Kayıt Ol

Kimim Ben? //Son Bölüm//

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #30 : 09 Şubat 2011, 18:04:36 »
Kimim Ben?
Son Bölüm



Çok iyi hatırlıyorum. Milattan Önce 40 yılında Büyük Roma Krallığı kıtanın dört bir yanındaki fetihlerden sonra yorgun düşmüş hasta bir adam gibiydi. Sınırları bütün Akdeniz kıyılarına yayılmıştı. Fakat ülke içten içe kaynıyordu. Krallık rejimini devirmeye çalışan asiler her yerde boy göstermeye başlamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi barbar kabilelerin saldırıları gün geçtikçe artıyordu. Senato adı verilen, gücü halka dağıtmayı vaat eden topluluk söz sahibi olmaya başlamıştı. Roma içten içe zor günler geçiriyordu belki ama sarsılmayan ve kuvvetini yitirmeyen ordusu hala dimdik ayaktaydı. Hatta her zamankinden bile güçlü konumdaydı. Lejyonların başındaki komutanlar sarsılmaz bir otorite ile gittikleri her yerde isyanları bastırıp başarıdan başarıya koşuyorlardı.

Bana verilen emirle yüzyıllardır uygun birini arıyordum ve şimdiye kadar bir sonuç alamamıştım. Fakat karşımda duran IV. Lejyonun komutanı güçlü, çevik ve asi bakışlı genç umut vaat ediyordu. Onu birkaç yıl takip ettim. Daha yirmi beş yaşına yeni basmıştı, fakat şimdiden general olmak için güçlü bir adaydı. İstisnasız bütün adamları ona sevgi ve derinden gelen bir saygı duyuyordu. Bunun nedenini başta anlamamıştım. Ta ki onu savaşta görene kadar… Etrafında savaşanların gürültüsü ve düzensiz tepinmeleri arasında bir kaplan gibi kendinden emin, sessiz ve sakin bekliyordu. Yanına yanaşmaya cesaret edenlerin üzerine bir anda pençelerini indirirken kalın ve gür sesiyle bir yandan krallığının ismini haykırıyordu. Duyguları olmayan ben bile zaman zaman bu savaş çığlığından etkileniyordum. Muharebe alanında tam bir ölüm makinesiydi. Bunun yanında strateji ve alan seçiminde o kadar başarılıydı ki ordusunun kaybetmesi neredeyse imkansızdı.

Bir gün dondurucu sabah soğuğunun, doğan güneşle yeni yeni kırılmaya başladığı erken bir vakitte, Güneyden bir haberci geldi. Habercinin söylediğine göre saksonlar Kuzeyden harekete geçmiş, büyük bir ordu ile sınıra dayanmışlardı. Kral bütün ordularına derhal saksonların ilerleyişini durdurmasını emretmişti. Son gelen haberle birlikte zor şartların sert çizgilerle süslediği yüzünde canlılık veren bir gülümseme oluştu genç komutanın. Kuzey toprakları bir zamanlar yaşadığı yerdi. Karısı ve ailesinin bulunduğu yer... Beş yıldır göremediği tüm tanıdıklarını görebilecekti belki de.

Hızla atına atladı ve bağırarak emirler verdi. Oraya giden ilk Lejyon olmak istiyordu. Gece gündüz yol aldı. Adamları haftalar süren yolculuktan bitkin ve bitap düşmüştü, fakat hiçbiri sesini çıkarmadı. Komutanlarını seviyor ve ona saygı duyuyorlardı. Zaten adamlarının çoğu Kuzey topraklarından geliyordu. Hepsinin yüzünde komutanlarının yüzündeki gülümsemenin birer yansıması vardı.

Ta ki o ana kadar… Gece gündüz dur durak bilmeden sevdiklerinin hasreti ile yol alan bitap düşmüş savaşçılar, eskiden yaşadıkları yerlerin üzerinde tüten kötücül kara bulutlarla karşılaşana kadar hep yüzlerinde gülümseme vardı. Şimdi derinden gelen bir hüzün ve öç alma isteği damarlarında kaynamaya başlamıştı.

Günler süren kanlı savaşlardan sonra IV. Lejyonun neredeyse dört katı büyüklüğündeki sakson ordusu zafer kazandı. Tabi buna ne kadar zafer denebilirse. Ölen her Romalı beraberinde iki rakibini götürmüştü. Büyük ovada son bir kişi kalana kadar savaş devam etti ve o kişi de alanın ortasında etrafı binlerce sakson ile çevriliyken bile kükremesine devam eden genç komutandan başkası değildi.

