Kayıt Ol

Pandæmonium

Çevrimdışı Baal Sarrus

  • **
  • 81
  • Rom: 0
  • Promethean
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium
« : 22 Kasım 2010, 05:23:01 »
Pandæmonium (Παν-δαιμον-ειον, 'Pan-Demon-Ium'), Türkçeye 'Tüm Şeytanların Yeri' olarak çevrilebilir. Ancak, şeytanların toplandığı bu yerin tek geçtiği eser Paradise Lost olsa bile, öyle çok yerde görüyor ki insan (Okült kitaplarından fantastik eserlere, bilimkurgulardan korku edebiyatına) şaşırıyor ister istemez.

Hayran oluyor, bu ismi almak istiyor.

Bu yüzden, Pandæmonium. Bütün şeytanlarımın buluştuğu yer.

İddialı bir kelime elbette.
Only those who risk going too far,
Find out how far they can go.

Çevrimdışı Baal Sarrus

  • **
  • 81
  • Rom: 0
  • Promethean
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium I - WoD Kitapları
« Yanıtla #1 : 22 Kasım 2010, 22:51:18 »
World of Darkness, Mirrors, Second Sight, Antagonist, Book of Spirits, Book of Dead, Inferno; Vampire the Requiem, Ancient Bloodlines, Bloodlines the Chosen, Bloodlines the Hidden, Bloodlines the Legendary, Requiem for Rome; Werewolf the Forsaken; Promethean the Created; Mage the Awakening; Hunter the Vigil; Geist the Sin-Eatersk; Changeling the Lost!

Uykusuz geceler bekliyor beni.
Only those who risk going too far,
Find out how far they can go.

Çevrimdışı Baal Sarrus

  • **
  • 81
  • Rom: 0
  • Promethean
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium II - Geldiler lan
« Yanıtla #2 : 26 Kasım 2010, 18:39:04 »
Ohş.

*Kitaplar*
Only those who risk going too far,
Find out how far they can go.

Çevrimdışı Baal Sarrus

  • **
  • 81
  • Rom: 0
  • Promethean
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium III - Danse Macabré
« Yanıtla #3 : 03 Ocak 2011, 04:36:47 »
Uzun zamandı bir şeyi umursadığımı sanmıyorum. Baya uzun zaman oldu bu olalı, sürekli ve sürekli aynı şeyleri yaşıyormuş hissine kapılıyorum. Bir güneşin etrafında yörüngeye girmiş gibi, her sene aynı zamanda aynı yerdeyim. Sanki zaman, düz bir çizgi değil de bir halka. Ve ben her zaman başa dönüyorum.

Lise birden beri hiç level atladığımı hissetmedim ben. Level atlamaktansa, daima duyguları biriktirdim. XP puanı gibi, daima bekledim ki o duyguları sahiplerine ulaştırabileyim.

Mesela bir[*]kevaşeye duyulan[/*] öfke var, nefret. En dipten. Dua ediyorum ki bu sene İstanbul'a gelsin, bir daha ki sene, yakın veya uzak gelecekte. Acı çektirmek istiyorum. Ama fiziksel yetersiz, ruhsal yetersiz, beyninde hissetmesini istiyorum. Ne güzel ki beyin kimyasallara karşı oldukça korunmasız.

Sonra bir acı var. Yalnızlık duygusu. Hissetmektense beynimin bir köşesinde biriktirdim onları. İade etmek için. Baldıran zehri gibi kulağından akıtıp, duygusuzca öldürmek. Hissizce. Acısızca. Tek yapmak istediğim, yüzüne bakıp gülümsemek halbuki, onu en çok bu yaralamaz mı?

Her ikisinin de, egolarını alıp ellerine[*]veya başka bir yerlerine[/*] vermek en büyük dileğim sanırım. Kim tutan biri değilim, iki dakika önce kavga ettiğim kişiyle oturup kahkahalar atabilirim hiç öfke duymadan. Kimseyi korkutma derdinde hiç olmadım, ergenliği geçersek (o sıralar herkes ilginç şeylerin peşindeydi, peşinde, hep öyle oluyor), hiç olmayı da planlamıyorum.

