Hugo Ödülleri’nin Ardından…

hugo odullerinin ardindan

hugo-odullerinin-ardindan

Hugo tarihinin gelmiş geçmiş en olaylı ödül törenini geride bıraktık; ama görünen o ki tartışmaları ve yankıları uzun bir süre boyunca gündemimizi meşgul etmeye devam edecek.

Yakın takipçilerimizin de bildiği üzere, geçtiğimiz şu son birkaç ay WorldCon üyeleri ve edebiyat camiası açısından oldukça hareketli, hararetli, hatta endişe verici geçti. Çünkü bilimkurgu ve fantastiğin en önemli ödüllerinden biri olan Hugo, insanlık tarihinin en eski kavgalarından birinin, yani sağ-sol politik çatışmalarının savaş alanı hâline gelmişti. Bu konuyla ilgili detayları “Çanlar Hugo Ödülleri İçin Mi Çalıyor?” adlı makalemizde sizlere uzun uzun anlatmıştım. O nedenle burada çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Onun yerine Hugo Ödülleri dağıtıldıktan sonra nelerin yaşandığını, bu çetrefilli olaya dahil olanların verdiği son demeçleri ve önümüzdeki yıl bizleri nelerin beklediğini aktarmaya çalışacağım sizlere.

[stextbox id=”black”]Bir Gün Önce…

Hugo Ödülleri’nin dağıtılmasından bir gün evvel Puppies hareketinin liderlerinden olan Larry Correia, Brad Torgensen ve Vox Day kişisel blog sayfalarında ayrı ayrı açıklamalarda bulundular. Her şeyi başlatan adam Larry Correia olduğundan dilerseniz biz de onunla başlayalım:

Yarınki ödüller için tahminlerim neler mi? Hiçbir fikrim yok. Tam tahmin ettiğim gibi davrandıklarında ve bir avuç dar görüşlü, ayrımcı, kendini herkesten üstün gören hıyar olduklarını tüm dünyaya gösterdiklerinde zaten ben kazanmıştım. […] Ama tüm Sad Puppies adaylarının arasından Toni Weisskopf’un kazandığını görmeyi gerçekten de isterdim. Bayan Weisskopf tam bir profesyoneldir, herkes tarafından saygı görür, bilimkurgu basan en büyük yayınevlerinden birini işletir, pek çok büyük yeteneği piyasaya kazandırmıştır ve yıllardır endüstrinin içindedir; fakat Sad Puppies ortaya çıkana kadar Hugo tarafından hep göz ardı edildi.

Bu yılki Sad Puppies hareketine önderlik eden, işleri daha ılıman hâle getiren ve aday listelerinde kadınlar ile farklı ten rengine sahip kişilere de yer veren Brad Torgensen’in sayfasına göz attığımızda kendisinin yine yapıcı ifadeler kullandığını görüyoruz:

Bu yıl Hugo Ödülü’nü kimin kazandığı ya da kimin kaybettiği önemli değil; önemli olan katılımın artması. Bu sene üyelik sayısında da kullanılan oylarda da rekor kırıldı. Bu çok, çok iyi. Bir demokrasi (herhangi bir demokrasi) sadece aktif bir şekilde rol alıp üstlerine düşeni yapan kişiler kadar değerlidir. Geçtiğimiz Hugo Ödülleri’ndeki oylamalar dikkat çekici derecede sönük geçme eğilimindeydi. Sad Puppies son iki yıl içinde bunu önemli ölçüde değiştirdi. Eğer (2015’ten sonra) katılım azalırsa Hugo’nun önemi azalır. Katılım arttığı takdirde de daha çok şey ifade eder. Benim için asıl önemli olan bu ve hangi “tarafın” muzaffer anlatılar inşa edebildiğinden çok daha önemli.

vox-day-dark-lord

Rabid Puppies hareketinin lideri olan ve gerek kadın düşmanı kişiliği gerekse de ırkçı söylevleri yüzünden pek çok kişinin haklı nefretini kazanan Vox Day ise bir hayranı tarafından gönderilen yukarıdaki görseli paylaştı ve şu sözleri sarf etti:

Her hâlükârda, Sosyal Adalet Savaşçıları’nın bilimkurgu alanındaki hissedilir gücünü tamamen kırdık; bilimkurgu alanında giderek artan nüfuzumuzu azaltmaya çalışmanın en iyi yolunu bulmak adına çılgınca tartışmamalarının tek sebebi, kontrolün hâlâ kendilerinde olduğunu düşünmeleri. […] George Martin şimdiden telaşlı bir şekilde kıvırmaya, Ödül Yok sonucunun gerçek hayranların galip, Puppies’inse mağlup olduğu anlamına geleceğini söylemeye başladı. Kendisinin hoşlandığı bir şeye toplu oy verildiği zaman o anlama gelmiyor elbette. Ama biz, En İyi Editör ödülünü benim kazanıp kazanmadığımı ya da Ödül Yok sonucunun çıkmasını umursamıyoruz; biz En İyi Kısa Roman ödülünü Tom Kratman’ın kazanıp kazanmadığını ya da Ödül Yok sonucunun çıkmasını umursamıyoruz; asıl amaç her zamanki Sosyal Adalet Savaşçıları’nın kazanmadığını garanti altına almaktı. Ve bunu fevkalade bir biçimde başardık.

