Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Herr Mannelig

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7
16
FRP Genel / Vampire The Masquerade, Brujah Klanı
« : 15 Temmuz 2009, 21:16:02 »






Lakap: Ayaktakımı



Tarikat (Sect) : Konuşma sanatını bir yana bırakırsak, birçok Brujah Camarilladan’dır. Bir tartışma konusu olsa da, Brujahların Camarilla’dan çok Anarşistleri desteklediği söylenir. Ve şu yadsınamaz bir gerçektir ki Anarşistler, bünyelerinde diğer birçok klanın kombinesinden daha çok sayıda Brujah barındırır.



Dış Görünüm: Birçoğu radikal stiller ve sert tarzlar benimsemesine rağmen, Brujahlar yaygın olarak farklı görünümlerdedirler. Eğer Brujahların dikkate almadığı bir olgu olan tek tipe (steorotype) inanılacak olunursa, tipik bir Brujah motorcu ceketi, lime lime olmuş bir pantolon, postal ve korkutucu derecede gösterişli bakımlı saçlar. Açık konuşmak gerekirse çok az Brujah bu tipe uygundur. Yeni stil, modayı yakalayan kıyafetler, dikkat çeken saçlar kesinlikle belli bir sayıda Brujah tarafından benimsenir, ne var ki geri kalanları diğerlerini kendilerini ciddiye almaya teşvik edecek kıyafetleri barındıran gardıroplara sahiptir. Son olarak, Brujah’ın dış görünümü onun karakterini yansıtır şekildedir: Dazlak bir serseri görünümü açıkça bir asiyi ya da anarşisti yansıtırken, tüvid takım elbise içerisindeki gözlüklü bir bilgiç ise muhtemelen bir devrimci ya da bir liberali. Ama şu da belirtilmelidir ki: Bir Brujah nasıl istiyorsa öyle görünür!



Barınak: Nerenin ağzına en iyi sıçabiliyorlarsa oraya yerleşirler. Onlara oradan ayrılmaları gerektiğini mi söyleyeceksin?

Brujah, diğer vampirlerle olan iletişimi diğer birçok klana göre daha iyi sağlarlar ve sadece bir barınağa arpacı kumrusu gibi yerleşirler. Çatışma düşkünlükleri tek bir barınakta tutunmayı imkânsız hala getirdiğinden, Brujahlar birden fazla sayıda güvenli yer ve sığınak barındırırlar. Evin sahibi öldürmek ya da ev sahibine hükmetmek yoluyla herhangi bir evi de barınak yapabilirler ama ev işgalleri nadiren bir asinin ilgi alanıdır ve vampirler bir tehlike yok ise ancak barınaktan çok sıkıldıkları taktirde barınak arayışına girerler.



Geçmiş: Brujah kendi klanına ve dünyalarına katacakları ölümlüyü genellikle kolej kampüslerinden, politik gruplardan ya da bastırılmaya çalışılan azınlıklardan seçer. Bomba fırlatan motorcu anarşistlerden, bağırıp çağıran faşistlerden, radikal nihistlere kadar herhangi bir muhalif tiplemesi Brujah’ın rütbeleri içine giden yolda yönünü bulur. Bu da, bu klanın neden bu kadar nizamsız olduğunun kanıtıdır. Brujah vampirlerinin birbirlerine duydukları öfke, ortak düşmana duyulan öfkeden daha keskindir.




Karakter Yaratma: Brujah, genellikle vahşi ve suçlu “concept”lerden (Vampire The Masquerade karakter kağıdındaki bölümlerden biri, mesleki olarak fikir, anlayışı belirler. Örneğin concept olarak pezevenk seçilir; geçmiş hayatında pezevenklik yapmış bu karakter bir pezevengin karakterini de oyuna yansıtmalıdır) seçmesine karşın sosyal ve entelektüel “concept”ler de yaygındır.

Agresif ve birbirine benzeyen Nature ve Demeanor seçilmelidir. (Nature ve Demeanor, karakterin genel görüşü, karakteristik yapısı ve bunu destekleyen görüş olarak tanımlanabilir. Örneğin Nature olarak Competitor – You must be the best, Demeanor olarak Perfectionist – Nothing is good enough seçilerek hırslı, mükemmeliyetçi bir karakter yaratılabilir)
Niteliklerde (Attribute) puanların sırasıyla Fiziksel (Physical), Zihinsel (Mental), Sosyal (Social) dağıtılması en mantıklısı olacaktır.

Knowledge’a dağıtılacak olan puanlar Skill’i takip etmelidir.

Herhangi bir background Brujah için uygun olsa da Allies, Contact ve Herd en çok tercih edilenlerdir.



Klan Disiplinleri: Celerity (Sürat), Potence (Kudret), Presence (Varlık)



Zayıflıkları: Ateşli tutku klan Brujah’ın hem kutsaması hem de lanetidir. Frenzy’e (Vampirin içindeki iblisin ortaya çıkma durumu, kontrol karakterden çıkar) yakalanma hızı, bir davayı benimseyip onu destekleme hızına eşittir ki bu hız katsayısının yüksekliği yadsınamaz. Tabi ki heyecana olan bu düşkünlüklerini bağnazca reddederler ama olay patlak verdiğinde son derece saldırgandırlar. Frenzy’e yakalanmamak için atılan zardaki zorluk seviyesi diğer klanlara göre iki yüksektir.



Nesep (Bloodlines): Camarilla’nın altı klanından biri olan Brujah, varlığını kargaşa ve yıkıma dayamış bir tarikat olan Sabbat’ın da nüfusunda önemli bir yer tutar. Sabbat Brujahları daha az hırslı ama daha hayvani, iblis olarak görünür. Sabbat Brujahları Camarilla’lı kardeşlerine göre daha az zeki ve daha az muhakeme gücüne sahiptir.



Alıntı: Kendini düşün ya da geberip git. İki şekilde de ben tatmin olurum.


Klişeler (Diğer Klanlar Üzerine)


Gangrel: İyi dövüşürler ve inandıkları dava için duvara toslayacaklarını bilseler bile yola devam ederler. Eğer Camarilla’dan ayrılırlarsa onlara katılabiliriz. Kim bilir belki de ilk biz ayrılırız!

Malkavian: Boktan heriflerdir ama en azından seni kişiliğinden dolayı yargılamazlar.

Nosferatu: Bizim vurduğumuz kadar sağlam vururlar ve lanet olsun ki her şeyi bilirler bu yüzden onlarla resmi olmak en iyisi gibi gözüküyor. Ama ne olursa olsun zavallı piçlerin edinebildiği kadar çok arkadaşa ihtiyacı var.

Toreador: Bu vampirler acaba hiç ciddi anlamda bir “şey” yapmış mıdır? Yoksa her gece bir başkasına pusu mu kuruyorlar?

Tremere: Sanki bir vampir bir avuç dolusu D&D manyağını ısırmış da onlara oyunda yaptıkları büyülerin gerçek olduğunu söylemiş gibiler.

Ventrue: Bu faşist götoğlanları kesinlikle ikiyüzlüdür tıpkı hiyerarşide kendinden bir altındakine emir verebilecek güce sahip olan herhangi biri gibi. Üstadım onların zamanında bizi iyi siktiğini söylerdi. İntikamımızı alırken keşke zamanında ölseydik diyeceksiniz orospu çocukları.







Eviren, Çeviren: Herr Mannelig



17
Güncel / Michael Jackson Eksik Gitti
« : 06 Temmuz 2009, 20:42:15 »
"Michael Jackson eksik gitti"
Zonguldak Ereğli Belediye Başkanı'nın ilginç iddiası...

05.07.2009 09:17

Zonguldak'ın Ereğli ilçesi Belediye Başkanı Halil Posbıyık, kendisine 2010'da gelmek için söz veren ancak hayatını kaybeden Michael Jackson için, "Öbür tarafa eksik gitti. Buna çok üzülüyoruz" dedi.

