Kayıt Ol

Rüya ve Televizyon - 2.Bölüm ve Karakter Listesi

Çevrimdışı

  • gulyabani
  • **
  • 115
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Rüya ve Televizyon - 2.Bölüm ve Karakter Listesi
« : 23 Ağustos 2008, 21:51:37 »


Birinci Bölüm: İlk Rüya


 Emily Morgan, gözlerini açtı. Hava hala karanlıktı. Sessizce yatağından kalktı ve mutfağa su içmeye gitti. Soğuk su ona iyi gelmişti. Sonra tekrar yatağına döndü. Biraz uyumaya çalıştı ama yapamadı. Bir şey, ona engel oluyordu. Emily ne olduğunu bilemiyordu.
 Uyuduğunu hissetti… Rüyalar ülkesine dalmıştı bile. Belki engin denizlerde yüzecekti, yada bulutlarla uçacaktı. Ya da sevdiği adamı, yani Jack’i görecekti. Uyuyordu… sadece uyuyordu. Bir kuş kadar hafifti artık..

Gene gözünü açtı ve usulca yatağından kalktı. Biraz susamıştı ve terlemişti. Sıcacık yatağından kalktı ve peluş terliklerini giydi. Yatak odasından çıktı.
 Mutfağa giden dar ve uzun koridoru geçtikten sonra, çalışma odasına uğradı ve şu an okuduğu kitabı eline aldı. Eğer uyku tutmazsa, okuyacaktı.
 Çalışma odasından çıktı ve mutfağa girdi. Dolaptan uzunca bir bardak çıkarttı ve su doldurdu. Kana kana içtikten sonra bardağı bıraktı ve oturma odasına gitti.
 Işıkları yaktı ilk önce. Balkona çıkacaktı ama vazgeçti. Komşusu Evelyn Margaret onu böyle görürse, rezil olabilirdi. Çünkü pijamaları komikti gerçekten.
 Bir koltuğa oturdu ve elindeki polisiye romanına şöyle bir göz attı. Biraz uykusu gelmiş gibiydi. Gene uykusunu dağıtmak için televizyonu açtı ama yayın kesikti. Hiçbir televizyon kanalı göstermiyordu.
 Emily televizyonu kapattı ve ayağa kalktı. Koltukta duran saç tokasıyla saçlarını topladı. Tam odadan çıkmak üzereydi ki, televizyonun açıldığını fark etti.
“Lanet,” diye mırıldandı ve kumandayı gene eline aldı. Kapatma düğmesine bir kez daha bastı. Bu sefer kapanmış olmalıydı. Gene oturma odasının kapısına doğru yönelmişti ki, televizyonun cızırtılı sesi bir kez daha kendini gösterdi.
 Emily gene döndü ve kumandadan kapattı. Bu sefer gitmedi, başında bekledi. Ve birkaç saniye sonra tekrar açıldı.
“Bu kadar fazla,” dedi Emily. “En iyisi fişini çekmek.”
 Büyük sayılabilecek televizyonunun, arkadan fişini çekti. Ve birkaç dakika başında bekledi: açılmamıştı. Şimdi içi rahattı ve gidip uyuyabilirdi.
 Oturma odasının ışığını söndürdü ve gene dar koridordan geçti. Sıcak yatağı henüz soğumamıştı. Peluş terliklerini tekrar çıkarttı ve yattı.
 Jack… Hala aklı ondaydı. Onu çok seviyordu. Liseden arkadaşıydı ve uzun zamandır tanışıyorlardı. Jack’e günün birinde onu sevdiğini söylemeliydi. Ama ne zaman? Emily bunu merak ediyordu.
 Jack mavi gözlüydü. Saçları siyahtı. Emily ona kendince ‘ruh ikizim’ diyordu. Onunla, hemen hemen bütün karakter özellikleri uyuyordu.
 Emily de mavi gözlüydü. Uzun kahverengi saçları vardı. 19 yaşındaydı. Ona rağmen hala yalnız yaşıyordu. Bunun nedeni ise anne ve babasıyla kavga etmiş olmasıydı. Emily yalnız yaşamayı seven bir kızdı ve annesi buna izin vermemişti. Emily de artık büyüdüğünü göstermek için, bir kafede çalışmış, para kazanmış ve kendine küçük bir ev tutmuştu.
