Kayıt Ol

Tanis Yarı-Elf

Çevrimdışı GeD

  • *
  • 40
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Tanis Yarı-Elf
« : 08 Ağustos 2008, 16:17:01 »
Bahsi geçen yazı zamanında lostlibrary.org'da yayımlanmış olan ve Ali Aksöz'ün satırlarından ortaya çıkan nadir güzel yazılardan birisidir. Yazı Ejderha Mızrağı serisinde önemli bir karakter olanTanis Yarı-Elf'in hayatını anlatıyor. Kendisine bu uğraşı için teşekkür ediyoruz. İşte Ali "ningauble" Aksöz tarafından Tanis Yarı-Elf


---o---o---o---o---o---o---o---

“Fistandantilus!” Haykırdı Tanis, onları da öldürmek istemiyordu. “Pes et!”


* * *

Tanthalas Quisif nan-Pah ya da bilindik adıyla Tanis Yarı-elf.

EjderhaMızrağı evreninin ortaya çıkmasına sebep olan Big Bang, nam-ı diğer EjderhaMızrağı Destanı Üçlemesi’nin protagonisti, başrol oyuncusu, ana kahramanıydı Tanis. Olayları genellikle onun gözünden gördük, onun ağzından konuştuk ve onun problemlerle çalkalanan beyninde durduk muhteşem üçlemenin büyük bölümünde.

Neden mi bu sayfaları dolduruyorum Tanis hakkında?

Çünkü Tanis uğrunda değil sayfalar, kitaplar doldurabilirim de ondan...

Bu uzun yazı boyunca; güçlü, savaşçı ruhlu, günahıyla sevabıyla, yanlışıyla doğrusuyla, korkusu ve cesaretiyle Tanis olan bu adamı üç bölümde inceleyeceğiz.

Birinci bölüm ya da Yükselen Anka; Tanis’in doğumunu, doğumunun yarattığı olayları, çocukluğunu, gelişimini ve ailesini içerecek. İki dünya, daha doğrusu iki evren arasında kalmış bu küçük çocuğun kendine ve etrafındakilere getirdiklerini, onlardan götürdüklerine şahit olacağız.

İkinci bölüm ya da Gölge Yıllar; Tanis’in gençliğini, bir erkek olmak için yaptıklarını, başından geçenleri, çıktığı yolculukları, sevdiği kadınları, hayalkırıklıklarını, esrarlarını barındıracak. Sevdiği kadın için tüm evreni feda edebilecek bir erkeğin ortaya çıkışını izleyeceğiz.

Üçüncü ve son bölüm olan Ruhlar Savaşı’nda ise; Ansalon’un, Krynn’in en büyük kahramanlarından biri, belki de en büyüğü olan Tanis Yarı-elf’in efsanelerine, başarı öykülerine, yaşamında başardığı ve başaramadığı şeylere, sevdiği kadına, ölümüne ve ölümünden sonrasına göz atacağız.

Öyleyse mumlar sönsün ve dumanları mağrib diyarlardaki egzotik kadınlar gibi titreyerek yükselirken cennetlere, biz de açalım deri kaplı kitabımızı ve girelim söze...

* * *

Yükselen Anka

Qualinost’un ulu ağaçları, altın kuleyi saklıyordu. Bu altın kule Qualinesti elflerinin kalbiydi. Güneş Kulesi’nin altın görkemi bu güzel ağaçların arasından bir ok başı gibi fırlıyordu göklere. E’li’ye yapılmış bir mızrak gibiydi.

Bu muhteşem güzellikler, elflerin biricik prensesi Elansa Günaltın’ın kaçırılmasıyla solmuş, silikleşmişti. Qualinesti’deki her elf prenseslerini kurtarmak için ya plan yapıyor, ya da eşi, biricik sevgilisi, Qualinesti’nin koruyucusu Kethrenan Kanan’a dua ediyordu. Kethrenan ne de olsa Güneş’in Konuşmacısı Solostaran Kanan’ın kardeşi, onun generali idi.

Elansa, ölen ağaçlara yardım etmek için çıktığı yolculuğunda bir grup haydut tarafından kaçırılmıştı. Afet sonrası bu dönemler çok tehlikeli ve karanlık günlere sahiplik ediyordu. Pax Tharkas ve Qualinesti arasındaki bölge haydutlarla, goblinlerle kaynıyordu. Tehlike ve ölüm kol geziyordu. Elansa da iyi bir zamanda iyi bir yerde değildi doğrusu. Böylece Elansa, Brand ve adamları tarafından kaçırıldı, kayalık bozkırın altındaki tünel ve mağaralarda uzun bir zaman saklanmak zorunda kaldı. Kethrenan karısını kurtarma fikrine saplanmış, bunu obsesyon haline getirmişti. Öyle ki, günden güne soluyor, kuruyordu. Onu gören elfler ise Kethrenan’ın tüm Qualinesti’ye kötü şans getireceğine inanmaya başlamışlardı artık. Eski sevgiler soluyor, güven yerini korkuya bırakıyordu.

Bu sırada Elansa Kethrenan’dan olan çocuğunu düşürmüştü. Brand ile de yakınlaşmaya başladılar. Brand, Elansa’yı diğer haydutlardan uzak tutmaya çalışsa da, böyle güzel bir elf hanımının varlığı uzun zaman boyunca kanun kaçağı olmuş insanları özellikle cezbediyordu. Bir gece Brand yer yatağının yorganını açarak Elansa’ya “Seç...” Dedi. Uzakta haydutların sıkı nefes alıp verişleri duyuluyordu.

Elansa da Brand’ı seçti.

Brand, Elansa’nın sihirli, iyileştirme gücünü ihsan eden Yükselen Anka cevherinden başka şeylere de sahipti artık, Kethrenan, karısının bir insan pisliğine teslim olacağına intihar edeceğini sanarken.

Yaşam fazlasıyla güzeldi, bir çırpıda bırakıp gitmek zordu.

Kethrenan, Pax Tharkas’ın kapılarında eşine bir savaşın ertesinde ulaştı. Brand ‘ı Kethrenan, Keth’i de Brand’ın haydutlarından biri olan kara elf Leyerlain öldürdü. Bu sırada Elansa, Tanis’e hamileydi ve Tanis, bir tecavüz çocuğu olmaktan hayli uzaktı. Prensesin kocası Kethrenan Kanan’dı ama gerçek sevgilisi insan haydut Brand olmuştu.



“Valth! Caslth! Valth!”
(Fahişe! Kaltak! Fahişe!)
-Kethrenan Kanan, karısı Elansa Günaltın’a...




* * *
Yazarın notu: Kindred Spirits, Tanis, the Shadow Years, Steel and Stone, DragonLance Chronicles, DragonLance Legends, Dragons of Summer Flame ve War of Souls romanlarını okumamış olanlar bu yazıda, kendilerine bu kitaplarda geçen olaylar hakkında bazı bilgiler verildiğini göreceklerdir. Bu bilgiler eğer alınacak zevki engelleyecekse şimdi okumayı bırakmaları tavsiye olunur...

Afetten Sonra 258 (burada bir küçük anlaşmazlık mevcuttur. Tanis’in doğum tarihi olarak hem 258 hem de 247 geçmektedir. Yazıda 258 kabul edilmiştir.) senesinde dünyaya geldi Tanthalas. Adını veren, herkesin bildiğinin aksine, onun bakıcısı olan yaşlı bir elf hanımı Eld Ailea’dır. Tanthalas eski bir insan diyalektiğinde “Daima Güçlü” anlamına gelmekteydi. Qualinesti’de yaşayacak bir yarı-elfin bu güce ihtiyacı olacağını düşünmüştü Eld Ailea. Ayrıca Açıklamalı Destanlar’da (Annotated Chronicles) Margaret Weis ve Tracy Hickman, Tanthalas’ın “Kaderinde Hükmetmek Olan” anlamına geldiğini de açıklıyordu.

Elansa doğumdan kısa süre sonra öldü. Çocuğunu bir defa kucağına almış ve ona sadece bir kez annelik etmişti. O zamana kadar herkese, insan haydut tarafından tecavüze uğradığını söyledi. Bunu doğmamış çocuğunu korumak için yapmıştı.