Bu yıl 16. gerçekleştirilen Uluslararası Sevgi, Barış, Dostluk, Kültür ve Sanat Festivali etkinlikleri kapsamında Sivaslı Türkücü Selda Bağcan, Kdz. Ereğli halkı ile buluştu. Türküleri ile kendisini izleyenleri coşturan Bağcan'ı sahneye gelen Kdz. Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık selamladı. Ardından Michael Jackson ile ilgili düşüncelerini dile getiren Belediye Başkanı Posbıyık, Kdz. Ereğli'yi görmeden hayatını kaybeden Jackson'ın öbür tarafa eksik gittiğini söyledi. Paris'te tanıştığı Michael Jackson'un kendisine 2010 yılı festivali için söz verdiğini anlatan Posbıyık, bir televizyon kanalının kendisine inanmadığı yönünde haber yapıldığını söyledi. Jackson'un öbür tarafa eksik gittiğini her sözünde yineleyen Halil Posbıyık şöyle dedi:

"Bugün bütün televizyonlarda Kdz. Ereğli var. Kdz. Ereğli internet sitelerinde, akşam haberlerinin birinci haber. Yalnız kanallardan bir tanesi sanki inanmamış gibi bir ifade kullanmış. Şimdi tekrar ediyorum. Sene 2008 Paris'te, Türkiye'de önemli bir ajans ile birlikte Michael Jackson ile görüştük. '2009 yılı programımım dolu Halilciğim' dedi. 'Ama 2010'da Ereğli'yi düşünüyorum, alt yapıyı bana hazırlayabilir misiniz?' dedi. 'Sen emret her şeyi hazırlarız' dedim. Ona şunu söyledim. 'Denizin mavisi, ormanın yeşili, güneşin orijinal renkleri dünyada yalnızca Kdz. Ereğli'de vardır. Kdz. Ereğli'yi görmeden ölmek öbür dünyaya eksik gitmektir' dedim. Allah rahmet eylesin. Jackson aynen şöyle söyledi: 'Festival benim için önemli değil ama öbür dünyaya eksik gitmek istemiyorum. Onun için Kdz. Ereğli'ye geleceğim.' Allah rahmet eylesin ama önemli olan Kdz. Ereğli'yi görmeden gitti. Öbür tarafa eksik gitti, ona üzülüyoruz. Herkesin Kdz. Ereğli'yi görmesini ve eksikliğini gidermesini istiyoruz"



Bir Ereğli'li olarak utanç içerisindeyim.

18
Düşler Limanı / Bayanlarım Üzerine
« : 01 Temmuz 2009, 16:18:44 »
kısa bir yazım:



Sulanmayı bekleyen çiçek gibiler ama unutuyorlar ki ben bahçıvan değilim! Yöneticiye kızıp yöneticiliğe adaylığını bile koymayan betonarme dünya sakinleri onlar ama unutuyorlar ki ben orada bir kiracı değilim. İcraat bekleyip icraat yapmayan politikacı gibiler ve unutuyorlar ki ben başbakan değilim. Değişiklikten korkup geleneklere bağlı yaşayan geri kafalı toplum gibiler aynı, ne yazık! Ben Gregor Samsa olduğumda onlar Samsa’nın ailesi oluyor. Ben inatla Bazarov olmak istediğimde onlar Juliet’liğe bürünüyorlar. İnsanı zorla “Biz erkekler kızlar gibi düşünemeyiz çünkü kızlar düşünmezler; duygularıyla hareket ederler” diyen Schopenhauer’a inandırırlar. Bağlılık ile bağımlılığı karıştırmak ise en büyük zaaflarıdır. Kendi elleriyle otoriteye teslim olan Hobbes gibiler ve unutuyorlar ki ben bir Anarşistim!

19
Düşler Limanı / Bukowski Etkisi
« : 29 Haziran 2009, 16:05:58 »
    “Hayattaki nihai amacın ne?” diye sordum. Bunca insan arasından neden onu seçtiğimi bilmiyorum. Üstelik daha gece yarısı bile değildi, anlayacağınız henüz ayıktım. Taksim her zamanki renkliliğini korurken, elit insanların yanından geçip turistler için Taksim alternatiflerin buluştuğu bir mekân imgesi oluşturuyordum öylece. Kusmuk, yağ, çamur, meni lekeleriyle mavi dışından herhangi bir renge benzeyen, gün geçtikçe zayıfladığımdan belimden düşen kotum, çöpten yeni bulduğum ne bir yırtık, ne bir yama barındıran; sadece biraz çöp suyu kokan kırmızı, siyah kareli gömleğim, on günlük sakalım ve sanki benden ayrılmak istiyormuşçasına dikilmiş ve kendi aralarında bir anlaşmazlık varmışçasına dağınık saçlarımla hoş bir portre çizmediğimden eminim. Yine de üzerime kilitlenen alaycı, aşağılayan ya da ürkek bakışlara aldırmaksızın şık giyimli gençlerin ve elit beyefendilerine yakınından yürüyordum. Açıkçası biraz da inadına… Onlara kızdığımdan… Ah hayır, açık konuşalım kıskandığımdan! Çöp ve ter yerine parfüm koktuklarından, aşağılanmadıklarından, ilgi gördüklerinden, kıçlarını devirebilecek yatakları olduklarından, benim gibi sulandırılmış viski ya da köpek öldüren yerine Skoçlar, yıllandırılmış şarap içtiklerinden intikam almak istiyordum onlardan. Bu yüzden lanet kokumu duysunlar, benden rahatsız olsunlar diye kıçlarının dibinden yürürken bir bayanın çıplak omuzlarına dokunup o soruyu sordum işte. Neden sordum, neden onu seçtim bilmiyorum. Ya sıkıntıdandır ya meraktan.

   Kız arkasına dönüp uzunca bir süre suratıma aval aval baktığında da inanın hiç şaşırmadım. Tipinden bu soruyu cevaplayamayacağı ya da devletin oluşturmak istediği insan tiplemesinin robotlaşmış yanıtı olan “Başarı, kariyer, aile” yi söyleyeceğinden emindim. Sarıya boyatıldığından beri epey vakit geçtiği, iğrenç açık bir renkte olmasıyla belli olan saçları jöleyle ıslak bir görünüm kazanmış, bronz teni pahalı bir tatil mekânından yeni döndüğünü gösteren, sivri çeneli ama yuvarlak yüz hatlarına sahip güzel bir kızdı. Gözlerim, ıpıslak parlayıp beni cezbeden dolgun dudaklarında biraz oyalandıktan sonra gözlerine kaydı. Kaşın bitiminden elmacık kemiklerinin üstüne kadar gözlerini kapatan kocaman, kahverengi gözlüğün camlarının ardından gözlerini gördüm. Buram buram angutluk akıyordu gözlerinden. O bakışlarla bir moronluk abidesi gibiydi. “Beyni jöle kıvamında olmalı” diye düşündüm. “Kafasına dokunsam beyni sütlaç gibi bıngıldar”.

   O an insanlığa karşı tiksintiyle doldu içim. Öyle bir his ki göğsümde hareketlenmelere sebep oluyor, kalp atışlarımı hızlandırıyor, boğazımı düğümlüyor, nefesimi kesiyordu. Vahşi bir çığlık atmak, sağımdaki solumdaki insanları omuz darbeleriyle uzaklaştırdıktan sonra bu kızı açık yakalı bluzundan kavrayıp kafayı…

   Kızın açık yakalı bluzu! Bakışların hızlıca oraya kaydı. Göğüs çatalının görüntüsü insanlığa karşı tiksintimi anında götürdü; ne var ki tarifini yaptığım hisler aynen duruyordu. Sütyenin görüşü engelleyemediği göğüs uçlarında biraz takıldıktan sonra bakışlarım mini eteğin cesurca sergilediği dolgun, pürüzsüz, esmer bacaklarında dolandı. Bu muhteşem eti yığınının yatakta adımı haykırarak kıvrandığını hayal ettim, üzerinde gidip gelirken o dudaklara yapışmayı. “Seni ne sikerim yavrum” diye süzüldü kelimeler beynimde. Tekrar kızın gözlerine odakladığımda o moron bakışları şimdi ben atıyordum. Eminim!