Zaten birilerini korkutmaya çalışmak ne işe yarayacak ki? Korkan insanın -korktuğunu varsayarsak- adrenalin salgılaması, elimden daha kolay kaçması anlamına gelmez mi? Bu durumda, onları rahat ettirmek yapılabilecek en yararıma şeydir. Ben de öyle yapacağım, affettiğim için mi yoksa gerçekten burada yazdığım için mi güldüğümü bilmemelerini sağlayacağım.

Korku değil, ancak karmaşa vuracak bu sefer. İçlerinden bir tanesi pişman, biliyorum. O ne yapacağını şaşıracak işte. Belli etmese de, kelimeleri seçemeyecek.

Deney farem olmaya hazır mısın?

Hadi sevişelim.


Kendime ipucu olsun;

"Perverse: the religion of pain
In each detail a world,
I know you hide something..."
Only those who risk going too far,
Find out how far they can go.

Çevrimdışı Baal Sarrus

  • **
  • 81
  • Rom: 0
  • Promethean
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium IV - Günah/sız
« Yanıtla #4 : 03 Şubat 2011, 05:19:05 »
Hiç, bir kadını sevdin mi,
Almadan veya ticaret etmeden,
Onu ticaretle baştan çıkarmadan?
Bu adamı hiç sevdin mi?


Biraz içki, biraz sigara kullandığım zamanlardı. Hayal meyal hatırladığım anılar arasında, Günah/sız var. Okulda, kaçak sigara içecek kadar ergendim, lise sonda hocayla karşılıklı içtiğimiz ve adamın gayet rahat olduğu düşünülürse, sadece gereksiz ergen macera arayışından başka bir şey olmadığını görmek zor değil.

Erotika'dan yeni ayrılmıştım. Garip müziklerin dinlendiği vakitler. Okula uyumadan gidip, derslerde uyunduğu vakitler. Zaten notlar yerde, cool olduğum için ve tabi puanlar düşük olduğu için popülerim ya. Zaten saçımı da kestirmiyorum, müdür yardımcısı peşimde... Cool ve popülerim dediğim gibi. Ergen gibi. Buram buram sivilce kokuyor.

Lisede en az sivilcesi olan adam da bendim herhalde. Bazen pes ediyorum demiştim ya, öyle bir şeydi Erotika. Pes ettiğim bir şeydi, yapılabilecek bir şey olmadığını anladığım demek, en azından kendime haksızlık etmemek olacaktır sanırım.

İnanır mısınız, pf, şu anda gözlerim kapalı yazıyorum bunları. Çünkü umurumda değil pek, ne yazdığım ne okuduğunuz. Veya okuduğun. Uzun süredir yazmıyorum sadece.

Ne demiştim... Hah Erotika.

Güzel kızdı. Aynı okuldaydık elbette, ilginç turuncu saçları kıvırcıktı. Aslında kıvırcık denemez ona ya, çok dalgalıydı denilebilir. Hafif çili de vardı zaten. İlginç bir kızdı yani. Renkli giyinmeyi de severdi.

Benim aksime.

Popüler ve cool'um ya. Okula kışın deri ceketim, yazın da içime giydiğim Slayer ve benzeri grupların t-shirtleriyle geliyorum. Lise böyle bir şey. Her neyse, Erotika güzeldi. Baya güzeldi aslında. Niye ayrıldığımı hatırlamıyorum, uyandığımda masaya düşmüş ve altıma işemiştim. Arkadaşlar bir şeyler söyleyip kendimden geçtiğimi söylediler. Boşversene.

O zamanlar kılsızım pek, sakalım falan da yok. Ha bu arada, 'felan' diyenlere kıl oluyorum biliyor musunuz? Ağzı yaya yaya söylüyorlar ya, tersime gelse... Neyse, sakallarım denilen şey 6 tane telden ibaretti. Öyle bir anım bu, söyleyeyim dedim.

İlgilenmediğim halde büyüyle falan ilgilendiğimi söylüyorum o zamanlar. Babam zengindi, gerçi şimdi ölmüş olduğu için zengin olan benim. O parayla kitapları bastırıyor, biraz var olan el becerimle güzel kapaklar yapıp, evremde popülerliğimi arttırıyordum işte. Ergen zihni.