 Yavaş yavaş uykusu geliyor gibiydi. Birden gözleri kapandı ama gene açtı. Uyumamalıydı, çünkü biraz düş kuracaktı.. Jack’i düşünecekti.. Çıktıklarını.. Ya da evlendiklerini. Bunları düşünecekti. Hayali bile harikaydı.
 İnce göz kapakları yavaşça kapandı. Mavi gözleri artık görünmez oldu. Emily uyuyordu… Düşler ülkesindeydi.
 Ama içeriden gelen televizyonun sesi onu birden uyandırdı. Yataktan hışımla fırladı. Peluş terliklerini giymeyi unutmuştu. Hemen oturma odasına koştu.
“Lanet olsun,” dedi uykulu uykulu. Bir yandan da esniyordu. Kumandayı buldu ve kapattı. Ve sonra, televizyonun fişinin bağlı olduğu yere baktı.
“Bu çok tuhaf,” dedi kendi kendine. “Ben bu fişi çekmemiş miydim?”
 Tekrar fişi çekti ve televizyon karardı. Kanalın birinde gürültülü bir program vardı. Çocuk programına benzeyen. Emily böyle şeylere hiç katlanamazdı.
 Tekrar ışığı kapattı ve odadan çıktı. Uzun koridordan gene geçiyordu ki, televizyonun cızırtılı sesi bir kez daha geldi. Bu sefer çocuk programı yoktu, kanal boştu.
“Bu kadarı fazla!” dedi Emily ve geri döndü. Oturma odasının ışığını yaktı ve fişe baktı: fiş takılı değildi!
 Korkmaya başlamıştı. Korkuyordu.. Ama fiş olmadan… Nasıl çalışırdı? Telaşla kumandayı aldı ve kapatmayı denedi. Kapanmıyordu. Televizyondaki cızırtı devam ediyordu.
 Kumandanın arkasına vurdu ve tekrar denedi. Olmuyordu. Kapanmıyordu.
Koltuğa oturup ağlamaya başladı. Neler oluyordu? Niye televizyon böyleydi? Emily çok ama çok korkuyordu.
 Tekrar koltuktan kalktı ve televizyonu yakından inceledi. Bir televizyon sehpasının üzerinde duruyordu. Siyahtı. Emily onu çok ucuza almıştı. Mağazanın kampanyasından yararlanmıştı. Ama şimdi bozulmuştu.
 Televizyon birden titredi ve ekrandaki boş görüntü gitti. Televizyon karardı. Emily korkudan yere düştü ve öylece kaldı. Televizyona şaşkınlıkla bakıyordu.
 Titremeye devam etti ve bir kere daha açıldı. Emily televizyona yaklaştı. Biraz daha… biraz daha… biraz daha…
 Soğuk, bembeyaz, tırnakları pislik dolu bir el çıktı ve Emily’i saçlarından yakaladı. Çığlık atıyordu.. Saçları çok acıyordu.
“İmdat! Yardım edin! Bırak beni! Aaah!”
 Çekmeye devam etti ve Emily’i televizyonun içine aldı. Artık Emily bu dünyada değildi. Kanalların--


 Emily Morgan, çığlık çığlığa ve soluk soluğa uyandı. Çok çok kötü bir kabus görmüştü. Hatırlayabiliyordu hepsini. Daha çok yeniydi çünkü. Rüyasında, televizyon onu ele geçiriyordu.
 Bu kötü ve saçma düşünceleri kafasından attı ve yataktan kalktı. Yatak sırılsıklamdı. Çok fena terlemişti. Yatağını topladı ve peluş terliklerini giydi. Oturma odasına girdi.
 Sabah olmuştu bile. Biraz güneş gelsin diye pencereyi ve perdeyi açtı. Sabahın o mis gibi, taze güneşi eve girmişti.
 Rüyasında tam buradaydı ve televizyondan bir el çıkmıştı… Düşünmek istemiyordu ama zihni her seferinde ona hatırlatıyordu. Yine de bunları kafasından atmaya çalıştı.
 Kahvaltı…Evet kahvaltı hazırlamalıydı. Ama cep telefonu çaldı ve onu açtı.
“Alo?”
“Merhaba. Emily Morgan?”
“Evet benim?” dedi Emily.
“Sizinle, konuşmam gereken bir şey var…”
^^ Happy New Year..! ^^


Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rüya ve Televizyon - 1.Bölüm
« Yanıtla #1 : 24 Ağustos 2008, 01:15:58 »
Kurgu olarak güzel bir şeyin doğduğunu düşünüyorum. İlk bölümde sadece rüyadan bahsedildiğini gördüğüm için kesin bir yorum yapamayacağıma ama gerek hikayenin ismi olsun gerek olayların gidişatı olsun farklı bir kurgunun bizi beklediğini söyleyebilirim. Bu konuda ilk bölüm yorum yapmak için yeterli olmamış, ama rüyayı çok güzel yansıtmışsın.

Anlatıma ve dilbilgisine gelirsek pek iyi olmamış. Cümlelerin uzunluğu anlatımı sıkar derler. Ancak seninkiler bunun aksi, çok kısa cümleler ve okunulurluğu, akıcılığı engelliyor diyebilirim. Okurken mola vermesine sebep oluyor okuyanın o da yazınıın güzelliğine eksi etken oluyor. Anlatımını daha da pekiştirebilirsin, zenginleştirebilirsin. Bunu "Zombies Wicked Little Things"'de de görmüştüm.

Örneğin şu cümle. "Çok fena terlemişti." Hoşuma gitmedi.

Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Bu yazın çok güzel, genel olarak yazımına ve anlatımına bir şeyler eklemelisin kurguların mükemmel.
try again fail again fail better

Çevrimdışı

  • gulyabani
  • **
  • 115
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rüya ve Televizyon - 1.Bölüm
« Yanıtla #2 : 24 Ağustos 2008, 12:09:00 »
Kurgu olarak güzel bir şeyin doğduğunu düşünüyorum. İlk bölümde sadece rüyadan bahsedildiğini gördüğüm için kesin bir yorum yapamayacağıma ama gerek hikayenin ismi olsun gerek olayların gidişatı olsun farklı bir kurgunun bizi beklediğini söyleyebilirim. Bu konuda ilk bölüm yorum yapmak için yeterli olmamış, ama rüyayı çok güzel yansıtmışsın.

Anlatıma ve dilbilgisine gelirsek pek iyi olmamış. Cümlelerin uzunluğu anlatımı sıkar derler. Ancak seninkiler bunun aksi, çok kısa cümleler ve okunulurluğu, akıcılığı engelliyor diyebilirim. Okurken mola vermesine sebep oluyor okuyanın o da yazınıın güzelliğine eksi etken oluyor. Anlatımını daha da pekiştirebilirsin, zenginleştirebilirsin. Bunu "Zombies Wicked Little Things"'de de görmüştüm.

Örneğin şu cümle. "Çok fena terlemişti." Hoşuma gitmedi.

Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Bu yazın çok güzel, genel olarak yazımına ve anlatımına bir şeyler eklemelisin kurguların mükemmel.

Çok çok teşekkür ederim. Önerilerini dikkate alacağım :) :)
^^ Happy New Year..! ^^


Çevrimdışı

  • gulyabani
  • **
  • 115
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rüya ve Televizyon - 2.Bölüm ve Karakter Listesi
« Yanıtla #3 : 25 Ağustos 2008, 15:13:46 »
Karakter Listesi:

Emily Morgan - Kristen Stewart


Robert Chrischen - James Fox

2.Bölümden Sonra Çıkacak Olanlar:


Evelyn Margaret - Sissy Spacek


Lisa King - Monique Coleman




İkinci Bölüm: Rüya Güncesi


“Siz kimsiniz?” diye sordu Emily. Koltuğa oturdu. Karşıdaki kişi adamdı, sesi sert ve kalın çıkıyordu.
“Miss Morgan, benim adım Robert Chrischen.”
Emily’nin kaşları çatılmıştı. “Adımı ve soy adımı nereden biliyorsunuz?”
“Bunları telefonda anlatamam, Miss Morgan. Sadece sizinle özel olarak konuşmak istiyorum.”
“Tamam,” dedi Emily. Ses tonundaki alaycılık duyulabiliyordu. “Konuşun işte.”
“Telefonda olmaz,” dedi Robert. “Sizinle bir cafede konuşmak istiyorum.”
“Bakın, Mr Chrischen. Ben, sizi tanımıyorum. Ve tanımadığım bir kişiye nasıl güvenebilirim? Biliyorsunuz ki, ortalık dolandırıcılarla dolu.”
 Robert cevap vermedi. Ama soluk aldığı duyulabiliyordu. “Ben psikologum. Size yardımcı olmak istiyorum.”
“Hangi konuda?” dedi Emily.
“Dün gece gördüğünüz rüya hakkında.”
 Cevap vermeme sırası Emily’deydi. Yere doğru öylece bakakaldı. Nasıl? Nasıl olurdu bu? Onun rüya gördüğünü nereden biliyordu? Sormalıydı, evet sormalıydı.
“Miss Morgan orda mısınız?”
 Emily titredi ve kendine geldi.
“Şey evet buradayım. Affedersiniz ama, siz benim gördüğüm rüyayı nereden biliyorsunuz?”
“İşte, tüm sorun burada!” diye bağırdı Robert. “Bir yerde buluşsak, size her şeyi anlatacağım. Lütfen, ben kötü biri değilim.”
 Emily adama acımamış değildi. Ama gene de ikilemdeydi. Onunla buluşmalı mıydı, yoksa buluşmamalı mıydı?
“Pekala,” dedi. “Saat kaçta?”
“Akşam yemeği olur mu? Saat 8’de?”
“Olur. Nereye geleyim?”
“Sizi evinizden alacağım, Miss Morgan.” dedi Robert deli dolu bir sesle.
“Tamam. Ama evimi bulabilecek misiniz?”
“Merak etmeyin, bulacağım. Görüşmek üzere.”

 Emily telefonu kapattı ve koltuğa bıraktı. Kimdi bu adam? Gördüğü rüyayı nereden biliyordu? Ya da evinin adresini? Nasıl bilebilirdi?
 Kalktı ve mutfağa girdi. Buzdolabından bir şeyler aldı ve atıştırdı. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu. Saatine baktığında, sabah 10:30’du.
 Polisiye romanını eline aldı ve çalışma odasına girdi. Kafası o kadar karışıktı ki… Robert denen adam. Numarasını nereden bulmuştu?
Emily çalışma odasındaki yatağa uzandı…
 Gördüğü rüyayı nereden biliyordu?
Romanı açtı…
 İsmini, soy adını… Nasıl? Nasıl bilebilirdi?
Ama uyuyordu aslında…
 Emily korkuyordu.
Gözleri yavaşça kapandı… Uyuyordu…
 Kitap açık bir şekilde yere düştü. Emily artık uyuyordu. Gene rüyalar ülkesine gidiyordu…

Emily küçük, duvarları beyaz olan bir odadaydı. Elleri ve kolları bağlıydı. Hiç kıpırdayamıyordu. Odada kendisinden başka hiç kimse yoktu. Korkuyor gibiydi, soluk soluğaydı. Ama eli ve kolu bağlı olduğu için güvende sayılırdı. En azından öyle düşünüyordu.
 Karşısındaki, duvarla aynı renk kapı açıldı ve içeriye, orta yaşlarla, uzun boylu, mavi gözlü bir adam girdi. Soluk soluğaydı. Emily’i fark etmedi ve hemen televizyonu açtı. Bir kumandası yoktu. Düğmeler aracılığıyla kanalları değiştiriyordu.
 Emily konuşmaya çalıştı ama ağzından sadece fısıltı gibi bir şey çıktı. O yüzden bir daha denemedi.
 Adam pantolonunun ceplerini karıştırdı ve bir cep telefonu çıkarttı. Bir düğmesine bastı ve yok oldu…
 Emily çığlık atmak istemişti ama yapamadı. Çünkü ağzından sese dair hiçbir şey çıkmıyordu. Elleri ve kolları bağlı, öylece bekliyordu.
 Televizyondan cızırtı çıkmaya başladı. Kulak tırmalayan bir sesti. Emily’i en çok bu rahatsız ediyordu. Televizyon titremeye başladı ve içinden, beyaz, tırnakları uzun ve içi pislik dolu bir el çıktı.
 Emily bağırmaya çalıştı gene. Bağıramıyordu. El yavaşça çıktı… Ona doğru geliyordu…


