Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Kuzen

Sayfa: 1 [2]
16
Düşler Limanı / Bir şeyler üzerine
« : 07 Eylül 2012, 03:36:18 »
 bir şeyler üzerine...


 Bazen sabaha karşı üç veya iki gibi balkona çıkıp sigara içerim. Çünkü genelde uyuyamam. Bunun tek sebebi ise korkuyor olmamdır. Karanlıktan korkarım, görememekten. Balkona çıktığımda benim gibi sigara içen "absürd" insanlar görürüm. Camüs' ya göre absürd olanlar. Onlara ille de bakmam gerekmez. Onları anlarım, onlar da beni anlar. Belki de sigara dumanlarıyla yeni bir iletişim bulmuşuzdur. O sigara içtiğim anlar belki de ulaşılmaz ama her sabaha karşıları ulaştığım bir duygudur benim için. Nedir peki o his? Ölüm korkusu nedir ?


 Aynalara da bakamam bazen. Bu sefer de görmekten korkarım. Kötülüğü görmekten. Gözlerimdeki o boş ve anlamsız.. Sadece kötü olan bakışları. Sanki yüzüm yok da sadece gözlerim var gibi. Sıradan kahverengi gözler mi? Hayır kesinlikle değil. Onlar saf kötülüğün bakışlarıdır bakan korkar, kendisi olsa bile. Medusa ile de bu yüzden sevişebilmişimdir zaten. Gözlerin sağladığı denge sayesinde. Onunkiler ona verilen bir cezaydı benimkiler ise tamamen kendimin yarattığı bir.. Şey.

 
 Zamanı katlettiğimizi düşünüyorum hep insanlık olarak. Katlettiğimiz tek şey o varlığı anımsanmayan zaman mı ? Elimizde de değildir ki zaten. Hayatımın en güzel yılları altı yaşıma kadar olanlardı. Hatırladığım tek şey o güzellik ve o rüyalardır. Ne rüya olduğunu genelde anlamam ama güzel ve rüyalı olduğunu bilirim. Nasıl harcadım ki farkında olmadan. Nasıl harcadınız hayatımı ben farkına bile varamadan?


 O gün ağlamıştım aynaya bakarak ilk gibi ki ilkti zaten. Annemle halamlarda yaşıyorduk o zamanlar. Babam polislerden kaçıyordu seksenlerden beri. Yakalanmıştı o gün. Ben küçük odada dedemin bana verdiği çikolataları yiyordum o sırada. Hep çalıştığı marketi kendisinin zannederdim zaten. Annem hızlıca odaya girip sarıldı bana. Sanki o an hep beklediğimi, kendimin varlığını hissedeceğim zamanın geleceğini ve ilk defa gerçekten ağlayacağımı hissetmiştim. Gözlerime baktı, onunkiler yaş doluydu, belli ağlamıştı. Daha söylemeden ağlamaya başladım gözlerine bakarak. Kendimi görmüştüm gözlerin yansımasında. Kötülük  o zaman beni almış ve güzel zamanlarımı ancak rüya ve sadece güzellik olarak bilmemi ama hatırlayamamı sağlamıştı. Gözlerime gelmişti kötülük. Gözlerime gelmişti ilk acı, sadece hüzün ve çaresizlik. Yapabileceğin hiçbir şey olamaması. Ve gözünde herşeyden güçlü olan adamın birkaç piç tarafından yakalanıp işkence edilmesi. Ağladıkça ağladım içimdeki burukluk doruk seviyesine ulaştı ve patladı. Kaldıramıyordum artık nasıl olurdu ki ?