   Kız neden sonra “Mutlu olmak” diye cevapladığında gayr-ı ihtiyarı silkindim ve ben göremesem de gözlerime zekâ pırıltısının tekrar geldiğine inanarak göz kırptım. “Bingo” diye yanıtladım sol elimin işaret parmağı kızı gösterir, baş parmağım işaret parmağının üzerinde kıvrık bir silah imgesi oluşturup, bu hayali silahla kızı vururken.

   Kız arkasını dönüp gitti. Aldığım cevaptan memnun kaldığımdan olsa gerek, yüzüme yapışmış aptal bir sırıtışla, kazık gibi olmuş aletim belli olmasın diye attığım ağır adımlarla etrafta Tekel bayii aramaya koyuldum.


26.06.09    02:23

Herr Mannelig

20
Müzik / Grateful Dead
« : 21 Haziran 2009, 19:34:07 »





Grateful dead rock tarihinin en büyük ve en ilginç topluluklarından birisidir. hayranları onlara ilah gözüyle bakar. onlardan iyi bir konser grubu göremezsiniz. şimdiye kadar 2317 kayıtlı konserleri vardır. 1965 yılında san francisco'da kurulan bu topluluğun müziği country rock'tan jam gruplarına oradan da psychedelic tarzlara kadar kayar. yani bir anlamda çok çeşitlidir bu grubun icra ettiği müzik. ayrıca oluşturdukları her albümde birbirinden farklıdır. mickey hart, bob weir gibi elemanlarının yanısıra jerry garcia (solo çalışmaları da vardır) isminde bir gitar vokale sahiptir ki onun gücünü ancak dinleyenlar anlar diyorum. çok büyük bir müzisyendi ama tanıyanlar maalesef fazla yoktur kendisini, özellikle yeni dinleyiciler çok fazla tanımazlar. onu 1995 yılında ne yazık ki kaybetmiştik ve onun anısını şimdi phish ve blues traveler gibi gruplar yaşatıyor.

Bu topluluğun hayranları onlara çok bağlıdır. kimileri pink floyd'u psychedelic rock'ın yaratıcısı olarak görürken kimileri de grateful dead'i daha ön planda tutar.grateful dead ismi asit tripleri, lsd ile birlikte anılır. grubun ismi bile asit zamanlarında bulunmuştur, sadece bu bile nasıl trip müziği yaptıklarının bir göstergesidir. grateful dead fanatiklerine de "dead head" adı verilir. whiskey in the jar'ı thin lizzygibi çok iyi coverlayan bir gruptur. albümleri ise hepsi birer başyapıttır. "workingman's dead", "blues for allah","american beauty" isimlerini yazmam sanırım yeterli olacaktır. grup devamlı bedava konserler düzenlemekteydi ve arkalarında da onları takip eden "dead head"ler vardı. daha fazla birşey yazmak gereksizdir. rock dünyasının görüp görebileceği en büyük topluluklardan bir tanesidir, değeri fazla verilmemiştir, psychedelic rock'ın diğer ismi grateful dead'dir, bu kadar.
albümlerin ve konser kayıtlarının ismini yazamıyorum çünkü buraya sığmaz. arzu edenler aşağıdaki linkten bakabilir araştırabilir.

http://www.deaddisc.com/index.html


grup elemanları...

jerry garcia
bob weir
phil lesh
mickey hart
keith godchaux
ron "pigpen" mckernan
tom constanten
brent mydland
vince welnick
donna jean godchaux





Kendi yorumumla ayrıcana: Lütfen bu siteden biri bu grubu bilsin. Altmışların hippi felsefesini benimseyen; folk, country, jazz, blues, gospel, rock gibi tarzları bir araya getirebilen nacizane bir gruptur. Old school rock; led zeppelin, pink floyd gibi grupları seven insancıkların bu grubu da seveceğine inanıyorum. Friend of the Devil, Casey Jones, Ripple, Truckin, Box of Rain dinlenesi şarkılarıdır. En ilginç özellikleri ise konserlerinin bedava olması ve bir şarkıyı asla aynı şekilde çalmamaları olsa gerek. On beş dakika jazz emprovize doğaçlama takıldıktan sonra şarkıya girebilen bireyler bunlar. Dinleyin dinletin bence.

21
Şişedeki Mısralar / Eleştir-il-ebilmek
« : 05 Haziran 2009, 21:22:15 »
Bir arkadaşımın bir davranışına yaptığım yorum sonrasında bana "bu konuda yorum yapmak sana düşmez" demişti. üzerine yazdım



Merak eyliyorum acep demiş midir Ali Canip Bey, Cenap Bey’e
Yahut Muallim Naci, Recaizade Mahmut Bey’e
“O konuda yorum yapmak sana düşmez” diye

Merak eyliyorum acep demiş midir Hegel, Marx’a
Yahut Aristo, Platon’a
“Abi bu konuda yorum yapman çok saçma”

Mensup değildir o üslup bir san’atçıya yahut beyefendiye
Yakışır ancak şark bozması batılı bir kolejliye

Ben ki fikr hür Fikret, sivri dilli Nefi etkisinde bir şair
Ve karşımda sen bir mümin çokbilmişler dininde
Mutassıplık raddesinde, göt olma arifesinde



22
Şişedeki Mısralar / Dersimiz Devlet, Cezası Vahşet
« : 05 Haziran 2009, 21:20:26 »
Zorla dazlak bırakılmış öğrenci gibi toplum
Kel kafalı, göbekli yönetici gibi bakanlar
Sıralarda put gibi oturuyor toplum
Devletin kara tahtaya yazdıklarına bakarlar

Öyleyse öğretmene çıkışmış öğrencidir Nazım
Okuldan süresiz uzaklaştırma almış
Okul panosuna gizlice bir şeyler karalamış Sabahattin
Cezasını bekler buz gibi havasında tecritin

Ödevi eksik mi gelmişti Tokat
Ve fazla mı konuşmuş derste Dersim
Dersin düzenini mi bozmuş Maraş
Ya da tuvalette sigarayla mı yakalanmış Sivaslılar
Bu yüzden mi böylesine cezalılar?

Ya Deniz, Yusuf, Erdal
Öğlen arası okudukları için yazdıkları beyannameyi
Bu yüzden mi aldılar ellerine tasdiknameyi?

Zorla dazlak bırakılmış öğrenci gibi toplum
Temennimizdir ki kıvırcıklanacak saçları

23
Sinema / Güneşi Gördüm
« : 20 Mart 2009, 22:07:16 »



Mayınların arasında, doğuda bir sınır köyü...

25 yıldır iki tarafın arasında kalan çaresiz insanlar...

Zorunlu göç uygulaması nedeniyle doğup büyüdükleri topraklardan, köklerinden ayrılmak zorunda kalan Altun aileleri, köklerinden koparak bir bilinmeze doğru yola çıkarlar.

Davut Altun, ailesiyle birlikte kaçak yollardan da olsa en kısa zamanda Norveç'e gitmeyi istemektedir. Haydar Altun ve ailesi içinse göç yolu İstanbul'a doğrudur...

Yolculuk başlamıştır...

Bitmek bilmez fıtınalardan geçip gelmiş, yollarını kaybetmiş, çaresizce bir çıkış arayan insanların, kendi güneşinden koparılmış ve geleceğin bilinmezliğinde kaybolmuş çocukların, bir göçün hikayesidir...

Her türlü ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı duran, savaşın, kavganın, kendine benzemeyeni hor görmenin sorunun ta kendisi olduğunu söyleyen bu filmde anlatılan: hepimizin, memleketimizin, Türkiye'nin hikayesidir...


