Kayıt Ol

Ivy & Neet

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ivy & Neet
« : 03 Şubat 2010, 06:10:34 »

Şehrin uzak ama hayal edildiğinden daha yakın bir köşesinden yankılanan This Mortal Coil’in bayan vokali eşliğinde ritm tutan sayısız  şehir sakininden biriydi. O üç dakika için parçayı duyan herkes aynı frekanstaydı. Müziği sevsinler yada sevmesinler belki sadece refleks, belki gönülden ama istisnasız ona katılıyorlardı. Seçme sansları olduğunu düşünmedikleri içindir bu. Bir şeyleri seçebileceğiniz farkedilene kadar saklı kalan bir gerçektir. Örneğin her gün dişlerinizi fırçalarsanız temiz ve sağlıklı kalacağını bilmeniz size bir kısıtlama getirir. Ancak bunun başka bir yolu olsa, diş macunu ve fırçası firmaları bizlerden saklıyor olsalar seçimimiz saklı kalacaktır. Saklı seçimler farkedilmeyi beklemezler. Tesadüfen oradadırlar bazen. Diğer zamanlarda ise birilerinin iki yüzlülüğü yüzünden oradadırlar.

İki yüzlülük diğer kişilik problemlerinden daha samimidir ironik olarak. İki yüzlü birisinin kimliği diğerlerince açık edilmişse ondan beklenmeyecek çok şey olduğunu bilmeniz bir yana onu düzeltmeye çaba göstermezsiniz. Çünkü sizi ne vakit yüz üstü bırakacağını bilemezsiniz. Oysa egoist veya narsist birisi kurtarılabilir. Korkuları ile yüzleşmeyi reddeden bir öteki ise düştüğü karanlık kuyudan çıkartılabilir. Bir iki yüzlüyü kurtaramazsınız çünkü ona güvenemezsiniz. Size sunduğu maskesini çekip çıkardığınızda gerçek yüzün sizi sırtınızdan kuyuya itemeyeceğini düşünemezsiniz. Çok saf olmanız gerekir. Saflık bu kadar yaygın olsaydı zaten birileri bu yazıyı yazmazdı.

Özetle, müzik dinlerken insanlar birdir. Farklılıkları bir kenarıya bırakırlar. Seçimler göz ardı edilir ve duvarlar kalkar, başka bir gün yüzüne bakmayacağınız nispeten uyumsuz bir insan size sevecen görünebilir ve bunu kafaya takmamanız gerekir. İşte öyle bir günün sabahıydı karnı acıkmış biçimde uyandığında. Kendisinden önce kedisini doyuran, yemekten önce kahvesini hazırlayan sıradan bir sefil insan modeliydi. Sefil olmasının tek sebebi hayallerinin peşinden gitmemiş olmasıydı. Hayali huzurlu sabahlar yaşamaktan ibaret olmuştular. Radyoyu aç, kahveni yudumla ve karnını doyuran kedini izle.

Sokağa çıktığında işe her zamanki gibi tam vaktinden çok önce varacak biçimde ayarlamıştı kendisini. Küçüklüğünden beri böyleydi. Zamanında olması gereken bir yere saatler önce giderdi. Diğer insanlar kol saatlerini beşer dakika önceye kurarken onunkisi bir saat önceye kuruluydu. Zaman ile ilgili problemleri vardı açıkçası. Yine huzur ile ilgiliydi. Geç kalmazsa patronu kızmaz, patronu kızmazsa sinirleri bozulmaz, kedisini evine gittiğinde statik elektrik ile dolu vaziyette kucaklamaz ve oda onu pençelemezdi. Gününü ona bir saat önce başlayarak kurtarabileceğini düşlerdi. Düşleri işte bu kadar yalındı. Yalnız olmak ile mutlu olan dışlanmış bir şizoidti o. Diğer şizoidler gibi duvarların ardında kalmaktan rahatsız olmayan, yeteneğinin ötesini görmekten kaçınan ve kolay işler ile uğraşan biriydi. Populer olmanın onun gözünde bir anlamı yoktu, zaten hiç istememişti ve olmamıştı da. Karanlıkta kalan sabit gamzeli bir öteki insandı işte.

Peki bu yazı neden var? Basit insanlar ne zamandan beri başkalarına bir diğerince anlatılır? Neden birisi This Mortal Coil dinlerken kedisini izler ve kahvesini yudumlar? Bunların bir önemi var mıdır? Hayır, önemli olan ona aşık olan adamın her günün sabahı aynen kadın gibi bir saat önce uyanması, biyolojik bünyesinin buna alışık olmasıydı. Yüksek apartmanların ve birbirini görmeyen insanların şehirlerinden biriydi, isimsiz ama puslu, yitik. Bir sürü insanın olduğu bir şehirde o tekerlekli sandalyesinde otururken karşı pencerenin kadınına vurulmuştu. Ne kadın onu daha önce görmüştü, nede adam onun adını biliyordu. Sadece sabahları mutfak camından onu on dakika izleyerek yıllarca aşkını anlattığı günü düşlemiş, düşlerinde birkaç kez dünyayı kurtarmış ve yürüdüğünü hissettiğinde göz yaşlarına boğulmamak için soğan kesmeye devam etmişti. Evet o bir ahçıydı, hemde en iyisinden. Sakatlık bazen engel tanımaz, gerçekçi olmak gerek, kaç tane sakat hayata küsmeden ömrüne ömür katabilmiş vaziyette duygularını bastırmadan gönlünce yaşayabiliyor? Duygu kısmı onun için bile geçersizdi ancak sevdiği işi yapıyordu aşkının aksine. Her sabah onu izlerken kumral saçlı kadının yüzündeki endişeyi görüyordu. Günün aksi gitmesi ihtimaline içerlenen yüzüne artık pek aşikardı. Sesinin tonunu bile hayal etmişti.