Tanis’in, uzak diyarlardaki ele geçirilemez bir kalenin balkonlarından birinde, eski bir dostunun oğlunu korurken sırtından yiyeceği kılıç darbesine kadar sürecek olan çalkantılı hayatı ise, başlamıştı artık.

Solostaran Kanan, Elansa ve Kethrenan’ın anısına Tanthalas’ı büyütme işini üzerine almıştı. Tanthalas’ı, kendi çocukları olan soğuk ve mesafeli Porthios, ateşli Gilthanas ve güzeller güzeli Lauralanthalasa (Doğumu Afetten Sonra 278) ile birlikte büyüttü.

Tanis, elbette ki büyük bir önyargının hedefinde olmuştu. Nasıl ki EjderhaMızrağı diyarının en popüler tiplemesi olan Raistlin Majere çocukluğunda sinsi olarak adlandırılmış ve hor görülmüşse, Tanthalas da sanatçı ruhlu, ince ve nazik yapılı, duyarlı elf çocukları tarafından hor görülmüştü. Tanis, Raistlin’in aksine bu durumu kendiyle barışarak ve dünyaya kin duymadan yendi.


“Uğraşmayın. Sizi asla kabullenmeyecekler. Onlar gibi olmayanları kabul etmezler.”
Tanthalas, Flint’e



Ancak o kadar koşuşturmayalım, Tanthalas’ın çocukluğu belli zorluklara gebeydi ve bunların merkezinde iki nosyon yatıyordu. Biri annesinin yani bir elf prensesinin, bir insan tarafından tecavüze uğraması, diğeri ise Tanthalas’ın bir yarı-elf olmasıydı. Elflerin insanlarda rahatsız edici buldukları o hantallık, kabalık, barbarlık ve çirkinlik; Tanthalas’da sezilebiliyordu. Diğer çocuklar gibi ince yapılı, şarkıda, sanatta, yayda başarılı değildi. Kaslı ve kalın kemikli bir yapıya sahipti, diğer çocuklardan daha güçlüydü ve çabuk tepki veriyordu. Yaşamda aceleci bir hali vardı.

Bu önyargıların oluşturduğu bir çemberin içinde Tanthalas uzun süre yaşadı. Bu süre içinde üç tane arkadaşı avrdı; Solostaran’ın halefi, soğuk ve kibirli Porthios; ortanca prens umursamaz ve savaşçı ruhlu Gilthanas; ve...ve dünyalar güzeli, büyüleyici elf prensesi Lauralanthalasa.

Laurana’ya sonraları birkaç defa döneceğiz. Şimdilik gözlerimiz Tanthalas’da kalmalı.

Porthios’un küçük gören tavırları, Gilthanas’ın bir hata kollayan tavrı ve Laurana’nın şımarık saplantısı (!) Tanthalas’ı gerçek dostluğa yabancı bırakmıştı. Evet, Laurana’yı şımartılmış bir küçük kız olarak görüyor, ona olan aşkını sadece kendisinden farklı olduğu için macera arayışına bağlıyordu. Ancak bu, Laurana’nın aşkına karşılık vermediği anlamına gelmemeli. Tanthalas, kendi hesabına Laurana’yı çok seviyordu. Hatta, tüm elfler arasında onun en yakın olduğu insan elf prensesinin kendisiydi. Sadece bu teslimiyeti yapmaya kendisini hazır hissetmiyordu. Elf yaşamı içinde bir “yarı-insan”dı o. Durağan yaşantı, etrafını sarmalayan bu yavaş tempo onun kanını kaynatmaktan başka birşey yapmıyordu. İleride Kitiara’ya tutulmasının sebebi de işte bu insan yarısının tutkulu ve hararetli yapısı olacaktı.

Sık sık yalnız kalıyordu, düşünceleri darmadağındı ve toparlaması mümkün gözükmüyordu genç melez gözlerine.

Tanthalas, henüz daha bir çocuk olduğu 30 yaşında, 288 senesinde; Qualinost’a Flint Fireforge geldi. Solostaran onun hünerli ellerini çok duymuştu. Fireforge ustaya Qualinost’da bir iş teklif etti. Flint, oldukça cazip bu teklifi kabul etmekte gecikmedi. Bir akşam elf çocuklarına yaptığı oyuncakları verirken gördü genç yarı-elfi Flint. Konuşmamış, hep arkadan onu izlemişti. Bir süre sonra bu içine kapanık gençle tanıştı ve onun karakterine, zekasına hayran kaldı. Tanthalas bu dönem içinde Miral adındaki bir büyücüden tarih ve politika, Lord Tyresian adındaki Qualinesti’nin en iyi savaşçılarından birinden de silah dersleri almaya başlamıştı. Tyresian’ın ve onun etrafındaki soylu ve kibirli elf takımının alaylarına sık sık maruz kalan Tanthalas içinde büyüyen öfkeye teslim olup Porthios ile bir çekişme bile yaşamıştı.

Ancak bu sıralarda başlayan bir trajedi hepsinin yaşamlarını kökten değiştirmeye başladı. Elf soyluları bir bir katledilmeye başlamıştı. Şüpheler yavaş yavaş Tanthalas’a doğru kayıyordu. Konuşmacı – Solostaran – Tanthalas’ın suçlu olmadığını düşünse de onun kendisini aklayacak bir kanıt bulamamasından dolayı çaresiz kalmıştı. Ve eski bir iyiliğin bedelini, biricik kızı, Lauralanthalasa’yı Lord Tyresian’a vermekle ödemeyi uygun bulmuştu. Bu, Tanthalas ve Lauralanthalasa için gergin bir dönemi tetikledi. Çocukken birbirlerine verdikleri evlilik sözünü unutan Tanis ve onun hayalini kuran Laurana şimdi ayrı düşmüşlerdi. Ancak katil, Konuşmacı’nın çocuklarının – yani Porthios’un, Gilthanas’ın ve Laurana’nın - peşindeydi.

“Seni ve Konuşmacı’yı öldürmek için kurulmuş bir komplo var.”
“Konuşmacı? O iyi mi?”
“O iyi. Ben katili durdurmak için geldim.”
Tanthalas, Porthios’a



Tanis bu dönemde Flint Fireforge’dan demircilik öğreniyor, kendine silah yapmakla geçiriyordu zamanını.

Ve olaylar tırmandı, tırmandı. Flint, Tanis’e eliyle yaptığı kusursuz işçilikte bir kılıcı hediye etti, Eld Ailea, katile kurban olmadan hemen önce Tanthalas’ı koruyacak olan tılsımı Flint Fireforge’a teslim etti ve onu kılıca takmasını istedi. Ölüler ve aldanışlardan sonra katil suüstüne çıkarıldı ve Tanis, Flint ile birlikte terketti Qualinost’u.

Not: Kindred Spirits’e göre, katil, Kethrenan ve Elansa’nın da ölümünün sorumlusuydu ancak The Inheritance, Elansa’nın Brand’e aşık olduğunu, onun çocuğunu isteyerek doğurduğunu ve katilin bu ilişkide parmağı olmadığını yazmaktadır. Seçim size kalmış.



Gölge Yıllar

Tanthalas, artık genç bir erkek, olgunluk dönemine adım atan yakışıklı ve yapılı bir savaşçıdır. Onun laf ebesi karakteri, diplomatik becerikliliği Flint için bulunmaz fırsattır. Ortak olurlar ve bir süre birlikte iş yaparlar. Tanis, Solace’de bir ev satın alır ve yirmi sene orada yaşar.

Ancak Tanis’in içinde macera arayışı sürmekte, insan kanı onu dürtmektedir.

Tanis bir gün, yaban arazide bir kadını hobgoblinlerden kurtarır. Bu kadın Kitiara’dır. Ateşli savaşçı kadın. Kit, bu yarı-elf onu eğlencesinden mahrum ettiği için çok kızgındır. Ancak kızgınlığı gecenin soğuğunda ve bu yakışıklı adamın çıplak bedeninde serinler.