Hemen havada süzülerek yanına gittim. Dört kişiyle aynı anda dövüşüyordu. Hepsini de yere sermişti ve rakipleri ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Fakat yaraları çok derindi. Bitkinlikle yere devrilmeden hemen önce genç adamı kucakladım ve ovadaki saksonların şaşkın bakışları arasında onu bulutların üzerine taşıdım.

Yaralarından bir damla bile kan gelmeyene kadar bekledim. O kadar inatçı biriydi ki ölmesi günler sürdü. Üç gün sonra şafak vaktinde ruhu bedenini nihayet terk etmeye başlamıştı. Hemen ruhunu yakaladım ve sıkı sıkıya tuttum. Emirlere uyarak hiç bir şey söylemedim. Ona koyu gri, kenarlarında kadim bir lisanda yazılar olan bir cüppe ve sayfaları hiç bitmeyen tozlu bir kitap verdim. Kitabın tozlu sayfalarının yarısı isimlerle doluydu ve diğer yarısı da isimler yazılmak üzere boş bırakılmıştı. Üzerinde güçlü koruma rünleri vardı. Kitabı sadece sahibi açabilirdi ve artık kitap sahibini bulmuştu.

Söylememe izin verilen tek şeyi ona söyledim ve onu orada kendi kaderi ile baş başa bıraktım.

‘Sen artık bir ölüm meleğisin!’


----o----

Tam iki bin yıl önce olan bu olayı daha dün gibi hatırlıyorum. Ben Osgard, baş ulak, dünyada olup biten her şeyi üst kata taşıyan güçlü bir melektim. Kendi elimle ölüm meleği sıfatını verdiğim o genç Romalı keşke bu kadar başarılı olmasaydı diye zaman zaman düşündüğüm olmadı değil. İşini o kadar istekle ve kusursuz yapıyordu ki, daha ilk yüzyılında güçleri iki katına çıkarılmıştı bile. İki bin yıl sadakatle hizmet etti ve benden çok daha fazla güç sahibi oldu.

Nerede bir trafik kazası olsa, nerede bir savaş çıksa, nerede bir veba salgını olsa hep görevinin başındaydı. Kadın ve çocuk kimseye acımadan görevini yapıyordu. Lejyonunun başında sevdiklerine kavuşacağını düşündüğünde yüzünde oluşan sıcak gülümsemesi bir daha hiç kendini göstermedi. Kim bilir belki de kalbi de bedeni ile ölmüştü.

Şimdilerde en güçlü melek konumundaydı ve ondan güçlüsü yoktu. Ben ise son bin yıldır ona özeniyor ve onun güçlerini istiyordum. Sürekli bir açığını aradım ama hiç bu konuda başarılı olamadım. Ben Osgard’dım en güçlü ulak. Hızım ve zekam ile tüm melekler arasında ünüm artmıştı. Ta ki kendi elimle kendimden daha zeki ve çalışkan birini melek yapana kadar… Ama bu durum yakında değişmek üzereydi.

O kadar eksiksiz bir plan yapmıştım ki, neredeyse bir terslik olması imkansızdı. Hemen planımı uygulamaya başladım. Öncelikle yapmam gereken çok tehlikeli bir görev vardı. Ölülerin dünyasına gidip orada takılı kalmış bir ruhu kaçırmalıydım. Korumalara belli etmeden hızla bu diyara girdim ve aradığım ruhu kollarım arasına aldım. Ne olduğunu anlamamıştı bile. Hızla oradan uzaklaştım ve yaşadığımız gökdelenin hemen yanındaki büyük hastaneye yöneldim. Yeni doğan bebeklerden birinin içine ölüler dünyasından beraberimde getirdiğim ruhu yerleştirdim. Yirmi yıl sonra planımı uygulayacaktım ve ilk tohumu ekmiştim bile.

Vakit kaybetmeden ikinci durağıma yöneldim. Büyük büyücülerin katına çıktım ve en yeteneklilerinden biri olan Balthazar ile görüştüm. Ona, bana verilen mesajları yerlerine ulaştıramadığımdan dert yandım. İlgiyle nedenini sordu. Biz ulakların koruma büyülerini kaldırma yeteneğimiz yoktur. Güvenlik amacıyla bu yeti bize verilmemiştir ve bu konuda üsttekinin ne kadar haklı olduğunu da yirmi yıl sonra kanıtlayacaktım zaten. Fakat Balthazar’a dert yanmaya devam ettim. Mesajlarımı ulaştırmam gerekirdi. Ben baş ulaktım. Yine de Atlantis gibi büyü ile korunmuş alanlara mesaj ulaştıramıyordum. Beş yıllık yakınmalarım sonucunda Balthazar nihayet bana koruma kalkanını kaldırmak için gerekli büyüyü öğretti. Onu suçlamıyorum. Hain planımı sezmesi imkansızdı. Bir ulak koruma kalkanını kaldırsa ne olabilirdi ki.