 Sigaramdan ilk nefesimi çektim ve ileride gördüğüm apartmanlara üfledim. Ne kadar berbat bir yerdi burası, gecenin bir yarısı bile sokakta insancıl sesler vardı. O sırada gördüm atleti adamı. Çaprazımızdaki binada oturuyor sigara içiyordu balkonda. Bir an baktım ve anladım. Adamın gözleri kötüydü tıpkı benimkisi gibi. Acı çekmişti. Sigara içmesi tiryakilikten değil sadece bir tutunma yoluydu belki de. Sigaramı yarısında aşağı attım ve karanlık oda da yalnızdım. Sırtım ürperiyor ve sıcak terler akamıyordu içinde kalıyordu derimin. Yanıyordum. Kaçmaya başladım sadece. Sanki beni kovalıyordu. Beni kovalayan yine bendim, benim kötülüğüm. Her zaman aklıma gelen intihar ve bundan çekinişim. Ne zaman yüksek bir yere gelsem yine ben kendimi bacakalrından kaldıracak ve aşağı atacak diye bekliyordum. Ne korkudur bilir misin ölümden önceki anın korkusu. O anda yaşamak ise sadece ölememektir zaman içinde. Ve korkmak ölümden.


 Herkesin başına gelmiştir eminim platonik aşk. Bir kız/erkek görürsünüz bir anda çok hoşunuza gider. İçten içe seversiniz onu. Ama yaklaşamaz açılamazsınız işte. Bir süre sonra onunla karşılaşmak ya da görmek bile istemezsiniz. Çünkü korkarsınız onun vereceği acıdan ya da zevkten. Ölüm de bu benim için. Bir son ya da acı veya zevk. Belki ancak o zaman uyuruz ebediyen. Ebedi altı yaşlar görürüm rüyalarımda ama korkuyorum. Ölüm korkusu benim için budur işte.


 Reddedilmek ilk zamanlarda üzer insanı. Sonra da üzer ama belli etmemeyi öğrenir hatta karşınızdakini üzmeyi öğrenirsiniz zaman içinde. Ama ilkler hatırlanır ve hissedilir öyle değil mi ? Ya da ilk hep ilk gibi yaşamak. Reddedilme korkusundan dolayı insanlara pek yaklaşamayan cinsten biriyimdir. Bu yüzden de hep ulaşılmaz olmuşumdur. Karizmatik ve serseri, şıklıktan uzak dağınık bir tip seçtim kendime. Beni yansıtacak bir tip. Hem hüzünlü hem de sinirli ama pek belli etmeyen. Popüler olamayan yerlere gider ve yazı yazar kitap okur bira içerim. İnsanların yaklaşmaması için elimden geleni yaparım. İsterim yaklaşmalarını ama korkarım işte. Bu özgüvensizlik nereden gelir ?


 Babamı askere yolladıktan sonra annem ile İzmir'e taşındık anneannemin yanına. Ah ne güzeldir İzmir.. Sokakta orada oynamaya başlamıştım. Bisiklet sürer kavga eder top oynardık arkadaşlarımızla. Ama hep eksikliğini hissettiğim "baba" bir buçuk sene sonra gelir ve bu sefer de mutluluğum taşar. Ama anlarım yine bir şeyler olacağını. Hep bir önsezim olmuştur zaten. Akşam sekiz sularında anneannemin balkonunda örtü perde karışımı balkona asılmış şeyle oynarım. Belki sizde de vardır bu, güneşten korunmak için takılır. Ve o olmadığında balkon çıplak gibi hissetmişimdir. O gece annem yine o buruklukla geldi ve dediki " babanla biz ayrılıyoruz." Yine ağladım, çok ağladım. Sanki iğnenin yapılacağını ve kaçamayacağını bilirsin. Çünkü koca koca beş altı adam seni tutar ve küçük çocuk pipine iğneyi yapıp keserler sonra. İşte öyle bir andı benim için bunu duymak. İne girmiş ve ben ağlıyordum çaresizce. Hiçbir zaman suçlamadım kimseyi, olması gerektiği gibi oluyor diye düşündüm, sekiz yaşındaydım. Ama bir şey öğrendim, " REDDETMEK ".



 Bir süre sonra kendimi rolüme iyice kaptırmış ve gerçekten kendimi salak yaşıtlarımdan üstün görmeye başlamıştım. Öyleydim de zaten ama belli etmemem gerektiğini anlayamamıştım henüz. Güzel kızlara asılıyor, sırf gücümü ve "cesaretimi" göstermek için bela arıyordum. Ne kadar korksam da güçlü görünmeliydim çünkü. Ve anladım ki reddedilmek ürkütücü değil sadece geçiciymiş. Ve ne kadar zorba olursam o kadar az reddedilirmişim bu dünyada. O zaman aslında o kadar da adaletli bir yerde yaşamadığımızı öğrendim. Sadece güçlü ve güzelin ayakta durabildiğini.


