Yazacaklarım tam olarak bu konuya girmemekle beraber bu aileyi de kapsadığı için (ve iki kere sayfalar arasında gidip gelmeme rağmen daha uygun bir konu bulamadığım için) buraya yazmayı uygun buldum.
Anayurt ile karanlığın cazibeli kollarında bulmuştum kendimi. Do'Urden ailesinin her bir üyesi ile adeta büyüleniyordum (Drizzt'in sonraki tavırlarını saymıyorum). Adeta Takhisis gibiydi Menzoberranzan benim için. Kötü, karanlık, hain ama aynı zamanda çekici, saplantılı ve her erkeğin rüyalarını süsleyen bir kadındı adeta. Bu nedenle, Anayurt benim için her zaman serinin en farklı kitabı olacaktır.
Do'Urden ailesinin her bir üyesinin karanlık, ikiyüzlü ve güçlü yanı ile sayfalar arasıdna nefessizce sürükleniyordum. Ana-erkil bir toplumu okumak, bir erkek olsam da beni fazlasıyla mutlu etmişti. Hasta Briza, kendisine fazla rol verilmeyen Maya ve iyi ile kötü arasında sıkışmış Vierna. Tüm bunların merkezinde Yüce Anne Malice... Menzoberranzan'ın drow kadınlarını okumak, onların evlerini yükseltmek ve güce ulaşmak için olan "kadınca" hırsı(ki bu normal bir hırsatn bin kat daha tehlikelidir) beni zaman zaman ürkütmüyor değildi. Ama diyorum ya, bu yanlarının garip cazibesi beni her defasında tatlı sözlerle kandırıyor ve yanıma sokuluyordu.
Evin erkeklerinden Zacknafein tartışmasız kitabın en "erkek" karakteriydi. Burada erkek sözcüğünü vurgulamamdaki amaç diğer erkek karakterleri küçümsemek değil, bildiğimiz anlamdaki er tanımına en iyi uyan karakter olmasındandır. Yeri geldiğinde Malice'e de itiraz ettiği oluyordu hani. Dinin ise her şeye uyum sağlayan, sinsi ve bir o kadar zeki bir erkek karakter olarak okuması zevkli bir karakterdi. Dinin benimiçin tipik bir kötüydü. Erkek ya da kadın olması pek önemli değildi. Burada önemli olan egosu ve ortama uyum sağlayan yapısıydı.
Drizzt... Babanı da sevmezdim, demek isterdim de babanı seviyoruz işte. Drizzt, Anayurt'da kişiliğini oturtamamış bir çocuktu(yaşı itibarı ile de öyleydi zaten).
Ama büyüdü,güçlendi ve ailesine karşı koyacak gücü buldu.
Her ne kadar kitabın baş kahramanı o olsa da, drow kadınları ve evin erkeklerinin o puslu camın ardındaki isli ihtişamı o kadar çekiciydi ki benim için sıra ona çooook sonra geldi.
Do'Urden ailesi, okumaya doyamadığım bir yapıya sahip. Keşke hep Anayurt gibi kitaplarla devam etseydi seri. Keşke öyle olsaydı da Vierna'nın yapacağı seçimler üzerine kafa yormaya devam etseydim, Briza'ya uyuz olduğum gibi etkilenseydim ve Maya'ya dair niye az şey anlatılıyor diye hayıflansaydım. he bir de Malice ile Zack'ın çarpık aşk(!) ilişkilerini merakla okusaydım.
Drowlar ve yaşantıları tek başına bir seri olabilirdi benim için. Ve hepsi, yılanbaşlı kırbaçları ile beni yine tatlı sözlerle kandırıp yanıma sokulur, ardından ben fark etmeden yavaş yavaş zehirledi.
Şey komik oldu tabii, "ben en çok bunu seviyorum!" diyip gidemedim. Utanmadan upuzun bir mesaj attım. Siz bakmayın bana

.