Aradan yıllar geçti. Gökdelenin yanındaki hastanede doğan bebek büyüdü ve serpildi. Sürekli onu takip ettim her adımında yanındaydım. Ben isteyene kadar başına bir şey gelmesini istemiyordum. Efendim, sürekli nereye kaybolup durduğumu soruyordu ve ona her seferinde önemli mesajlar iletmem gerektiğini söylüyordum. Şüpheleniyordu içten içe fakat en nihayetinde onu melek yapan ulağa da saygı duyuyordu.

Yirmi yıl geçmiş ve ben artık her şeyimle planımı uygulamaya hazırdım. Çok yoğun olduğu bir gün efendimin masasının üzerinde duran kitabının yanına gizlice yaklaştım. Balthazar’dan öğrendiğim koruma kalkanı kaldırma büyüsünü yaptım. İnatçı bir kitaptı. Büyüyü ilk seferinde beş kere tekrarlamam gerekti, fakat sonunda istediğime kavuştum. İlk boş sayfaya sabırsızca geldim ve oraya şunları yazdım ‘Carolyn Emett’

Carolyn Emett, sıradan bir insan gibi görünebilir fakat her şeyin anahtarı ondaydı. Kızıl saçları, beyaz teni, çilleri ve umut dolu bakan renkli gözleri ile bir zamanlar Roma ordularına komuta etmiş genç bir savaşçının eşine çok benziyordu. Evet şimdi hain planımın ne kadar kusursuz olduğunu yavaş yavaş anlıyorsunuz sanırım.

Ertesi gün her zamanki gibi kitabını alıp sabah erkenden listesindeki isimleri birer birer son yolculuklarına uğurlamaya çıktı efendim ve ben de bir kenarda planımın nasıl gelişeceğini sabırsızlıkla bekliyordum.

Düşündüğüm gibi oldu. Kalbinin bedeniyle beraber öldürdüğünü sandığım ölüm meleği, karısına bu kadar benzeyen Carolyn’i bir türlü öldürememişti. Hatta ona çarpmak üzere olan otobüsün önünden kurtarmıştı. Bu kesinlikle yasaktı. Yukardakinin işine karışmak büyük bir suçtu.

Her şeyin isteğim gibi gitmesinden duyduğum büyük haz ile Carolyn’in yanına gittim. Hiçbir şeyin eksik kalmasını istemiyordum. Kıza yaşlı bir adam görünümü ile gittim. Daha önce beni defalarca gördüğü için hemen tanıyıp kollarıma atıldı.

‘Büyükbaba seni özlemiştim!’ diyerek sevinçle kollarıma atıldı.

‘Bugün genç bir adamla tanıştın sanırım Carolyn. Onu iyi tanırım. Sevgi dolu ve yardımseverdir. Fakat biraz delidir. Kendini doğaüstü güçleri olan bir çeşit süper kahraman zanneder. Fakat bunun dışında çok iyi birisidir.’

‘Nereden biliyorsun bunu büyükbaba. Daha kimseye söylemedim bile! Bu adamda garip bir şeyler var. Sanki onu bir yerlerden tanıyorum ama bir türlü çıkartamıyorum.’

Gülümsedim ‘Ona iyi davran olur mu kızım.’ Dedim imalı bir tonda.

İşte olmuştu. Hem onu kurtarıp kahraman ve karizmatik görünen, hem de içten içe kırılgan bir noktası olan adama anında âşık olmuştu. Zaten bu onun ruhunda vardı. Onu hep bir yerlerden tanıyor gibi hissetmişti.  

İlk seferinden sonra belki de yüzlerce kez gizlice ‘Carolyn Emett’ ismini deftere yazdım. Her seferinde Ölüm Meleği olması gereken kişi tarafından kurtarıldı. Artık planımın son aşamasına gelmiştim. Hızla bir hava limanına uçtum ve akşam en kalabalık seferlerin yapılacağı uçağın motorunu sabote ettim. Yaşlı adam görünümü ile gişeye gittim ve sabote ettiğim uçağın ekonomik sınıfından bir bilet aldım. Vakit kaybetmeden Carolyn’in yanına gittim. Zavallı kız yüzlerce kez ölümle buırun buruna gelmişti ve artık paranoya sınırlarını zorluyordu.