 Zaman ilerledikçe gözlerimdeki pislik büyüyor ve bana her bakışında ağlamak geliyordu içimden. En son onu oradan çıkardım ve gerektiği yerde görünmesini söyledim ona. Tabii her zaman onun keyfine göre hareket ettik. O gerçekten güçlü, gerçekten seksi ve gerçekten cesurdu. Ben onun küçük zayıf kardeşiydim. Beni fırsat buldukça korur fırsat buldukça sarılır. Aşık olduğumda benimle beraber sevişir. Terkedildiğimde bana teselli olurdu. Anladım ki bir "ARKADAŞIM" var. Beni koruyan ve gerçekten anlayan bir arkadaş.


 Sonraları iyice kendimi kaptırdım bu olaya ve içten içe pisliğe dönüşmeye başladım. O beni içine almış ve yutuyordu. Benden arta kalan tek şey ise duygusallık ve korku.. Ama onun görünüşüyle bu pek mümkün değildi. Özgürlüğün ve hazzın gerçek tatminkarlığını ancak acı çekerek alacağımızı söyledi. Bu yüzden ne dövüşmekten, ne uyuşturucudan, ne alkolden ne de aşktan ne de hüzünden kaçtı. Çünkü bize gelen ilham bunlardandı, hayatın acıları. Belki ciddi değil ama bir kısmıyla acı.


 Kendimi evime kapatmış oturuyorum bir aydır. Bir çeşit dinlenme oluyor bu benim için ve sanki modifiye gibi. Dört aydır çalıştığım restorandan ayağımın şişliği yüzünden ayrılmış ve sevgilimden kazığı yemiş olarak İstanbul'a döndüm. Yazılar yazdım, kitaplar okudum, müzik yaptım ve en güzeli de yattım. Dert olmadan yattım. Şunu farkettim ki ağlayamıyordum artık. Sanki hepsini boşaltmış gibi. Çalışma sürecinde anladım ki kimseye güvenemezdim bizden başka. Ve artık biliyorum. Ben sadece kötü bir pisliğim. Arada sırada sarhoş olup dağıtan bazen yazı yazan bazen kızlarla takılan gereksiz bir pislik.





Ölümden korkuyorum çünkü çok karanlık.
Yaşayamıyorum çünkü herşey çok net.
Araf dedikleri bu zaten arada kalmak.
Biz hayatı yaşamıyoruz.
Biz bize sunulan arafı yaşıyoruz dostlarım.
Ne ölümü tattık ne de yaşamı.
Sadece ölmeyi bekleyen cesetler olarak tırmandık tabutlarımızı tırnaklarımızla.
Sadece var olduğumuzu zannederek doğduk ve bileceğiz bir hiç olarak öleceğiz.

17
Düşler Limanı / Küçük bir istek
« : 04 Eylül 2012, 23:01:31 »
 

 Günlerden cumartesiydi. Cumartesileri sokaklarda dolaşmayı severdi. Saçları biraz uzun ama dağınıktı. Pasaklı bir görünümü vardı ve yine bir önceki gece içmişti. Çünkü dün cumaydı. Cuma geceleri içilirdi hep, cuma geceleri kutsaldır hep ve yine cuma geceleri güzel insanlar doğar kötüleri ise ölür diye düşündü içinden. Biraz da dışından.  Kafası hoş bir şekilde yürürken İlerden makyajsız, kalçaları ve göğüsleri biraz dolgun, üstünde mavi bir kazak altında ise fırfırlı kısa bir etek olan bir kız gördü. Sarhoşluğun etkisiyle onu Afrodit kendini ise Ares yapmıştı bir anda. Kız gitgide yaklaşıyordu ve diyecek hiçbirşeyi yoktu onun. Elini cebine ya da cebini eline attı. Son bir dal sigarası kalmıştı. Hızlıca yaktı hemen iki seferde. Kız tam yanındaydı. Çok hoş bir koku bırakmıştı etrafta, tanıdık bir koku. Sanki bir insanı daha önce görmüş ve çok sevmişsiniz gibi bir koku. Biraz düşündü adam, yapacak bir şeyi yoktu. Takibe başladı...