Şöyle kısaca karakterler:

RAMO (MAHSUN KIRMIZIGÜL):
Ramazan Altun, hayatı bir oyun gibi gören, otuz beşli yaşlarda esmer, uzun boylu ve deli dolu bir çocuk adamdır. Hayatta tek arzusu çocuklarını okutmak olan Ramo, tek oğlu Serhat’ı gözbebeği gibi korumaktadır. Karısı Havar beş kız çocuğu doğurunca yeniden evlenmeye karar vermişken altıncı çocuğu Serhat doğunca Havar baş tacı olmuştur. Göçle birlikte İstanbul’a gelirler ve Ramo değer verdiği ne varsa bir bir kaybetmeye başlar.

HAVAR (DEMET EVGAR):
Ramo’nun karısı ve Musto’nun kardeşidir. Sessiz ve sakin bir yapıya sahiptir. Beş kız çocuğundan sonra erkek bir bebek doğurunca Ramo’nun tekrar gözdesi olmuştur. İlk çocuğu akraba evliliğinden dolayı zeka özürlü olmuş, ama ona karşı en ufak bir sevgisizlik gösterilmemiştir… Serhat ile beraber Havar’daki bu değişim, kendine güven gözle görülür şekilde artmışken araya göç, hastalık, büyük şehir ve kaybolmuşluk hissi girmiştir.

ZEHRA (HANDE SUBAŞI):
Zehra Musto’nun karısıdır. Musto ile evlendiğinde 14 yaşındadır ve henüz çocuk denecek bir yaştadır.. Ramo’nun her defasında kız çocuğu olurken, Havar’ın en yakın arkadaşı olan Zehra, Musto’ya üç erkek çocuk doğurmuştur. Zorunlu göç onları da topraklarından ayırır ve onlarda Mersin’e göç eder.

MAMO (MURAT ÜNALMIŞ):
Mehmet Altun, 25 yaşlarında esmer uzun boyludur. Mamo’nun hayattaki en büyük kabusu kardeşi Kadri’nin farklı cinsel eğilimleridir. Köylerinin boşalması, yaşadıkları mezra ve çevresinde insan kalmaması nedeniyle Mamo’nun evleneceği bir kız bulunamamıştır. Yaşadıkları toprakları çok sevmesine karşın bir yanda arada kalmışlık diğer yanda evlenebilme umuduyla, büyük kente göç Mamo için bir umut gibi görünmektedir.

DAVUT (ALTAN ERKEKLİ):
Sınırda bir mezra köyünde yaşayan Davut, 50-55 yaşlarında sakallı ve bıyıklıdır. Davut ve Haydar kardeştirler. Kardeşlerin içinde en sorunlu olan Davut’tur. Evinin içinde çocuklarının arasında kalan Davut çok derlidir. Üç çocuğu olan Davut’un 13 yaşındaki en son çocuğu topal kalmıştır. Büyük oğlunun durumu ise Davut’un hayattaki en büyük derdidir. Ortanca oğlu askerde olan acılı babanın büyük oğlu evden uzaktadır. Karısı Gülistan, oğlundan dolayı kendisi suçlu hissederek konuşmamakta ve bu durum da Davut’u oldukça üzmektedir.  Köyü boşaltacak olan iki kardeş ve aileleri, zorunlu olarak farklı noktalara sürüklenirler. Norveç’e kaçak yollarla gidecek olan Davut, ailesiyle birlikte umuda yolculuk için büyük riskler alarak Norveç’in yolunu tutar. Yaşanan tüm olumsuzluklardan sıyrılıp yeni bir yaşama kavuşmak için yola çıkan Davut’un öyküsü yürekleri yakacak bir ibret öyküsüdür. Davut aslında Türkiye’dir. Geleceğin Türkiye’sine her türlü yanlış tutuma karşın yine de umutla bakmak isteyen bir bakıştır. Arada kalmanın sıkıntısını çeken Davut, bugün arada kalmış tüm insanların aynasıdır.. Acılı bir baba olan Davut, yılmadan direnerek yeni bir yaşam hayali ile tutuşan ve arada kalmış olsa da geleceğe umutla bakan insanların temsilcisidir.

ALBAY (ZAFER ERGİN):
Orduda namuslu ve şerefli bir asker olarak görev yapan Albay, güneydoğuda zor olan doğa şartlarında yaz-kış, sıcak soğuk demeden en zor şartlarda görevini yerine getirirken ‘Her şey vatan için’ demektedir. Yaptığı için gereği neyse onu uygulamaktan çekinmeyen sert bir mizaca sahip Albay, şehit asker aileleriyle konuşmanın getirdiği üzüntüyü kendi alt kademesinde birlikte çalıştığı Caner ile paylaşmaktadır. Memleketin yılmaz bekçisi ordunun zor koşullarda mücadele ederken çektiği sıkıntıları bizzat yaşayan Albay, bir yandan da bu sorunları dile getirirken diğer yandan da karşılaştıkları sorunları kararlı bir tutumla çözmeye çalışmaktadır.

CUMA (MENDERES SAMANCILAR):
Davut’un asker arkadaşı olan Cuma, askerden sonra da kopmamış, birbirleriyle hep irtibatta olmuşlardır. Davut zaman zaman İstanbul’a arkadaşını ziyarete gitmiş, Cuma da köye misafir gelmiştir. İstanbul’a zorunlu göç gündeme gelince Cuma onların İstanbul’daki kolu kanadı olmuştur.

NEDİM (ALİ SÜRMELİ)
Nedim Gülistan’ın kardeşidir. Norveç’te yaşamaktadır. Evlidir ve iki çocuğu vardır.
Köyden Avrupa’ya gelen ablası ve ailesinin Norveç’e yerleşmesi ve geçimlerini sağlamaları için onlara elinden gelen yardımı eder. Neşeli bir kişiliğe sahip olan Nedim, hayata ve memlekete dair gözlem ve düşüncelerini esprili bir dille anlatırken, hoşgörülü medeni ve batılaşmış bir karakter olarak görünse de memleket sevgisi ve hasretiyle özünü koruduğunu, okuduğu şiirler ve söylediği türkülerle gösterir.

MUSTO (EMRE KINAY)
Musto Havar’ın ağabeyidir. Ramo’nun en yakın arkadaşı olan Musto’nun üç oğlu vardır.
Ramo’nun her çocuğu doğmadan önce onunla beraber erkek çocuk olacak diye tahminde bulunmaktadır. Altıncı çocuk erkek olunca hep birlikte bayram ederler. Kışla birlikte yaşam koşulları iyice zorlaşınca Musto ve ailesi Mersin’e göçmeye karar verirler.

BÜNYAMİN (CEZMİ BASKIN)
Avrupa’ya gitmek isteyen insanları Ege Denizi üzerinden küçük teknesiyle Yunanistan’a kaçak yolcu olarak taşıyan, uzun süredir yaptığı bu işle tecrübelenmiş, taşıdığı insanların durumlarıyla ilgilenmeyecek kadar kendisini yaptığı işin sonucuna kaptırmış bir fırsat adamı. Bünyamin, en ufak bir pürüzde derhal işi iptal ederek işin insani tarafıyla ve taşıdığı insanların içinde bulundukları sosyal duruma prim vermeyen bir umut simsarı.