 ‘Büyük annen kalp krizi geçirmiş. Şimdi hastanedeymiş. Sana bilet aldım. Hemen yanına gidip ona yardım eder misin kızım?’

Yüzündeki paranoya verilen üzücü haberle birlikte yerini telaşa bıraktı. Hemen elimden biletleri kaptı ve üstüne ilk gördüğü kıyafetleri geçirerek evden çıktı.

Yüzümde kocaman bir gülümseme ile onun gidişini izledim. Son kez gizlice efendimin kitabının koruma kalkanını kaldırdım. Kendim yazmama gerek bile kalmamıştı o uçaktakilerin çoğunun ismi defterde kendiliğinden belirdi ve içlerinde Carolyn’in ismi de vardı.

Tıkır tıkır işleyen planımı size kısaca anlatayım isterseniz. Detaylarla sizi sıkmak istemem. Hizmetinde olduğum ölüm meleğinin görevini kötüye kullandığını üst katlara bildirdim ve bu akşamki uçak kazasını önleyeceğinden şüphelendiğimi söyledim. İzleyiciler kurulu hemen mesajıma yanıt verdi ve sevgili Romalı komutanımızı incelemeye başladılar. Gün boyu bütün görevlerini eksiksiz yerine getirdi. Hatta on yaşında kalp krizi geçiren çocuğa bile acımadan canını aldı.

Büyük yolcu uçağı havalandı ve havalanmasından beş dakika sonra çin mahallesinin üzerindeyken motoru arıza yaptı. Uçak düşüyordu ve ölüm meleği her talihsiz olayda olduğu gibi yine oradaydı. İsimlere göz gezdirdi ve Carolyn’in ismini gördü. Bir ikilemde kalmıştı. Karısına benzeyen kişiyi kurtarmak bir şeydi, koca bir uçak dolusu insanı kurtarmak ayrı bir şeydi. Hepsinin hayatlarını değiştiremezdi. Buraya kadarmış diye düşündü içinden ve arkasını dönüp uçağın düşmesini bekledi. Son anda ne oldu bilmiyorum ama uçak binalara çarpıp parçalanmadan saniyeler önce fikrini değiştirdi. Fırtına gibi hızla hareket etti ve uçağın bozulan parçasını tamir etti. Uçak yine de bu kadar hızlı toparlanamazdı. Alttan uçağı ittirdi ve geri rotasına soktu. Havada süzülüp uçağın gitmesini izlerken şaşkınlık, pişmanlık ve yorgunluk hissetti. İzleyiciler kurulu yeterince delil görmüştü. Bütün güçlerini o havadayken aldılar ve onu ölümlü olarak bıraktılar. Binalara çarpa çarpa ne olduğunu anlamadan yüzünde garip bir ifade ile düşüşü görülmeye değerdi.

Sonunda başarmıştım! Yolumda duran tek engel, tekrar insan olmuştu ve acınacak halde yağmurla ıslanmış çin mahallesinin ara sokağında kıpırtısız yatıyordu.

Ertesi gün cüppe ve kitap bana teslim edildi ve yeni görevime hemen başladım. Beklenmedik bir misafir dışında her şey yolundaydı.

----o----

En sevdiğim kılığıma bürünmüş, birinci sınıf takım elbiselerim içinde on yedinci yüzyıldan kalma şarap kadehimden yudumlar alıyordum. Gökdelenin camından görünen manzara bir harikaydı. Arkamı dönmeden gelen misafirimle konuşmaya başladım.

‘Şu haline bak. Seni neredeyse tanıyamayacaktım. Oyun oynamayı sevdiğini biliyorum ama bu kadar berbat kılıkta seni görmeyi beklemiyordum.’ Resmen acınacak haldeydi.Daha arkamı dönmeden söylediğim bu cümleye şaşırmıştı. Kafası oldukça karışıktı.

 ‘Ee günün nasıl geçti?’ diye sordum

‘Eh işte her zamanki gibi… Ya senin günün nasıldı?’ diye kaçamak bir cevap verdi.

‘İnsanları bilirsin. En sevdikleri şeyi almaya geldiğimi öğrendiklerinde her seferinde yaygara kopartmanın bir yolunu buluyorlar.’ Bunu söyleyip düşüncelerini tartmaya çalıştım. Neye dönüştüğünden emin olmalıydım.

