Ürpertici bir şekilde ahenkli bir manzaraydı.

Pardesülü adam, masanın yanına yaslanarak oturdu. İşte başarmıştı, son ana kadar "onu" kaybetmemişti fakat "o" hala uzaktı. Onun gibiler tarih boyunca hep varolmuştu. Hep onun uğruna savaşmıştı. Hiçbiri de hayatlarında “onu” yakından göremeden ölmüştü. Hep, bir gün birisinin göreceğini düşleyerek.

Dibindeki cesede baktı. "Zaman gösterecek. Ben… görevimi yaptım" hayatında sarf ettiği son sözler oldu.

Güneş battı, başka bir gün doğmak üzere.