Bölüm 1 - Yanlış Zaman, Yanlış YerBölüm 2 - Borç (I. Kısım) Bölüm 2 - Borç (II. Kısım)Bölüm 3 - MezuniyetBölüm 4 - İstanbul GeceleriBölüm 5 - O'nun HikayesiBölüm 6 - Tahammülün Sınırı
Bölüm 1 - Yanlış Zaman, Yanlış Yer
''Son 5 dakika arkadaşlar, isterseniz yavaş yavaş toparlayın.''
Gözetmenin yaptığı duyuruyla sınıftan oflayıp puflama sesleri çıktı belli belirsiz. Hedefine ulaşamayacak olan çok insan girmişti bu yıl sınava. Erken ısınan havaların da etkisiyle bir çok kişi çalışmayı erken bırakmıştı ve hepsinin zihni şu an ‘keşke’ler ile doluydu. Orta kısmın en arka sırasında oturan beyaz tişörtlü genç hariç herkesin kafası, önlerindeki sınav kitapçığına gömülmüştü. O ise sınavı çoktan bitirmiş, ellerini kafasının arkasında birleştirmiş, etrafı izliyordu. Gözetmenlerden biri yavaşça yanına gelene kadar, kapıya en yakın sırada oturan kahverengi saçlı kızı izlemeye devam etti.
''Bitirdin mi?'' diye kulağına biri fısıldayınca birden irkildi Selim. Kafasını çevirdi, gözetmen yanındaydı.
'Bi milleti dikizlediğimizi düşünmedikleri kalmıştı, tam oldu şimdi.' diye düşündü ve gülümseyerek ''Evet, çok zor değildi.'' diye cevap verdi.
''Kontrol etmiyor musun?'' diye sordu gözetmen gene fısıltıyla.
''Daha fazla kaldırabileceğimi düşünmüyorum açıkçası.'' diye cevap verdi Selim. Aslında şu an düşündüğü tek şey bir an önce dışarı çıkıp sigara içmekti. Gözetmenin ''İyi bakalım.'' deyip yanından ayrılmasıyla cebini yokladı, sigarası olmadığını hatırladı. Sadece kendisi duyabilecek şekilde bir küfür savurdu, kapıdan girerken cep telefonları için üzerini arayan adam sigaraya izin vermemişti. Uzun süre ısrar etmesine rağmen adam bana mısın demeyince kapıdan geri dönmek zorunda kalmıştı. Sınava girmemeyi düşünmüştü en başta, ama sonra kendisine bir
'oha' çekip, sigarayı saklayacak bir yer bulmanın daha mantıklı olacağını düşünmüştü.
Kahverengi saçlı kıza baktı tekrar. Elini çenesine koymuş kağıdını gözden geçiriyordu. Sınıftaki diğer herkes gibi telaşlı bir havada değil gibiydi. Sınava girerken bir an göz göze geldiklerinde kızın zümrüt yeşili gözleri Selim’in beynine kazınmıştı, öyle ki sınav başladıktan 5 dakika sonra ancak ilk soruya bakabilmişti.
''Son 1 dakika.''
Kız elini çenesinden çekti – bu kez de bileğindeki mavi bilezik çekmişti dikkatini Selim’in – kalemini alıp küçük el çantasına koydu, kitapçığını kapattı ve cevap kağıdıyla üst üste koyarak geriye yaslandı. Selim kızın her hareketini dikkatle izliyordu, hareketlerinde bir zerafet var gibi gelmişti ona. Neden sonra kafasını iki yana salladı ve her zaman yaptığı gibi kendisiyle çelişkiye düştü.
'Hakkaten kızı dikizliyoruz yuh abi ya' diye düşündü ve gözlerini kızdan alarak masanın üstünde kendisine ait olan şeyleri toplamaya başladı. Sadece bir kalem ve silgiyle gelmişti zaten sınava, onları cebine attığı anda da zil çaldı. Ayağa kalkıp cevap kağıdını ilk veren o oldu, bir an önce çıkıp sigara içmesi gerekiyordu. Ne var ki kapıdan çıkacağı sırada gene mavi bilezikli kız çarptı gözüne ve olduğu yerde bir anda durup zaten bağlı olan ayakkabılarını tekrardan bağlamaya koyuldu. Kız kağıdını verdi, sakin ve yavaş bir şekilde kapıya doğru ilerledi, kapıdaki kalabalık dağılana kadar kenarda bekledi. Sonunda sınıftan çıktığında Selim ayakkabılarını 3 kez çözüp yeniden bağlamıştı.