‘Haklısın. Hep aynı şeyler. Üzerime bak. Sırılsıklam oldum. Yağmur tüm gün devam etti.’  Dedi sıkkınca. Sesindeki belirsizlik beni deli etmek üzereydi. Normalde ne hissettiğini hemen anlamam gerekirdi.

‘Takımlarımdan birini ödünç verebilirim.’ Diye öneride bulundum.

Başını salladı ve bana yolu göstermem için işaret verdi.

‘Herhangi birini seçebilirsin. Seninmiş gibi rahat et.’ Dedim ve suratındaki şaşkın ifadeyi görünce içten içe gülümsedim.

 ‘Elbiselerimin yerini gösterdiğin için teşekkürler. En sevdiğim takımımı özlemişim.’ Dedi.

‘Bak. Oyun oynamayı bırakalım. Hafızanı kaybettiğini biliyorum ve muhtemelen var gücünle onu geri getirmeye uğraşıyorsun. Fakat bilmen gereken bir şey var. Hafızanı, gücünü ve tüm bunları kendi isteğinle bıraktın.’ Ellerini iki yana açtım ve tüm çatı katını içine alan bir hareket yaptım.

‘Demek bütün bunlardan kendi isteğimle vazgeçtim öyle mi? Peki bunu ne halt etmek için yaptım Osgard?’

O sırada ilham perisi içeri girdi ve arka odalardan birine doğru uçtu. Çıktığında en sevdiği yaşlı adam kılığına bürünmüştü.

‘Bak bunların şu anda içinde bulunduğun durum söz konusu olunca anlamsız geldiğini biliyorum. Fakat bana güvenmelisin. Sana bilmen gereken kadarını anlatacağım ama daha fazlasını bilmen hem senin hem de bütün bunları uğruna feda ettiğin kişinin tekrar tehlikeye girmesine sebep olur.’ Dedim ve teleskopu işaret ettim.

İlgiyle teleskopa baktı ve bir şeyler hatırlamaya başladı. Hemen konuşmaya devam ettim.

‘İnanması zor gelebilir ama sen bir ölüm meleğiydin.’ Üzerimdeki büyüyü kaldırdım ve eski halime döndüm. ‘Bu cüppe ve bu kitap sana aitti. Ta ki sen öldürmen gerekenlerden birine aşık olana kadar. Onun ismi sürekli karşına çıkıp durdu ama sen onu öldürmeyi reddettin. En sonunda bu seni zayıflatmaya başladı. Bir gün zayıfladığında yerine geçecek ölüm meleğinin onu öldüreceğine emin olunca yukarıdaki ile bir anlaşma yaptın. Tüm güçlerini ve tüm varlığını bu kızın hayatına karşılık feda etmeyi teklif ettin. Kurul bunu kabul etti ve işte buradasın. Hafızası kaybolmuş bir insan. Yeniden sevdiği kişiyle yaşam bahşedilmiş bir insan.  Yerinde olsam daha fazla geçmişi kurcalamazdım ve tekrar bahşedilen yaşamın tüm nimetlerinden yararlanırdım. Karşı bina yirmi üçüncü kat.’

Kafası çok karışıktı ama kızılın bahsinin geçmesi bile onu ikna etmek için yetmişti. Her zaman söylerim en iyi yalan, doğrulara dayandırılandır.  

Bana dalgınca teşekkür etti ve karşı binaya doğru yola koyuldu.

‘Dur bir dakika.’ Dedim. En azından bunu ona borçluydum.  Kafasını iki elim arasına aldım ve hafifçe alnına doğru üfledim.

----o----

Bay Osgard’a inanıp inanmamak arasında gidip gelen düşüncelerim karşı apartmanın yirmi üç numaralı kapısı aralanınca uçup gitmişti. Geçmişte ne olursa olsun umurumda bile değildi. Kapıyı ürkek bakışlarla açan kızıl ile bir ömür geçirecektim. Bu bana yeter de artardı bile.

----SON----

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #31 : 09 Şubat 2011, 19:20:24 »
Aklıma yazacak bir yorum gelmiyor gerççekten. Tebrik ediyorum gerçektende dediğin kadar iyi bağladın. Uzun zamandır ilk defa bu kadar şaşırdım bir öykünün sonuna.
Tebrik ediyorum.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #32 : 09 Şubat 2011, 22:58:05 »
Olayın Roma'ya dayanacağı aklımın arka sokağından bile geçmezdi. Harika bitirdin, sanırım buradan anladığımız son mesaj şuydu. "Aşk kazandı..."

