Wool Serisi 1: Silo
Hugh Howey
_______________________________________
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
Evet, bu sene Robert Silverberg’e yeniden kavuşmanın heyecanını yaşıyorum. Bu kategori için de Cam Kule ile Silo arasında kaldım. Kaldım da ne oldu? Birini ille seçmem gerek.
Robert Amca, seni seçmedim çünkü Cam Kule muazzam bir eser olsa da içimde bir yan hala İçeriden Ölmek’i arıyordu. Silo’yu seçtim çünkü, klişe bir konuda klişeleri yıkmayı başaran bir eser. Aynı zamanda post apokaliptik türündeki o az sayıdaki nadide kitaptan biri.
Hugh Howey kendi çabasıyla e-kitap olarak basmış bu seriyi. Kitleler onun kalitesinin farkına varınca da bir yayınevi etiketi altına girip eserler tekrar basılmış. Bu onun muazzam başarısının bir temsili. Çok kişi eserlerini bastıramazken o buna ihtiyaç duymadan, kendi kalitesiyle yükselmiş bir isim. Silo da o çorak post apokaliptik düzeninde karakterleriyle nefes alan, gerçekçi bir eser. İlk 50 sayda sizi ters köşe yapmaya başlıyor ve gerisi geliyor.
İşte bu yüzden Silverberg yerine onu seçtim. Ama bu demek değil ki Cam Kule bu yılın bilimkurgusu değil. Aslında öyle. Fakat bu yeni yazarın şimdilik ön plana çıkmaya daha çok ihtiyacı var.
Üzgünüm Bay Silverberg. Ama sizi hala seviyorum.