KADRİ (CEMAL TOKTAŞ)
Yirmi yaşlarında olan Kadri, köydeki en farklı karakterdir. Babası Haydar, abisi Mamo, Ramo ve yengesi Havar ile birlikte yaşar. Kadri,kadınlar gibi giyinmeye, yürümeye, konuşmaya heveslidir. Çok duygusal ama bir o kadar da inatçıdır. Köyden İstanbul’a göç eden ailenin içinde, en çok sevinen Kadri’dir. İstanbul’u kendisi için kurtuluş olarak görmektedir. İstanbul’a yerleşen Kadri’nin Can isimli travesti en iyi dostu ve en yakın arkadaşı olur. Kadri’nin Can ile yakınlaşması abisi Mamo’nun çileden çıkmasına sebep olur. Mamo’dan gördüğü şiddetten kaçan Kadri, yeni bir hayata atılır. Tipini değiştirerek travesti olan Kadri, ayrımcılığın her yönüyle tartışılan Türkiye’de çok önemli bir figürdür. Kadri, yeni hayatına alışmışken abisi Mamo babasına söz vermiştir, Kadri’yi bulacaktır…

SAMET (EROL GÜNAYDIN)
Travesti olan oğlunun fuhuştan kazandığı paraya ve onun bakımına muhtaç, yatalak, konuşamayan, biri yardım etmeden hareket edemeyen yaşlı bir adam. Her başlayan gün onun için acılarının devamı, çaresizliğin değişemez bir şekilde her gün tekrar tekrar yaşanması demektir. Yaşamak adeta bir sessiz işkence gibidir. Evde toplanan travestilere gözü yaşlı olarak bakar ve sessizliğin gözyaşlarında tek oğlunun kadın gibi insanlarla kadın gibi davranışlarına çaresiz seyirci kalmaktadır.

KOMUTAN (YİĞİT ÖZŞENER)
Karadenizli komutan, yöre halkınca çok sevilmektedir. Elinden geldiğince, koşullar elverdiğince kendi inandığı fikirleri yönünde halka yardım etmeye gayret etmektedir.
Görev yaptığı bölgede yaşayan insanlara sahip çıkmaya, yardımcı olmaya, onların iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmaya çalışırken, kendi asli görevlerinde ihmal etmemektedir. Karadeniz’in sevecen ve sıcak kanlı insanlarının tipik bir örneğidir. Orduda gelecek vadeden parlak askeri sicile sahiptir. Devletin “baba”yüzünü temsil etmektedir.

AHMET ASKER (SARP APAK)
Köylü tarafından çok sevilen Ahmet, köye geldiklerinde çocuklara şeker dağıtmaktadır. Özellikle Davut, askerde olan oğluna özlemiyle Ahmet Asker’e ayrıca sıcak bir yakınlık göstermektedir. Ahmet baba olmak üzeredir ve Berat’la aynı dönemde askere alındığı için birbirlerine tertip demektedirler. Yörede görev yaparken, askerde olan her vatandaş gibi o da vatani görevini hakkıyla yapıp sağ salim ailesine kavuşmak istemektedir. Fakat bir operasyon Ahmet Asker’in umutlarını suya düşürür.

GÜLİSTAN (ŞERİF SEZER)
55’li yaşlarda olan Gülistan’ın üç çocuğu vardır. Biri asker Berat, biri Serhat biri de topal kalan en küçük oğlu Azat’tır. Küçük oğlu Azat’ın topal kalması Gülistan’ın içine kapanmasına neden olur. Oğlu Azat’ın sakatlanmasından kendini sorumlu tutan Gülistan çok kederli bir annedir. Çocuklarından dolayı mutlu olamayan Gülistan’ın yine de en büyük tutkusu çocuklarıdır. İstanbul’dan Norveç’e kardeşi Nedim’in yanına kaçak yollarla gidecek olan Gülistan ve ailesini yeni bir hayat beklemektedir.

HAYDAR (EROL DEMİRÖZ)
70’li yaşlarda olan Haydar, Davut’un büyüğüdür. Gözleri kör olan Haydar’ın tek mutluluğu torunlarıdır. Oğlu Ramo ile birlikte yaşayan Haydar’a gelini Havar bakmaktadır.
Haydar, göçle istanbul’a gidecek olan aile içinde gitmemek için en çok direnen insandır. Toprağını ve geçmişini bırakmak istemeyen Haydar, oğlu Ramo’nun onu torunlarının okuyacağını söyleyerek ikna etmesiyle birlikte İstanbul’a gitmeye karar verir. Gözlerinin beyazı görünen Haydar’ı İstanbul’da büyük acılar beklemektedir.

TANSU (DENİZ ORAL)
Can’ın travesti arkadaşlarından olan Tansu, tombul neşeli, fakat kıskanç biridir. Kadri gelene kadar işleri yolunda giden Tansu, Kadri’nin aralarına katılmasıyla birlikte bütün müşterilerinin ona yönelmelerini kıskanır. Bunu üzerine gördüğü halde kardeşi Kadri’yi tanıyamayan ve Mamo’ya onu ispiyonlar. Tansu kıskançlığının nasıl bir felakete yol açacağının farkında değildir.

HAKİM (CİHAT TAMER)
Ramo’nu küçük oğlu Serhat her ne kadar kaza sonucu ölmüş olsa da olay kamu davası olarak görülmüş ve Ramo mahkemeye sevk edilmiştir. Ramo’nun mahkemede karşısına çıktığı hakim onu suçlu bulmamıştır. Ancak diğer çocuklarına yeterince bakamayacağını düşünerek, Havar hastaneden çıkana kadar çocukları yetiştirme yurduna göndermeye kadar veriri. Babacan Hakim, çocuklar için bunun daha iyi bir yol olduğunu söyleyerek, Ramo’ya iyilik yaptığını düşünmektedir.

MÜDÜR ANNE (NURSELİ İDİZ)
Yetiştirme yurdunda öğrencilere sevgi ve şevkatle yaklaşan, onlara kol kanat gererek müşvik bir anne gibi davranan müdire, güler yüzlü ve iyi kalplidir. Çocukların yetiştirme yurdunda rahat etmeleri evlerinde gibi hissetmeleri için elinden geleni yapan müdür anne, devletin de sağladığı iyi olanaklarla, yurttaki çocuklara iyi, temiz ve sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmuş , onlar için sıcak bir yuva ortamı sağlamıştır.

SERHAT (ALPER KUL)
Serhat Davut’un büyük oğludur. Sert ve ödün vermez tavrı tüm aileyi üzmektedir. 26-27 yaşlarında olan inatçı ve kararlı bir kişiliğe sahip olan Serhat, ailesi ile büyük problemler yaşamakta ve eve dönmemekte ısrar etmektedir. Serhat bu asiliği ile annesi Gülistan’ı çok üzmektedir. Babası Davut’un ısrarlı çabaları da Serhat’ı eve döndürmeye yetmeyecektir.

DOKTOR (ITIR ESEN)
Çocuk denecek yaşta peş peşe ev ortamında doğum yapan ve rahatsızlanan Havar’ın doktorudur. İstanbul’a gelirken kanamasının artmasından dolayı hastalığını Ramo’dan daha fazla saklayamayan Havar, bu iyi yürekli ve duyarlı doktorun tavsiye ve tedavisine kendini teslim eder.

PAKİZE (YILDIZ KÜLTÜR)
İsa’nın karısı ve Musto’nun annesi olan Pakize, atmışlı yaşlardadır. Yılların getirdiği tecrübe ile köylünün ihtiyacı olan zamanda, bir büyük olarak hemen imdatlarına yetişmektedir. Ramo ile evlenen kızı Havar’ın doğumunda da ebelik yapan Pakize, üst üste kız doğuran Havar’ın durumuna çok üzülmektedir. Doğulu kadınların tüm özelliklerini taşıyan Pakize, günlük hayatta karşılığı çok fazla olan bir karakterdir. Gerektiğinde ebelik yapar, hasat zamanı tarlada ırgat olur gerektiğinde de akıl hocası olur. Köylünün eli ayağı, derdinin dermanı gibidir.

İSA (MACİT SONKAN)
Musto’nun ve Havar’ın babası Pakize’nin kocası olan İsa, Haydar’ın da en yakın arkadaşıdır. Kızı Havar ile Haydar’ın oğlu Ramo evlenince arkadaşları daha da pekişmiştir. Yaşam koşullarının iyice ağırlaştığı köyden ayrılmamakta ısrar eden Haydar’a destek olarak onu yalnız bırakmak istemeyen İsa, onların İstanbul’a göç kararından sonra kendisi de tüm ailesini alarak Mersin’e göç eder.


