AMBER VE DEMİR (KARANLIK HAVARİ 2. KİTAP) Yazar: Margaret Weis
Çeviren: Egemen Görçek
Editör: Kayra "Keri" Küpçü
Sayfa Sayısı: 312
Yayınevi: Laika Yayıncılık
ÖN OKUMATimothy Tanner kötü biri değildi, sadece zayıf iradeliydi.
Bir karısı -Gerta- bir de yeni doğmuş, sağlıklı ve şirin bir oğlu vardı. İkisini de çok seviyordu ve onlar için canını seve seve verirdi. Sadece onlara sadık kalmayı başaramıyordu. Kendi deyişiyle ‘hovardalığı’ yüzünden suçluluk duyuyordu ve bebekleri doğduğunda bir daha asla başka bir kadına bakmayacağına söz vermişti.
Üç ay geçmişti ve Timothy sözünü tutuyordu. Hatta bir iki eski aşığını onlara artık değiştiğini söyleyerek reddetmişti. Görünüşe göre gerçekten değişmişti, çünkü bebeğine adeta tapıyor, karısına karşı da sevgi ve minnettarlıktan başka bir şey hissetmiyordu.
Bir gün Lucy Wheelwright, Timothy’nin dükkanına geldi.
Her ne kadar sepicilik yapan bir aileden gelse de Timothy, bir kunduracının çırağı olmuştu ve hayatını deri ayakkabılar ve botlar yaparak kazanıyordu.
“Bu ayakkabıyı tamir edebilir misiniz merak ediyordum,” dedi Lucy.
Ayağını kısa bacaklı bir taburenin üzerine koyup eteğini dizinin oldukça üzerine kadar çekip biçimli bacağını ve daha da fazlasını gözler önüne serdi.
“Evet kunduracı usta?” dedi muzip bir tonlamayla.
Gözlerini sertçe Lucy’nin bacaklarından ayakkabısına indirdi. Ayakkabı yepyeniydi. Lucy’ye baktı. Lucy, Timothy’ye gülümseyip eteğini ucunu indirip öne doğru eğildi. Ayakkabısını bağlar gibi yapıyordu ama bütün başardığı Timothy’ye göğüslerini göstermekti. Timothy, Lucy’nin sol göğsü üzerinde garip bir iz fark etti. Bir öpücük izi gibi bir iz. Kendi dudaklarını o noktaya dayadığını hayal etti ve nefesi kesildi.
Lucy, Solace’taki en güzel ve aynı zamanda en elde edilemez kadınlardan biriydi, tabii bazı söylentiler olmuştu ama...
O da Timothy gibi evliydi. Kocası iri, kaba bir adamdı ve çok da kıskançtı.
Lucy doğrulup gömleğini düzeltti ve kapıya bir bakış attı. “Ayakkabı üzerinde çalışmaya hemen başlayabilir misiniz? Buna gerçekten çok ihtiyacım var. Bu doymak bilmeyen bir ihtiyaç...”
“Kocanız?” diye öksürdü Timothy.
“Bir av gezisine çıktı. Ayrıca kapıyı kilitleyebilirsiniz, böylece çalışırken kimse sizi rahatsız etmez.”
Timothy karısını ve çocuğunu düşündü ama onlar burada değildi ve Lucy buradaydı. Tezgahından kalkıp kapıyı kapatıp kilitledi. Neredeyse öğlen olmuştu, insanlar öğle yemeği için evine gittiğini düşünürlerdi.
Yine de güvende olmak için Lucy’yi arkadaki depoya götürdü. Daha dükkanı geçerken bile Lucy, Timothy’yi öpmeye, okşamaya, tuniğini çıkarmaya ve pantolonunu çekiştirmeye başlamıştı. Daha önce bu kadar ateşli bir kadın görmemişti ve tamamen tutkunun pençesine düştü. Derilerden oluşan bir yığının üzerine düştüler. Lucy aceleyle gömleğini çıkardı ve Timothy, Lucy’yi garip doğum lekesinin üzerinden öptü.
Lucy elini Timothy’nin ağzına koydu. “Benim için bir şey yapmanı istiyorum Timothy,” dedi nefes nefese.
“Ne istersen!” Timothy vücudunu Lucy’nin vücuduna bastırdı.
Lucy, Timothy’yi kendinden biraz uzaklaştırdı. “Kendini Chemosh’a adamanı istiyorum.”
“Chemosh mu?” diye güldü Timothy. Bu din tartışmak için olabilecek en uygunsuz zamandı. “Ölüm tanrısına mı? Bu da nereden çıktı?”
“Senden küçücük bir şey istedim,” dedi Lucy saçını parmağına dolayarak. “Ben onun takipçilerinden biriyim. O yaşamın tanrısı, ölümün değil. Şu korkunç Mishakal ermişleri onun hakkında bu kötü yalanları uyduruyorlar. Onlara inanmamalısın.”
“Bilmiyorum...” Timothy bütün bu olanları oldukça tuhaf bulmaya başlamıştı.
“Beni mutlu etmek istiyorsun değil mi?” dedi Lucy, Timothy’nin kulak memesini öperek. “Beni mutlu eden erkeklere karşı kendimi çok minnettar ve cömert hissederim.”
Ellerini Timothy’nin vücudundan aşağı doğru kaydırdı. Çok becerikliydi ve Timothy arzuyla inledi.
“Sadece ‘kendimi Chemosh’a adıyorum’ de,” diye fısıldadı Lucy. “Karşılığında sonsuz bir yaşam, sonsuz bir gençlik ve beni alacaksın. İstersen her gün böyle sevişebiliriz.”