Günah/sız hayatıma böyle bir senenin ilkbahar başında geldi. Siyah ve düz saçları vardı. Teni beyaz değildi. Maalesef. Erotika güzeldi.

Konu aşk filan sanmayın, aslında uzun süredir, şu anda büyük ihtimalle banyoda unuttuğum sigaram hariç bir aşk hayatım olduğunu sanmıyorum. Lise bitene kadar Erotika ve Günah/sız'ı izledim ben. Ya, çıkma teklifi etsem kabul etmeyeceklerinden değil. Ben sadece bunu yapmak için çok popülerdim. Kız gururu varmış onlarda da, çok da umurumda değil.

Erotika'nın inançları değişikti işte. Kız pagandı. Ama ilginç bi pagan. Kimseye söyleyememişti, hatta ben bile zor öğrenmiştim. Bilme takıntım var, etrafımda gizlenen bir şey görürsem üstüne gitmeden edemiyorum.

Sex falan inancı çok rahattı Erotika'nın. Gerçi, kezbandı. Sevişmedik. Popülerim, ilk adımı ondan bekledim. Çok da umurumda değildi hani. Giyinmesini ve kendine bakmasını bilen bir erkek olarak Taksim'e inince kırk tanesini kaldırabilirdim.

Ben... Burnumu silmeyi tercih ettim. Bazen intikam istiyorum dedim ya. O intikamı istiyorum.

Sin/Pacedo nedir biliyor musunuz? Moonspell albümü ve aynı zamanda çok güzel bir kelime oyunudur. Sin, İngilizce'de, Pacedo ise Portekizce'de günah demektir. Sin Pacedo ise Portekizce'de Günahsız anlamına gelir. Ne kadar tatlı değil mi?

Günah/sız öyle bir kız işte. Bir gezegenin iki yüzü aydınlıksa, bir sorun vardır.

O günden beri Günah/sız'ı aradım. Hiç bulamadım kendisini. Halbuki bir albüm hediye edecektim ona. Ama Nirvana'nın Nevermind albümünü kaybetmişim, bulsam da edemeyeceğim gibi duruyor.

Sessiz.

Not: Sembol, alegori vs yok anacım. Hadi işinize bakın.

Not2: Şarkı göndermeleri sadece Moonspell'e değil. Var bi iki tane.
Only those who risk going too far,
Find out how far they can go.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium V - Of Prophets and Oracles
« Yanıtla #5 : 26 Mart 2011, 17:20:35 »
No discussion of vampire mythology would be
complete without a mention of a particular group
of Kindred occultists, scholars and prophets who
might be little more than myth.

They are called the Moirai and are said to be a
bloodline unto themselves, though from which clan
they might descend is open to serious speculation.
(Common mythology ascribes their lineage to
either the Mekhet or the Daeva, but more obscure
legends link them to other clans, or even to a
Kindred familial group now long forgotten.)

It is said that the Moirai have somehow kept
records from before the nights of Christ, that they
have found some way to resist the dreams of
torpor and have maintained their elders’
memories of ages past. They possess hidden
libraries of occult lore to arouse the envy of any
Mekhet or Dragon. And strangest of all, it is said
they have the gift of prophecy and oracular vision.
They know not merely the past, but also the
present and future of every Kindred to walk the
Earth. Supposedly far more common in ages past,
they were deemed mad by other vampires due to
their visions and prophecies, and allegedly
exterminated. Indeed, few Kindred awake tonight
earnestly claim to have knowingly met anyone of
this mysterious bloodline, and most vampires
consider them long gone or a myth that never
existed at all.

And yet, some Kindred maintain that the Moirai
were true prophets. Surely they would have seen
their own end coming, and surely they would have
taken steps to hide themselves away, where none
could ever find them…
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium VI - Ülen
« Yanıtla #6 : 05 Nisan 2011, 00:48:51 »
Ulan insan bazen öyle bir oyun yaratmak istiyor ki sosyal, fiziksel ve mental tüm detayları içersin o oyun. Bir stratejiyse en küçük detayına kadar insin.