Aşk olunca demek insan umursamıyor gerçekten. Hatta bırak insanı, melek bile umursamıyor abi :) Ellerine sağlık, Malkavian ismine yakışır bir final ve yakışır bir öyküydü. Gerçekten forumda beğenerek okuduğum sayılı öykülerden...
Spoiler: Göster
Adam yazıyor beyler. ^^

May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #33 : 10 Şubat 2011, 09:56:55 »
Yeni keşfettim, çabuk kaybettim :) Ne kadar da çabuk bitirdin hikayeyi böyle? Gerçi sonunu o kadar iyi bağlamışsın ki insan okurken hayran kalmadan edemiyor. Olayı Roma'ya bağlaman da ayrı bir lezzet katmış işini içine.

"Her zaman söylerim en iyi yalan, doğrulara dayandırılandır." cümleni çok sevdim. Şu hafifçe alnına üfleme olayını tam kavrayamadım yalnız. Sanırım benim anlayamadığım ya da bilemediğim bir gönderme var işin içinde. Bir de ilham perisi olduğunu öğrendiğimiz ihtiyarın daha önemli bir rol oynamasını beklemiştim ben. Neyse, sağlık olsun.

 Kalemine ve zihnine sağlık.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #34 : 11 Şubat 2011, 13:09:13 »
Çok hoş bir hikâye olmuş. Her cümlede kat be kat şaşırdım. Özellikle 5.bölümdü beni en çok şaşırtan.

Spoiler: Göster
5.bölümde olayı Osgard'ın bakışıyla anlatmanda ayrı bir tat vermiş öyküye :)


Tebrik ederim :)
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #35 : 11 Şubat 2011, 13:39:28 »
Ne yazacağımı bilemiyorum. Sonunu bu kadar iyi bağlayacağını tahmin edemezdim doğrusu. Son bölüm çok 'fantastik' olmuş. Osgard tarafından anlatılması ayrı bir tat, ayrı bir hoşluk katmış. Fırtınakıran ile benim teorim en yakın teori olmuş :P

Şu alnına üfleme meselesini ben de anlayamadım. Ama onun dışında tüm sorularım cevap buldu. Çok güzel bir hikayeydi, ellerine sağlık :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #36 : 11 Şubat 2011, 15:09:41 »
Benim anladığım kadarıyla, ki kesinlikle yanlış olabilir, üflediği zaman bazı şeyleri daha net hatırlamıştır belki de, hani kıza dair... Okurken kafamdan öyle tamamlamıştım gece uyuyabileyim diye :D
May the force, be with you.

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #37 : 11 Şubat 2011, 18:26:36 »
Sessiz takipçilerdendim. Tabi böyle bir hikayede nefesim kesildi yazamadım.

Şaşırtmakta ustasın gerçekten, son bölümün de gitarla solo yaptığın kısımdı bence. Kısa hikaye de olsa kısa bitti sanki.

Son zamanlarda kurgusu bu kadar sağlam ve konuları bu kadar güzel bağlanmış hikaye okumamıştım. Üzerine de güzel bir anlatım tarzı serpiştirilince tam leziz oluyor.

Ellerine sağlık.

Spoiler: Göster
Sanki anafikir aşk değil de, 'kusurlu insanlardan kusursuz melek olmaz' gibi geldi bana
Planemo Syndrome

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #38 : 13 Şubat 2011, 02:39:45 »
İtiraf ediyorum; beklemiyordum.

Son bölümde olaylar çok güzel bağlanmış. Hikaye bittiğine göre genel olarak konuşuyorum; kurgusu ve anlatımı muazzam. Son bölümün farklı bir bakış açısıyla anlatılması ise cevapları vermek için oldukça güzel bir yol olmuş. Hani ilk okunduğunda da göze batan neredeyse hiç bir nokta yok gibi, ki Kurgu İskelesindeki bir öykü için bu zaten yeter de artar bile. Fakat özellikle ayrıntılara kadar girip de eleştirmek gerekirse, en azından ikinci veya üçüncü okuyuştan sonra özellikle dikkat ederek görülecek bazı kısımlar buldum. Özellikle aradım, evet.