 Soluk soluğa uyandı. Yine mi rüya görmüştü? Artık çok sıkılmıştı. Neden her gün rüya görüyordu ki?
 Saatine baktı: 19:30’du.
 Aceleyle kalktı ve giyindi. Kot pantolonunu geçirdi ve kırmızı bir bluz giydi. Artık hazırdı ve Robert’ı beklemeliydi. Peki nereden biliyordu bu adam evini? Emily bunları düşünmemeye çalıştı ve oturma odasında Robert’ı bekledi.

*

 Saat 20:00’dı ve aşağıdan bir korna sesi duyuldu. Emily ayakkabılarını giydi ve hemen aşağıya indi. Apartmanın kapısında son model bir araba duruyordu. Emily, Robert’ı görür görmez neredeyse bayılacaktı!
 Rüyasında gördüğü adamdı bu. Evet evet, oydu. Kesinlikle!
Emily korka korka ona doğru gitti. Yavaşça gidiyordu.
“Merhaba, Miss Morgan.” dedi Robert. Elini uzattı. Emily de elini ona verdi. Tokalaştılar.
“Merhaba.”
“Buyurun lütfen. Arabaya binelim.”
 Emily son model arabaya doğru yürüdü. Robert ona kapıyı açtı. Emily hafifçe gülümsedi. Sonra, Robert’da arabaya bindi ve çalıştırdı.
“Nereye gitmemizi istersiniz?”
“Hiç fark etmez,” dedi Emily. Robert’a bakmıyordu. Gaza bastı ve ilerlediler.
“Size Emily dememde bir sakınca var mı?” diye sordu Robert.
“Hayır yok.”
“Pekala, Emily. Rüyalarla sorunun var, doğru mu?”
“Evet, ama…
“Doğru mu?” dedi sert bir biçimde Robert. Emily yerinden sıçramıştı. “Affedersin,” dedi sonra.
“Evet, doğru.” dedi Emily. Yine Robert’a bakmıyordu.
“Biraz önce rüyanda beni gördün, ve hala çok şaşkınsın. Peki bu doğru mu?”
 Emily umutsuzca başını evet anlamında salladı.
“Bunu nasıl yaptığımı merak ediyor musun?” dedi bu sefer Robert.
 Emily, Robert’a doğru döndü. Mavi gözleri kısılmıştı.
“Bakın. Bunu nasıl yapıyorsunuz bilmiyorum, ama kesinlikle bir açıklaması vardır. Ya bunu açıklayın, ya da beni sağda indirin.”
 Robert kahkaha attı. “Çok sabırsızsın. Seninle sadece kelime oyunu yapıyorum, Emily. Her şeyi orada konuşacağız. Bu sadece bir alıştırma.”
“Nasıl bir alıştırma bu?” dedi Emily, boğuk bir sesle.
 Robert cevap vermedi. Birkaç dakika böyle geçmişti. Kimse konuşmadı. Emily bu adamdan çok şüpheleniyordu.
 Sonunda, bir restorana gelmişlerdi. Robert arabayı park etti ve aşağıya indi. Sonra Emily’nin kapısını açtı. Ve arabayı kilitledi.
“Haydi girelim.”
 Restoranın kapısından girdiler. Kapıdaki adam onlara nazikçe, “Hoş geldiniz, efendim.” dedi. Emily adama gülümsedi.
 Restoranın bahçesi yuvarlaktı. Bir sürü masa vardı. Çoğu masa doluydu. Robert, “Şuraya oturalım mı?” diye sordu. Emily, “Olur.” diye yanıtladı.
 Ortada, yuvarlak bir masaya oturdular. Emily, Robert’ın karşısına geçti. “Konuşmayacak mıyız?” diye sordu Emily, buz gibi bir sesle.