Kitiara, Tanis’in insan tarafının tutulduğu kadındır. Laurana’nın tam tersine, şeref, yardımseverlik, naziklik, aşk gibi nosyonlar ile uzaktan yakından alakası yoktur. Kılıcını en çok para verene satar, kendi istediğiyle yatar, ve yine kendi istediğiyle dövüşür. Üstelik en başından beri, tüm o cesur, hatta cüretkar yaklaşımına rağmen Kitiara, Tanis’e bağlanmayı reddetmekte, onun romantizmini hor görmektedir. Kitiara, Laurana gibi Tanis’e bağımlı gibi görünmemekte, tam tersine hayatını kendi ayakları üzerinde yaşamaktadır. Solostaran’ın değil, kendi kılıcının himayesinde yaşamaktaydı. Canı istediği yere gidiyor, istediğini yapıyordu. Tanis ona hayran kalmıştı.

Birlikte bir maceraya atıldılar. Kit’in eski komutanı kadını çaldığı taşlar yüzünden arıyordu. Bu macera iki sevgiliyi karmaşık bir intikam planının ortasına koyuvermişti. Kit’in eski sevgilisi (yüzlercesinden sadece biri) Coven ve Xanthar adındaki sihirli bir yaratıkla birlikte Krynn’ın az bilinen Buzduvarı’na gittiler. Orada kan döktüler ve büyücü Janusz ile Valdane’i uzak bir savaşta katlettiler.




“Hanımın; çayın özellikle hamile kadınlara iyi geldiğini bildiğinden emin ol. Ama sıkı birkaç yudum almadan bunu ona söyleme.”

Tanis, handaki gence



Kitiara bu macera sırasında yanında bulunan iki erkekten – Caven Mackid ve Tanis – birinden hamile kaldı. Ancak Caven öldükten ve Tanis le ikisi Solace’e döndükten kısa bir süre sonra ortadan kayboldu ve bir süre görünmedi. Ardından tekrar geri geldi. Sorunlarından kurtulmuş görünüyordu. EjderhaMızrağı evreninde bu konudan hiçkimse bir daha bahsetmedi. Olası bir macera kancası olarak bekliyor olmasına karşın, Kitiara’nın – Sturm Brightblade’den olan oğlu Steel dışında – Tanis’den bir çocuk sahibi olabileceğini düşünüyorum.

Bir uyarı yapmak için uygun bir zaman. Bilinmelidir ki Tanis Yarı-elf bir ikilemler ve karmaşalar insanıdır. Yaşamı iki kelime üzerine kurulmuştur. “İnsan” ve “Elf” sevdiği kadınlar, verdiği kararlar, yaşamı, savaşı, stili, herşeyi bu iki nosyonun çatışmasıyla şekillenmiştir. Yayı iyi kullanır ama kılıçla da dövüşür, Laurana’daki huzuru, adanmış aşkı, ulvi sevgiyi sever ama Kitiara’daki hareketli yaşamı, çarpık neşeyi, sallantıdaki ihtirası arar, Karısıyla huzurlu bir yaşam sürmek ister ancak sorun olan her yere koşar, yerinde duramaz, yardıma muhtaç olana gider. Yaşamı boyunca verdiği kararlarda hep bu iki kan çekişmiştir. Ancak Tanis bu iki kana rağmen, daima ne gerekiyorsa onu yaptı, bedeli ne olursa olsun.

Tanis, bu maceradan sonra Sturm, Kit, Raist, Caramon, Flint ve Tas ile birçok maceraya karışır. Ancak bunlardan sonra en önemli olay Gölge Yıllar tabir edilen zamanda geçer. Tanis, bir akşam Otik’in sohbetinden faydalanır ve arkadaşlarıyla eğlenirken içeriye Clotnik adında bir cüce girer. Tanis, “Seni babanı tanıyan birine götürebilirim.” Sözleriyle birlikte bir başka maceraya doğru ilerler.

Kishpa adındaki bir büyücü, hayatının aşkını bulmasını istemektedir. Bu kadının olduğu yerde Tanis, babasını da bulacaktır...

“...İkisini de benim geçmişimde arayacaksın. Hatıralarımda yaşıyorlar...”
Kishpa, Tanis’e


Tanis burada, pek kimsenin bilmediği biriyle karşılaşır. Bu insan bir daha sözü geçmeyecek de olsa Tanthalas’ın yaşamını derinden etkiler ve değiştirir. Hepiniz Tanis’in iki aşkı var sanıyordunuz değil mi? Ama yanıldınız...

Tanis, Kishpa’nın zihninde ölen büyücünün aşkıyla tanışır. Brandella, Kishpa’nın anılarında yaşamaktadır. Tanis’in amacı onu dışarı çıkarmaktır. Bu büyük maceranın sonunu sizlere anlatmayacağım. İsteyenler Tanis the Shadow Years adlı kitaba ulaşmayı deneyebilir.

Ancak bu aşk bir trajediyle sonuçlanır. Tanis istediğine ulaşamaz. Bu satırlarda, enfes yazılmış bu romanın son sözlerinde, Tanis’in geçmiş ve gelecek arasındaki çatışmaya direndiğini görürüz. Tanis bu acılı aşk üçgeninde Tanis, büyük bir aşkın varolabileceğini anlar. Ve belki, bir gün kendisi için bile...

Bütün bir kış boyunca Tanis, granit bir yamaca iki heykel yontar. Kendi zihniyle birlikte, Kishpa ve Brandella’nın ölmesine engel olmak için. Sonsuz aşkın bir simgesi olarak. Bu heykellerin hiçbir yerine bir tek imza, bir tek işaret koymaz. Bir daha eline keski de almayacaktır. Solace yakınlarındaki bu dağları terk eder ve ortadan kaybolur. Bu zamandan seneler sonra, hepimizin yakından bildiği buluşmaya gelene kadar neler yaşadığı ve sakalını büyütme hikayesi maalesef henüz yazılmamıştır. O yıllar içinde bu acılı, ikilemlerle dolu, başkaları ve dünya için doğruyu yapmaya çalışan ancak kendi doğrularını bulamayan, dertli ve yalnız adamın maceraları karanlıktadır.

Yıllar sonra, Tanis’den ve savaşlardan bile... İnsanlar bu heykellerin yarattığı görüntüleri takdir etmek için uzaklardan gelirler. Bu görüntüden ilham bulmaya...

Ve zaman içinde bir kadın ve bir adam hakkında bir efsane belirir.

Ve onları yontan heykeltraş hakkında...


“...Ben burada kalırken, eğer bu dünyayı terkedersen, seni hatıralarımda sevgiyle saklayacağım. Sonuçta, hatıralar nedir ki, asla kaybetmek istemediğin şeyleri saklamanın bir yolu olmak dışında?

Hoşçakal, ama asla elveda değil.”

Brandella, mektubunda, Tanis’e...



Doğrudur, Tanis bir Elric değildi. Kılıç kulanmayı, öldürmeyi asla sevemedi. Tanis bir Robin Hood da değildi. Okuyla numaralar da yapamadı. Tanis bir Raistlin de değildi, tanrıları öldürmeye kalkmadı. Tanis bir Casanova da değildi, kadınları baştan çıkartmak amacıyla çıkmamıştı yola. Bir melezdi. Bir “insan”dı. Günahı ve sevabıyla. Kılıç kullandı ama sadece sevdiklerini korumak için. Ok attı ama sadece düşmanlarını durdurmak için. Tanrılara kafa tuttu ama aşkı için. Kadınlarla da birlikte oldu...

...ama sadece sevdiği için.

Fantazyanın içinde doğaüstü yaratıklar ve hep olmak istediğimiz gibi insanüstü güçlere sahip canlılar arasında bazılarımıza sönük ve pasif geldi Tanis. Raistlin’i kendisine model seçmiş olanlara özellikle. Ama Tanis, bizim de bugün kısılabileceğimiz kapanlara karşı savaşıyordu yaşamında. Bizim de vermekte güçlük çekebileceğimiz kararları vermişti o. Bizden çok fazla şey taşıyordu içinde. O sadece “iyiyle kötü arasında kalmış acılı karakter” lerin işlendiği bildungsroman’lardan farklıydı.