John Scalzi, George R.R. Martin gibi yazarlar ve The Guardian gibi medya kuruluşlarıysa WorldCon’a üyeliği bulunan herkesi oy kullanmaya ve Puppies gruplarına “gerekli mesajı vermek” için ilgili kategorilere Ödül Yok kaşesi vurmaya açık açık davet ettiler. “Bu, WorldCon tarihindeki en dramatik Hugo gecesi olacak,” dedi GRRM. Ve gergin bekleyiş böylece başladı.

[stextbox id=”black”]Ödül Gecesi

73’ncü Dünya Bilimkurgu Kongresi (WorldCon) geçtiğimiz cumartesi gecesi, 22 Ağustos’ta New York’ta toplandı ve Hugo Ödülleri 2015’in galipleri rekor bir katılımla belirlendi. Toplamda 5950 kişinin katıldığı son oylama, WorldCon istatistiklerine göre geçen yıla nazaran %65 daha fazlaydı.

Çoğunluğun korktuğunun aksine, Vox Day’in önderliğindeki Rabid Puppies grubunun önerdiği adaylardan biri bile ödülü kazanamadı. Aynı şey Puppies akımını iki yıl önce başlatan ve bu sene daha ılımlı bir yol izleyen Sad Puppies için de geçerli… Bunun sebebiyse katılımcıların büyük çoğunluğunun Puppies listelerinde bulunan herkese Ödül Yok kaşesi vurmasıydı elbette. Sonuç olarak, Hugo tarihinde ilk kez tam 5 dalda {En İyi Kısa Roman, En İyi Kısa Hikaye, En İyi Kurgusal Olmayan Kitap, En İyi Editör (Uzun eserler) ve En iyi Editör (Kısa eserler)} “Ödül Yok” sonucu alındı. İşin bir diğer ilginç tarafı da, 1953’ten beri dağıtılan ödülde o güne dek sadece beş kez Ödül Yok sonucunun alınmasıydı…

En İyi Roman ödülünü Marko Kloos’un adaylıktan çekilmesiyle son anda listeye dahil olan ve Çin’in bağrından kopup gelen Three Body Problem (Cixin Liu) kazandı. Liu’nun romanı pek çok çevre tarafından oldukça başarılı görülüyor, Puppies akımının toplu oy sistemi yüzünden adaylığa girememesi sıklıkla eleştiriliyordu. O nedenle ödülü kucaklaması bazılarını iki kez mutlu etti. Puppies listelerinde bulunup da ödüle layık görülen tek eserse En İyi Uzun Metrajlı Film dalında Guardians Of The Galaxy oldu, ki popülerliğini göz önüne aldığımızda onun bile zaferden sayılmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

hugo salon

Hugo Ödülleri’nin düzenlendiği balo salonundan Wired imzalı bir görüntü

Günün en çok dikkat çeken olayıysa Toni Weisskopf adlı ünlü editörün 1216 oy almasına rağmen ödülü kazanamaması oldu. Onu 754 oyla takip eden Sheila Gilbert da aynı sonuçla karşılaştı. Hatırlayacağınız üzere, Larry Correia yazımızın başındaki alıntısında Weisskopf’u yere göğe sığdıramamıştı. İşin ilginç tarafı George R.R. Martin’in de Hugo öncesi verdiği savaş taktiklerinde sağcı yayınevlerinde çalışan her iki kadın editörden övgüyle söz etmesiydi:

Sanırım yarışma Sheila Gilbert ile Toni Weisskopf arasında geçecek. […] Toni gerçek bir profesyonel ve hem okurlar hem de profesyoneller arasında pek çok arkadaşı var. Ayrıca hamisi Jim Baen vefat ettiğinden beri (2006) Baen Books’ta alkışı hak eden bir iş çıkarıyor. Puppies karşıtı gruplar bu kategoriye Ödül Yok kaşesi vuracaktır, çünkü hepsi onların listesinden geliyor. Ama umarım sayıları fazla değildir. Dört harika editörü sadece Puppies grupları da onları seviyor diye bir kenara fırlatıp atmamız tam bir trajedi olur. O yüzden ödülün Toni Weisskopf’a gideceğini tahmin ediyorum.

Ama gitmedi. Tam da Larry Correia’nın iddia ettiği gibi oylar kişilerin çalışmalarının kalitesine göre değil, Sad/Rabid Puppies listelerinde yer alıp almamalarına göre verildi. Correia’nın duruma verdiği tepki tek satırlık bir blog yazısı oldu:

Gördünüz mü? Size demiştim.

Brad Torgensen ise, tam bir hayal kırıklığına uğramış olacak ki, ilk kez sert bir yazıyla gösterdi tepkisini:

Toni Weisskopf ilk oylamada 1216 ilk sıralama oyu aldı. Tartışmasız olarak Hugo Ödülleri tarihindeki tüm editörlerden daha fazla. Sheila Gilbert ilk oylamada 754 ilk sıralama oyu aldı. Yine, Toni haricinde, Hugo Ödülleri tarihindeki tüm editörlerden daha fazla.