'Hay sonunda.' dedi Selim kendi kendisine ve sınıftan en son çıkan kişi oldu. Ama koridordaki kalabalığı hesaba katmamıştı, öyle ki hemen arkasından çıktığı kız çoktan kaybolmuştu kalabalıkta. Sesli bir 'of' çekti ve
'Sapık gibi milleti takip edersen böyle olur işte Selim efendi..' diye düşünerek kalabalığa karıştı.
Okulun bahçesi oğullarını ve kızlarını bekleyen ebeveynlerle doluydu. Sınavdan çıkanlardan bazıları kısa bir süre kendilerini bekleyen kişileri aradıktan sonra bir kucaklaşma ve kutlama faslına girerken, bazıları bir an önce eve gitmek için acele ediyordu, bazılarıysa yarı ağlamaklı, yarı kızgın etrafta dolaşıyorlardı. Selim okuldan çıktı, çoğu kişinin yaptığı gibi merdivenlerin başında bir süre durdu ve etrafa baktı. Tek fark onun bir yakınını değil tanımadığı bir kızı arıyor olmasıydı.
Okulun bahçesini dolduran büyük kalabalığa iyice baktı, aradı, aradı ama sonunda umudunu yitirdi ve merdivenlerden inip, kimseye çarpmamaya çalışarak okulun bahçesinden çıktı. Bir sokak yandaki küçük evin bahçesine doğru ilerledi, sigara paketiyle çakmağını sakladığı yere doğru.
'Kimse fark etmemiştir inşallah iki saat içinde' diye dua ederek sigarayı koyduğu küçük oyuğu buldu. Elini oyuğa soktu, içini yokladı ve yüksek sesle küfür etti. Birisi bulup almış olmalıydı. Ellerini beline koyup etrafa baktı, sonra yine kendi kendine kızdı.
'He adam sigarayı alıp burada bekler zaten.' Şansına ve kapıdaki görevliye içinden bir küfür daha yolladı ve köşedeki tekelin yolunu tuttu.
Dükkana girdi, ufak bir mahalle bakkalıydı burası. Eski masanın başında gazete okuyan yaşlıca bir adam vardı ve onun girdiğini görmemişti. ''Hayırlı günler dayı.'' diye birazda yüksek sesle bir selam verdi Selim. Adam gazetenin üzerinden Selim’e baktı, ağır hareketlerle ayağa kalktı ve ''Buyur.'' dedi.
''Bir paket Marlboro Light.'' diyerek yirmi lira koydu Selim masaya. Yaşlı adam arkasındaki sigara standında Marlboro’yu ararken, Selim sakız almak için döndüğünde dükkanın camından mavi bilezikli kızı gördü. Sokaktan yukarıya doğru tek başına yürüyordu. Sınıftan çıkarken olduğu gibi gene yavaş ve zarif adımlarla çıkıyordu yokuşu.
'Zarif mi? Abi zarif ne Allah aşkına, iyice paranoyak olmuşum ben ya.' diye düşündü.
''Bozuk var mı?''
Kafasını çevirdi, yaşlı adam paketi masanın üzerine koymuş kasa olarak kullandığı çekmecede para arıyordu. ''Yok dayı.'' dedi ve kızı kaybetmemek için camdan izlemeye devam etti Selim. Yokuşun sonuna gelmişti ve görüş alanından çıkmak üzereydi. Adama baktı, hala para arıyordu.
''Dayı sen o on lirayı ver, üstü sende kalsın.'' dedi adamın elindeki on lirayı göstererek. Masanın üzerinden paketi alıp cebine attı. Adamdan parayı bir çırpıda aldı, hızlı adımlarla dükkandan çıktı ve kızın çıktığı yokuşu koşarak çıkmaya başladı. ''Ulan iyi ki sınav bitti, saniyesinde atraksiyon yarattın kendine yine.'' dedi seslice, yokuşun sonuna varırken. Yokuşun sonuna geldi, sağa sola baktı, kızın soldaki sokakta ağır ağır yürüdüğünü gördü.