Bence, Margaret Weis, Raistlin’in daha fazla para getirdiğini anlamadan önce Tanis’i, tüm romanların başında kendi fantezilerinden yaratmıştı. Weis’in kafasındaki “mükemmel erkek” idi Tanis bence. Sevdiği kadın için dünyadan vazgeçebilen, kendisini feda edebilen ama asla ona güvenenleri yüzüstü bırakmayacak bir erkek.

Tanis kendi değerini sorgulasa ve liderliğe kendisini layık görmese de, doğal bir liderdi. Grubu ilgilendiren kararları bir general gibi değil, bir aile babası gibi almıştı. Kalbiyle.



Ruhlar Savaşı

Tanis, Mızrak Kahramanları’nı, Son Yuva Hanı’ndan kaçırdığında yaşamının en büyük adımını atmış oluyordu. Yapayalnız, elinde kılıcı, eski bir dostun anısını ve oğlunu kurtarırken yaşamının söneceği o güne kadar.

Tanis, Xak Tsaroth yolunda, grubun arabuluculuğunu üstelenmişti. İçteki sorunları değil ama dıştaki sorunları göğüslüyor ve kararlar veriyordu. Diğer tüm arkadaşlarının hayatı bu kararlarına bağlıydı, bundan sık sık rahatsızlık duymasına rağmen başarıyla yerine getirdi. Qualinesti elfleri grubu kurtardığında geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktı.

Laurana, bir kez daha karşısına çıkar ve çocukken verdikleri sözü hatırlatır. Burada o sarmaşık dallarından örülmüş gibi görünen işlemeli yüzüğü Laurana’ya geri verir. Bu genç kadını incitmiştir. Yüzüğü fırlatır ve gider. Ancak grubu takip edecektir.

Grubun Sla-Mori’den geçişi sırasında Tanis’in belki de yaşamı boyunca alacağı ilk büyük işaret onu beklemektedir. Bu işaret, onun başarılarla ama acı dolu, dostlarıyla ama kayıp dolu, sevgiyle ama hüzün dolu yaşamını simgeleyecektir.

Bu işaret, kadim elf lideri Kith-Kanan’ın kılıcı Ejderöldüren’den başkası değildi.

Kith-Kanan’ın mumyası karmaşa esnasında Tanis’e kılıcı kendi eliyle vermişti. Bu, Tanis’in varlığının anlamı ve değerini göstermekteydi.

Tanis, bu kılıçla Verminaard’ı öldürür. Bunun ardından Kharas’ın Çekici’nin bulunmasında ve Pax Tharkas’daki kaçakların kurtarılmasında rol oynar.

Grup, Flotsam’a geldiğinde Tanis, belki de Lance okuyucularının en çok eleştirdiği şeyi yapar. Kit ile karşılaşır ve görünüşe göre grubu unutur.

Tanis, Kit’i özlüyordu. Bunda garipsenecek birşey yoktu. Onunla uyum içinde çalışarak atlattıkları maceraları özlüyordu, Kit’in sıcaklığını ve tarzını özlüyordu. Özellikle Laurana’daki değişimi gördükten ve elflerin onu asla içlerine kabul etmeyeceklerini bir defa daha gördükten sonra insan tarafına yıkılarak bunun acısını çıkarmaya uğraştı. Eskisi gibi, savaşsız, ölümsüz bir çocukluk arıyordu. Tüm grubun aynı tarafta olduğu, en büyük sorunun Otik’in fazla pişmiş patatesleri olduğu, Raist’in tıksırık, çelimsiz ve küstah bir çocuk, Sturm’un şövalyelere özenen bir genç olduğu zamanları. Vallen ağaçlarının arasındaki geçmişlerini arıyordu. Beş senedir görmediği dostlarını ve bir anda gecenin içine kaçarak yokedilen huzurlu arkadaşlıklarını arıyordu.

Kit işte bütün bunları temsil ediyordu. Tanis Kitiara için arkadaşlarını satmadı. Sadece asla elde edemedikleri masum gençliklerini aradı Kit’in çelik sertliğinde ve yağlanmış zırh kokulu teninde.

Ondan kaçtı sonunda. Ona güvenenlere döndü ve hakkı olan liderliği alarak grubu Kan Denizi’nden geçirmek için yola çıktı.

Tanis, Kit’in ejderine tırmanıp dostlarını sona terketmektense, ölümü seçti.

Bundan sonra Kit, Tanis’i kandırarak, Laurana’nın elinde olduğunu idda ederek onu tuzağa düşürdü. Tanis, gerçek aşkı olduğunu anladığı elf hanımının kurtulması için Kötülükler Kraliçesine gitmeye hazırdı.

Ancak düşmanın kalbinde, Kötülükler Tanrısı’nın huzurunda, binlerce düşmanın gözleri üzerindeyken kılıcını çekip Ariakas’ı, tüm ejderha ordularının başını öldürdü. Laurana’nın ve dostlarının aşkı için.

Bundan sonra tüm dünyanın kralı olmaya, Laurana’nın aşkını tercih etti ve Kit’e sırtını döndü.

“Ben kararımı çok önce vermiştim Kitiara. Ona ulaşabilmesi için Lord Soth’un önce beni öldürmesi gerekecek. Benim ölümümün onun – ya da senin – Laurana’yı öldürmenize engel olmayacağını bildiğim halde Paladine’a, onun ruhunu koruması için dua edeceğim. Tanrılar bana bir ruh borçlu. Her nasılsa bunun – bu son duamın – bana bahşedileceğini biliyorum.”

Tanis, Kitiara’ya...


Tanis ve Laurana savaştan sonra evlenirler. Artık daha zorlu bir savaş onları beklemektedir. Ulusları birbirlerine yakınlaştırmak, aralarında barış ve huzur ortamı yaratmak tüm zamanlarını almaktadır. Laurana eski halinden oldukça farklıdır. Onu gören herkesi şok edecek güzelliği durmaktadır, ancak artık Aktaş Konsülü’nün ordularını – Sturm Brightblade’in Yüksek Ermiş Kulesi’nde Kitiara tarafından öldürülmesinden sonra zoraki olarak – komuta etmesi ile insanların gözünde bambaşka bir seviyeye yükselmiştir.

Bütün insanlar, onları Ejderha Ordularının zulmünden kurtaran ordulara komuta eden tanrısal güzelliğe sahip Altın General’den ve Tanis Yarı-elf’den bahsetmektedir. Laurana aynı zamanda Qualinesti’ye dönerek kardeşleriyle – ki her biri ayrı maceralara gitmiştir – tekrar bir araya gelir.

Tanis ise tüm ırkların tanıdığı ve sahiplendiği bir ikona dönüşmüştür. Ne elfler ne de insanlar tarafından kabul edilmeyen bir piçin, gün gelip devranın dönmesi sonucu bütün kıtalarını kurtaran kişilere önderlik etmesi, baskı altında ufalıp kaçmaması, tam tersine sertleşip çeliğe dönüşmesi umurlarında değildir aslında. Onlar, Karanlık Kraliçe’nin sağ kolu, büyücü ve kara rahip Ariakas’ı, düşmanın karargahında ve Takhisis’in huzurunda öldüren – Raistlin’in büyüsü yardımıyla – bu sakallı ve hüzünlü adamı sevmektedir. Onun dertleri, sorunları kimse tarafından önemsenmez, dikkate alınmaz. Tanis, tüm ırklar tarafından manipüle edilmeye çalışılmaktadır artık ancak bunu başaramayacaklardır.

Tanis, Solamnikler tarafından bir şövalye ilan edilmiştir. Sembolik olarak verilen bu şövalyeliği çoğundan daha fazla hakettiğini göstermesi ise an meselesidir. Göğsünde Solamniya Şövalyelerinin Gül Şövalyesi zırhı, belinde elflerin en saygın ve ölümcül lejyonu olan Vahşikoşucular’ın yeşil kuşağı, boynunda cücelerin en büyük nişanı ola Kharas Madalyonu. Yaşamış hiçkimse bu kadar onurlandırılmamıştı ancak Tanis hala rahat değildi. Ya da şöyle söyleyelim, belki de ona rahat batıyordu.