Patrick-Nielsen Hayden, 2010 yılında En İyi Editör ödülünü sadece 140 ilk sıralama oyuyla kazandı. Lou Anders, 2011’de 207 ilk sıralama oyuyla. 2013 yine Patrick-Nielsen Hayden’e 209 ilk sıralama oyuyla ödülü getirdi. […] Bilimkurgunun gerçek hayranları olduklarını iddia eden 2500 kişi iki kadını bir otobüsün altına attı.

Toni ve Shella en iyi editör kategorisi tarihinde en çok oy alan iki kişi. Bugüne dek hiç kimse 1200+ ve 700+ En İyi Editör oyu almadı. Ne kısa eserlerde. Ne uzun eserlerde. Bu tarihi bir olay. Kadınlar kazandı! Değil mi? Hayır, bekleyin. Kazanamadılar. Gerçek hayran kitlesi bunu ÖDÜL YOK ile mahvetti. Evet. Hoşgörülü ve kucaklayıcı hayranlar. Bilimkurgunun kadınlar için güvenli bir yer olmasını isteyen insanlar.

[stextbox id=”black”]Haklılar Mı, Haksızlar Mı?

Torgensen’in bu tepkisini daha iyi anlamak için En İyi Editör (Uzun Eserler) kategorisinin nasıl ortaya çıktığına daha yakından bakmamız yeterli. 2006 yılına dek sadece “En İyi Profesyonel Editör” olan bu kategori Tor Books’un editörlerinden Patrick Nielsen Hayden’in kişisel blog sayfasında bu durumdan şikâyet etmesi üzerine açılmıştı. Hayden, senelerdir En İyi Roman ödülünü alan tüm kitapların editörlüğünü ya kendisinin ya da iş arkadaşı ve hocası David G. Hartwell’in yaptığını, ama En İyi Editör ödülü sadece kısa eserlere verildiğinden hiçbir zaman Hugo alamadıklarını söyleyerek sitemde bulunmuştu.

Ancak Hugo Ödülleri’nin geçmişine baktığımızda durumun hiç de öyle olmadığını açıkça görüyoruz. Tor Books’un baş editörü David G. Hartwell 1982’den beri neredeyse düzenli olarak Hugo’ya aday olmuş. Patrick Nielsen Hayden’in ise 1997’den itibaren hemen hemen her sene orada olduğunu görüyoruz. Ancak ikisi de hiçbir zaman Asimov’s Science Fiction dergisinin efsanevi editörü, iki Nebula galibi, 1984’ten beri The Year’s Best Science Fiction antolojisinin sahibi Gardner Dozois’ı mağlup etmeyi başaramamışlar. Ne zaman ki En İyi Profesyonel Editör ödülü Uzun ve Kısa Eserler olmak üzere ikiye ayrılmış, o zaman bu ikili arka arkaya, her yıl bu ödülü kucaklamaya başlamış. Larry Correia da ödüller açıklandıktan birkaç gün sonra yazdığı bir başka blog yazısında tam da bu konuya değiniyor:

Şimdi, En İyi Editör kategorisinin arka planına ve neden Uzun ve Kısa eserler olarak ikiye ayrıldığına biraz bakalım. Eskiden sadece En İyi Editör’dü ve genellikle sadece kısa hikâye dergilerinin editörlerine verilirdi. Ta ki Patrick Nielsen Hayden En İyi Roman adaylarının çoğunun editörü olduğundan (vay be, ne şaşırtıcı) ve En İyi Editör ödülünü hiçbir zaman alamadığından şikayet edene kadar. Böylece her yıl (kelimenin tam anlamıyla) onun kazanması için bu kategoriyi açtılar. Ama Hugo’da gruplaşma ve akıl çelme diye bir şey yok tabii!

Editör Toni Weisskopf profesyonelin de profesyoneli bir insan. En büyük bilimkurgu yayınevlerinden birini on yıldır yönetiyor. Yüzlerce kitabın editörlüğünü yaptı. Pek çok yazarı keşfetti, eğitti ve yetiştirdi; çoğu son derece popüler birer çok satar oldu. Yazarların sık sık editörlerinden ve yayıncılarından şikayet ettiğini duyarsınız; ama Toni için coşkulu övgüler dışında bir şey söyleyen birini zor bulursunuz. Yine de Sad Puppies ortaya çıkıncaya dek Toni bir kere bile Hugo’ya aday olmadı. Hiç. Yukarıda bahsettiğim Patrick Nielsen Hayden ise sekiz kez aday gösterildi.

toni-larry

Toni Weisskopf ve Larry Correia

Correia yazısının genelinde haklı çıktığını; Hugo Ödülleri’nin insanların çalışmalarının kalitesine göre değil, hangi siyasi gruba dahil olduğuna göre verildiğini kanıtladığını; içlerinden birinin Hugo’ya aday olması hâlinde saldırıya uğrayacaklarını söylediğini ve pek çok medya kurumunun kendilerini seksist beyaz adamlar olarak karalayarak bunu doğruladığını, ama adaylarının arasında kadınların ve farklı ten rengine sahip insanların olduğunu bilerek göz ardı ettiklerini belirtiyor.