 Kız sokak sokak geziyor bazen bir yerlere oturuyordu. Oturdukları yerlerin hiçbirini kıza yakıştıramamıştı adam. Hepsinde yavşak manken tipli ve kendilerini karizmatik zanneden garip saçlı herifler ve kadınlar vardı. Doğuştan orospulardı onlar. Doğuştan şerefsizliği ve yapmacıklığı hissedip de ona göre doğmuşlardı zaten. Onlar doğarken ağlamak yerine dudaklarını büzüp fotoğraflarının çekilmesini beklemişlerdi. Ve yine onlar sadece  sahipti bu saçma semte. Ama o kız öyle değildi. Bunlar üzerine düşünürken sigarası bitmişti adamın. Baş parmağı ile orta parmağının arasına sıkıştırıp ilerde gördüğü bir deliğe atmaya çalıştı. Tutturamadı tabii.. Kız saçma arkadaşlarından ayrılıp tekrar yola koyuldu. Rıhtıma doğru gidiyordu bu sefer. Adam kendi kendine düşündü " ne kadar da görünmez silik birisiymişim ben, kimse umursamıyor." Kız Kadıköy-Karaköy iskelesine gitti ve perona girdi. Haliyle adam da o tarafa yöneldi. Arka cebinden akbilini çıkardı ve bastı." DIT Yetersiz Bakiye". Ne saçma bir işti bu, yaşamak kadar saçmaydı neredeyse. Bir yerlere gitmek ve hatta birini takip etmek için bile para ödüyorduk. Adam elini sol cebine attı. 25, 50 , 10 kuruş gibi komik paraları toparlayıp bir şekilde iki lira çıkardı buradan. Vapur kalkmak üzereydi ve kız Karaköy'e gidiyordu. Hızlı hareketlerle perondan geçti ve vapura koştu.


 Kız yan balkona oturmuştu ve hoşuna gitmişti adamın bu farklılık. Belki herkes fark edemezdi ama o farketmişti işte. Kızın elinde o küçük servetlerin yattığı telefonlardan yoktu. Saate bakmak için dandik telefonunu utanmadan çıkarıp saatine bakıp tekrar cebine koymuştu. Kız yine küçük bir servet değerinde olan markalı çantalar da taşımıyordu bunu da yeni farketmişti aslında. Hatta yeşil bir sırt çantası olduğunu yeni farketmişti. Yavaşça kızın yanına oturdu. Kız dönüp bir an baktı. Gözleri güzeldi kızın. Kahverengi renki ve uzun kirpikli, doğal uzun kirpikler. Adamın başağrısı gitmiş ve yine çakırkeyif olmuştu. Kız önüne döndü. Sanki tanrıların selamı üstlerindeymiş gibi o ikisi dışında kimse yoktu o tarafta. Adam Poseidona baktı bir süre ve şans dilemesini istedi ondan.


 Biraz cesaret ve sarhoşlukla kıza dönüp, " Gözlerin çok hoş, çok gerçek ve güzel bakıyorsun. Kedi gibi aynı."
Kız bir an afallamıştı ne diyeceğini şaşırmıştı. Sadece tek bir kelime söylese herife yeterdi ama söyleyemiyordu işte. " Sağol. Adın neydi?" Adam belli etmeden korkmuştu, adı neydi gerçekten de. Kendine bir isim koymamıştı  ama insanlar genelde ona "umut, umi, ümittin" gibi şeyler derdi. Sanırım umuttu adı. " Umut ben sen?" Kızın hoşuna gitmişti bu sohbet, " Özgür." Ne kadar da güzel bir isimdi Özgür...

