Genelde okuduğum kitaplarda ve hikayelerde açık açık her şeyin anlatılmasını sevmem. Ayrıntılara aşırı bir dikkatim vardır fakat bu ayrıntılar tek bir şeyin üzerinde yoğunlaşsın istemem. Çünkü kitapları rüyalara benzetirim ben, etraf keskin çizgilerle kapalı veya göz alabildiğine açık değil, bulanık olmalıdır. Her yeni cümle, tasvir, betimleme o bulanıklığı açmalı, bir şeyler eklemeli, fakat boş yerleri de hiç tahmin edemediğimiz şeylerle doldurması için bilinçaltına bırakmalıdır. Bu yüzden ayrıntıya inilmeyen tasvirlerde üzerini hep kendim tamamlarken, ayrınıtılı olanları olduğu gibi hayal etmeye çalışırım. Şöyle bir durum da var ki; aşırı tasvirlerin tamamını asla anlayarak okumam, belki de anlarım fakat zihnim kabul etmez bu şartlanma yüzünden, bazı şeyler benim hayal gücüme özel kalmalıdır ki o kitabı veya hikayeyi benimseyebileyim.
Bu durumun başka insanlarda bulunup bulunmadığı beni pek alâkadar etmiyor olsa da, algı hiçbir şekilde hiçbir insanda aynı değildir gibi bir düşünceyi savunuyorum. Eğer böyle olsaydı şayet politika denen şey dünya üzerinden silinirdi zaten.[*]bkz. uç örnek[/*]