Kary English çok iyi bir yazar. Politik görüşünün ne olduğunu bile bilmiyorum. Onu aday göstermemizin sebebi çok sağlam bir hikâye yazmış olmasıydı. […] Toni bu yıl En İyi Editör ödülü için 1216 birincilik oyu aldı. Bu yalnızca bir rekor değil. Bir önceki rekorun DÖRT KAT daha fazlası. […] Mantıksal olarak onun kazanacağını düşünürsünüz; çünkü Sad Puppies ortaya çıkmadan önce Hugo’ya aday gösterilen tüm Bean Books kitaplarının editörü oydu ve onlardan hiçbiri Ödül Yok almadı. […] Peki ne değişti WorldCon? Cevabı ikimiz de biliyoruz. Sizin için dışarılıklara bir mesaj göndermek, birine hak ettiği onuru vermekten daha önemli. Ve o mesaj “Bu bizim, uzak durun,” idi.

Aynı şey En İyi Editör, Kısa Eserler için de geçerli. Mike Resnick’in siyasi görüşü size göre yanlış; fakat yaşayan bir efsane ve bilimkurgu hayranlarının büyük bir parçası olduğundan yıllardır bunu telafi ediyor. İşine süper bağlı ve sayabileceğinizden çok daha fazla kişinin yazarlık kariyerine başlamasını sağladı. Siyasi olaylar Hugo’ya karıştıktan sonra bile hâlâ aday olup kazanmayı başaracak kadar ünlü. Bu yıl da kazanmalıydı. Ama hayır. Onu Brad Torgensen aday gösterdi. Mesajı yollayın. Aynı kategori, Jennifer Brozek, hiçbir konuda neye inandığı hakkında fikrim yok, tek bildiğim ödüle layık eserler üzerinde çalıştığı, Ödül Yok, çünkü onu Larry Correia aday gösterdi. Mesajı yollayın.

Şahsen Vox Day’in önerdiği tek bir adayın bile ödül alamamasını büyük bir mutlulukla karşıladığımı belirtmem gerek. Bununla birlikte Mike Resnick ve Toni Weisskopf’un uğradığı haksızlığa da üzülmedim desem yalan olur. Özellikle de En İyi Editör dalında gerçekleştirilen bu alicengiz oyunlarını öğrendikten sonra (Senelerdir saf saf niye iki kategori var diye sorardım bir de… Meğer arka planda ne oyunlar dönüyormuş da haberimiz yokmuş). O nedenle Correia ile Torgensen’in yaşadığı hayal kırıklığını anlayabiliyorum.

Ancak bu durumun tek sorumlusunun kendileri olduğunu unutuyorlar. Madem adil bir oylama istiyorlardı, madem niyetleri gerçekten iyiydi – ki artık bundan o kadar da şüphe etmiyorum –  o zaman yola Vox Day ile başlamayacaklardı, aday listelerini ona vermeyeceklerdi. Diyelim ki başlangıçta nasıl biri olduğunu bilmiyorlardı. Diyelim ki listeyi Day kendisi aldı… o zaman onun ırkçı ve kadın düşmanı söylevlerinin karşısında olduklarını açık bir şekilde belirtmeleri gerekiyordu. Ama yapmadılar, susmayı tercih ettiler. “Biz Vox Day değiliz, onun hareketlerini kontrol edemeyiz,” demekle yetindiler. Belki de Vox Day’den çekiniyor, onu karşılarına almak istemiyorlardı. Bilemiyoruz… Her hâlükârda bombanın pimini çekenler, bile bile lades diyenler yine kendileriydi. Correia’nın şu sözleri bilhassa ilginç:

Hiçbirimiz saçma ya da saldırgan bir söz etmediğimiz için ortak bir hareketteki en münakaşacı kişiyi seçtiler ve onun için söylenen her şeyi hepimize atfettiler. Doğru dürüst karşılık vermeyi beceremediğimizde de hepimizin aynı olduğunu söylediler.

[stextbox id=”black”]Madalyonun Öteki Yüzü

Puppies karşıtı gruplar doğal olarak alınan sonuçtan bir hayli memnundu. “Ödül Yok” hareketinin öncülerinden biri olan ve Lock In adlı kitabıyla Hugo’ya aday olmayı beklerken kendini dışarıda bulan, Correia ve Day ile açıkça münakaşa etmekten asla kaçınmayan ünlü bilimkurgu yazarı John Scalzi sonucu bir zafer olarak nitelendirdi.

İyi çalışmalar ödüllendirildi, kötü eylemler cezalandırıldı. Küçük bir grup, kendi çıkarları uğruna ödüllerde hile yapmaya çalıştı ve ödüllerin bütünlüğüne değer veren çok daha büyük bir grup, oylamaya hileyle katıldığını düşündükleri adayların üstüne “Ödül Yok” kaşesi bastı.