24
Kurgu İskelesi / Astelian
« : 15 Mart 2009, 19:57:50 »
Azcık uzuncanak bir yazım, 13.07.2006 tarihli, ilk fantastik denemelerimden biri sanırsam.


   Gece karanlıktı. Olması gerekenden, daha önce olduğundan daha karanlık… Hayra alamet değildi bu. Ay bu gece doğmamış, yıldızlar sahilde oturup kendisini izleyen âşıklara göz kırpmıyordu. Astelian da her şey değişmişti zaten. Yürüyen adam buraya geldiğinden beri…
   
   Şehrin Batı yakasındaki Kapısızlar Semti’ni isyana sürükleyen bu esrarengiz adam, düzeni alt üst etmişti. Şehrin lordları uzun süreden sonra kendilerini tehlikede hissediyorlardı. Eh, haklılardı da. Önce Batı Yakası’nın Kapısızlar Semtini isyana sürüklemiş, oranın kontrolünü kendi eline geçirmiş sonra da bir boyut kapısı açmıştı. Kızıl cüppe giyen garip yaratıklar getirmişti boyut kapısından Astelian’a.

   İşte bu karanlık gecede, karanlıkta yürümeye alışmış olan iki adam Batı Yakası’na doğru yol alıyorlardı. Şehir Merkezi’ni yeni geçmişlerdi. Bu iki adam Şehir Merkezi’ni hiç sevmemişti zaten ama bu gece daha da kötü gözüküyordu onlara. Gecenin kutsal karanlığını; Faith Tarikatı’nın binasının yaydığı kutsal mavi ışık, Al Ejderha Hanı’nı aydınlatan güçlü gaz lambaları, kandil ve meşaleler, beş loncadan gelen meşale ışıkları, Saray’dan gelen büyülü beyaz ışık bozuyordu. Handan eğlence sesleri geliyordu, tecrübeli bir ozanın anlattığı hikâye, insanların ya da diğer ırkların alkış ve kahkaha sesleri. Bu aşağılıklar eğlenmeyi hak etmiyordu.

   Sonunda Merkezi geçerek Batı’ya vardılar. Manzara birdenbire nasıl da değişmişti. Binalardan yayılan ışık kutsal değildi, aydınlatmaktan öte korkutmaya yarıyordu insanları. Binalar görkemli değil yıkılmak üzere gibiydi, mahzun duruyorlardı. Sokağa çıkacak kadar cesaretli olanlar Merkez’deki gibi süslü ya da parlak zırhlar giyen tipler değildi. Paçavralar yahut küflenmiş, paslanmış zırhlar giyen, paslı ve korkunç kılıçlar taşıyanlardı. Tek tük adam akıllı donanmış kara şövalyeler çıkıyordu karşılarına. Bunlar da kötülerin tarikatı olan Astgar üyeleriydi.

   Batı’da hoş karşılanmadılar. Özellikle o gariban kesim tarafından. İki adamdan iri olanı parlak, siyah ağır plaka zırh giyiyordu. Zırhın üzerinde gri renkle işlenmiş kuru kafa sembolü vardı, omzunda ise mücevherlerle işlenmiş devasa bir kılıç. Diğer adam turuncu keşiş cüppesi giyiyordu. Belindeki kemerde sadece bir hançer ve nunchaku vardı. Hiç kimseyle konuşmadan doğruca Kıllı Joe Hanına gittiler.

   Han akşam saatlerinde genelde kalabalık olurdu. Yetersiz ışıklandırılmış, loş oda aşırı tozluydu. Atılan her adımda tozlar havaya kalkıyor, gelenlerin boğazını yırtarcasına öksürmesine neden oluyordu. Hanın yemekleri yağlıydı ve kötü kokuyordu. Birası ekşi, şarabı acıydı. Buraya gelenler genelde buluşmak, konuşmak amaçlı gelirlerdi buraya. Bir şeyler yiyip içmek amaçlı değil. Giren çıkan çok olurdu hana. Hanın kapısı açıldığında hiç kimse tepki göstermedi. Ancak köşede oturan siyah cüppe giymiş, kukuletasını burnuna kadar çekmiş uzun boylu adamın kızıl gözleri direk kapıya odaklanmıştı. Kapı açılıp da bekledi iki adam geldiğinde dudakları memnun olduğunu belirtircesine kıvrıldı ve sivri dişleri açığa çıktı. İçeri girenlerden biri uzun boylu, iri bir şövalyeydi. Soylu duruşu, parlak siyah zırhı, zırhın önündeki kuru kafa sembol, onun bir şövalye olduğunu belli ediyordu. Ama onun düşmüş bir paladin olduğunu bir bu esrarengiz adam, bir de yanındaki keşiş arkadaşı biliyordu. Yanındaki keşişin boyu kısaydı ancak kalıplıydı. Boyun hiçbir önemi olmadığını bu adama bakarak anlayabiliyordunuz. Uzun boyu sayesinde siyahlara bürünmüş adamı ilk fark eden şövalye oldu. Kalabalığı yararak siyahlı adamın yanına geldiler.

   “ Merhaba yürüyen adam ” dedi şövalye saygıyla eğilerek. Keşiş ise sadece kafasını sallayarak selam verdi.

   Siyahlı adam eğlenmişe benziyordu. Kukuletasının ardında gözüken kırmızı gözleri parladı, dudakları bir kez daha kıvrılarak sivri dişlerini açığa çıkardı. “ Bakıyorum da paladinlik özelliklerini tam olarak yitirmemişsin Sir Bach ” dedi alayla.

   Siyahlı adamın sesindeki alayı fark eden şövalye irkilmeden edemedi. Görüntüsüne alışmıştı; sürekli kafasına çekili kukuletasının ardında parlayan kırmızı gözlerine ve arada bir gözüken sivri dişlerine. Ama sesindeki vurguya alışamamıştı bir türlü. “Beni bilirsiniz efendim” dedi ayağa kalkarak. “ Kötülüğe hizmet ederim, ancak kötülüğe hizmet etmem saygımı yitirmek zorunda olduğum anlamına gelmez. ” diye ekledi sert bir ses tonuyla. 

   Siyahlı adam soğuk bir kahkaha attı. “Bir daha benim karşımda eğilmeyeceksin, bana bir paladini hatırlatıyor.” diye emretti.

   “Üzgünüm efendim ama bunu yapmak zorundayım.” dedi şövalye. Konuşurken sesi titremişti, zayıflığına lanet okuyarak direk Siyahlı adamın gözlerine baktı ve buna pişman oldu. O gözlerde ölüm vardı. Kendi ölümü!

   Siyahlı adam kadim dilinde mırıldandı ve eldivenli eliyle şövalyeyi gösterdi. Bir haykırış tüm hanı kapladı. Haykırışta acıdan çok, öfke vardı. En sevdikleri tarafından arkadan vurulan birinin öfkesi! Şövalye dizlerinin üzerine çöktü. Vücudundaki kanın damarlarını yaktığını hissedebiliyordu. “Bana… Bana.. Bana ne yaptın yürüyen adam? ” dedi dizlerinin üzerindeki şövalye. Konuşmak için büyük bir çaba sarf etmişti, alnında biriken boncuk boncuk terler loş ışıkla parlıyordu. Ancak terleri silmek için kolunu kaldıracak kuvveti kendinde bulamamıştı şövalye.

   “Vücudundaki kan aside dönüşüyor, olan bu ” dedi yürüyen adam sakince, sanki bu sıradan bir olaymış gibi.

