DENGE
IV. Bölüm Sonu
Seçimler
Furian ‘Ne yaptığını sanıyor bu…’ demeye kalmadan Xen’in eli kabzadaki ejderha başını buldu ve bir klik sesi duyuldu. İnanılmaz güzellikteki altın ve gümüş oymalarla elinde beliren iki kılıç herkesi kendine hayran bıraktı.
‘Lanet olsun derdim ama özgürlüğün tadı lafı ağzıma tıkıyor resmen…’ dedi Dui bir iç rahatlaması ile.
‘Sen ne yaptığını sanıyorsun Xen?’ dedi Sui azarlarcasına.
Xen zihninden ‘Buna izin veremezdim’ diyebildi sadece. Drow sadece bir saniyeliğine ona minnetle baktı ve kimsenin anlayamayacağı sadece rakiplerin fark edebileceği bir el hareketi ile müsabakalarını onurlandırdığını ona belli etti. Xen için bu bile yeterdi.
‘Onca asil kan varken yüzyıllarca bizi o mağaramsı silah deposunda beklettin. Ne için bir yarım kan için ve bak o da nasıl biri çıktı… Vicdanlı… böhh’ Dui’ nin bir ağzı olsaydı şimdi kesinlikle onu büzüyor ve tiksinti hareketi yapıyor olurdu.
‘Çocuk kılıç konusunda çok iyi bunu sen de biliyorsun Dui saçmalamayı kes. Ayrıca bekleme kısmına gelirsek, bu ne senin, ne de benim seçimimdi. Bunu sen de benim kadar iyi biliyorsun’ dedi Sui iç çekerek.
İki kılıç ve Xen arasındaki konuşma hararetlenmeye başlamıştı ki Kılıç konseyinin başkanı ayağa kalktı.
‘Arayıcı içeriye gel!’ dedi Seniath‘ ın buyurgan sesi.
Xen için dünya, mahkeme salonunun yan kapısı aralanıp içeriye arayıcı girince resmen durdu. Hayatında gördüğü hiçbir kadına ilgi duymamıştı fakat şimdi önlerinde duran arayıcı dedikleri kadın hayatına giren bütün kadınların öcünü alırcasına nefesini kesmişti. Koyu ve yer yer parlak kırmızı saçları, beyazın en açık tonu teni ile tam bir heykeli andırıyordu. Xen şaşkınlık içinde ağzının açık kalmaması için büyük çaba sarf etmek zorunda kaldı. Arayıcı süzülürcesine hafif adımlarla drowun eşyalarını yığdığı yere ilerledi ve yığının önünde durup gözlerini kapattı. İnce ve hüzünlü ses tonu ile Xen’ in ve o odada bulunan birçok kişinin yüreğini dağlayan bir şarkı mırıldandı. Şarkı sözleri her geçen saniye temposunu arttırdı ve müziğin bitimine yakın tiz bir çınlama duyuldu. Odadaki herkes kulaklarını kapatırken eşyaların üzerende gri ve siyah tonlarında ve biraz da yeşil renkte şeffaf dumanlar yükseldi.
Arayıcı hüzünlü ve kendine hayran bırakan sesi ile ‘ Genelde düşük ve bir de zayıf büyü kullanılmış sevgili Konsey üyeleri.’ Dedi
Xen gözlerine, kulaklarına ve açıkçası vücudunun hiçbir yerine inanmak istemiyordu. Böyle bir güzellik hayatında görmemişti.
‘Bir bu eksikti… Vicdan azabından ölmesini tercih ederdim. İyilik timsali ve aşık… Böhh. Yapmaya çalıştığımız şeyler için pek uygun.’ Diye dalga geçti Dui.
‘Aşk eğer doğru yolu bulabilirse muazzam bir güç verir Dui. Bizi asırlar önce asit denizinin ortasında koruma büyülerimiz olmadan kaldığımızda kurtaran şeydi hatırlarsan.’ Diye karşı çıktı Sui.
‘Sanırım kusacağım.’