Puppies hareketi başladığından beri konuyla ilgili en çok haberi yayınlayan ve ilginç bir biçimde taraflı, hatta neredeyse yanıltıcı bir tutum izleyen (abarttığımı ya da taraf tuttuğumu düşünüyorsanız aşağıdaki alıntıya bakın) sol yanlı gazete The Guardian da sonucu büyük coşkuyla kutladı. Makaleyi yazma görevini Larry Correia’nın bilhassa nefret ettiği muhabir Damien Walter’ın üstlendiği de gözlerden kaçmadı.

Sad Puppies, ödülleri giderek daha fazla kadının ve farklı ten rengine sahip insanların kazanmasını protesto etmek amacıyla bu yıl gerici bir oylama sistemi organize ederek bilimkurgu topluluğunu yıprattı. Ödüller göreceli olarak az sayıdaki hayran tarafından belirlendiği için muhafazakar yazarlardan ve hayranlardan oluşan bu grup hatırı sayılır bir etki yaratmayı başarabildi.

Ben bu satırları yazarken açığa kavuştuğu üzere, Sad Puppies’in Hugo adayları üzerindeki orantısız etkisi kazananlara yansımadı. Aksine, hayranların oyları neredeyse tüm kategorilerde galip geldi. Sad Puppies’in toplu oy sisteminin zorla dahil ettiği ve hayranlara “Ödül Yok” tercihini seçmekten başka çare bırakmadığı çok düşük kaliteli eserlerden oluşan bir avuç kategori hariç… Böylece ortaya Sad Puppies seçmenleri için olabilecek en kötü sonuç çıktı, liderleriyse kişisel birer alay konusu oldu.

Damien Walter makalesinin devamında Vox Day’den “gücünü kaybetmiş bir enfeksiyon” olarak bahsediyor, diğer Sad Puppies liderlerininse sessizliğe büründüğünü söylüyor. Diğer Sad Puppies liderlerinin… Sizin de dikkatinizi çektiği gibi, The Guardian gazetesi yine, inatla Rabid Puppies’den bahsetmekten kaçınıyor ve Vox Day ile diğerlerini tek bir grup olarak gösteriyor. Dahası, Sad Puppies’in oy listesinde bir sürü kadın ve farklı ten rengine sahip kişi olmasına rağmen, hâlâ aynı yanlış ithamlara (belli ki bilerek) devam ediyor.

Damien Walter yazısının devamında kadınların ve farklı ırklardan insanların eskisine nazaran bilimkurguda artık daha fazla yer bulabildiğini gururla ifade ediyor, ki bu bizce de çok güzel bir şey. Ancak hemen ardından bugünün bilimkurgu gündemine baktığında Andy Weir’ın Marslı adlı eseri ile Ernest Cline’ın (Başlat Ready Player One) üçüncü romanıyla ilgili haberleri gördüğünü, erkek egemenliğinin kırılması gerektiğini, bu kitapların da tıpkı Sad Puppies’in sevdiği gibi geleneksel (ve abartılmış) kurgular olduğunu, hâlâ kızlar için genç-yetişkin distopik bilimkurgular, oğlanlar içinse balta kuşanmış kahramanlık romanları yazıldığını ve az sayıdaki beyaz erkek için üretilen hikâyelerin en fazla geliri elde ettiğini, hatta ve hatta Cline’ın Başlat (Ready Player One) ve Armada romanlarının tıpkı Beavis ve Butthead gibi olduğunu söylüyor… (Ne?) Bu makalenin ardından John Scalzi’nin Twitter üzerinden yazdığı mesaj ise görülmeye değerdi:

Benimle ilişkilendirilen Guardian makalesine cevap olarak: Ben de Cline ve Weir hakkında onun gibi düşünmüyorum. İnsanlar detaylar konusunda hemfikir olmayabilir.

Sürecin neredeyse başında beri içinde olan ve okurlara “Ödül Yok” çağrısı yapan bir başka ünlü yazar George R.R. Martin’in açıklamaları ise gerçekten de çok ilginçti:

Hayır, hiç de harika bir Hugo gecesi değildi. Bu kadar çok Ödül Yok varken nasıl olabilirdi ki? Ama bazılarının korktuğu kadar kötü de değildi. Benim tepkim mi? Karışık…

Ödüllerin nasıl sonuçlanacağını tahmin etme konusunda oldukça iyiydim (Kendisi dokuz tahmininden yedisini tutturdu). […] Ama sonra bir yerde tosladım. Aslına bakarsanız iki yerde. Her iki editörlük kategorisi de Ödül Yok aldı. Kısa eserler için Mike Resnick’i, Uzun Eserler içinse Toni Weisskopf’u seçmiştim ve gerçekten de her ikisi de ilk oylamanın sonucunda diğer tüm adayların üstündeydiler… ama Ödül Yok’un bayağı arkasında. Bu sonuç blok oylamalar için ezici bir mağlubiyet ve Puppies karşıtı gruplar için büyük bir zaferdi. Dürüst olayım mı? Bundan nefret ettim. Bana kalırsa seçmenler bu iki kategoride kurunun yanında yaşı da yaktılar.

