Belki de ne anlatıldığına değil de nasıl anlatıldığına yoğunlaşılarak özgünlüğe yaklaşılabilir. Anlatılanın özü değişmese de ona farklı bakış açılarından yaklaşmanın verdiği tecrübe de farklı olacaktır.
Anlatılan şeylerin fazlasıyla tanıdık ve pek çok defa değinilmiş olmasının üstlerine kafa yormaya veya tekrar anlatılmaya gerek duyulmadığı anlamına gelmemeli diye düşünüyorum. Evrensel bağlar varsa, geçmişte nasıl tecrübe edildiği, şimdiki zamanda hangi fark ve benzerliklerle tecrübe edildiği ve bu iki zamana göre gelecekte nasıl tecrübe edilebileceği üzerine karşılaştırmalı olarak düşünme fırsatı yakalanmış olunur.
Hangi koşullar ve gerekçeler, geçmişte yazılıp şimdi bile okunsa karşılığını bulacak hikayelerin ortaya çıkmasına sebep oluyor? Geçmişte de benzer hikayeler anlatılmışsa, o hikayelerin günümüzdekilerden farkları neler?... Gibi pek çok soru sayesinde benzer temaların nasıl anlatıldığı ve farklı biçimde nasıl anlatılabileceği hakkında fikir edinilebilinir.
Alakasız ve farklı romanlar olarak anlatılsalar aynı etkiyi yaratmayacak hikayelerin paralel kurgu sayesinde ilgi çekici ve daha anlamlı hale geldiği Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu, tanıdık mevzular taze anlatım konusunda aklıma gelen ilk örnek: Ahlaki olarak sorunlu insanlar ve ikiyüzlü toplum düzeni defalarca kez anlatılıp eleştiri hedefi olmuştur. Bu romanın kendine haslığı, kurgusu tarzından kaynaklanıyordu. Asker olarak görevinin dışında işler yapmaya zorlanan ana karakterin başından geçenler; gizli görevi, ailesiyle olan ilişkisi, ülkesini kasıp kavuran tarikatın etkileri ve başka insanların kişisel hikayeleriyle paralel gidince hem alışılmışın dışında hem de tanıdık bir şey okuduğum hissi uyandı.
Konu hakkındaki genel fikrim bu yönde, anlatılan şey defalarca konu edilmiş olsa da anlatılış biçimindeki farkların hikayeyi özel ve farklı kılabileceğini düşünüyorum.