Osgard'ın kızla olan konuşmaları kısa kesilmiş. Bu kısım oldukça hızlı geçilmiş ve aradan çıksın diye yazılmış gibi geldi. (bkz: 3. okuyuştan sonra) Geçmiş zamanın anlatıldığı bölümlerdeki ''hemen, vakit kaybetmeden...'' gibi bazı kelimeler az da olsa insanın zihninde karışıklığa yol açabiliyor, su gibi okurken hafif de olsa takılmak mümkün. (bkz: Gene 3. okuyuştan sonra) Savaş ve akabinde gelişen olaylar gene kızla konuşma gibi özet geçilmiş gibi, daha uzun yazılabilir veya biraz daha detaylandırılabilirdi belki. (bkz: 2. okuyuştan sonra) Bunların dışında bazı cümlelerde anlatım bozuklukları çarptı gözüme, ne var ki bunlar olayın heyecanı ve olayların akıcı anlatımı arasında çok fazla göze batmayan şeyler. (bkz: Özellikle dikkat etmek)

Örneğin;

Alıntı
Ama bu durum yakında değişmek üzereydi.

Yirmi yıl geçmiş ve ben artık her şeyimle planımı uygulamaya hazırdım.

Bu yorumu yapmamım amacı gıcıklık etmek değil elbette, zaten bildiğin gibi. Fakat gerçekten güzel bağlanmış bir hikaye ve güzel bir son bölüm olmuş, özellikle hata aranmadığı takdirde göze çarpan çok fazla şey görülmüyor. Ellerine sağlık ve tebrikler bu güzel hikaye için.

Son olarak; Kurgu İskelesindeki hikayeler bitebiliyor muymuş yahu?
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #39 : 17 Şubat 2011, 09:54:54 »
Fırtınakıran'ın yaptığı yayından sonra özellikle o heyecanlı anlatımdan sonra, baştan sona tekrar okudum. Bir öykü bu kadar kısa, akabininde bu kadar güzel olabilir! Son bölüm herkes gibi benim için de tamamen bir şaşkınlık hissiyatı çıkardı ortaya ki yani sonunun farklı olacağını duymuştum daha önceden. Buna rağmen kurgusal olarak bağlayışın inanılmazdı.

Yine çoğu kişinin belirttiği gibi akıcılığı ve kurgusu ile oldukça beğendiğim ve bitişine üzüldüğüm bir hikaye oldu. Ciddi anlamda okurken film tadı yaşadım. Ellerine sağlık!
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Ireth~

  • ***
  • 482
  • Rom: 4
  • Cönk-ü Alem
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #40 : 19 Şubat 2011, 23:44:32 »
Türkiye'deki Fantastik Edebiyat Eksiklği başlığındaki yorumun dikkatimi çekti, hani şu diğer insanların düşüncelerini öğrenmeye ve anlamaya çalışmakla ilgili olan.
Çoğumuzun yaptığı büyük hatayı fark ettim ve soluğu burada aldım.
Yaşımdan dolayı olsa gerek kimlik arayışıyla ilgili başlığın dikkatimi çekmedi değil, yazarın sen olduğunu görünce de hiç düşünmeden tıkladım.
Şanslıyım ki, öykünün sonuna yetiştim zira başından beri takip etseydim bekleyemezdim diye düşünüyorum.
Klişe şeyler yazmayacağım zaten hepimiz anlatımındaki özgünlükte, akıcılıkta, durulukta hemfikiriz.
İlk bölümlerde bir fantastik havası sezmemiştim, yalnız bir öykünün akışı ancak bu kadar değiştirilebilirdi herhalde ;D
Ne diyim, tebrik ediyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum efenim :D

Dipçik not: Kuzgunlarla ilgili bir şeyler beklemiştim, olmadı. ;D

Slevin

Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #41 : 20 Şubat 2011, 13:51:26 »
Bir seferde tamamını okudum öykünün. Akıcılık ve merak duygusu uyandırma yönünden bir kısa öykü şaheseri var zannımca karşımızda. İlk bölümlerdeki noir havayı son bölümde yakalayamadığım için son bölüm beni pek sarmadı söylemek gerekirse. Ancak geneline baktığımız zaman çok iyi ;D

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #42 : 25 Mart 2011, 16:48:28 »
Hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimi bir borç bilirim. Hikayemi okumanız, eleştirmeniz, beğenmeniz, hoşlanmadığınız yerleri söylemeniz beni gerçekten çok sevindirdi. Bu kadar güzel yorumlara ve mesajlara kuru bir teşekkür edemediğimden bir süre bekledim. Hemen hemen hepiniz bir olayı anlamadığınızı dile getirmişsiniz. Gerek hikayenin gidişatı, gerekse çok fazla uzatmama isteği ile çıkarttığım bu bölümü sizlerle paylaşayım en iyisi. Böylece sorup durduğunuz soruya cevap alırken teşekkürlerimi de kabul etmiş olursunuz diye umuyorum :)

Kimim Ben?
Ölüm Melekleri[*]Bonus Track Gibi Bişey Oldu[/*]
[/color]

Ölüm meleği, Hypatia'nın yanına süzüldü. Onu uzun uzun inceledi. Siyah saçları beline kadar uzanan, şehirdekilerin aksine beyazın en açık tonuna sahip tenine yine beyaz giysiler giymiş orta boylu bir kadındı. Bazı günler ince sarı kumların üzerindeki iki çubuğa bakıp saatler boyunca düşündüğü oluyordu.