Raistlin’in bu arada Cehennem’e girerek Takhisis’i düelloya davet etmesi, tanrçayla kapışma planı başlamıştı. Kitiara, uçan hisarlardan biriyle Palanthas’a saldırdı, Lord Soth hortlak lejyonuyla şehrin kapılarına dayanmak üzere at sürüyordu.

Tanis, Lord Gunthar ve Amothus’u bu tehlikeye karşı uyarmaya çalışmıştı ancak diğer adamlar Tanis’i hala ciddiye almakta zorlanıyorlardı. Yine de Gunthar uth Wistan’ın bilgeliği diğerlerinden fazlaydı. Yüksek Ermiş Kulesi’nde konum alırlar ancak uçan hisar onları geçip gider. Amacı direk Palanthas’a saldırmaktır. Tanis bunu anlamış ve şehre geri dönmüştür. Burada komutanlarla münakaşaya tutulur, Lord Soth’u kapılarda karşılayıp onu durdurmaya çalışacaktır. Bunun bir intihar olduğunu herkes bilmektedir, zira yüzlerce yıllık bir tecrübeye sahip, ölümsüz bir hortlağın karşısında durabilecek bir ölümlü yoktur. Ancak bu Tanis’i durdurmaz ve Laurana’ya, biricik karısına son mektubunu yazarak tüm lordları ikna etmeyi başarır. Ne de olsa yaşayan en yaşlı Gül Şövalyesidir. Dalamar’dan aldığı tılsım onu Soth’un ölüm büyülerine karşı koruyacaktır.

Burada Lord Gunthar’ın Tanis hakkındaki düşünceleri de çok mühimdir:

“Tanis’de kurmuş olduğu gözle görülmeyen engellerin aşılmasını engelleyen bir şey, bir çekingenlik, bir içine kapanıklılık vardı. Gunthar, şimdi ona bakınca kendisini bu güne kadar olduğundan çok daha yakın hissetti Tanis’e. Hafif çekik gözlerinde bir irfan gördü; pek öyle kolayca kazanılmamış, içindeki ıstırap ve acılardan süzülüp gelmiş bir irfan. Korktuğunu hemen kabul edecek kadar cesaretini sindirmiş birinin korkusunu gördü onda. Ona bakınca bir lider gördü. Öyle sadece kılıcını sallayarak savaşta insanların saldırmasını sağlayan biri değil, sakin bir tarzda, insanlardan en fazlasını alabilen, içlerinde olduğunu bile bilmedikleri cevherlere ulaşmaları için insanlara yardım eden bir lider. Sonunda Gunthar o güne kadar idrak edemediği bir şeyi anladı. Soyu nesiller boyu hiç kirlenmeden devam etmiş olan Sturm Brightblade’in neden bu piç yarı-elfi –eğer söylenenler doğruysa – acımasız bir tecavüzün bir ürünü olan bu yarı-elfi izlemeyi seçmiş olduğunu artık biliyordu. Artık bir elf prensesi ve tanıdığı en güzel, en güçlü kadınlardan biri olan Laurana’nın neden her şeyini – hatta hayatını bile – bu adamın aşkı için gözden çıkartmış olduğunu anladı.”

“Bu bizim son ayrılığımız olacak. Dünya bir daha bizi ayıramayacak. Seni bekleyeceğim Laurana, zamanın öldüğü o diyarda...”
Tanis son mektubunda, Laurana’ya...


Tanis, bronz ejderha Khirsah’a binerek Palanthas kapılarına gider. Ölümüyle kucaklaşmaya.

Soth’un ilk büyüsü Khirsah’ı öldürür ve Soth, şövalye usulüne uyarak atından inerek kılıcını çeker. Tanis ile uzun bir süre Palanthas kapılarında kılıç dövüştürürler. Tanis çok cesurca savaşır ancak Soth’un kılıcının ucunda can verir.

Ancak Tas ve Caramon’un geleceğe yaptığı yolculuk onların bu olayları önceden bilmesine ve bir kender olan Tas’ın geleceği değiştirmesine sebep olur. Bileziği alarak kaçan Tas, Tanis’i mutlak bir ölümden kurtarır.

Tanis ve Caramon, Yüksek Büyücülük Kulesi’ne hisardan atlarlar ve peşinde Karanlıklar Kraliçesi ile dünyaya dönmekte olan Raistlin’i karşılamak üzere laboratuara inerler. Bu esnada Kitiara ve Dalamar ölümcül bir kapışma sonucu yerde yatmaktadırlar. Kitiara Dalamara da ihanet etmiştir ancak Tanis ve Caramon’un gelişi Dalamar’ı ölümden kurtarır. Kitiara, Tanis’i gördüğünde eski günlere döner. Flotsam’da mı? Yeniden mi biraraya gelmişlerdi? Tabii ya! Ona geri dönmüştü! Tanis’i yanına çağırır. Tanis gençliğinin bu fırtınalı aşkını görünce şok olmuştur. Geçmiş, Sturm’lu, Flint’li, Raist’li, Caramon’lu, Kit’li geçmiş bir anda ikisini de önüne katıp götüren bir sel olmuştur adeta. Tanis Kit’i en son, koluna sıcak tırnaklarını saplayarak Laurana ile gitmesine izin verdiği ve bunu aşkı yüzünden yaptığını söylediği o tapınakta görmüştür. Şimdi ise bütün bir geçmiş ölüyor gibidir. Tanis, eski aşkını kucaklamak için geldiğinde Kitiara onun gözlerinde kendi ölümünü görür. Kit, Tanis’e sarılır ve zorlukla inler: “Seni...zayıf...şey...” Ona bakar ve devam eder. Sesi hem azarlar gibi hem de pişman çıkmaktadır. Geri dönülemez bir yola gelmiştir ve seçimlerini yaşamaktadırlar. Kitiara belki de yaşamı boyunca ilk kez yaptıklarından pişmanlık duyacaktır bu karanlık ve soğuk taşın üstünde ölümü beklerken. “Dünya bizim olabilirdi. Senin ve benim.”

Tanis hüzünle cevaplar. “Ben dünyaya sahibim Kitiara.”

Sonra Kitiara’nın ölüme bakan gözleri orada başka birşey daha görür. Bu gördüğü onu dehşete sürüklemiştir. Çırpınarak gelecek olan şeyi uzak tutmak isterken Tanis’e yalvarmaktadır. Onu kurtarabileceğini düşünmektedir. Yaşamında Tanis’e ya da başka bir erkeğe muhtaç olmadan yaşamak için uğraşan Kitiara, Tanis’den medet umarak, yardım isteyerek, onu sevdiğini söyleyerek, laboratuarın karanlık bir köşesinde son nefesini verir.

Tanis, kıvırcık saçları yana iterek ölümün getirmesi gereken o buruk huzuru arar ancak Kitiara yaşadığı gibi ölmüştür. Getirdiği, yaydığı acılar onu ölümünde bulmuş, rahat bırakmamış hatta ölümünden sonra da ona musallat olmak üzere yanına yanaşmıştır usulca. O çekici çarpık gülümsemesi yoktur yüzünde.

“Beni almasına izin verme! Tanis hayır! Onu uzaklaştır! Seni hep sevdim yarı-elf! Seni...her zaman... Sevdim...”
Kitiara, Tanis’e...


Caramon, kardeşini ne pahasına olursa olsun durdurmak için Cehennem’e girer. Ve Lord Soth da Tanis, Dalamar ve Kit’in bulunduğu laboratuara gelir. Tanis elini kılıcına atar ancak Dalamar tarafından durdurulur. Soth, hep hayranlık beslediği Kitiara’nın cesedini almak için gelmiştir. Yaşamında sahip olamadığı kadına, ölümünde sahip olmak için.