Sonra düşünüyor. En detaya inebilecek kadar belirli kurallar varsa, her ne kadar detaylandırılırsa olsun bir sona ulaşabiliyorsa, ne b.k yiyoruz biz?

Oynanamayacak kadar detaylı bir oyun yapacağım. Acayip istek doluyum aslında ama oynayacak kimse olmayacak diye korkuyorum ):
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium VII - In Search of the Divine
« Yanıtla #7 : 15 Nisan 2011, 01:32:14 »
Kumlar adeta dans eder gibi süzülüyorlar. Adamın giydiği giysi, vücudunun her tarafına çarpan kumlardan korumaya çalışır gibi, hızlıca sallanıyor. Adam tedirgin. Kum fırtınası gözlerini kör edercesine vuruyor suratına, durmuyor.

Bir vaha, bir kervan ve bir şehir sonra, adam hala çölde.

Yoluna devam ediyor, durmaksızın. Fırtınanın ritmi, ritmi oldukça yavaş, neredeyse arabesk bir dansözün oynayışı gibi. Adamın dudakları kuru. Adamın kalbi atmıyor. Yoluna devam ediyor yine de. Yılanlar ayaklarına tırmanıyor, fırtınadan korunurcasına uzun siyah pelerinin içinde adamı takip ediyorlar. Piramitler, geometrisiz yapılar ve kum bataklıklarından geçiyor adam. Hepsini görmezden gelircesine.

Bir vaha, bir saray ve bir akrep sonra, adam hala çölde.

Akrep soktuğu halde devam ediyor adam. Bir gözü kör, artık yorgun. Ancak duyuyor, uzaktan davulların sesi gümbürdüyor. Onu çağırıyor hepsi. Kendinden geçercesine dans eden dansözler var orada. Erkeklere keyif vermek için değil, afyonla kendilerinden geçtikleri için dans ediyorlar onlar. Kendilerini bırakmışlar, sanki bu bitmeyen çöllerin ritmini yaratıyorlar. Toprağı titreten de, kumları oynatanlar da onlar sanki. Onların yanındayken, gece bile soğuk. Ateş yakan adamlar üşüyorlar çölde, gece olmadığı halde.

Bir vaha, bir bedevi ve bir sulak sonra, adam hala çölde.

Ritme uyarak adımlarını atıyor hala. Yürümesini kesmediği halde, adamın her vücut kası çölün o bitmek bilmez ritmiyle dans ediyor sanki. Adam gözleri kapalı yürüyor artık. Ney sesleri durdurmuyor onu. Ancak Nâr sesleri adamı baştan çıkarıyor. Adam ise sadece önüne bakıyor ve devam ediyor. Çöl karanlık artık, çöl soğuk. Pelerininin içindeki yılanlar bile kumların içine girmiş ısınmak için. Atam çadır kurmuyor, durmuyor. Adamın ruhu nefes, adamın adımları nefes. Asla bir yerde uzun süre duramaz o.

Bir vaha, bir ejderha ve bir köle sonra, adam hala çölde.

Artık geçitte. Kurtulmayı seçeceği yerde. Adam uzun süre düşünmüyor, kafa yormuyor. Adımlarını atıyor, gerisin geri. Geçte girdiğinde her şey bitecek çünkü, huzura kavuşacak. Oysa o, bu dünyada yeteri kadar şey görmedi. Ne var ki, adam bu dünyada hiç bir şey görmeyi de seçmedi. Daima önüne baktı ve çölü düşündü. Bu yüzden adam, sonsuza dek çölde bir ileri bir geri, çölde öğrenecekleri olduğunu düşünerek yürümeye devam etti.

Bir çok vahalar ve bir çok yürümeler sonrasında, adam durdu.

Çöle küfretti, yetersiz olduğunu söyleyip. Çöle küfretti, çünkü çöl onun öğrenebileceği hiç bir şeye sahip değildi ona göre. Çölü bıraktı ve geçide gitti adam. Geçit yoktu. Sadece bir taş vardı orada. Üzerinde yazanlar, adamı dehşete düşürdü.

Bir çok dakikalar sonra, adam çölde yürüyordu, histerik ve ne yapacağını bilmez bir şekilde.