“Dur tatlım. Daha yeni oturduk, öyle değil mi?” dedi Robert kahkaha atarak. Emily gülmedi.
“Garson, bakar mısın?”
 Robert’ın çağrısı üzerine, genç bir garson geldi.
“Buyurun efendim?”
“Ne yiyeceksin Emily?”
 Emily elindeki yemek menüsüne bakıyordu. “Bana sadece bolonez soslu spagetti lütfen.” dedi.
“Bana da aynısından,” dedi Robert garsona. Ama deniz mavisi gözleri Emily’deydi.
“Birazdan getiriyorum efendim.” dedi garson.
“Eee,” dedi Robert. Masadaki bardaklara su koyuyordu. “Bir şey söylemeyecek misin?”
“Senden bir açıklama bekliyorum,” diye yapıştırdı Emily. Sonra da imalı imalı ekledi. “Robert
 Robert hafifçe gülümsedi. “Tamam. Pes ediyorum. Dediğim gibi, ben bir psikologum, Emily. Ama aynı zamanda medyumum.”
 Emily’nin mavi gözleri fal taşı gibi açıldı. “Medyum mu?”
“Evet. Ve rüyalarla yakından ilgileniyordum. İşte bu yüzden rüyalarını—“
“AMA BU SAÇMALIK!” diye bağırdı Emily. “Saçmalık. Benim rüyamı nasıl kontrol edebilirsin?”
“Hişşt, sakin ol Emily.” dedi Robert. Bir yudum su içti. “Sakin ol. Herkes bize bakıyor. Şimdi, rüyalarını nasıl kontrol ettiğimi söyleyeceğim. Ama önce yemeklerimiz gelsin, öyle değil mi?” Pervasızca gülümsedi.
 Emily’nin, Robert hakkındaki tek yorumu, ‘Ne sinir bir adam!’ olmuştu. Gerçekten de öyleydi. Merak edilen bir şeyi, açıklığa bir türlü kavuşturmuyordu. Emily, Robert’a ters ters bakmayı sürdürdü. Robert bundan keyif alıyor gibiydi.
 Bolonez soslu spagettiler gelmişti. Garson nazikçe önlerine bıraktı ve “Afiyet olsun,” dedi. Emily spagettiden bir miktar ağzına attı.
“Söyleyecek misin?”
“Rüyalarını, televizyon aracılığıyla kontrol ediyorum.”
 Emily donup kaldı yine. Az kalsın spagetti boğazına kaçıyordu. Kulaklarına inanamamıştı. Ne? Televizyon muydu? Nasıl olabilirdi?
“Anlamadım?” dedi Emily. “Televizyon aracılığıyla mı kontrol ediyorsun?”
“Bunu sana anlatacağım. Ama bir şartla,” dedi Robert zalimce.
“Nedir?”
“Bir rüya güncesi tutacaksın…” Robert’ın lafı yarım kalmıştı. Garson, masaya şarap getirmişti. “Teşekkürler,” dedi Robert ve iki kadehe de şarap koydu. Bir yudum aldı ve ağzını şapırdattı. “Immm. Mükemmelmiş.”
 Emily ise şaraptan içmedi. “Rüya güncesi mi?” diye sordu.
“Evet. Rüya güncesi.” Ceketinin iç cebinden küçük, siyah bir not defteri çıkarttı. Emily’e verdi.
“Her gün gördüğün rüyaları buraya yaz. Sonra, her gün bana göster. Olur mu?”
“Peki ya rüyalarımı hatırlayamazsam?” diye sordu Emily.
 Robert gülümsedi. “Merak etme. Hatırlayacaksın.”
 Emily günceye baktı. Üzerinde sarı harflerle, ‘Rüya Güncesi’ yazıyordu..
^^ Happy New Year..! ^^