Büyük bir kıyım yaşanacaktı. Belki şimdi, belki de yıllar sonra, ama tek bir şeyden emindi ölüm meleği, savaş bu kadın yüzünden çıkacaktı. Her zaman büyük can kayıplarını önceden hissederdi. Bu yüzden buraya ilk geldiği günden beri bu olağanüstü taş yapının içindeki dalgın görünen kadına bakıyordu. Geceleri hararetle tartıştığı hizmetçisinin yanından ayrıldığında ağladığı bile oluyordu zarif kadının. Kafasını birşey kurcalıyordu belli ki ama ne olduğunu ölüm meleğinin anlaması imkansızdı. İki koca haftanın sonunda kadının ruh halinin iyice bozulduğunu gözlemledi ve elinden birşey gelmiyordu. Savaş da yakında çıkacağa benzemiyordu. Aklına yeni gelen bir fikir ile insan suretine büründü ve kadının yanına gitti.

Kadın ona dikkat bile etmeden saatlerdir bakmakta olduğu kumların üzerindeki iki çubuğa bakmaya devam etti. Bir zamanların genç ve yakışıklı generali kadına iyice yaklaştı. Tüm itirazlarına rağmen onu iki elinin arasına aldı ve sıkıca tuttu.

'Seni rahatsız edeni biliyorum.' dedi sakince

'Bırak beni! Sen de kimsin?' dedi Hypatia bir yandan adamın güçlü kollarından kurtulmaya çalışırken, bir yandan da adamın giydiği romalı zırhına bakıyordu. Bir Romalının burada ne işi olduğunu bir türlü anlayamıyordu.

'Ben.. Sanırım sana yardım edebilirim.' dedi adam. Sesi tereddütlüydü. Bunu daha önce hiç denememişti. Kadına iyice yaklaştı ve alnına doğru hafifçe üfledi.

Görevi insanların en derin kabuslarından biri olan ölümü tatmak, bilmek ve hissetmek olan ölüm meleği aynı zamanda onun üzerinde muazzam bir güce sahipti.

Roma lejyonlarına komutanlık etmiş, yeni yetme bir melek görevinin verdiği ağırlıktan ve suçluluk duygusundan biraz olsun kurtulmak için ilk defa güçlerini farklı şekillerde kullandığında, eski ve ünlü bir filozof dünyanın yörüngesinin yuvarlak değil, belki de elips şeklinde olduğunu düşünmüştür. Bu ünlü filozofun adı ise tarihin tozlu sayfalarında kalmış olan Hypatia'dır. Aynı şekilde Macellan, Edison, Tesla, Einstein hepsi içlerinde en derinlerde yaşayan en büyük kabuslarından; yani ölümden ufak bir esinti ile kurtulunca zihinlerinin ne kadar büyük bir hızla teoriler ürettiğini akıl bile edemezsiniz.

İşte sırf bu Romalı çaylak yüzünden bazı insanlar ölüm meleklerini Şans Meleği ya da İlham Perisi olarak tanır. Ne talihsiz bir durum! Onlara şans ve zenginlik getiren aynı melek canlarını almaya gittiğinde yüzlerinde oluşan şaşkınlığı bir görmelisiniz!
---o---

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #43 : 25 Mart 2011, 17:01:53 »
Hmm... Devam etmen, bonus track vermen hoş  olmuş. Ellerine sağlık, soru işaretleri giderken beraberinde de tatlı bir fikrini daha okumuş olduk.

Ölüm korkusundan sıyrılmak insan zihninin perdelerini çeker...
May the force, be with you.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kimim Ben? //Son Bölüm//
« Yanıtla #44 : 25 Mart 2011, 17:57:38 »
Vay... Çok havalı bir bölümmüş bu, keşke hikayeden çıkartmasaymışsın. Neyse, geç de olsa okumak güzeldi. Bundan daha keyif veren bir teşekkür düşünemiyorum doğrusu :) Tekrar tekrar tebrik ederim bu başarılı kurgun için...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.