Timothy kötü bir adam değildi, sadece zayıf iradeliydi. Hiçbir kadını, şu anda Lucy’yi arzuladığı kadar arzulamamıştı. Dindar biri değildi ve eğer bu Lucy’yi memnun edecekse kendisini Chemosh’a adamasında bir sakınca görmüyordu.
“Kendimi Chemosh’a adıyorum... ve Lucy’ye,” dedi şakayla karışık.
Lucy, Timothy’ye gülümseyip dudaklarını adamın göğsüne, kalbinin tam üzerine bastırdı.
Korkunç bir acı Timothy’nin bütün vücuduna yayıldı. Kalbi çılgınca ve düzensizce çarpmaya başladı. Acı, kollarına yayıldı, göğsü ve bacakları boyunca yakarak ilerledi. Lucy’yi üzerinden atmaya çalıştı ama kadın inanılmaz bir şekilde güçlüydü ve Timothy’yi yere mıhlamış dudaklarını göğsüne bastırmaya devam ediyordu. Kalbi teklemeye başladı. Çığlık atmaya çalıştı ama buna yetecek kadar nefesi yoktu. Vücudu, titredi, sarsıldı ve kasıldı. Acı onu tıpkı şeytani bir tanrının eli gibi büktü, burdu, parçaladı ve karanlığın içine fırlattı.
Timothy karanlıktan çıktı. Her yer alacakaranlıkmış gibi gözüken bir dünyaya açtı gözlerini. Kendisine tanıdık gelen nesneler gördü ama ne olduklarını bir türlü çıkaramadı. Nerede olduğunu biliyordu ama bunun önemi yoktu. Umursamıyordu. Yanındaki kadın gitmişti. Kadının adını hatırlamaya çalıştı ama başaramadı.
Aklında sadece bir isim vardı ve o ismi fısıldadı, “Mina...”
Onu asla görmemiş olmasına rağmen tanıyordu. Çok güzel, amber gözleri vardı.
“Bana gel,” dedi Mina. “Lordum Chemosh’un sana ihtiyacı var.”
“Geleceğim,” diye söz verdi Timothy. “Seni nerede bulabilirim?”
“Gündoğumuna giden yolu izle.”
“Evimi terk etmemi mi istiyorsun? Yo, yapamam...”
Timothy’nin bedenine ölüm acısına benzer korkunç bir acı yayıldı.
“Gündoğumuna giden yolu izle,” dedi Mina.
“İzleyeceğim!” dedi Timothy nefes nefese ve acı kesildi.
“Bana başka havariler de getir,” dedi Mina. “Sana bahşedilmiş olan armağanı başkalarına da bahşet. Asla ölmeyeceksin Timothy. Asla yaşlanmayacaksın. Asla korku duymayacaksın. Başkalarına da bu armağanı bahşet.”
Timothy’nin aklında karısının görüntüsü canlandı. İçinde, bunu yapmak istemediğine, Gerta’ya bunu yaparsa onu korkunç bir şekilde inciteceğine dair belli belirsiz bir his vardı. Bunu yapamazdı...
Acı iliklerine işledi, iki büklüm yere yığılmasına sebep oldu.
“Yapacağım Mina!” diye inledi. “Yapacağım!”
Timothy evine, ailesinin yanına gitti. Bebeği beşiğinde öğlen uykusundaydı. Timothy çocuğu hiç umursamadı. Gördüğü tek şey karısı, duyduğu tek ses Mina’nın sesiydi. “Onu da getir...”
“Hayatım!” diye karşıladı Gerta kocasını, mutlu fakat şaşkın bir şekilde. “Evde ne işin var? Yani bu saatte?”
“Eve seninle olmak için geldim aşkım,” dedi Timothy. Kollarını karısına dolayıp onu öptü. “Yatağa gidelim sevgilim.”
“Tim!” Gerta kıkırdadı ve gönülsüzce kocasını itmeye çalıştı. “Hâlâ gündüz!”
“Bunun ne önemi var?” Timothy karısını öpüyor, okşuyor ve kadının, kollarında eridiğini hissediyordu.
Gerta son, cansız bir itirazda bulundu. “Bebek...”
“Uyuyor. Gel haydi.” Timothy karısını yataklarına doğru çekti. “Sana seni sevdiğimi kanıtlamak istiyorum!”
“Beni sevdiğini biliyorum,” dedi Gerta ve kocasını yanına uzanıp öpücüklerine karşılık vermeye başladı.
Timothy’nin tuniğini çözmeye başladı ama Timothy ellerini karısının ellerinin üzerine koydu.
“Beni sevdiğini kanıtlamak için yapman gereken bir şey var. Kısa bir süre önce tanrı Chemosh’un takipçisi oldum. Bu tanrıya tapmakta bulduğum mutluluğu seninle paylaşmak istiyorum.”
“Elbette kocacığım, eğer istediğin buysa,” dedi Gerta. “Ama ben tanrılar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bu Chemosh nasıl bir tanrı?”
“Sonsuz yaşam tanrısı,” dedi Timothy. “Kendini ona adayacak mısın?”
“Senin için her şeyi yaparım kocacığım.”
Timothy bir şey söylemek için ağzını açtı, sonra durdu. Gerta kocasının yaşadığı iç çekişmeyi hissetti. Timothy’nin yüzü acıyla buruştu.
“Sorun nedir?” diye sordu Gerta endişeyle.
“Hiçbir şey!” dedi Timothy zorlukla. “Ayağıma kramp girdi. Hepsi bu. Dediğimi tekrarla; ‘kendimi Chemosh’a adıyorum.’ ”
Gerta bu sözleri tekrarladı ve ekledi, “Seni seviyorum.”
Timothy eğilip Gerta‘nın sol göğsünü, kalbinin tam üzerini öperken çok garip bir şey söyledi.
“Beni affet...”
ÇOK YAKINDA...!(Alıntıdır..)