   Bu sefer çığlık atma sırası keşişteydi. Öfkeyle yumruklarını sıkmıştı, dudaklarını çizgi halini alana kadar birbirine bastırmıştı. Dizginleyemediği öfkesiyle yürüyen adama doğru ilerledi. “ İnsanları aldatmaktan başka yaptığın bir şey yok. Sadece bizim tanrılarımız değil, iyilerin tanrıları da bu duruma karşı koyacak. Büyük oynuyorsun Black büyük! ” dedi keşiş öfkeden sesi titrerken.

   “Benim adım ağza alınmayacak kadar kutsaldır keşiş ” dedi yürüyen adam alayla. “İlla adımı anacaksan bana Michael de. ” dedi bu sefer daha ciddi bir şekilde.

   İkilinin birbirine öfke dolu bakışlarını şövalyenin son kez inleyerek yere yığılan şövalye ayırdı. Bu kavga kendi aralarındaydı. Handaki hiç kimse bırakın karışmak, olaya bakmıyordu bile. Herkes korkuyordu. Black’ten, yürüyen adamdan korkuyorlardı. Keşiş dışında! Eklem yerleri beyazlayana kadar yumruğunu sıkan keşiş siyahlı adama saldırdı nam-ı diğer Black’e. Anlatılanlara göre bu gizemli adamın altı yüz altmış altı tane adı vardır.

   Keşişin salladığı yumruğu eldivenli eliyle kavradı Black. Elini sertçe ve hızlıca sağa doğru çekti, keşişin bileğinden çıkan “ çıt ” sesini duyana kadar.
   
   Acı içinde yere kapaklanan keşiş bileğini tutarak Black’e baktı. Gözlerine! Şövalye’nin aksine o gözlerde hayranlık gördü ve tehdit gördü aynı zamanda tedbir. “Senin hiçbir kutsallığın yok Black. Sen… Sen kutsallığın karşıtısın. ”

   Black’in ince dudakları alayla kıvrıldı. “Ben yaşamın karşıtıyım. Ben ölümüm! Ben ölümün karşıtıyım keşiş. Ben yaşamım! Ben hiçliğim keşiş, ben her şeyim! Ben aslında burada değilim keşiş, ben içinizdeyim. Sizi öldüren kanserim, sizi yaşatan otlarım. Ben isyancıyım keşiş. Tanrılara isyan edenim. Bazılarından daha güçlüyüm keşiş. Devir benim devrim. Yandaşlar buluyorum! Güçleniyorum aynı zamanda zayıflıyorum. Beni yumruklarla yenemezsin keşiş. Beni tanrılarda yenemez, beni ancak insanlar yener ancak günümüz insanlarında o iyilik o kudret yok keşiş. Gözlerimde gördüğün hayranlık sana karşı değil keşiş yanlış anlama. Ölüme karşı bir hayranlık ifadesi o. ”

   Dudakları daha yukarı kıvrıldı, sivri dişlerini ortaya çıkardı. Ağzı açıldı. Keşiş gözlerini Black’in gözlerinden alamıyordu ama her şeyi görüyordu sanki. Tüm dünyada yaşananları… Ölümü görüyordu gözlerde, ölümün kokusunu alıyordu açılan ağızdan. Black eldivenli eliyle keşişi gösterdi. “Sen daha onurlu bir ölümü hak ediyorsun keşiş. ” dedi ciddiyetle. Açılan ağız kapandı. Kadim bir dilde mırıldandı Black…
   

   

25
Güncel sayılmaz elbet ama dolanırken rast geldim kafam attı. Burada dinimi aşağılayan ve fantastik edebiyatı nasıl gördüğünü anlatan bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bir iki kelime öğrenip ardı ardına onları kullanan kendini islamcı entellektüel sanan bir zat ile karşı karşıyayız. Paganizm'i insanlara tehlike olarak anlatan ki paganizmin nolduğunu çözümleyememiş bir zat ile karşı karşıyayız. Yazık ne diyim.

http://www.tumgazeteler.com/?a=175392

26
Ejderha Mızrağı / Raistlin ve Alfabe
« : 06 Şubat 2009, 22:15:01 »
Frpnet'ten alıntı: Raistli'nin ağzından alfabe üzerine müthiş şiiri

A is for Ansalon, which I soon shall rule
B is for Bupu, who's idiocy is cool
C is for Crysania, whom I tried to rape
D is for Dalamar, a slithery snake

E is for Estwilde, a place of which you'll never read
F is for Fistandantilus, who is slowly taking over m.... UWAHAHAHA!
G is for the Gnomes, who often go splat
H is for the Heavens, I'll see none of that

I is a pronoun, replacing all important ME!

J is for Justice, the cruel type I mete out
K is for Khellendros, who's still alive, have no doubt
L is for Linsha, an embarrassment to my family name
M is for Minotaur, big brawn and tiny brain

N is for Neraka, where the Dark Knights do play
O is for Oath, by which the Solomnics are slain
P is for Par-Salian, a meddlesome old coot
Q is for Qualinesti, but elves suck, so point moot

R is for Riverwind, stupid and stern
S is for Silvanesti, where all are spurned
T is for Tika, my brother loves breasts
U is for Uncertain, like my passing The Test

V is for Verminaard, when he died nobody cared
W is for Wayreth, in which forest one's sense of direction is impaired
X is for Xak Tsaroth, where my friends I first screwed

Y is for... *cough, couch, hack, cough, wheeze* Yuck. CARAMON! Bring me my tea!
Z is for Zeboim, wretched Queen of the Sea

So now you know your ABC's,
But you still can't rule the world like me!

27
Çizgi & Anime / Serial Experiments Lain
« : 31 Ocak 2009, 14:31:23 »
Yakın gelecekte, wired adı verilen ağ bugünkü internetten bir adım öne geçerek insanların hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Wired erişimi NAVI adı verilen güçlü bilgisayar sistemleri ile gerçekleştirilmektedir. Wireda bağlı insanlar, zamanlarının büyük bir kısmını ağdaki sanal yaşantılarına ayırmaktadırlar.

Orta okul öğrencisi Lain Iwakura, babası bilgisayar sektöründe olmasına rağmen wireddan uzak bir yaşam sürmektedir. Günün birinde, Lain'in sınıf arkadaşı Chisa intihar eder. Chisa'nın trajik ölümünün ardından Lain ve tüm sınıf arkadaşları Chisa'dan garip bir elektronik posta alırlar. Chisa metinde, yalnızca bedeninin öldüğünü, bilincinin wiredda yaşadığını söylemektedir. Sınıf arkadaşları, olayı garip bir şaka olarak değerlendirip hayatlarına devam ederler. Ancak, Lain'in wireda olan ilgisi yavaş yavaş artar ve NAVIsinde daha fazla zaman geçirmeye başlar. Lain'in gerçek hayat ile olan bağı zayıfladıkça bilinen gerçeklikte zamansal ve mekansal kırılmalar meydana gelir.


Bölüm Listesi:

   1. Weird
   2. Girls
   3. Psyche
   4. Religion
   5. Distortion
   6. Kids
   7. Society
   8. Rumors
   9. Protocol
  10. Love
  11. Infornography
  12. Landscape
  13. Ego


 Konu itibari ile Matrix'e benzeyen ama matrix'in çok önünde olan bir anime. Mükemmel felsefi-psikolojik diyaloglar içeriyor, egzistansiyalizm -varoluşçuluk- kokusu vuruyor burnunuza. Biraz ağır ilerliyor çok sürükleyici bir anime değil ama izleyince anime budur hocam diyorsunuz. Mükemmel paradokslar içeriyor ve ikinci izleyişinizde falan oturuyor imiş anca daha o nasip olmadı bana :D

28
Unutulmuş Diyarlar / Drizzt Do' Urden
« : 24 Ocak 2009, 23:52:29 »
Drizzt Do’Urden






Erkek Drow: 10 level savaşçı / 1 level barbar / 5 level Mielliki korucusu

Kılıç Kıyısında, Kuzeyde artmakta olan ününe rağmen yeryüzünde yaşayan, savaşlarda ölümcül olan, müthiş bir çeviklik ve büyülü iki palayla dövüşen ve kendi tarafında savaşmak üzere bir başka boyuttan oniks bir heykel sayesinde büyülü bir panter çağırabilen bu drow, Drizzt Do’Urden hala bir gizem olarak kalmaktadır.

