Güneşin doğmasından hemen önceydi. Gökyüzü alacalı bir renkteydi ve hûma kuşları uçuşuyordu. Türk ulusu uzun süredir hapis kaldığı bu cehennemden (!) kurtulacaktı Gökyüzü aydınlanmaya başlarken kurtlar gezinmeye, kargalar kuşlar ötüşmeye başlıyordu. Kargalar sanki "Gaag... Gaag" demiyor, "Kaaalk, Kaalk.." diyorlardı. Demirci Basat bu sırları iyi bilirdi..
Güneşin doğuşunu izlemek için her sabah tepedeki kulubesinden dışarı çıkar, ufuktan yükselen güneşin tüm yeryüzünü aydınlatmasını izlerdi... Yıllar önce keşfettiği bir mağara, Ergenekon adındaki bu yere gelen ilk kişiler olmadıklarını gösteriyordu. Oradan öğrendiği bilgiler sayesinde bu gün çağının en önemli demircisi, kavminin en bilge kişisiydi.
Basat, her yer aydınlandıktan sonra ateşinin başına geçti her zaman yaptığı gibi. Ateşini harladı, demirini dövdü... Her gün aynı işlemler....
Derken çırağı geldi yanına. 16 yaşında henüz bıyıkları tellenmeye başlayan bu çocuğa ayrı bir sempatisi vardı Basat'ın. "Gün aydın usta ! " diye içeri girişiyle birlikte, Demirci Basat yine gülümsemeye başlamıştı. Tütün içmesinden dolayı daha sert bir ses tonu olmasına karşın ser-şefkatli bir ses tonuyla konuşmayı başarırdı her zaman. "Gel evlat ! " dedi çömezine. "Gel bakalım haberler nedir ?"
Delikanlının yüzünden endişeyle dolu bir gölge geçti.
"Geçen gün köy meydanında biriyle karşılaştım.Adı Yağuz. Bana ilginç bir şey anlattı.Aynı zamanda endişe verici.Şu ünlü mağaranın önünde tek başına avlanıyormuş.Tuhaf bir ses duyduğunu söyledi.Kükreme gibi."
Basat elindeki örsü bir kenara bırakıp alnında birikmiş terleri sildi.
"İlginç.Hayal görmediğinden emin miymiş?"
Çırağı düşünceli bir sesle yanıtladı.
"Ben de ilk başta bunu düşündüm.Fakat bir kaç kişiyle daha konuştum.Onlar da buna benzer sesler duyduğunu söylediler.Hepsi birden hayal görmüş olamazlar."
Basat sakalını sıvazladı.
"Bu işe bir de ben el atayım.Öğleden sonra ben de köye inmeyi düşünüyordum.Çamuş'tan yeni bir örs alacağım.O zaman söylentilerle ilgilenirim.
Fakat seninle başka bir şey konuşmak istiyorum.O mağaradaki demiri ne zaman eriteceğimizi kararlaştırmalıyız. Oduna ihtiyacımız olacak.Neredeyse köylünün deposundaki büyün odunları almamız gerekecek.Eğer başarısız olursak, karda kışta odunsuz, dımdızlak kalırız."
Kalfası bir miktar düşündü, sonra da itiraz etti.
" O kadar hızlı çoğalıyoruz ki bu gidişle ısınamamaktan değil, gıdasızlıktan öleceğiz.Bu yüz yıllık yurt bizi daha fazla besleyebilecek güçte değil ustam." dedi. Şakacı biriydi. Basat Usta konuşmaya başlamadan önce ekledi. "Ki zaten, başarılı olursak da donacağız ha Usta ? "
Basat bir kenara oturdu. Çırağının boş espirilerine alışmıştı hafifçe tebessüm etti fakat konuşmadı. Sustu. Onun suskunluğunu gören genç adam da sessizce ustasının yeniden konuşmasını bekledi.
" Mecburen bu riski göze alcağız.Bir hafta mühlet verelim köylüye. Göç için hazırlansınlar. Bu memleketi terk etmek bir çoğuna zor gelecektir.Fakat herkes nüfusumuzun bilincinde.Ben köy meydanına inip haberi yayayım sen de gerekli malzemeleri toplamaya başla. Yağ, parşomen, eski elbiseler... Yanabilecek her şeye ihtiyacımız var. Akşam üstü burada tekrar görüşürüz."
Kalfası başını sallayıp kulübeden çıktı.Basat başını ellerinin arasına alıp içini çekti.Bu işin altından kalkamazlarsa sonları hiç iyi olmayacaktı.
Devam edecek... (Marius ve brisingr ile)
black_helen&aNTiSePTiK