Yazıya vasat demek, düşüncelerine vasat demek değil. Bu konuları defalarca konuştuk Baal ile ve ben onun kendini daha iyi ifade edebildiği zamanları biliyorum. Anlatmak istedikleri vasat değil, anlatmak istediklerini anlatış şekli vasat. Çok basit olgular üzerinden gitmiş. Ego konusunda mesela, olayın o kadar da basit olmadığını düşünüyorum. Yani okula depresifliğiyle dikkat çekmek için giden bir liseliden çok daha öte şeyler var bence. Ha özetle budur, o ayrı.
Genelleme konusunda, tüm insanlığın böyle olduğunu düşünmüyorum. Kişisel tercihler, bu genellemenin önünde büyük engel. Kırmızıyı kırmızı olarak görmek, algılamak ve buna inanmak o kişi için en doğru olandır ve bu kişisel tercihe bir eleştri yapmak yanlış. Ama o gerçekten kırmızı mı diye sormak ve bu sorguyu eleştirmek de yanlış. Kişisel tercih.
Zeus'un direttiklerini sorgusuz kabul eden kişi de sorgulayıp doğruya ulaşan kişi de yanlış yapmıyor. Fakat bence, Zeus ikinci kişiyi daha çok seviyor.
William Blake der ki, vücut ruhun hapishanesidir ve beş duyu tamamen açılmadıkça ruh orada kilitli kalır. Baal bu yazıda duyularının gittikçe keskinleşmesinden, ruhunu yavaş yavaş özgürleştirmekten bahsediyor. Fakat bu durum riskli ve tehlikeli. Bu yolun sonu yok açıkcası. Delilikle özgürlüğün arasındaki ince bir çizgi bu. Özgürleşirsen, her şeyi asıl haliyle görmeye ve hissetmeye başlarsan, gördüklerinden zerre zevk almayacaksın. Gördüğün rengin gerçekten kırmızı olduğunu bilmeden kabullenmek ya da gerçekten kırmızı olup olmadığını düşünmek; rengin gerçekte ne olduğunu bilmekten daha dolu hissiyat olarak.
Hayatı çözmek üzeresin demiyorum, gidişat iyi değil diyorum.
Seçimin delilik ise, doğru yoldasın. En ilkel topluluklarda bile delilere büyük saygı duyulur.