 Bir süre sohbet edip istiklale doğru yürümeye başladılar. Sonra düşündü umut bu kız yaşamayı hak edecek ne yapmıştı. Bu garip kentte yaşamayı hak edecek. Ona sorular sorup canını sıkmak istemiyordu. Bu şekilde dolaşmak güzeldi aslında. İstiklal caddesine gelene kadar pek konuşmadılar. Sonra umut, " Bana gerçek bir his ver" dedi. Neydi ki bu , gerçek bir his. Nereden geliyordu bu hayata karşı olan güvensizlik ve yıkılış. Belki de mühendis yıkılıp içinde tinerciler barındıran bir ev yapmak istemişti kim bilir , ama o böyleydi işte. Sadece güvensiz ama güçlü. " ne gibi?" "bilmem ne istersen."
Bu konuşmanın bir yere varmayacağını anlayan umut onu ara sokaklardan birine sokup öpmeye başladı. Bir süre devam eden bu temas bitti. Sonra anladı ki umut insanlar ne güzeldi ne iyiydi ne de hoştu. Onlar sadece ikiyüzlü şeytanlardı. Hatta şeytan değildi onlar. Çünkü şeytan en azından bir sıfatı hak ediyordu. Ama insanlar hak etmiyordu. Cebinden çakısını çıkarıp açtı fark ettirmeden. Seri bir şekilde kızın boynuna dayadı. Gerçek bir korku görmüştü kızın gözlerinde. Öleceğini bildiğin bir anda oluşan bir korku. O an yok mudur zaten sizi ileden çıkaran. Son nefeslerin mide bulandırıcı tadı. umut bıçak tek seferde kesti kızın boynunu. İstediğini almıştı. Gerçek bir histi kızdaki korku. Hem yaşamayı hak edecek bir şey de yapmamıştı. " sadece bir his istemiştim, özür dilerim..."


 Yeşil çantayı alıp kadıköye döndü. Kırmızı küçük bara oturup bira içerken yaşadıklarını yazdı bir yandan da.


18

 birkaç söz var sadece
 varlığı belirsiz
 söylenemez
 bir iki söz
 bizler ya da ben
 ölümden korkmuyoruz
 çünkü var olan
 acılarımız
 aşk ile
 çikolatayı karıştırışımız ile
 kendi benliğimizi öldürmüşüz
 insanlar anladıklarında
 aslında basitliği
 aslında güzelliği
 aslında hiçliği
 ve aslında beni
 bencilliğimi müziğimi
 ya da insanlar sarıldığında
 kendileri dışındaki güvenli kollara
 ki hoş kendi kollarımız ne kadar
 güvenli isteksiz gereksiz
 iyi hoş güzel herşey
 mutlu bir hayat
 mutlu bir eş
 baba
 çocuk
 karı
 ve  mutlu bir sen
 gerçekten inanıyor musunuz
 mutluluğa
 anlık olan değil o
 sadece kafanda biten bir istek
 başında istek varmış herşeyin
 peki ölüm arzusunun başında da istek mi var?
 yok sa yaşamın istenilemez hale gelmesi mi
 kalbur zaman içinde
 ben doğdum
 zaman zamanın içinde
 halen varım
 sadece zaman kaldı bir tek o
 bir kuşku
 o da öldü geriye ben kaldım
 hala ölemedim ölemeyeceğim
 sadece gidiyorum
 zamanın içindeki zamana kalburu bulmaya

19
Şişedeki Mısralar / Şiirimsiler ve Hikayeler
« : 29 Ağustos 2012, 05:27:09 »
yakarış

 İçimi açtım bağırarak
 Sadece bağırdım gözlerine
 Sadece vardık
 Sen ben

 Sarıldım sımsıkı, sana
 Sadece sana
 Zaman içinde zaman mıydık
 Sonsuzda var olan

 Ağladım umutsuzca
 Sadece ben sadece o
 Duyabilir misin peki neden
 Ben var mıydım

 Dudaklarımdan döküldü kanlı
 Korkunç kelimeler
 Gözyaşları vardı tek
 Kanlı sözler devam etti hep

