Not : Bu öykünün şimdiye kadarki en uzun bölümü...
Mükemmel sabahlardan birinde, mükemmel bir mesajla uyandım. Telefonun titreşimi hiç bu kadar tatlı gelmemişti bana... Hemen mesajı açıp okudum. "Günaydın bir tanem... Uykucu aşkım, hala yatıyordun değil mi ? " yazan bir mesaj. İster istemez gülümsedim yine. Aceleyle cevap verdim. "Uyur muyum hiç ? Gece yine uyku tutmadı seni düşünmekten... Seni çok seviyorum meleğim..." yazdım. Çok iyi biliyordum ki gece hayvan gibi yatmıştım.
Bir kaç dakika sonra yeni mesaj geldi. "hMm.. uYumaN laZım... O gözleR çK kyMtLi, bLşaLmMı?" yazıyordu. Aman Allahım ! Her şey rüya gibiydi. Bundan iki hafta önce bırak Elif ile buluşmayı, onunla konuşmaya bile cesaret edemezdim. Her şey o gün olmuştu. Şansın bizi aynı yolda buluşturduğu, benim nasıl olduysa cesaretimi toplayıp sorular sorduğum gün.
Neyse, nasıl olduğunun bir anlamı yoktu. Önemli olan ne olduğuydu benim için ve olan şeyler harikaydı. "Tamam, saat 3'de taş köprüye gel. " dedim. Elif, harika bir kızdı ve Taş Köprü harika bir buluşma yeriydi... Yani harika bir buluşma olacaktı.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** **
Köprünün yanındaki kafede otururken yan masaya Elif'e aşık olan bir çocuk geldi. Bana nefretle bakmaktan kendini alıkoyamıyor,nefretini gizleyemiyor, belki de gizlemek istemiyordu. Pislik bir sırıtışla başka yöne döndüm. Elif gelirken o çocuk hala bakıyordu. Elif'le selamlaştım ve gülüşerek oturdum. Otururken, nefret dolu gözlerle bana bakan Mustafa, şimdi acı dolu gözlerle bana bakıyordu. İçim acıdı, şeytani bir dürtü "Kız seni seçti işte, boşver onu, elbet birini bulup mutlu olur." derken. İçimdeki iyi ses bunun yanlış olduğunu söylüyordu... Kader, benim hayatımı mükemmelleştirmişti, peki ya, diğerlerinin hayatları ne olacaktı..?
Birilerinin mutluluğu, başka birinin üzüntüsüydü, ve başka mutluluklara engel oluyordu... En mükemmel olanı, en çok vicdan azabı veren olmuştu...
Devam Edecek...