Mielliki’ye tapar ve doğduğu şehir olan Menzoberranzan’daki drowlara, Lolth’a tapınanlara savaş açmıştır. Arkadaşı olarak bir tek kuzeyin insan savaşçıları Wulfgar ve Cattie-Brie ve cüce Bruenor Battlehammer (mithril salonun yönetimini yeniden ele geçirmesine yardım ettiği arkadaşı)’ı beller. İblis Errtu ve saf güç Lolth’a meydan okumuş, Faerun’deki belki de en ölümcül kiralık katil olan Artemis Entreri’yle savaşmış ve yeryüzündeki zorlu hayatını böyle sürdürmüştür.

Başkalarına düşünceli ve duygusal yaklaşan Drizzt, kendisini en yüksek ideallerde tutar ama bunları karşı taraftan beklemez. İhanet ve tehlikeye karşı her zaman tetiktedir. Az konuşur ama anlaşmalarında kibarlığa uygun davranır. Gruplara ve mekânlara kabul edilme, geniş arkadaş çevresi yapmaya hasret olan bu mükemmeliyetçi drow, arkadaşlarına (Lolth’un lanetinin ve drowların kendisini takip etmesi yüzünden) getirdiği tehlikelerle avlanmıştır. Bu yüzden gayet insancıl olan tutumlarını, davranışlarını gaddarca vahşice görmeye başlamıştır.

Yüzeydeki ilk zamanlarında, Alustriel ona sempati beslemiş, yakın davranmış ancak kendi şehri Silverymoon’a almaya cesaret edememiştir. Kahramanlıkları, Kuzey’de Kılıç Kıyısı’nda onu yavaş yavaş kabullenilen biri yapmaya başlamıştır.


D&D 3.5 Edition Forgotten Realms Campaign Settings aslından çeviren Herr Mannelig

29
Düşler Limanı / Denizci
« : 24 Ocak 2009, 23:14:51 »
Burayı işgal etçem ben:




   Bir garip gemiyim, demirlemiş limanda. Garip derken iki anlamda da yani… Hem yalnız, bir başına koca limanda, sağı solu tekneler, koca gemiler olmasına rağmen; hem o kadar ilginç ki yapısı. Büyükçe yelkenleri var, motorun izi yok nostaljiye nispet yapıyor sanki. Küpeştesi de bir modern ki, kıç tarafı karalanmış kâğıtlar, sancakta bir dolu kitap… Ahşap kokusuna sayfaların küfü karışıyor, iyotla harmanlanıyor burunlara çarpmadan önce. Bir kaç mürettebatı var, bir inerler gemiden bir binerler.

   Bir garip denizciyim gemimde. Kaptan benim, mürettebat olurum başka gemilerde. Dimdik ayakta durmaya çalışırım, gemim ilişkiler denizinde sallanırken. Az kişi biner gemime, giren hoş gelmiştir.

Bir garip denizciyim her limanda bir sevgilim, gemime rüzgâr dolmaz, yol alamam. Onlar bekler kendi şehirlerinde, ben limanda rüzgârın yolunu gözlerim. Bir garip denizciyim her limanda bir sevgilim, kendi limanımda yapayalnız!

30
Unutulmuş Diyarlar / Torm
« : 23 Ocak 2009, 22:31:03 »



Hakikat, Gerçek Din, Sadık Öfke

Sembol: Avuç içi ileri dönük, yukarı tutulmuş sağ el zırh eldiveni

Ana Yurt: Home Plain

Yönelim: Kuralcı İyi

Görevi: Görev, Sadakat, İtaat, Paladinler

Tapınanlar: Paladinler, kahramanlar, yönelimi iyi savaşçı ve dövüşçüler, gardiyanlar, şövalyeler, şehir muhafızları

Rahip Yönelimleri: Kuralcı İyi, İyi, Kuralcı Nötr

Rahip Domain’leri: İyilik, İyileştirme, Kural, Koruma, Güç 

Favori Silahı: Greatsword


“Hakikat” Torm, paladinlerin koruyucusu, kötülük ve yolsuzluğun şaşmaz düşmanı, mertlik – şövalyelik kavramına örnek oluşturarak Faerun insanlarına hizmet eder.

Torm, Kargaşalar Zamanı’nda Tantras şehrinde Bane’le çarpışarak Kara Lord’u şahsi savaşında yok etmiştir. (Kendisi de savaşta ölmüş ancak daha sonra Lord Ao –tanrılar tanrısı- tarafından canlandırılmıştır) Anlaşmazlık ve zulmün tanrısını Faerun üzerinden silmesiyle, doğal olarak tüm iyi kalpli insanların gözünde kahraman olmuştur. Torm’un Bane’i bozgunu Zhentil Kalesi insanlarında kısa süreli bir dini kargaşa yaratmıştır. Tüm kıta’da, Ao’nün gözünde bile fedakârlığıyla (kendi canını savaşta ortaya koyması) Torm bir cesaret ve kahramanlık sembolü olmuştur. Bu adanma sonrası, Torm’un kilisesi bir yeniden doğuş ve felsefi açıdan gelişme yaşamış ve yeni düşünürler, kahramanlar, rahipler Kilise’ye bağlanmıştır.

Ve şimdi tüm gözler Bane’in geri dönüşüyle Torm’a – Sadık Öfke’ye yeni bir kurtuluş için bakmaktadır. Hevesle umuyorlar ki, Bane’in kara eldiveni Torm’un sağ elinin yumruğuyla, Bane ajanları, Torm paladinlerinin imanları ve kutsanmış silahlarıyla bir kez daha bozguna uğrayacak. Torm inananları ise daha gerçekçi yaklaşıyorlar, şimdiki zamanın Kargaşalar Zamanı’ndan farklı olduklarını biliyor ve Bane’in Torm’un karşısına göğüs göğse savaşa çıkmayacağını bildiklerinden zafer hakkında bu kadar kesin konuşmuyorlar. Ne var ki Torm’un kendisi ve inanları da biliyor ki böyle bir savaş bir sürü fedakârlık istiyor, zafer bedel gerektiriyor ve onlar iyiliğin parlak ışıklarını Faerun’a saçmak için bu bedeli ödemeye hazırlar.

Torm rahipleri dualarını şafak vakti edip, büyülerini bu vakitte hazırlamadırlar. Eleasias’ın 13’ünde inananlar Bane zaferini kutlamak için bir araya gelirler. Marpenoth’un 15’inde ise Torm’un Toril dünyasına dönüşünü kutlarlar ki bu diğerine kıyasla daha büyük bir kutlamadır. Rahiplerin gündüz dualarında Sadık Öfke’ye şükranlarını ve onurlarını sunmaları beklenir, akşam dualarında ise o gün yaptığı kahramanlıkları yada onurlu davranışları anlatması beklenir.

Dogma: Kurtuluş ibadet ve hizmet sayesinde bulunur. Görevlerdeki her başarısızlık Torm’un ihtişamını düşürdüğü gibi her başarı da yükseltir. Kural ve düzenin sürekliliğini sağlamaya uğraş! Efendilerine tetikte beklenti ve adaletle itaat et! Yolsuzluğa karşı her daim tetikte ol! Ölümlülerin yüreklerindeki saçmalıklara hızlı ve güçlü bir saldırı yap! Hainlere acılı ama hızlı bir ölüm getir! Adil olmayan yargıları sorgula, alternatifleri geliştir geleneksel hukuka bağlı kalma! En önemli ödevin: ailene, efendilerine ve Faerun’deki tüm iyi canlılara sadık olmandır!






Forgotten Realms Faiths and Pantheon kitabından çeviren: Herr Mannelig

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7