Kayıt Ol

Kırmızı Kapının Ardında

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Kırmızı Kapının Ardında
« : 20 Aralık 2016, 08:38:05 »
Başını çevirip yatağındaki kadına baktı. Bilgisayar ekranından yayılan soluk mavi ışık ince pikenin altından çıkmış biçimli bir bacağı aydınlatıyordu. Yarattığı bütün klavye tıkırtılarına ve bilgisayarından gelen fan sesine rağmen uykusuna devam ediyordu kadın. Başını iki yana doğru sallayarak paketinden bir sigara çıkarıp yaktı. Ona kırmızı bir kapıyı hatırlatan anlık dejavu hissini içinden atmaya başladı. Siyaha boyanmak istenen kırmızı bir kapı. Stones şarkısındaki gibi. Hayatında hiç bir renk olmayan ve olmasını da istemediği bir dönemde benzer bir şey yaşamıştı. Eski odasında ufak kuleler oluşturan mizah dergileri yatağın altında kutulanmış duruyordu. Odanın işgalini kitaplar devralmıştı şimdilerde. O zamandan bu zamana yaşadıklarını düşündü. Ne kadar değişmişti? Veya ne kadar değiştiğini zannediyordu?

Bu düşünce onu rahatsız etti. Zira etrafındaki herkes hayatında bir ilerleme kat ediyordu fakat o hep yerinde sayıyormuş gibi hissediyordu. Yanlış anlamayın bulunduğu yerde pek bir sıkıntı yoktu ama oyunlarda olduğu gibi bir kaç seviye atlamış olsa fena olmazdı hani. Değişmek. Bir şeyin artık eskisi gibi olmaması. Can sıkıcı bir şey özünde. Alışkanlıklarından kolay vazgeçen biri değildi. Bu çoğu o zaman ona pahalıya patlamıştı ve özünde inatçı bir insan olmasından kaynaklanıyordu. Özellikle de yalnızlık alışkanlığını bırakmamak için vazgeçtiği ilişkiler ve karşı tarafa alıştığı için bırakamadığı ilişkiler.

Romantik ilişkilerde hep mutsuz olmuştu. Başlarda her şey güzel gider bilirsiniz. Yeni birini tanımak, onun hayatına girmek her zaman ilgi çekicidir. Ama eninde sonunda tanıyacak, öğrenecek şeyler tükenir ve o kişinin yalın hali ile baş başa kalırsınız. Anlatabileceği her şeyi anlatmış olan biriyle vakit geçirmek zordur. Zira aynı zamanda o kişiye katlanabilmeyi ve birlikte vakit geçirebilmeyi gerektirir. Eğer pek ortak noktanız yoksa bu inanılmaz derecede zor olabilir. Onun çoğu ilişkisinde de böyle olmuştu. Bir süre sonra yapacak, anlatacak, dinleyecek bir şey kalmamıştı ve geriye sadece kavga etmek, surat asmak ve eninde sonunda ayrılmak kalmıştı. Tıpkı başarısız olan her ilişki gibi. Eskitmediği ilişkilerinde ise parteri değişmişti. Ve alışkanlıklarına bu kadar önem veren biri değişen biri ile de yapamazdı… Öyle değil mi?

Küçük şeylerden zevk alan biri değildi pek ama sessizliği her zaman sevmişti. Karşısındaki ile sessiz kalabilmeli insan. Bir şey söylemeden, bir şey yapmadan, hatta belki bakışmadan bir süre rahatsız hissetmeden oturabilmeli. Karşındaki kişinin sadece yanında olma hali bile diğer seçeneklerden çok daha iyi olmalı. Yoksa nedir ki karşındaki? Bir  tür oyalanma hali mi? Yoksa kendini haklı kılmanın kılıf uydurulmuş hallerinden biri mi? İkiliden birinin motivasyonu hakkında da düşünmek gerekir. Günün sonunda yatağa girmek için gün boyu uyum sağlayan insanların, yazının tam ortasında tarzını değiştiren bir yazardan ne farkı var? Düşünün ikisinin de bir derdi var. Anlatacak, yapacak, edecek. Yolunu hazırlıyor.