[stextbox id=”black”]Peki ya Vox Day?

Gelelim olayın olay adamı Theodore Beale, nam-ı diğer Vox Day’e. Birazdan okuyacaklarınız tüylerinizi ürpertebilir, asabınızı bozabilir ve Hugo’nun geleceğine çok daha karamsar bir şekilde bakmanıza neden olabilir, uyarmadı demeyin.

Brainstorm’un online partisinde Hugo Ödülleri 2015’in yok oluşunu 315 Rabid Puppies ile kutladık, ama itiraf etmem gerekir ki hayal kırıklığına uğradım. Sosyal Adalet Savaşçıları’nın farkında olmadan yaptıkları yardım sayesinde beş kategoriyi yok etmeyi başardık; fakat Chu’nun Campbell Ödülü’nü almasının ardından yedi kategoriyi yakarak tarihi bir zafer alacağımızdan emindim. Ne yazık ki En İyi Romancık ve En İyi Çizgi Roman bizi yanılttı. Hayal kırıklığına uğradım çünkü ödül tarihinde sadece beş kez Ödül Yok sonucu alınmış ve bu yıl bu rakamı geçmek isterdim.

Anladığım kadarıyla Toni Weisskopf bu yılın dipnotu olmakla ilgili bir sürü şaka dinledikten sonra töreni terk etmiş. Bu da bir o kadar iyi; çünkü ona, John C. Wright’a ve Jim Butcher’a Ödül Yok’u layık görmek Hugo Ödülleri’nin amacını yitirdiğinin ve tamamen yok edilmesi gerektiğinin kesin kanıtıdır. Başlangıçtaki asıl niyetim buydu, ama Rabid Puppies bu yıl Sad Puppies’i örnek aldı ve “adil oyun” yaklaşımını izledi.

Artık bunun sonucunu görüyoruz. Bu bir kültür savaşı, edebi bir spor değil. Tarlaları yakma taktiği uyguluyorlar ve arazilerine değer vermediğimize göre onlara kesinlikle yardım edebiliriz. Berlin’i ele geçirip savaşı tek bir hamlede sonlandırmaya çalışmanın denememize değdiğini düşünüyorum, fakat onları tamamen yok etme girişimimiz başarısız olsa da bu sadece zafere hâlâ ulaşamadığımız anlamına gelir. Rakamlara baktığınızda Puppies’in başardığı şeyin olağanüstü olduğunu ve Sad stratejisinin değil, Rabid stratejisinin tek geçerli strateji olduğunu görebilirsiniz. Bundan böyle barış olmayacak.

hugo-2016

Vox Day’in yazısında kullandığı temsili görsel

Gördüğünüz gibi Vox Day hâlinden son derece memnun. Önceki yazımızı okuduysanız kendisi “Ödül Yok” sonucu çıkan tüm kategorilerden bir daha asla ödül çıkmayacağını garanti altına alacağı tehdidinde bulunmuştu. Ve görünüşe göre bunu yapmakta kararlı. Dahası, tüm Hugo Ödülleri’ni yok etmek istiyor, hatta bu yılki asıl amacının bu olduğunu iddia ediyor! Larry Correia’nın blog yazısında kaleme aldığı şu paragrafı dikkatle okumanızı rica ediyorum:

Bu yılın gerçek galibi Vox Day ve Rabid Puppies. Ya. Siz salaklar Brad’in, Sarah’nın ve benim yaz aylarının büyük bir bölümünü Vox’la konuşarak ve adamlarını tüm ödülü yok etmek için her şeye Ödül Yok basmaktan alıkoymasını sağlamaya çalışarak geçiren mantıklı kişiler olduğumuzu anlamamışa benziyorsunuz. Ama bunu onun için yapan siz oldunuz. İstediği her şeyi elde etti. Ah, ama siz Three Body Problem’ın kazandığını ve çeşitliliğin galip geldiğini söyleyeceksiniz! Sizi zavallı, kandırılmış ahmaklar… Three Body Problem, Vox’un en iyi roman için seçtiği eserdi. Çoğu Rabid Puppies’in oy verdiği kitap da oydu.

İşte siz sevinçten uçan embesillere düşüneceğiniz bir şey: Vox’un Three Body Problem’ı listesine almamasının tek sebebi kitabı bir ay geç okumasıydı. Eğer daha önce okusaydı o da Rabid Puppies adaylarından biri olacaktı… VE SİZ DE ONA ÖDÜL YOK KAŞESİ BASACAKTINIZ.

Buyurun, buradan yakın… Bu doğru mu? Three Body Problem bir Rabid Puppies adayı mı? Cevap ne yazık ki evet… Vox Day, nisan ayından itibaren blog sayfasında Three Body Problem’ı sık sık övüyor. Dahası, haziran ayında paylaştığı ve takipçilerine kimlere oy vereceklerini bildirdiği yazıda bakın en üstte kim var?

