SON KİŞİ
''Heyhat! Sebep biz değiliz, güçsüzlüğümüz;
Çünkü nasıl yaratıldıysak öyleyiz.''
Shakespeare, Twelfth Night.
Tüm hayatım boyunca önemli bir kimliğim olması için uğraştım. Tüm çabalarım, uğraşlarım boşa çıktı. Yaşamda uygun bir yerim olmasını isterken tanrının bana uygun gördüğü misyon. Başarısızlık!
Ailenin en başarısız çocuğu, okulun en başarısız öğrencisi…
Erkek bile olamayan bir erkek! Tüm veletlerin ardından dalga geçtiği erkek.
Bu yazgıyı değiştirmeye çok uğraştım. Ne yaptımsa olmadı. Tanrının bana uygun gördüğü kaderden kurtulamadım.
İlk önceleri bu yenilgilere aldırmıyordum. Başaracağıma kaderimi ters çevireceğime emindim. Umudum her şeyin üstesinden gelmemi sağlıyordu.
‘‘Olsun’’ diyordum. Nasıl olsa bir dahaki sefere olur.
Olmadı. Otuz sekiz yaşında bu dünyanın en başarısız insanı olmak dışında başka hiçbir şey olamadım.
Filmlerdeki gibi bir mucizenin gerçekleşmesini bekledim. Uzaydan garip yaratıklar gelip dünyaya saldırsa, her şeyi alt üst etmeye kalkışsalar, insanlık korku ve panik içindeyken ben ortaya çıksam. Tüm o çirkin yaratıkları geldikleri gezegene uçursam. Bu uçurma eylemini yumruklarımla yapacaktım elbet.
‘‘Al sana kablo kafalı Alfred.’’ Bir uzaylının adı Alfred olur muydu bilmem.
Ama düşlerimde uzayın derinliklerine gömdüğüm yaratığın adı Alfred’di. Sonra tüm dünya insanları… Superman dahil tüm insanlık bana teşekkür edip hayran kalıyordu. Ben başarmışlığın verdiği mutlulukla, dünyanın en güzel kızıyla evlenerek mütevazi bir yaşam seçiyor ve bir çiftliğe yerleşip süper güç veren sebzeler yetiştiriyordum. İyi bir işti. Herkes benim sebzelerimi yüksek fiyata alıyordu. Durmadan para kazanıyor, kazandığım parayı yardım vakıflarına bağışlıyor, insanların gözünde yüceldikçe yüceliyorum.
En iyi dostum Superman, bana hayranlığını gizleyemiyor, haftada bir benden savaş teknikleri dersi alıyordu. En son gördüğüm düşte, Alfred bile benimle dalga geçmiş, sadece benim eğlendiğimi görmek için bu numarayı yaptığını söylemişti. Ben düşlerine bile sahip çıkamayan zavallı bir adamım.
Otuz sekiz senelik başarısız bir geçmişle daha fazla yaşamak istemeyen ben, bugün ölmeye karar verdim. Çünkü yaşamak yazgımı değiştirmiyor ve ben bu kaderi asla kabullenecek birisi değilim. Aslında tam bir ay önce karar verdim kendi cinayetimi işlemeye, fakat düşümde hep yağmurlu bir hava vardı. Bir ay boyunca yağmur yağmasını bekledim.
Böylesi bana daha romantik, daha şiirsel ve etkileyici geldi. İşte az önce birkaç yağmur damlası pencereme dokundu. Bunlar cılız damlalar, devamı en fazla bir sağanak olur. Olsun. Fırtınalı bir hava trajik ve karamsar bir tablo çizer.
‘‘Sağanak Yağmurda İntihar’’ bu romanı okumuştum ama ‘‘Fırtınalı Bir Günde İntihar’’ böyle bir kitap okumadım. Varsa da bu kitabın benim intiharımla bir ilgisi olmaz.
Sokakataki insanlar yağmurdan memnun. Saçları ıslak sevgililer kol kola. Memnunlarsa bunlar başarılı insanlar olsa gerek. Kim bilir kaç kişi tarafından önemsenip hayranlık uyandırmışlardır. Evet, evet… Tam önümde yürüyen şu koca kafalı, kalın enseli herifi bile önemsiyorlardır. Kim bilir kaç yardım vakfına hayırda bulunmuş, övgüler almıştır. Sorsam?
Beni tersleyip geri çevirir mi ki?
İnsan ölmeden önce en az bir başarılı insan tanımalı. Hay Allah, takip ettiğimi anladı herhalde, adımları sıklaştı. Olsun bende daha hızlı yürürüm. Köşeyi döndü. Daha hızlı, daha hızlı yoksa onu kaybedeceğim. Ayakkabımın içine su giriyor. Üstüm de sırılsıklam. Bu adam, önemli büyük insan böyle sırılsıklamken benimle konuşmayı kabul eder mi ki? Hay Allah niye koşuyor bu adam? Daha hızlı olmam gerektiği kesin. Ama ya intihar etmeden yağmur dinerse. En iyisi yola devam etmek. İleride başka önemli insanlarla da karşılaşabilirim. Bu polisler nereye koşuyor?