‘Ağzın yok Dui’
‘Bunun için şükrediyorum ya. Sen bana laf yetiştirmeyi bırak da bu durumdan nasıl kurtulacağız onu söyle. O arayıcı cadı buraya gelince ne renk parlayacağımızı sen de biliyorsun değil mi?’
‘Bence her şey için çok geç bırakalım da kader ağlarını bir kez daha örsün. Biz elimizden geleni yaptık sonuçta’
Kılıçlar konuşurken Xen bu konuşmaların tek kelimesine bile odaklanamadı. Gözünü bile kırpmadan arayıcının kendine ve iki elinde tuttuğu kılıçlara yaklaşmasını bekliyordu. Arayıcı hüzünlü şarkısına tekrar başladı ve tiz ses tekrar duyuldu.
Salondaki kimsenin sonucu bilmek için arayıcının cümlelerine ihtiyacı kalmamıştı. Şarkı biter bitmez kılıçların üzerinden bir altın bir de gümüş sis bulutu etrafa yayıldı ve dönerek bir girdap oluşturdular aralarından çıkan iki ejderha kafası sağa sola alevler saçtı ve geldikleri gibi girdabın içinde yok olup gittiler.
Salondaki herkesin ağzı şimdi açık kalmıştı.
‘Bunu yapmak zorunda değildin.’ Dedi Sui azarlayan bir ses tonu ile.
‘Eh olayı kadere bırakacağımızı sen söyledin. Kader denen o pisliğin ne yapacağı belli olmaz. Vaktim varken eğleniyorum.’
Xen bu kadar ciddi bir durumla bile dalga geçebilen ve yorum yapabilen kılıçlarına gülümsemeden edemedi. Şaşkınlığını biraz olsun üzerinden atıp kılıçları ile krallara layık bir reverans yaparak eğildi ve ‘Leydim ve sayın konsey üyeleri.’ Dedi.
Fruian seyircilerin arasından kimsenin görmemsine rağmen gözlerini devirdi.
Xen devam etti. ‘Bildiğiniz gibi hava ırkının üyeleri belirli bir olgunluğa ve eğitim seviyesine geldiklerinde silah odasına götürülürler ve biz kılıçlarımızı değil kılıçlarımız bizi seçer. Çünkü onlar hayat boyu bizim öğretmenlerimizdir. Amacım ne müsabakanızı aşağılamak ne rakibimin karşısında üstünlük kurmaktı. Emin olun kılıçlarımın bu kadar güç sahibi olduğunu ben de müsabakanın ortasında öğrenebildim. Bu durumu göz önüne alarak eğer rakibim de kabul ederse müsabakamıza kaldığımız yerden devam etmeyi öneriyorum.’ Drowa döndü ve bir sonraki cümlesini kesinlikle kabul edeceğinin bilincinde devam etti ‘Tabi kabul etmezsen dövüşmeyebiliriz’
Drowun gözlerinde şimşekler çaktı. Bir drowa dövüşten kaçan bir korkak olduğunu ima etmek bile çok tehlikeliydi ve Xen tam o tehlike sınırında dolaşıyordu.
Drow yığına doğru bir hamle yaptı ve silahlarını kuşanmaya başladı. ‘ Konsey kabul ederse bu savaşı sonlandırmak istiyorum. Ailemin adını savaştan kaçarak lekelemeyeceğim.’
‘Çocuk iyi… En azından ağzı laf yapıyor tabii bir yerlerden güzel bir kız her durumda temin edebilirsek, ve söylemiştim demeni istemiyorum Sui çeneni kapa ve hadi şu olayı bitirelim.’ diyebildi Dui ancak.
Kılıç Konseyi başkanı ayağa kalktı ve derinden gelen sesi ile tekrar konuştu. ‘ Bu ne senin ne de rakibinin seçimi kara elf. Rakibinin elinde çok güçlü kılıçlar var ve biz ünvanımızı sadece eşit dövüşlerle kazanılan mücadelelerde veririz.’
‘Dediklerimi aynen konsey başkanına söylemeni istiyorum Xen’ dedi Sui ve Xen onaylayarak başını öne bir kez eğdi.