Soth, Tanis’e seslenir. Onu bırakmasını ister. Tanis’in aşkı (!) Kitiara’yı hala o düzleme bağlamaktadır. Dalamar usulca Tanis’i ikna etmeye çalışır. Kitiara hepsini, Soth’u bile kullanmıştır. Kimseyi sevmemiştir.

Ancak Tanis’i ikna eden Soth olur. Ona yaşamını hatırlatır, başkaları için birçok seferler vazgeçmeye kalktığı yaşamını. Ve aurana’nın yüzü belki de ilk defa tam manasıyla Tanis’in zihninde yerleşir. Kitiara’nın soğumuş yüzü artık silinmiştir. Tanis elini kılıcından çeker ve Soth, Kitiara’nın ölüsünü de alıp gider.

“Sende yaşam var Yarı-elf. Yaşaman için bir çok nedenin var. Yaşayanlar arasında sana muhtaç olanlar var. Biliyorum, çünkü şu an senin olanlar bir zamanlar benimdi. Ben bunların kıymetini bilmedim, ışıktansa karanlıkta yaşamayı seçtim. Beni mi izleyeceksin? Her şeyi, çok önce gecenin yollarında yürümeyi seçmiş biri için yabana mı atacaksın?”
Lord Soth Tanis’e...



Raistlin pes eder. Kapı kapalı kalır. Kraliçe intikamını almak üzere genç ama çok yaşlı büyücünün üzerinde pençelerini kapar.


Bundan sonra çoğu kişi için son macera başlamak üzeredir. Tanrıların babası Kaos gelmek üzeredir ve Krynn’ın gördüğü en sıcak yaz başlamaktadır.

Tanis ile Laurana’nın Gilthas isminde bir çocukları olmuştur. Gilthas, adını amcası Gilthanas’tan almış, zayıf ve kırılgan bir bebekti. Büyüdükçe daha iyi ve sağlıklı oldu ama bebekliğinde Laurana ve Tanis’in özenli yaklaşımı ile hayatta kalabilmişti. Porthios ve Alhana – iki elf ulusunu birleştirmek için biraraya getirilmiş iki kişi – Qualinesti’den ayrılır ayrılmaz, radikaller küçük bir isyan çıkararak başa Gilthas’ı geçirirler. Onun zayıflığı kolayca manipüle edilebilir gibi gelmektedir. Ancak yanılırlar Gilthas kukla bir kral olsa da istediklerini kabul ettirir.

Porthios ve Alhana sürgündeki kara elflerdir artık.

Steel Brightblade ve Palin Majere, Caramon’un diğer iki oğlu olan Tanin ve Sturm’un cesetlerini getirmek içni Solace’e varırlar. Tanis onları karşılar. Steel, Sturm Brightblade ile Kitiara uth Matar’ın oğludur ve bir Takhisis Şövalyesidir. Ancak babasını çağırıştıran bir yapısı, tavrı vardır. Bu Tanis’i, onu babasının mezarına götürdüklerinde olduğu gibi yine etkiler. Burada, Steel babasının kılıcını ve yıldızcevherini almıştır. Tanis, ertesi gün Laurana’sıyla vedalaşır. Elf hanımı da Gilthas’dan gelen ve tuzak kokan bir davat üzerine Qualinesti’ye gitmeye hazırlanmaktadır. Bunun son vedaları olabileceğini bilmektedirler. Bütün gün konuşur, eski günlerden, kaygılardan, mutluluklardan, hüzünlerden bahsederler. Gülerler ve birbirlerine sarılırlar. Aşkları hiç azalmamıştır, hiç yenilenmeye ihtiyaç duymamaktadır. Usulca vedalaşırlar. Kırık sözler birbirini kovalar. Aşk ve sevgi sözleri. Veda sözleri. Ayrılırlar.



Ayak sesleri durgun havada yankılandı. Belki de ikisi de gittiklerinde hep böyle bir yankılanacaklardı. Belki de ruhları bu evi dolaşacaktı, aşk ve kahkahanın kutsanmış
ruhları...



Tanis, bundan sonra karanlık haberleri iletmek için Yüksek Ermiş Kulesi’ne gider. Ariakas’ın oğlu olan ve Solamnik’ler tarafından yetiştirilmesine rağmen kalbinde Takhisis’e bağlı kalan Ariakan’ın ordusu yola çıkmıştır. Takhisis Şövalyeleri, düzensiz ordulardan yakınan Ariakan’ın buluşudur ve şimdiye kadar kusursuz işlemektedir. Tanis, Sör Thomas’ı ikna etmeye çalışır ve gelen haberlerin de yardımıyla bunu başarır. Birlikte oturup Ariakan’ın ordusunun savaş planını yapmaya başlarlar.

Dalamar, Leydi Crysania, Sör Thomas ve diğer şövalyeler ile Tanis bir toplantı yaparlar. Dalamar onları Ariakan’ın gücü karşısında uyarır. Mamutlar, Lord Soth ve onun hortlak askerleri, yaban denilen Kuzeyli barbar sürüleri, Takhisis Şövalyeleri ve gölgelerde yürüyen hayalet savaşçılar hepsinin yüreklerine korku salar ancak şövalyeler, tüm Krynn’ın savunmasının burada başladığını bilmektedirler. Dalamar ve Crysania Palanthas’a döner, Tanis zor bir seçimle karşı karşıya kalır. Evine dönüp, yuvasını korumak ile savaş meydanında kalmak ve genç şövalyelere komuta etmek.

Laurana uzaklardadır, evi boştur artık. Tanis usulca Crysania’ya bakar. Crysania, artık görmeyen gözleriyle Tanis’e döner. Tanis kararını çoktan vermiş olduğunu anlar. Aşağılarda bir yerde taş zeminde kızıl bir leke vardır. Şövalyeler onun üzerine basmazlar, ona saygı gösterirler. Tanis, Sturm’u görebilmektedir diğer şövalyeler arasında, kendisine bakarken, gülümseyerek. Kararını vermiştir. Yıllar önce, Son Yuva Hanı’nda garip olaylarla karşılaşan ve birbirine sımsıkı tutnan o tuhaf grubun lideri olarak söylediği sözleri söyler. Tarihin sayfalarında yer etmeyecek, insanların yüreklerine huşu salmayacak ama bir grup masum ama cesur dostun dünyayı kurtarmaya çıktıklarında söylediği o sözler.

“Mutfaktan çıkacağız...”
Tanis, Sör Thomas’a...



Tanis, savaşın ilk günlerinden birinde Sturm’un hayalini – rüyasını? – görür. Sturm, oğlunun düşmanın saflarında olduğunu ama hala kaybedilmediğini söyler ve Tanis’den ona söz vermesini ister. Oğlunu kollayacaktır.

Ve uzun bir hayatın sonuna geldik. Yer, Yüksek Ermiş Kulesi. Zaman, Alev Yazı. Steel Brightblade içeri sızmıştır. Henüz, daha evvel hiç düşmemiş olan kule, ele geçirilmemiştir. Tanis, Solamnikler ve şövalyeler inanılmaz bir savaş vermektedirler. Steel birkaç Solamniya Şövalyesi ile karşılaşır, ayağı kanda kayar ve babasının kılıcı elinden kurtulur, kendisi yere düşer. Genç şövalye Steel’ı öldürmek üzereyken Tanis, şövalyeyi durdurur. Steel, Tanis’in elini tutarak kaldırır yaşamı bir defa daha Yarı-Elf tarafından kurtarılmıştır. Teşekkür etmeye kalkar ancak Tanis aniden öne doğru sarsılır. Gözleri açılır ve aşağı kayar. Ardında bir yaban durmaktadır. Kılıcını Tanis’in sırtından çıkarır.

Steel aniden Tanis’i kucaklar, yere düşmesine engel olmak ister, “Yarı-Elf!” Diye haykırır. “Sana vuran ben değildim! Yemin ederim!” Tanis de: “Biliyorum...” Diye cevap verir. “Sen bir Brightblade’sin...” Ve gözleri Steel’ın ardındaki bir görüntüye takılır. Yılların ötesinden, biricik dostu, yine Yüksek Ermiş Kulesi’nde bir savaşta ölmüş olan dostu Sturm Brightblade, Tanis Yarı-Elf’i öte dünyaya taşımaya gelmiştir. Dostunun cesedini kollarına alır ve avluyu terkeder. Tarih 383 AC’dir.