Efsaneye göre, taş, devasa bir ayaktı. Büyük bir heykelden kalan bu devasa ayak ve yanında yarısı kuma batmış ve paramparça olmuş kafaydı. Denir ki, ayağın hemen altındaki yerde, bu görüntü ile oldukça ironik ve rahatsız edici olacak şekilde şöyle yazıyordu:

"My name is OZYMANDIAS, king of kings:
Look on my works, ye Mighty, and despair!"
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium VIII - Two Colours
« Yanıtla #8 : 25 Nisan 2011, 21:45:48 »
Zihnimde iki renk var, bu ikisi sanırım hayatımda kalan son iki renk. Sürekli bu renklerin etrafında dönüyor, sürekli bu renkleri düşlüyorum.

Aslında ben yokum. Bu yokluğu bu kadar gerçekçi  bir şekilde ilk defa ifade ediyorum. Ben yokum. Ben varlığı şüpheli bir varlık olmayı bile istemem. Sadece, bu bir hisse veya düşünceye bağlı olmadan, ben yokum.

Ben yokum, çünkü elektriksel sinyaller ve nöronların kaotik dizilimleri yüzünden olduğunu düşündüğüm şeylerin ne kadar büyük bir yanılsama olduğunu biliyorum. Bilmediğimiz her şey beynin çılgınlığı, saçmalığı ve karmaşasıdır. En büyük zihinler evreni gerçekçi hale getirmeye çalışırken belkide atlıyorlardı bunu, her şeyi bu kadar karmaşık hale getirmenin gerekmediğini.

Ve bu yüzden,  belki de hiç kimsenin görmediği ve düşlemediği bir dünya düşlüyorum ben. O dünya, tamamen olmamız gereken şeylerle dolu. Süsler ve altın saplı hançerler yok. Bir şeyi istersen, ya sahip olanı öldürürsün, yada almanın başka  bir yolunu bulursun. Dünya, daima en temel iç güdülere bağlıyken, insanların onları bu kadar reddedip 30 sayfalık kullanma kitapçığı yazmaları, bana iğrenç ve gerizkalıca geliyor.

Empati adlı kitabın başında, Samantha Zinser adlı kadının söylediği sözü okuduğumda gülümsüyorum. İşte bu diyorum. Çünkü insanın isteklerinin bir dizi denklemden başka bir şey olmadığını görebilen tek insan benim. İstiyorsan, almalısın. Veya yeterince korkarsan, bastırırsın.

Denklemleri severim. Çünkü evreni bir araya topladığımızda bulacağımız son denklemi biliyorum, bu çok basit ve aslında matematik hakkında kavramsal bilgisi olan herkesin kolayca anlayacağı  bir şey.

0 = 0

Asla değişmez gerçeklik. Evren, kendi kendini kanıtlar. Evren, kendisinin kanıtıdır. Evren, bir dizi formülden ve düşünceden fazlasıdır. Değil 8 milyar, 8 kattrilyon insan olsa bile siklemeyecektir o insanları. Çünkü onun umurunda olacak kadar önemli değiliz. Çünkü, bizler büyük kaotik bir evrendeki trilyonlarca canlı türünden sadece biriyiz, hücreli olan tek varlık da değiliz. İnsan olan tek varlık da olmadığımıza emin olabilirsiniz.

Her şey olması gerektiği yerde ve kazanan yine evren olacak. Ve ben aslında yokum, onu biliyorum. Evren, kaotiklik bir yapıyla hallediyor her şeyi. Kurallar koymadan, düzenlemeden, mutlak gerçeklikler vermeden.

Bilim ve Dine bakın. Daima 'ama'lar göreceksiniz. Daimalar nadirdir çünkü.

Her şey değişir.

Her şey olur.

Herkes unutulur, herkes ölür.

Evren bile, tanrılar bile.
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium IX - Doomsday Clock
« Yanıtla #9 : 26 Nisan 2011, 01:11:08 »
Kimse bilmiyor ancak benim bir kıyamet saatim var. Sabırlar taşıp da saat gece yarısını gösterdiğinde ne kız arkadaş, aile, arkadaş, en yakın dost demeden hepsini hayatımdan bir anda silebilme özelliğine sahibim.