‘Efendim… Kılıcım söyle...’ Dui sol elinde uyarırcasına titreyince Xen konuşmasını yarıda kesti.
‘Sen ne yaptığını sanıyorsun ahmak adam. Bizim konuştuğumuzu kimseye söyleyemesin. Sadece sen söylüyormuşsun gibi tekrar et yeter.’ Dui hala elinde sinirle titriyordu.
‘Tamam tamam.’ Diye yarım ağızla mırıldandı Xen ve kılıcın kendine söylediklerini kendi cümleleri gibi tekrarlamaya başladı.
‘Söyleyeceklerim yalnız sizin için Kılıç Konseyi gizli bir görüşme talebinde bulunuyorum.’
Kılıç konseyi üyeleri kendi aralarında fısıldaştılar. Her hallerinden bu talebe şaşırdıklarını belli ediyorlardı ama yine de bu isteği geri çevirmediler.
---0---

Fruian sabırsızlıkla ayağını yere vuruyordu. Mahkeme salonunda beklemediği bir takım olaylar gerçekleşmişti ve bunları hatırlamak bile endişelenmesine ve meraktan çatlamasına neden oluyordu. Gong tekrar çaldı ve Er'daln Harrdelin ile Xen arasındaki mücadele tekrar başladı. Drow belli ki aile şerefini ve kendi hayatını korumak için mücadele ediyordu. Xen ise şimdiye kadar sadece eğitimini gördüğü ve hakkıyla talep ettiği kılıç ustalığı ünvanını almak için. Fakat işler değişmişe benziyordu. Yıllardır yaptıkları dövüşlerde Xen, Furian ile karşılaşırken hep sabırlı, düzenli ve disiplinli olmuştu. Belki de yüz hamle sonra elde edebileceği bir avantaj için riske girmeden sabırla kılıçlarını dans ettirirdi. Furian’ın katlanamayacağı bir durum olsa da gerçek bir kılıç üstadının yapacağı gibi. Fakat şimdi Furian’ın karşısında gördüğü Xen, tam bir dövüş makinesi haline gelmişti. Hırsla saldırıyor, kendini zorluyor, gereken ve bazı gerekmeyen yerlerde riskler alıyor, rakibine ufak da olsa çizikler atmayı başarıyordu. Sanki birisi ondan en sevdiği şeyi istemiş ve o da bu müsabakayı kazanarak onu kurtaracakmış gibi.
Xen hızla geriye doğru koşup arenanın köşesine iki ayağını birden atıp kendi devinimi ile tekrar rakibine doğru kılıçları önde dalışa geçtiğinde, Furian istemsiz olarak gülümsedi. ‘Tam bana göre bir hareket’ dedi. Mükemmel bir denge ve mızrak gibi durarak rakibe uçmak rakibin saldıracağı alanı daraltmak dahianeydi. Bir o kadar da riskli. Saldırısı drow tarafından mızrağının savruluşu ile yavaşlatıldı ve drow yana takla atarak bu ölümcül saldırıdan kaçmayı başardı.
‘Xen içeride de söylediğimiz gibi bir seçim yapman gerekecek.’ Diyordu Sui makul bir şekilde. Sesinde hafif bir hüzün sezdi Xen. Kafasını sağa sola oynattı ve saldırmaya devam etti.
Furian, Xen’in yüzünü okudu kılıçları ile konuştuğunu biliyordu. Az bir süreliğine de olsa o disiplinli katı savunma pozisyonunu tekrar alan arkadaşını inceledi. Drowun fırtınayı andıran kılıçlarını bir bir karşılayışını ve yüzündeki hüznü fark etti. Xen kendisinin bile zor duyabileceği bir şekilde fısıldadı;
‘Bunu benden istemeyin.’ Diyordu.
Hava ırkının o muazzam mirası sayesinde havadaki en küçük değişimi ve titreşimi tüm bedeninde hissedebilen Furian arkadaşının dediklerini duymuştu fakat bu söylediklerine bir anlam veremiyordu.