Savaş nasıl gitti? Kaos mu yendi mi çocukları mı? Tas, Caramon, Raist, Tika neler yaptılar? Bu soruları yanıtlamayacağım. Hepsinin cevapları ve daha fazlası Dragons of Summer Flame’de. Biz biraz daha ilerleyeceğiz.

Tanis artık Son Kahramanlar Mezarı’nda yatmaktadır. Beyaz mermer lahidi üzerine, yeşil deri zırhıyla yatırılmıştır. Yanında Nehiryeli ve Altınay’ın – daha doğrusu tüm Ansalon’un – Mavi Kristal Asa’sı durmaktadır. Çünkü Ejderöldüren kayıptır.

Şimdi bir süreliğine Gilthas’a odaklanalım. Tanis’in “kukla” oğluna. Evet, Gilthas Tanis’in oğluydu ancak Laurana’nın çocuğuydu. Elfler arasında adet olduğu üzere çocuk, babasının evinin ismini alırdı ancak Tanis geçersiz doğum ve sorgulanabilir bir kana sahip olduğundan Gilthas, annesinin evinden isimlendirildi. Ki bu da Solostaran idi. Tanis daima kendi yaşadığı sorunların oğluna geçmemesi için dua etmişti. Onun, dörtte bir insan kanı taşıdığını biliyordu ancak bu kan, kendisini çocuğun fiziksel yapısında belli etmiyordu. Tanis, iç yapısında da belirgin olmamasını dilemişti. Maalesef Gil, gençliğinde elf çocukları gibi huzurlu, sakin değildi. Asi bir yapısı vardı.

Tanis, kendi iç dünyasını ve onlara yasaklanmış gibi görünen huzurunu korumak için kentin dışında yapmıştı evini. Etrafta Gilthas’a arkadaşlık edecek kimse de yoktu. Böylece Gilthas garip tavırlar göstermeye başladı. Korkunç baş ağrılarından yakınıyor, hiçkimseye söylemese de bunların babasından gelen insan tarafının suçu olduğunu düşünüyordu. Damarlarını kesse ve bu yabancı kanı akıtsa biteceklerdi sanki.

Gilthas babasından utanıyordu. Ondan bazen kendisi bile şaşırtacak kadar tiksiniyordu. Ona benzemediğini tekrar tekrar söylüyordu. Böylece bir yuvaya, ırka, aileye, huzura, dengeli bir karaktere sahip olamayan Tanis, bir oğuldan da mahrum kalıyordu bir anlamda.

Gilthas bir gün Thalas-Enthia’dan yani Qualinesti’nin senatörlerinden bir davet alır. Porthios adına düzenlenen bir kutlamaya çağırılmaktadır. Tanis ve Laurana gitmesine izin vermezler, böylece Gilthas kaçar. Tanis onu bulmak için yola düşer. Elflerin kendi içine kapanmasını radikal olarak savunan Rashas oğlunu götürmüştür.

Gilthas Qualinesti’yi hayatı boyunca ait olduğu ama hiç görmediği yuvası olarak kabul eder. Herşey çok güzeldir, ahenkli, huzur içinde. Eski yaşamına ait herşey ondan esirgenmiş bu güzellik içinde yitmektedir. Atı bile çirkin ve hantal görünmektedir. İnsan gibi. Babası gibi. Tanis gibi. Böylece tam bir elf gibi hissetmeye başlamıştır kendisini. Ancak onu öyle kabul etmeyeceklerin arasında durmaktadır. Senatonun, Rashas’ın ve radikal elflerin. Ancak Alhana Yıldızmeltemi ile karşılaşması onun babası hakkındaki tiksintisini değiştirmeye başlar. Tanis, oğluna başarılarından, onurlarından ve yaptıklarından bahsetmemiştir. Bunlarla övünmeye çalışmamıştır. Yaşamı mücadele etmekle geçen bir baba gibi, oğlunu bunlardan uzak yetiştirmek istemiştir.
Şimdi Tanis’i Alhana’nın ağzından Rashas'a verdiği bir söylevde dinleyelim:


“...Tanis Yarı-Elf zamanımızın büyük adamlarındandır. Tüm Ansalon tarafından tanınır ve saygı duyulur. Bütün ulusların verebileceği en büyük onurlarla şereflendirilmiştir, ki bunların içinde elf ulusu da vardır. Gururlu Solamniya Şövalyeleri onun önünde saygıyla diz çöker. Palanthas’daki Paladine Tapınağı’nın Saygıdeğer Kızı Crysania onu dost olarak kabul eder. Thorbardin’in cüce kralı Tanis Yarı-Elf’e kardeşim der. Ve kendisini kenderlerin masum takdirini kazanmakla şanslı hisseder...”

Bunların üzerine Gilthas farkeder ki Qualinesti’de hapis olmuştur. Rashas ve Senato onu manipüle edebilecekleri bir krala dönüştürmeye karar verirler. Yani Güneşlerin ve Yıldızların Sözcüsü. Gilthas aynı babası gibi – farkında olmadan – rütbeyi, gücü, kudreti elinin tersiyle iter. Ancak bu güç ona teklif edilen bir güç değildir. Bu, ona çiviyle çakılan bir güçtür. Hemen tepesinde ipleri olan...

Tanis, bu sırada Dalamar tarafından Yüksek Büyücülük Kulesi’ne getirilir. Burada ikili Gilthas ile Tanis’i buluşturacak bir plan yaparlar.


“Kara Majesteleri’nin gözünde senin çok yüksek itibarın var Tanis.”

Dalamar, Tanis’e...



Gilthas, Alhana’nın da yardımıyla kaçmaya çalışır ancak onu ve Yıldızmeltemi’ni yakalarlar ve ayrı odalara kapatırlar. Rashas burada ilk defa gerçek yüzünü gösterecektir. Laurana’ya ve Tanis’e hakaretler ederek Gilthas’ı sindirmeye çalışır. Ancak Gilthas için bu son birkaç gün fazlasıyla aydınlatıcı olmuştur. Babası ve annesinin neden onu Qualinesti’ye götürmek istemediklerini, babasının yaşadığı zorlukları ve onların başarılarını anlamıştır.


“Seni küstah melez. Baban bir piçti. Annesiyle düzüşen adamın adını asla bilmedi. Kadın, utancı ile birlikte sürülmeliydi. Böyle söylemiştim, ama Solostaran yumuşak kalpli, tetenek bir yaşlı aptaldı. Annene gelince! Hangi aklıbaşında elf hanımı zırh kuşanıp bir erkek gibi savaşa gider? Bunu eğlendirici bulduğuna şüphem yok – Gece ve gündüz birçok askerle çevrili olmak! Senin annen şişirilmiş bir kamp takipçisinden başka birşey değildi. Diğerlerinin işi onunla bittiğinde, yarı-elf onu alacak tek kişiydi! Böyle bir sülaleyle, Qualinesti’nin havasını bir koklamana izin vermek bile, hakettiğinden daha büyük bir onurdur, Prens Gilthas!...Sen tam babanın oğlusun!”

“İltifatınız için teşekkürler bayım.”

Rashas ve Gilthas arasında geçen diyalog...



Bundan sonra Tanis ve Dalamar, Gilthas’ı kurtarmak için planlarını yürürlüğe sokarlar. Ancak Gilthas Tanis ile gelmeyi reddeder. Çünkü Rashas, Alhana’nın hayatını tehdit etmektedir. Gilthas babasını reddederek ona yalan söyler. Tanis buradan sonra Dalamar’ın isteğiyle Rashas’ın evine gider. Orada ikili, Alhana Yıldızmeltemi ile karşılaşır. Tanis, Alhana’yı bırakmayı reddeder ve Rashas’ın adamları tarafından yakalanır. Ancak salıverilir. Qualinesti sınırında ise Dalamar ile konuşurken büyü yardımıyla oraya gelen oğlu ile buluşur. Gilthas, babasını görmek istemiştir.