2015 Hugo Ödülleri’nde bu şekilde oy vereceğim. Bireysel oylama tercihlerime dair bu bilgiyi paylaşmamın hiçbir özel nedeni yok elbette ve bu hareketimin hiçbir şekilde, biçimde ve formda toplu oy sistemiyle karıştırılmamalı, Habisliğin Habis Lejyonunun Yüce Karanlık Lordu tarafından 390 kimliği meçhul hizmetkârına ya da başkalarına verilen bir emir zannedilmemelidir.

En İyi Roman:

1. The Three-Body Problem
2. Skin Game
3. The Goblin Emperor
4. The Dark Between the Stars

Oylama sonuçlarına baktığımızda Three Body Problem’in 2649 oyla birinci, The Goblin Emperor’un ise 2449 oyla ikinci olduğunu görüyoruz. Yani aralarında sadece 200 oy var. Vox Day ise çekirdek Rabid Puppies sayısının ortalama 565 kişi olduğunu resmen açıkladı. Peki bu ne demek? Bu yılın asıl galibi The Goblin Emperor muydu? Three Body Problem birinciliğini sahiden de Rabid Puppies’e mi borçlu? Eğer Vox Day’in listesinde olsaydı ödülü yine de kazanabilecek miydi? Yoksa o da mı Ödül Yok sonucuyla karşı karşıya kalacaktı? Larry Correia sistemin yozlaştığı konusunda sahiden de haklı mı? Yoksa buna neden olanlar yine kendileri mi? Bunlara verebileceğimiz bir cevap yok.

Vox Day’in inatla boykot ettiği Tor Books’tan çıkan bir kitabı favorisi olarak seçmesine ise ne diyeceğimizi bilemiyoruz doğrusu.

Peki… Şu noktada farklı bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum müsaadenizle. Torgensen’in önceki yıllara dair verdiği oy sayılarının azlığını siz de fark ettiniz mi? Patrick-Nielsen Hayden, 2010 yılında 140 oy. Lou Anders, 2011’de 207 oy. Patrick-Nielsen Hayden, 2013’te 209 oy. Koskoca “Hugo Ödülleri,” o yere göğe sığdırılamayan ve her daim huşuyla bakılan kitaplar sadece 200 kişinin oyuyla mı belirleniyor yani?

Bakalım:

  1. 2013 – En İyi Roman: Kırmızı Üniformalılar (John Scalzi) – 407 ilk sıralama oyu
  2. 2012 – En İyi Roman: Ötekiler Arasında (Jo Walton) – 421 ilk sıralama oyu
  3. 2011 – En İyi Roman: Blackout (Connie Wills) – 374 ilk sıralama oyu
  4. 2010 – En İyi Roman: Kurma Kız (Paolo Bacigalupi) & Şehir ve Şehir (China Mieville – 240 ilk sıralama oyu
  5. 2009 – En İyi Roman: Mezarlık Kitabı (Neil Gaiman) – 264 ilk sıralama oyu

Sadece 2014’te, Sad Puppies 2 hareketi Correia, Torgensen ve Vox Day’i adaylar arasına soktuğunda oylar 1000’in üzerine çıkmış ve Ancillary Sword 1335 oyla birinci olmuş. Sizi bilmiyorum ama 2014’ü hariç tutarsak bu sayılar “fantastik ve bilimkurgunun en iyisini” belirlemek için benim gözümde çok ama çok az.

[stextbox id=”black”]Alfie Ödülleri 

Neyse ki her şeye rağmen olaya iyi yönünden bakmayı ve gecenin keyfini çıkarmayı başaranlar da vardı. Onlardan biri de “Sessizliğin Müziği” ile Hugo’ya aday olması beklenirken Puppies oyları nedeniyle dışarıda kalan Patrick Rothfuss’tu. Geceyi sanal alemden takip eden ünlü yazar, görüşlerini her zamanki esprili hâliyle Twitter’dan paylaşmaktan da geri kalmadı. Her şey sona erip kazananlar açıklandıktan sonra attığı son tweet ise takipçilerini kahkahaya boğdu.

Şey… Merak ediyorum da. Bu ellerinde fazladan birkaç Hugo Ödülü kaldığı anlamına falan mı geliyor? Bir arkadaşım için soruyorum.

Gecenin en anlamlı konuşması belki de En İyi Hayran Yazar ödülünü kazanan ve GRRM’nin de favorilerinden biri olan Laura J. Mixon’dan geldi:

Burada hepimize yer var. Ama “Biz buraya aidiz,” ile “Hayır, değilsiniz,” arasında bir ortak zemin yok. Karşıt görüşlerimizi tartışmanın zehirsiz yollarını bulmamız gerektiğine inanıyorum. Yalnızca bütünüyle insan olarak görülmek isteyen ötekileştirilmiş grupların yanındayım. Siyahların da yaşamaya hakkı var.