‘Bunu şimdi isteyemezsiniz. Tam her şey bir anlam ifade etmeye başlamışken… Tam yaşamıma değer katan şeyi bulmuşken’ Xen’in gözü arayıcının onu hüzünle süzen açık yeşil gözlerine takıldı. Kız ağlıyor muydu?
Furian ayağa kalktı. Bu işte bir terslik vardı. Kılıçlar Xen’den ne istemişlerdi ve Xen neden bu kadar hüzünlüydü.
Xen hırs ile bağırdığında Furian’ın düşünceleri dağıldı. Sekiz yaşından beri tanıdığı çocuk bir kez bile olsun dövüşürken bağırmamıştı. Rakibine sağanak yağmuru andıran darbeler ile saldırdı ve onu geriye itti. Sağ omzuna bir çizik, sol ayak bileğine bir tekme ve karnına dirsek atıp tekrar yuvarlandı ve geriye kaçtı. Rakibini köşeye sıkıştırmıştı Xen ve çocukluğundan beri öğrendiği öğretilerde bu durumdan çıkmanın tek bir yolu vardı. Rakibi en riskli saldırısını ve tek vuruş şansını deneyecekti ve Xen ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Pozisyon aldı kılıçlarını iki yana açtı ve önünde kapatıp drowu karşılamak ve onu öldürmek için hazırlandı. Az önce mahkeme salonunda Drowu diğer drowların elinden kurtaran o değilmişcesine hırsla drowu bekledi.
Furian gözlerine inanamıyordu saniyeler sonra Xen bu müsabakayı kazanmış olacaktı yine de Xen in gözleri dolmuştu ve hüzünlüydü. Dudakları ‘Hayır.’ Diyordu bir yakarışla.
Sonrasında Furian’ın tüylerini diken diken eden ve şaşkınlıktan küçük dilini yutmasını sağlayacak olaylar gerçekleşti.
Drow son bir saldırı için güç topladı ve yüzde doksan ölümü ile sonuçlanacak saldırısına umutsuzca başladı. Xen’in kılıçlarının pozisyonu çok doğruydu daha bu hareketi yaparken bile drow öleceğini biliyordu fakat onu bekleyen drowlar yerine bu onurlu savaşçının ellerinde ölmeyi tercih etmişti. Drow ileri doğru atıldı. Kendisini karşılaması gereken Xen’in sol eli bir tangırtı ile Xen’ i iki büklüm bırakarak yere düştü. Asıl saldırıyı yapacak olan ya da yapması gereken sağ eli ise bir ağırlık tarafından aşağı çekildi. Drowun ileriye uzattığı keskin mızrağı Xen’in vücudunu deldi ve arkadan bir kan seli ile birlikte geri çıktı. O an arenada çıt çıkmıyordu. Xen önce dizlerinin üzerine sonra da mızrakla beraber geriye düştü. İnsan annesinin mirası olan kırmızı kanlar arenanın granit taşlarını kaplarken, babasından kalan miras ile vücuduna yaşam veren buz gibi bir sis dalgası da havaya karışıyordu.
Furian ayağa kalktı ve arenaya atlayıp drowu kenara ittirdi. ‘Bu olamaz. Olmaması gerekiyordu!’ dedi. Etrafında kendisi gibi düşünen birini bulmak için gözlerini bir o yana bir bu yana deli gibi hareket ettirirken. Üstadına baktı fakat o da arkasını dönmüş çoktan arenayı terk etmeye başlamıştı. Ellerini sevinçle çırpan ilk dövüşteki gnome hariç kimseden ses çıkmıyordu. Ellerini Xen’in boynuna doğru uzattı ve arkadaşına son bir kez baktı. Sormak istediği o kadar çok soru vardı ki… ama o yine de en saçma olanı sordu ‘Neden?’
Xen inanılmaz bir güçlükle tekrar nefes aldı ve ağzını itiraz edercesine açtı fakat konuşamadan bir öksürük nöbetine tutuldu. Öksürdüğü kan ve soğuk bir sis bulutunun ardından gözlerini son bir kez kapatıp kendini salıverdi…