Daha önce denedim, gayet kafa rahatlatıcıydı.
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium X - İnterneti Filtrelemek
« Yanıtla #10 : 30 Nisan 2011, 13:03:28 »
http://winterofsarrus.blogspot.com/2011/04/pandmonium-x-interneti-filtrelemek.html

"işte şimdi götü sivilceli , klavyesi ekmek kırıntısı dolmuş, tişörtü atmıklı hayat felsefesi "üşeniyorum öyleyse yarın" olan adamları kızdırdınız. ve daha önce görmediğiniz bu yaşam formlarıyla sıkı bir savaşa girmek üzeresiniz . başınız çok ağrıyacak; canınız çok sıkılacak. çünkü hepsini tanırım aslında çok sıkı adamlardır. aslında çok sıkı adamlarız."

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=23285634
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium XI - Lex Talionis
« Yanıtla #11 : 02 Mayıs 2011, 15:23:59 »
Savaş kuralları olan bir şey değildir, savaşta sadece taktik ve bilgi vardır. Düşmanıyla fare gibi oynayan bir komutan bile sıkılır, ölümcül darbeyi vurur sonunda. Savaşa giriyorsan, düşmanına karşı çırılçıplaksındır. Çünkü savaş, ahlak veya kural işi değildir.

Eğer bir adama yumruk atıyorsan, o adamın senin zayıf noktalarına tekme atmasına razısındır. Yumruk atıyorsan, öyle yaptığı için şikayet edemezsin. Seni yerde tekmelediğinde, asla dönüpte haksızsın diyemezsin. Saldırmadan önce düşünmen gereken şeyler bunlar, saldırdıktan sonra çok geç. Her şekilde haksız çıkacaksın.

Lex Talionis. Kana kan, dişe diş. Savaşta ve dövüşte tek kural budur. Eğer bunu bilmeden, körlemesine saldırıyorsan, yerdeki taşları öpmeyi göze almışsındır. Ya bir taktiğin olacak, ya da düşmanının zayıf noktası hakkında bilgin. İkisi bir aradaysa ne ala.

tl;dr: Dayak yemeyi göze almadan kavgaya girmeyeceksin.
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium XII - 6.45 Kitaplarının Giriş Yazıları
« Yanıtla #12 : 09 Mayıs 2011, 02:58:24 »
Sanırım küçüklüğümde, High Fantasy'e başlarken birden bire kendimi daha karanlık, daha Low Fantasy içeren, yoğun ve derin düşler kurmamı sağlayan şeydir 6.45 yayınlarının giriş yazıları. Çocukluğumda babamın söylediği ama unutamadığım hiç söz olmadı benim. Ama şu sözü hiç unutmadım.

"...ve sancı, geç saatlerde."

Yakın zamanda, bunun beni okuduğumda ürperten bir şiire ait olduğunu öğrendim. Aynen şöyle diyor:

"altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alıp eve götürüyoruz
bunun bir delilik olduğunu bile bile"


Ve bir tane daha var aklımda. Bilemiyorum bu da mı bir yerlerdendir.

"uzasın her şey, uzatmalar oynansın. cd'leri bana bırak, alınırım. ve bir daha alkolsüzken benimle fazla konuşma."

Altı sene oldu bunları ilk okuyalı, hala ilk günkü gibi ürperirim.
#rekt

Çevrimdışı Jean Valjean

  • **
  • 281
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Pandæmonium
« Yanıtla #13 : 09 Mayıs 2011, 17:21:31 »
Bir sıralar sırf kişisel toplantı notlarını okuyabilmek için 6.45 kitapları alırdım, o günleri anımsattın bana.

"Siz yine de sırtlanların ne kadar ahlaksız ve vicdansız olabilecekleri konusunda mümkün olduğu kadar iyi bilgilenin.
'Goldhill' sakinleşme noktası - m.ş.ş
He Who Dwells Beneath The Waves

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Pandæmonium XIII - Durmak Yok...
« Yanıtla #14 : 16 Mayıs 2011, 16:27:28 »
#rekt