 Notalarda hissettim seni
 Bir de kollarında
 Bırakacak mısın beni
 Yamaçlarda
 

20
Düşler Limanı / "People Are Strange" demiş Jim Baba
« : 24 Ağustos 2012, 21:12:26 »
 

  Gerçekten beni üzebilecek kadar garip misiniz? Kendimi olmak istediğim insanın kollarında huzur aramaya zorlayacak kadar (!) Sadece kendi yarattığım kişiliğin gücünde. Belki çok siyah değilim, belki çok beyaz da değilim. Diyeceksiniz O bizim grilerden misin ? Hayır o da değilim. O kadar kararsızım ki kararsızlığım kendi içinde de kararsızlaşmış. Benim huzurum nerede ? Siz kendinizi beğenmiş maymunlar beni bu hüzüne ittiniz. Ve evet sizin yüzünüzden kötü dediğiniz şeylerde iyilik buldum. Geçici sarhoşluklar sadece beni daha ağır bir hüzüne boğdu. Bunu bile bir kanıtlama çabası ile yazıyorum. Bana sadece sıkı sıkı sarılıp boş gözlerle geçecek diyen , bir dost olsaydınız aynalarda yeni bir insan oluşmazdı.


  Ben olmak istediğim siyah , yaşadığım saf beyaz ya da değersiz bir gri değilim. Ben o kadar sıkılmış, kendi bunalımında ezilmiş ve benden benterlerini görüp utanmışım ki  bir gri bile olamamışım. Ben sıfatsız insan... Ben "sıfatsız" olduğumdan değersiz insan. Ve düşünelim maymunlar, değer verdiklerinizi  kabul eder, var edersiniz, sizin varlığınız olurlar yokluklarını çekersiniz. Hepiniz bilirsiniz ölen çocukarı, ölen insanları ve son olarak doğmamış ama yaşayan piçleri. Ama değer biçmediğiniz için yok sayarsınız. Hani şu çok sevdiğiniz sosyal ağdan engellemek için yaparsınız o varlıkları. Peki sorun kendinize siz kimsiniz ki neyi engelliyorsunuz? Sizler engelleyesiniz görmezden gelesiniz diye mi oluyor bunca olay. EVET ! kesinlikle bu yüzden oluyor. Dünyadaki pisliklere gözümüz o kadar alışmış ki bırakın görmemeyi red bile ediyoruz onları. Peki sorun kendinize maymunlar; onları "engelleyebiliyor musunuz" ?

 
 Sizler beni yok ettiniz. Sizler beni üzdünüz ve gözlerinizdeki ikinci yüzünüzü görmemi sağladınız. Size minnettarım dostlarım minnettar! Bakmayın öfkeli olduğuma, seviyorum sizi. Ben de sizin gibiyim aslında ama reddedemeyenlerdenim biraz. Sizlerin çektiği acının, hüznün ve öfkenin bana verdiği haz anlatılamaz belki ama şöyle söyleyeyim sizler olmasaydınız ne tatmin olurdum ne de " var " olurdum ne kadar kabul etmeseniz de. Sadece istedim güvenli kollar ağlamak için. Kendinize iyi bakın dostlarım ve diğer yüzleri.


21
Şişedeki Mısralar / Görmek İstiyorum
« : 23 Ağustos 2012, 19:48:29 »
 Gözlerine bakıyorum, sadece onlara
 İçine alan gözler boğuyor beni, isteyerek...
 Bir bakış atıyorsun gözyaşlarıma!
 Sadece akmaya devam ediyorlar.

 Bana bakan sen misin yoksa ben mi?
 Sen kimsin peki güzel gözlüm?
 Benimle ağlayan bir çift göz
 Bir de benim gözlerim

 Bana benden başka bakamaz kimse
 Yapmacık gözleriniz,
 Zoraki gülüşleriniz,
 Sadece seksleriniz...

 Sevgi, aşk, tutku
 İçgüdüleri kaybetmiş
 Et parçaları, parçalanan
 Sadece anlatmak için sevişen.

