Tamamıyla hesapta olmayan bir kitaptı Satranç. Kitapçıya kitap siparişi vermeye gitmiştim ve masanın üzerinde bu kitaba rastladım. Aldım, evirdim çevirdim, arka kapağını okudum ve satranç oynamayı da sevmemin vermiş olduğu gazla kaptım kitabı hemen.
Sonra da başladığım gibi bitirmem bir oldu. Kısa kitap zaten ama bitirmemdeki en son etken kitabın kısalığı olabilir. Zaten konusu müthiş ve o kadar güzel bir anlatım var ki sayfaları çevirme hızınıza kendiniz de şaşıyorsunuz bir müddet sonra.
Arka kapakta yazdığına göre yazar Stefan Zweig çok geniş bir psikoloji birikimine sahipmiş ve yazmış olduğu eserlerin büyük çoğunluğu da biyografiden oluşuyormuş. Bu bilgiyi öğrendikten sonra kitapta yer alan karakterlere bir de bu yönden bakmak gerekiyor okurken. Ve sahiden de karakterlerin iç dünyalarını çok detaylı bir şekilde yansıtmış olduğuna şahit oluyoruz yazarın.
Peki bu kitabın konusu nedir? İsminden de anlaşılacağı üzere Satranç oyunuyla ilgili bir kitap. Hikaye bunun üzerine kurulu.
New York'dan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisinde cereyen ediyor olay. Bu gemide rastlantı sonucu karşılaşan 3 kişi mevcut: Yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B.
Kısa bir kitap olduğunu söylemiştim fakat yine de bu kitabı 2 aşamada ele almak pek tabii mümkün. Gemide dünya satranç şampiyonu Czentovic'in olduğunu öğrenen anlatıcı ve onunla gemide bir maç yapmak için verdiği uğraşlar ve ardından hedefine ulaşması. Buraya kadar olaylar çok normal bir havada seyrediyor. İşte bu durum heyecan bekleyen okurların moralini bozabilir lakin sabretmeleri ve Dr. B. adlı karakterin sahneye çıkışını beklemeleri gerekmektedir.
Olay buradan sonra çok daha farklı bir boyuta taşınıyor ve kendimizi bir anda Dr. B.'nin yaşadığı ilginç, şaşırtıcı ve bir o kadar da esrarengiz olan olayı kendi ağzından anlatışını okurken buluyoruz. Buradan sonra ipler kopuyor ve kitabı bitirmeden kalkmamanız garanti haline geliyor. Okudukça şaşırıyoruz ve ağzımız açık kalıyor. Kitabın sonu bazılarına klişe veya saçma gelecektir lakin öyle olmadığını bilmeleri gerekmektedir.
Dr. B.'nin yaşamış olduğu olaydan derin anlamlar çıkabilen kişiler, kitapta asıl anlatılmak istenenin ne olduğunu anlamış olan kişilerdir.
Ve son olarak; Stefan Zweig ve karısı Lotte Zweig 23 Şubat 1942 yılında, yarattığı birçok roman kahramanı gibi savaşın neden olduğu derin bir umutsuzluk duygusuyla ölümü seçmişler. Çok üzücü.
Bu kitaptan sonra yazarı iyice araştırma evresine geçerek diğer eserlerini de okumak niyetimdeyim.
Kitaptan not aldığım bölümler ise şöyle:
"Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
"Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi takdirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar."
"Ötekilerin hepsinin yıkılıp çözüldüklerini görmüş oldukları için, içlerinden belki de böylesine sarsılmaz bir direniş için gereken gücü hangi gizli kaynaklardan almış olabileceğimi sormaktaydılar."