Baba ve oğul ilk defa birbirlerini görür gibi sarılırlar. Tanis, oğlunun zayıf bir bebekten, güçlü ve gururlu bir krala – kukla olarak düşünülse bile, Gilthas ise babasının iğrenç yarı-insandan Mızrak Kahramanı Tanis Yarı-Elf’e dönüşmesini izler.

Burada Gilthas Tanis’e, onun bir de

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #1 : 26 Ağustos 2008, 14:05:29 »
Oldukça uzun olmasına karşın hoş bir yazı. Tanis'i tanımak istiyenler içinde kaçırılmayacak bir yazı. Ki Durin'in kaleminden çıkmış bir yazı. Teşekkürler.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Herr Mannelig

  • ****
  • 924
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #2 : 26 Ağustos 2008, 17:48:04 »
Çok sağlam bir yazı olmuş, saol. Ne var ki sevmiyorum ben bu yarıyı. Yani liderliği üstlenmiş durumda ama çok sağlam kararlar verdiğini düşünmüyorum. İç çalkantıları olan biri lider olmamalı zaten irdelediğimizde tanis'i alttan alttan yönlendiren Raistlin'dir.
Contraataques muy rabiosos, deberemos resistir; Ay Carmela!



Olaff

Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #3 : 02 Eylül 2008, 20:32:57 »
Bu seriyi okuyanlar büyük ihtimal Tanis ile nehiryeli arasında geçen şu diyaloğu hatırlar;
Nehiryeli:Tanis yarım elf,neden sana yarım insan demiyorlarda yarım elf diyorlar?
Tanis:Çünkü yarım bir elf,elf yaşamının yarısı demektir.Yarım bir insan ise sakat bir insan demektir.
Bu diyalog tanisi daha bir sempati duymamı sağlamıştı.

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #4 : 05 Eylül 2008, 14:02:02 »
Bu seriyi okuyanlar büyük ihtimal Tanis ile nehiryeli arasında geçen şu diyaloğu hatırlar;
Nehiryeli:Tanis yarım elf,neden sana yarım insan demiyorlarda yarım elf diyorlar?
Tanis:Çünkü yarım bir elf,elf yaşamının yarısı demektir.Yarım bir insan ise sakat bir insan demektir.
Bu diyalog tanisi daha bir sempati duymamı sağlamıştı.

Hatırlamaz mıyım?! :P Kesinlikle öyle. :) Ama bu karakter ne yazık ki Mızrak Savaşları'ndan sonra sempatimi kaybetmişti. Nedense(!) ben de herkes gibi Raist'e yöneldiydim. :P Kitiara vs Laurana olayından da çok eğlenmiştim. Keşke Kit'i alsaydı, o daha cazibeli. :P

Çevrimdışı FaLLeN

  • **
  • 119
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #5 : 25 Eylül 2008, 13:12:51 »
Pek sevmediğim, soğuk bulduğum, ve hiç lider olarak görmediğim bir karakter. Ama ölümü çok beklenmedik olmuştu bana göre, madem liderdi, madem baş karakterlerden biriydi neden şöyle şaşalı bir ölüme sahip olmadı anlamıyorum. Bana çok basit geldi.

Çevrimdışı PhoenixMan

  • ****
  • 919
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #6 : 25 Eylül 2008, 16:43:31 »
Pek sevmediğim, soğuk bulduğum, ve hiç lider olarak görmediğim bir karakter. Ama ölümü çok beklenmedik olmuştu bana göre, madem liderdi, madem baş karakterlerden biriydi neden şöyle şaşalı bir ölüme sahip olmadı anlamıyorum. Bana çok basit geldi.
Gösterişli bir lider olmadığı için bu şekilde öldü. Hiçbir zaman gösteriş yapmadı, baksana oğluna bile başarılarını anlatmıyor, en çok istediği şekilde öldü aslında... Tanis'i severim attığı adımlar büyük olmasa da çok doğru zamanlarda ve tam yerine atıyor. :)

Çevrimdışı FaLLeN

  • **
  • 119
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #7 : 26 Eylül 2008, 13:50:30 »
Gösterişli bir lider olmadığı için bu şekilde öldü... Hiçbir zaman gösteriş yapmadı, baksana oğluna bile başarılarını anlatmıyor, en çok istediği şekilde öldü aslında... Tanis'i severim attığı adımlar büyük olmasa da çok doğru zamanlarda ve tam yerine atıyor...

Ama zaten nasıl öleceğini bir karakter kendi belirleyemezki yazar belirler, yani örneğin kötü bir karakter her zaman kötü, feci bir şekilde ölecek diye bir şey yok, sessiz sakin de ölebilir. Tanis'e eğer şans verselerdi "Nasıl ölmek istersin?" diye, o zaman Tanis gösterişsiz, kimsenin haberi olmadan ölmeyi seçerdi elbet ama ben "Yazar madem onu lider, en önemli karakterlerden biri yaptı, neden onu şaşalı bi şekilde öldürmedi," diye düşündüm.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #8 : 09 Şubat 2009, 21:09:19 »
Tanis Yarı-elf'in gözümdeki yeri:

Doğduğu topraklarda hor görülmüş bir yetim,
Ezilerek büyümüş bir ruh,
Bu ezilmeler sırasında oluşmuş bir lider,
Ladığı her ünvanı hakeden ve elflere cevabını yaptıklarıyla veren çatışmalı kişilik,
Ona arkasını dönenlere,asla arkasını dönemeyen,
Gerçek aşkının farkına varan,iradeli erkek,
Bir baba,
Bir koca,
Her zaman akıl danışabileceğin sadık dost...

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #9 : 10 Şubat 2009, 11:02:41 »
Cüce Derinlikleri'yle Tanis'in hiç değişmediğini tekrar görmüş olduk. Bir insan aynı anda kaç kişiyi kurtarmaya çalışabilir ki?!

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #10 : 11 Ağustos 2009, 20:22:16 »
Aldığım flash habere göre bu yazının Murat Sönmez abimize ait olduğu bilgisi yanlış. Hemen düzelttim.

Yazının sahibi; Ali "ningauble" Aksöz.
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

malkavian

Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #11 : 14 Ağustos 2009, 15:18:29 »
Bu seriyi okuyanlar büyük ihtimal Tanis ile nehiryeli arasında geçen şu diyaloğu hatırlar;
Nehiryeli:Tanis yarım elf,neden sana yarım insan demiyorlarda yarım elf diyorlar?
Tanis:Çünkü yarım bir elf,elf yaşamının yarısı demektir.Yarım bir insan ise sakat bir insan demektir.
Bu diyalog tanisi daha bir sempati duymamı sağlamıştı.

 evet beni de oldukça etkilemiş bir diyalog idi.

Çevrimdışı Laughing Madcap

  • ****
  • 960
  • Rom: 51
  • The Oncoming Storm
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #12 : 02 Ocak 2010, 18:02:49 »
Ben bu yarım şahsı Lost'taki Jack'e benzetiyorum. Sakalından, "pff lider olmak istemiyorum ama hadi napalım artık" tavırlarına kadar.

Sevmiyorum. İkisinin de suratlarına patlatasım var.

Pff. Sinirlendim yine.
Attention all planets of the solar federation
We have assumed control.

Çevrimdışı Vega

  • ****
  • 1023
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #13 : 16 Mart 2010, 23:43:37 »
ben zaten liderlerini sevmem ve
Kitiara vs Laurana olayından da çok eğlenmiştim. Keşke Kit'i alsaydı, o daha cazibeli.
evet ama Kitiara'nın hareketlerine bakacak olursak Raist'in değerlendirmesi pek de haksız değil değil mi?Çok basit bir kadın.

Çevrimdışı diana

  • ***
  • 513
  • Rom: 16
    • Profili Görüntüle
Ynt: Tanis Yarı-Elf
« Yanıtla #14 : 17 Mart 2010, 21:13:08 »
Ejderha mızrağının en sevdiğim ikinci karakteri.
İyi bir lider.
İyi bir dost.
İyi bir danışman.

Kısacası seriyi okuma nedenlerimden biri.