Varlığımızı, kendimizi de aramasak buluruz.
Doğrusu hoş, felsefik bir yazı olmuş. Ancak ele aldığı düşüncelere bakınca bazı noktalarda sana katılmadığımı farkettim. Bu yüzden ben de fikrimi sunacağım...
Bana kalırsa insanın merak duymayı, öğrenmeyi ve en önemlisi; düşünmeyi reddettiği an öldüğü andır. Bu, dolaylı da olsa insanın inançlarını ve yaşama amacını da etkiler. Dolayısıyla insan kendine "Ben kimim? Ne yapmaya çalışıyorum?" diye sormadığı zaman gerçekten yaşıyor sayılmaz. Aramazsak, bulamayız. "Savunduğunuz düşünceler ve inançlar için kesinlikle kanıtlarınız olmalı!" demiyorum, ancak gerçekten inandığın bir fikrin varsa neden böyle düşündüğünü bilmeliyim. Eğer sen ne yaptığını, neden yaptığını bilmiyorsan, yaptıklarını haklı bulma şansım da olmaz.
Bu konulara fazlasıyla kafa yormuş biri olarak ve çevremdeki (geneli senin de bahsettiğin gibi 'daha az umursayanlar' olan) insanlardan da gözlemlediğim kadarıyla, arayışın bitmesi insanı sığlaştırıyor, bağnazlaştırıyor ve yanlışa sevk ediyor... 'Anı yaşa' feslefesini fazlasıyla benimsemiş bu kişiler benim için insanı hayvandan ayıran en önemli etkeni; aklı ve zekayı terketmiş kişiler ki yine bu tür kimselere hayatım boyunca saygı duyamamışımdır.
Düşünmek, bir arayışa girmek, insanı delirme sınırına getirmediği sürece zevklidir de oysa. Araştırmaktan ve öğrenmekten zevk almalıyız. Biz bunu yaptıktan ve istediğimiz şeylerin gerçekleşme ihtimalini yükselttikten sonra beklemek, bence daha akıllıca olur. Çünkü aramadan beklemek ya da yalnızca olasılıklar üzerine hareket etmek her zaman aynı başarılarla sonuçlanmayabilir.