Ve bir sabah uyandığında, mutfağının camından bakan adam ummadığı bir sahne ile karşılaştı. Kadın mutfağın balkonuna çıkmıştı. Nefes almak yada bir dal sigarayı tüttürmek için değil. Atlamak için. Parmaklıkların üzerine düşmüş rüzgarsız sabahın ayazında güvercinlerin şaşkın kanat sesleri ve genizlerinden çıkan boğuk guğultuları eşliğinde yerin derinliklerinde asfaltın dibini görürcesine uzağa bakıyordu. Saçları rüzgar olmamasına rağmen biraz salınıyor, yüzünün bir yarısını görünmez kılıyordu. Adam dilini yutar gibi olduysa da kendisini toparladı. “Durun, bu çılgınlık. Etmeyin” diyebilirdi, dedi de belki. Ama sözler saniyeler içinde anlamsızlaşmaz mı? Nedensiz yazı neden bulmaz mı?

Biliyor musunuz tüm bunlar arasında en acıklı olan şey kedinin adamı biliyor olmasıydı. Kedi her sabah uyanması için kadının başında aynı saatte mırıldandığında ve kumral da aç biçimde uyandığında kara kedisi hep mutfak camının önündeki yerini alıyordu. Umutsuzca çabalıyordu aslında, sahibinin mutluluğuydu tek arzusu. Ne adam kediyi farketmişti, nede kadın adamı. Belki daha acı olan diğer bir şeyse kadının adamı hiç görmemiş olmasıydı. Sadece duydu. Pişman olmasına yetecek saliseler içinde onu duymuştu, “Durun” demişti birisi, o duramadı. Birbirini takip eden günler onun için bittiklerinde hiç umulmadık bir duygu ile kapanış yapmışlardı; merak ve pişmanlık. Belki bu meraktır kadının ruhunu kurtaran, son pişmanlığıdır acılarını dindiren ve sessiz çığlığını susturan. Belki ilk kez bir sabahı gerçekten huzurlu olmuştur.

Her trajedide olduğu gibi bunda da bir karşılık vardı, başkalarının mucizevi hayatlarına kendi hayatlarınca değer verenlerin ödülü gibi denilebilir, ancak hayat asla bu kadar adil değildir. Büyük bir tesadüftür belki, yada bencilliğinden dili kararmış bir iki yüzlünün oyunu. Gerçek şu ki ahçı o günün öğleni artık yürüyebiliyordu.

Yürüdüğü, ilk kez ayağa kalktığı o an tüm dünyanın anlam bulduğu ikinci andı. İlki sarışın kadını gördüğü andı elbette. Kendi mutfak balkongundan sarkmış metrelerce uzakta, yerde, kanı yavaşça kafasından asfalta yayılan kadını izlerken farketmişti bunu; ayaktaydı. Ne vakittir yürüyemediğini bilmiyordu ancak yürüdüğüne dair hiç anısı yoktu. Kasları zayıf olduğundan değil, sinirler ile ilgiliydi. Yürümesi hep an meselesi olanlardan da değildi oysa. Yaşadığı acı öyle büyüktü ve yaşadığı şaşkınlık ve yürümesinden duyduğu mutluluk öyle müthişti ki birbirlerini yenemediler. Dışarıya fışkırmak istediler ama yapamadılar. Haykırmak istedi, ağlamak ve susmamak istedi.

Hepsini yuttu, çünkü kedi halen yaşıyordu.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Ivy & Neet
« Yanıtla #1 : 03 Şubat 2010, 14:37:40 »
Değişik bir şeyler denemek istemişsin sanırım. Çünkü bu normal yazım tarzın değil. Ya da en azından benim şimdiye dek okuduğum yazılarına pek benzemiyor. Müsaadenle birkaç eleştirim olacak.

Öncelikle "Bu yazı neden var?" ya da "Bu yazı olmazdı." tarzı ifadeler okuyucuya o an bir yazı okumakta olduğunu hatırlatıyor. Ve bu da ister istemez hikayenin içine girmesine engel oluyor. Okunan bir yazıya vurgu yapmak yerine sanki üçüncü bir şahıs bu olayı anlatıyormuş gibi yazsaydın daha iyi olurmuş kanımca.

İkincisi ise ilk iki paragraftaki açıklamaları çok uzun tutmuşsun. Bir hikaye mi yoksa bir araştırma ya da inceleme mi okuyorum diye bir müddet bocaladım. O kısımda bir düzenlemeye gitmeyi düşünebilirsin.

Sevgiler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: Ivy & Neet
« Yanıtla #2 : 03 Şubat 2010, 14:55:17 »
Bu "düşünce kusma seansı" ile durum hikayesi arası evrede tuhaf bir yazı türü. Düşüncemi hikayemsi bir oluş ile örneklendiririm.
Her gün bir tane yazarım. Pek çoğu ne kayıprıhtımda nede kişisel blogumda insanlar ile paylaşamayacağım kadar okunaksızlar. Bundaki bir tını benim hoşuma gitti, kedi ile ilgili bir tını sanırım. Emin değilim.

Buna benzer iki üç şey var düşler limanının derinliklerinde bana ait. Hepside 10-15 okuma sınırında  ;D iyi olmuyorlar, ama yazmasının eğlenceli olmadığını düşündüğüm tek gün olmadı.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Ivy & Neet
« Yanıtla #3 : 03 Şubat 2010, 15:11:24 »
Hmmm... Anladım. Sen eğleniyorsan gerisi boş ;)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.