Ama hiç şüphe yok ki, gecenin asıl yıldızı George R.R. Martin oldu. Tüm bu karmaşık süreç boyunca mantığın sesi rolünü üstlenen ve çoğu yazarın ya da medya kuruluşunun aksine Sad/Rabid Puppies ayrımını gizlemeye gerek görmeyen Martin, törenden sonra düzenlediği efsanevi bir “Hugo Kaybedenleri Partisi” ile sadece ne kadar koca bir yüreğe sahip olduğunu göstermekle kalmadı, aynı zamanda da bir kez daha gönüllerde… eee… “taht” kurdu.

İlk Hugo Kaybedenleri Partisi, 1976 yılında, GRRM’nin ta kendisinin odasında verilmiş (En İyi Roman’da Roger Zelazny’ye, En İyi Kısa Roman’da Larry Niven’a yenilmiş). Ve bu parti o zamandan beri bir gelenek hâline gelmiş. Her törenden sonra kaybedenler bir araya gelir, haklarının nasıl yenildiğinden dem vurur, birbirlerine moral verir ama içten içe eğlenirmiş.

Martin de bu yıl her zamankinden çok kaybeden olduğuna ve bu konu hakkında bir şeyler yapılması gerektiğine karar vererek 12.000 m²’lik tarihi bir malikâne kiraladı, bir müzik grubu tuttu ve bir sürü yiyecek hazırlattı. Ardından tüm kaybedenlerin yanı sıra bu yıl ödül alması gerektiğini düşündüğü herkesi partisine davet etti. Davetiyede şöyle yazıyordu:

“Kaybedenler Hoş Geldi. Galiplerle Alay Edilecek. Puştlara Yer Yok!”

Partiye katılan galiplere takma bıyık ve gözlüğün yanı sıra yumurta kafa gibi görünmelerine neden olan maskeler takıldı. Mağluplara ise bu maskelere dilediklerini yazmaları için keçeli kalem dağıtıldı. Three Body Problem’ın çevirmeni Ken Liu ile Campbell Ödülü (En İyi Yeni Yazar) Galibi Wesley Chu bu uygulamadan nasibini alanlar arasındaydı.

ken liu wesley chu

Martin bununla da sınırlı kalmadı ve gece yarısından sonra hak ettiğine inandığı kişilere kendi “Alfie” ödüllerini takdim etti. Ödülün adı 1953’te düzenlenen ilk Hugo’da En İyi Roman ödülünü kazanan Alfred Bester’dan geliyor. Ödül Yok çıkan her kategori için birer Alfie dağıtan Martin, bunun yanı sıra Puppies listelerinden kendi rızalarıyla çekilen Annie Bellet ve Marko Kloos’a da birer ödül vererek bu ikiliyi hem onurlandırdı hem de alkışlattı. En İyi Kısa Roman Ödülü Sessizliğin Müziği adlı eseri için Patrick Rothfuss’a (kendisi orada olmadığında ödülü onun yerine Centilmen Piç Serisi’nin yazarı Scott Lynch aldı), En İyi Kurgusal Olmayan Kitap Ödülü ise Ötekiler Arasında ile tanıdığımız Jo Walton’a layık görüldü. Son olarak 1953’ten beri her WorldCon’a katılan Robert Silverberg’e de sadece kendisi olduğu için bir Alfie takdim edildi, ki Martin bu hamlesiyle beni kalbimden fena vurdu.

martin-alfie

GRRM “Alfie” ödüllerini (arkadaki jetleri) dağıtırken

Sonuç olarak bir Hugo Ödülleri daha böylece gelip geçti. Sad ve Rabid Puppies hareketleri bu yıllığına atlatıldı. Ancak ısrarlarından hiç de vazgeçecek gibi görünmüyorlar. Sad Puppies 4 çalışmaları şimdiden başlamış durumda. Correia ve Torgensen bu kez tamamen geri plana çekilip dümeni üç kadın yazara, Sarah Hoyt, Kate Paulk ve Amanda Green’e devrediyorlar. Muhtemelen bu şekilde kadın düşmanı ithamlarından kurtulmayı amaçlıyorlar, ama Larry Correia medyanın bu kez de başka bir saldırı yöntemi bulacağından emin olduğunu belirtmekten de geri kalmıyor.

Ve Vox Day… Vox Day, Hugo Ödülleri’ni yok etmeye kararlı ve önümüzdeki yıl çok daha agresif bir yol izleyeceği kesin gibi. Muhtemelen, Ödül Yok sonucu çıkan kategoriler başta olmak üzere, kimsenin ödül alamamasını sağlamaya çalışacak. Zaten “Mesajınızı aldık. Sizi bilmiyorum ama benim aldığım mesaj şu: Daha çok Puppies getirin!” diyerek niyetini yeterince belli ediyor. Yine de söz konusu onunki gibi hastalıklı bir zihniyet olduğunda insan ne beklemesi gerektiğini bilemiyor.

Yalnız şurası kesin… öğrendiğim bunca detaydan, dönen bunca dolaptan, geçmiş yıllarda verilen oyların sayısından haberdar olduktan sonra önümüzdeki yıllar bize ne getirirse getirsin, bir daha asla Hugo’ya aynı gözle, aynı saygı ve huşuyla bakamayacağım.