‘‘Teslim ol,’’ diye bağırıyorlar. Hangi azılı, adi suçlu ne halt karıştırdı kim bilir?
İşte polisler köşeye sıkıştırdılar. Seni düzen bozucu iblis seni tanıyorum. Az önce takip ettiğim önemli adamsın. Rezil, utanmadan bir de mühim insan taklidi yapıp hayırsever kılığına bürünüyor.
İnsanlık ölmüş. Hiç gurur kalmamış bu insanlarda…
Yağmur dinmek üzereydi. Az zamanım kaldığını biliyordum. Fazla gecikmeden bu başarısızlıklar ömrünü sona erdirmeliydim. Tüm gücümle koşmaya başladım. Ne kadar koşmuşumdur bilemiyorum. Soluk soluğa kalıp durduğumda, bir dolmuş durağının önündeydim.
Dineceğini düşündüğüm yağmur, beni kandırmış daha da hızlanmıştı.
Duraktaki şoför:
‘‘Haydiii… Son biiir,’’ diye bağırıyordu. Hızla dolmuşun içine geçtim. Şoför kapıyı kapattı. Sarı saçlı, pırıl pırıl gözleri olan bir kızın yanına oturmuştum.
Kız bana gülümsedi. Sanırım ıslakken komik oluyorum.
‘‘Hiç gelmeyeceksiniz sandım.’’ Dedi.
‘‘Beni beklediğinizi bilmiyordum.’’
‘‘Sadece ben değil tüm dolmuş sizi bekliyordu.’’
İntihar etmeden ölmüş olmalıyım. Yaşarken bu kadar ilgi görmem mümkün değil. Dolmuşun içine şöyle bir göz attım. Hepside erdemli, işi gücü olan insanlara benziyorlardı. Böyle iyi insanlar neden benim gibi başarısız birini bekler ki…
‘‘Beni neden bekliyordunuz?’’ Küçük sarı çiçek bembeyaz gülümsedi.
‘‘Çünkü dolmuşun kalkması için gereken o son kişi sizdiniz. Çok bekledik. Neredeyse böyle birisinin olmadığını düşünüp umudumuzu kesiyorduk. Siz olmasaydınız, bu dolmuş hareket etmeyecekti ve hepimiz gideceğimiz yerlere gecikecektik.’’
Boğazımı temizledim. ‘‘Daha erken gelmeye çalıştım bayan inanın. Fakat yoluma kötü adamlar çıktı. Oradan uzaklaşarak buraya beni bekleyen insanların yanına geldim’’
Sarı çiçek bir kez daha gülümsedikten sonra bir daha konuşmadı. Ben bir kahraman olduğum için kahramanlara yakışır şekilde davranmam gerektiğini biliyordum. Tüm kahramanlar teşekkür ettikten sonra konuşmazlar. Bende hiç konuşmadım. Dolmuştan indik. Herkes gideceği yere doğru yola düştü, ben kaldım. Çünkü ben dolmuşa beklenen o son kişiydim. Beklemeye başladım. Dolmuş birer ikişer dolmaya başladı. Ve şoför bağırmaya başladı:
‘‘Son bir kişi!’’ Hemen binmemeliydim elbette. İnsanlar önemimi fark etmeli. Fırça bıyıklı adam bağırmaya devam ediyor:
‘‘Son…’’ Uzun boylu adamın biri dolmuşa adım attı. O sırada çevik bir hareketle, adama omuz atarak ben bindim.
Kahramanların yerini koruması oldukça zor bir iş. İçim huzur dolu. Buradaki insanların hepsi onları bekletmediğim için beni önemsiyor. Yaşamımda ilk kez başarılı oldum. Sarışın genç bayan beni takdir etti. Ben bir kahramanım. Tanrının bana yazdığı kötü kaderi nihayet bozdum.
Yağmur dindi. Yorgun bir günün sonunda, artık intiharı düşünmeyen benim için yağmurun fazla bir önemi yok. Artık sabah erkenden beni bekleyen insanlara yardım etmeye gideceğim. Ben bir kahramanım. Uzaylılar dünyayı istila etmese de olur.
‘‘Alfred, Superman’e selam söyle. Bir süre görüşmeyeceğiz. Ben çok önemli ve gizli bir görev için dolmuş duraklarında bekleyeceğim!’’
Bu hikayeyi yazarken bana ilham kaynağı olduğu ve beni desteklediği için Ömer'e teşekkür ederim.
Her ne kadar kendisi hikayelerimi okulda beğenmeyip ilgisiz görünsede okuyacağını biliyorum.
Şimdiden meraktan çatladığını biliyorum Ömer!