22
Düşler Limanı / Yeşil Gözler
« : 23 Ağustos 2012, 18:32:09 »
Duvardaki girintili çıkıntılı izlere bakıyorum ne zamandır. Uyanık mıyım ya da burada mıyım bilmiyorum. Bazı anlar vardır
sadece düzdür. Bakarsınız ya da bakmazsınız bu önemli değildir. Çünkü gördüğünüz ile görmediğiniz eşittir o sırada. Hafif bir ürperme ve soğukluk var içimde. Bu his sadece bu saatlere özgüdür benim için. Bir an gördüğüm gözler ağlamaklı ve unutmuş gördüklerini. Hava soğuk, belki de değil ama sessiz bir ormandayım ve sadece kuşlar var. Hissettiğimi yaşıyorum ilk defa bu mavimsi uzun ağaçları olan ormanda. Yerlerde çıtırdayan gri çam yaprakları...

İrkilmiş bir kuş sürüsü kalkıyor yaprakların arasından. Arkadan belirdi siyah yeşil gözlü kedi. Sadece baktı bir süre, bakmaya devam etti sessizce. Gerçekten bana bakıyordu sadece bana, niyeti yoktu, bir şey düşünmüyordu ama gördüğü bendim. Ne benim yansımam, ne benim karakterim ne de benim bedenim. Sadece ufuk çizgisine giden kör ben. Kedinin parlak gözleri vardı çok parlak yeşil gözleri. Bakışı mavi ormanda yırtıyordu manzarayı. Sanki oraya ait değilmiş gibiydi. Bir süre daha baktı ve yanıma geldi.Tam önümde durdu siyah kedi. Kedi miydi o, yoksa sadece bir çift göz mü ? Beni benden alan yeşil derin gözler. Sadece bu bakışı istemiştim tüm ömrümce. Sadece gerçek birer bakış.

Gri bulutlu havanın altında dalgalarla yıkanan bir kumsal. sadece dalga değil, hatta dalga hiç değil bir tek köpükleriyle yıkanıyor sessiz simetrik kumsal. Kızıl saçlı bir kadın var taşları dizen. Siyah ve mükemmel taşlar bunlar sadece bir dokunuşu bile ürperten ve hissettiren benliğini. Kızıl saçlı kadının saçlarından da kızıl dudakları var vahşi. Tek bir öpücük geldi dudaklarıma tutukulu ama an içinde değil. Sadece geldi ve gitti bir ömür gibi. Hissedemediğim bir ömür gibi. Yuvarlandık tüm kumsalda ve güzel kargalar izledi bizi. Sonra tek tek gittiler biri hariç. Yeşil gözlü simsiyah karga. Bir kere bağırdı bana. Baktım merak ve korkuyla. Kadın yeşil gözleriyle baktı sonra, "Gitme" dedi korkuyla. Kollarından kurtulduğum gibi koştum kargaya. Karga bir kere bağırdı , sonra bir daha.. Kanatlarını bir kez açtı hava karardı, bir kez çırptı ve sonsuz luktayım zamanın olmadığı çizgide.

Uzun çamlara bakıyorum ne zamandır. Biraz farklı ötekilerinden, sadece gri bir mekan gri bir orman, hissizlikle yok olmuş bir nehir ve bir ceset. İrice siyah bir kedi kemiriyor cesedi, dönüp bana bakıyor sonra. Biraz daha bakıyor ve tıslıyor. Bu bir kedi mi yok sa sadece öfke mi? Önümde bir kadın yatıyor kızıl saçlı. Bembeyaz teni ölümü tatmış. Ama Kanı hala akıyor. Soluk mavi ormanda akan kan içimi ısıtıyor içtikçe. Kadını vahşice yemeye başlıyorum sadece vahşet istiyorum kendiliğinden ve doğal. Sadece içgüdü ve ölüm. Kendimi tekrar bıraktığımda gri ezilmiş çam iğnelerine...

Nehirden su içiyorum sessizce akan nehirden. Bana bakıyor bir çift yeşil parlak göz, sadece bakıyor. Ağlıyorum, benimle ağlıyor yeşiller. Ölüyorum kırmızı bir kokuyla. Sadece ölüyorum..

Sayfa: 1 [2]