Tüm bunları düşününce aklına tekrar kadın geldi. Başını ellerinin arasına aldı. Peki biz? Biz hiç bir şeyiz. Ne bir şeydik, ne de bir şey olacağız. Neden peki? Nedeni yok, sadece yarım saatlik bir egzersiz. Bedenlerin kullanıldığı, para yerine zevk takaslanan bir alışveriş. Sadece o kadar mı? Sadece o kadar seni moron.

Pencereye baktı. Yakında sabah olacaktı. Kadın giyinip gidecekti ve o aşılmaz yalnızlığına hala sahip olacaktı. Neydi şimdi bu, gerçekten bir takas mı? Sanırım öyleydi çünkü kendini dolandırılmış hissediyordu. Sanki bir şey kaybetmişti. Sanki yenilmişti. Erkekler hep zafer kazandıklarını hisseder zannederdi.Olmadığı biri gibi davrandığı için suçlu, bitkin ve tuhaf hissediyordu.

Bir kaç gün şehir dışına çıkmalıydı belki de. Kaçacak mısın? Kaçmak değil bu. Sadece geri çekilmek. Bir kaç adım geri gidip daha geniş bir açıdan bakmak. Ya ararsa? Aramaz. Şimdiye kadar hiç aramadılar. Ya bu farklıysa? Bekaretini kaybetmiş köylü kızı gibi davranmayı kes. Acımı gördü, beni gördü. Dün gece hayatının en iyi gecesiyse bile aramayacak. Ya ararsa? Ya ararsa…

Başını iki yana salladı. Ayağa kalkıp diğer odaya geçti ve çabucak üzerindekileri değiştirdi. Bilgisayarı kapattı. Yatağın yanındaki sehpanın üzerine “Çıkmam gerekti, dolapta kahvaltılık var.” yazan bir not bıraktı. Ceketi bir çırpıda üzerine geçirip çıktı evden. Sabahın ilk ışıkları sokakları aydınlatmaya başlamıştı. Mavi bir İstanbul. Denizden sokaklarına kadar. Mutlu bir düşünceydi. Denizi düşününce adımlarını sahile doğru çevirdi. İşe giden insanlar çoktan kalkmış takım elbiseleri ve çantaları ile otobüs duraklarına dizilmişlerdi. Bu… bu başka bir zamanın konusu.

Duraklar önünden geçerken simit aldı. Sahilde kimsecikler yoktu. İstanbulun silüetini izledi simidini yerken. İnşaatlar, inşaatlar. Diken diken bir kültür başkenti. Kendi de böyle hissediyordu bazen. İstanbul gibi. Uzaktan bakınca bir beton yığını. Yakına gelip, sokaklarında yürüdüğünde bir cennet. Ama o kadar çok trafik var ki bir türlü yakınına giremiyorsun.

Çevrimdışı Bay_Karamsar

  • ****
  • 865
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kırmızı Kapının Ardında
« Yanıtla #1 : 22 Şubat 2017, 14:23:24 »
Hikayenin fiziksel çevre (o an) ve iç dünya (o andan bağımsız düşünceler) arasında gidip gelen yapıda olması hoşuma gitti. Önce sahneyi, sonra o sahnenin karakter için ne anlama geldiğini anlamak hikayenin içine girmemde yardımcı oldu. Hikaye, sadece karakterin o an ne yaptığını aktarsa ya da anlatım karakterin iç dünyasından ibaret olsa, bu konuda biraz daha zorlanırdım.

Son olarak, ana karaktere değineyim. Herşeye rağmen kendine saygısı olan biri gibi geldi. Kendini yermek için kullandığı kelime, bana kişiliği hakkında küçük de olsa bir fikir verdi :) Ya da bana öyle geldi :D