'Hadi bakalım, ne kadar paslanmışsın görelim Selim.' diye düşündü ve kıza doğru ilerlemeye başladı. Cebinden sigara paketini çıkardı ve açtı, ağzına bir dal aldı. Cebini yokladı, ardından bir küfür daha savurdu.. Ateşi yoktu, bakkaldan apar topar çıkınca kibrit almayı da unutmuştu. Ateş sorabilecek birini bulmak için etrafına bakındı, sokak kız ve onun dışında bomboştu.
'Ulan kafa dinlemek istesem boş bir oda bile bulamam, ateş istiyorum Pazar günü koca sokak bomboş.' Sigarasını ağzında tutarak kızı takip etmeye devam etti.
Kız yürürken arada bir çevresine bakıyordu ama Selim’i görmemiş gibiydi. Yavaşça ilerliyordu,
'Eve gitmeye can atmadığı belli.' diye düşündü Selim.
'Sınavı pek iyi geçmemiş anlaşılan.' Selim tam cesaretini toplamıştı ve kıza yaklaşıyordu ki, kız sağa saptı. Selim hızlandı, kızın döndüğü sokağa döndü.
Uzun apartmanların gölgesinde kalan dar bir ara sokaktı burası. Selim etrafına bakındı, ileriye gidiyordu sokak yalnızca. Ama kız ortalarda yoktu.
'Haydaaa. Ulan daha yeni döndü buraya, takip ettiğimi sanıp kaçtı mı ki?' Etrafına bir kez daha baktı, birkaç adım yürüdü ama kızdan eser yoktu.
'Eh Selim, yeter bu kadar aksiyon sana herhalde.' diye düşündü ve geri döndü ki, sokağın başında bir adam gördü. Gölgede duruyordu ve üzerindeki siyah giysilerle şapkası yüzünü kapatıyordu. Ellerini önünde kavuşturmuş bekliyordu. Selim’in ilk dikkatin çeken şey ise adamın üzerindeki pardesü oldu. Hava sıcaktı, hatta bunaltıcı derecede sıcaktı ve öğlen vaktiydi ama adam kalın ve siyah giysiler giymişti. Selim bir an durdu, adamın yüzü görünmese de kendisine bakıyor gibi hissetmişti. Arkasına baktı, kimse olmadığını görünce biraz daha huzursuz oldu. Sonra
'Ne olabilir ki.' diye düşündü,
'Üzerimde zaten azıcık para var, en fazla onu kaptırır eve otostop çekeriz.' Böyle ilginç olayların başına gelmesini severdi Selim.
'Fena mı abi? Anlatacak ilginç bir hikayemiz olsun şu hayatta.' Sokaktan çıkmak üzere yürümeye başladı, adam hareketsiz kendisini izliyordu. Adamın yanından geçip gitmeyi düşünüyordu Selim, ama biraz da çılgın bir düşünceyle durdu ve ''Pardon, ateşiniz var mı?'' diye sordu.
Adamın yüzünü artık net bir şekilde görebiliyordu ve soruyu sorar sormaz bunu yapmaması gerektiğini anlamıştı. Adamın yüzünün sol tarafı tamamen deforme olmuştu. Uzunca bir yara izi ve büyüklü küçüklü yanık izleriyle kaplıydı yüzü. Boynu ve vücudunun görünen bütün kesimleri lekeler ve yara izleri içindeydi. Adamın çatlamış dudakları hafifçe büküldü, kısık gri gözleri Selim’e dikilmişti.
''Ateş mi?'' dedi buz gibi gırtlaktan gelen bir sesle.
Selim’in ağzı açıldı, az önce koymuş olduğu dal dudaklarını arasından kurtuldu ve yere düştü. Adam elini bir saniye içinde havaya kaldırdı ve pardesünün kolundan uzun, kırmızı renkli bir kılıç çıkardı. Selim geriye doğru bir adım attı, ama adam boştaki eliyle onun yakasına yapışmıştı bile.
''Turkuaz nerede?'' diye sordu adam gene o gırtlaktan gelen boğuk sesiyle.
Selim afallamıştı, fal taşı gibi olmuş gözbebekleri kılıca dikilmişti. Adam bir an gözlerini Selim’den ayırdı, aniden tuttuğu yakayı bıraktı ve geriye doğru sıçradı. Selim ne olduğunu anlayamadan yukarıdan tam önüne biri atladı ve parlak bir metali adama doğru fırlattı. Adam kılıcıyla tek bir hamle yaparak kendisine fırlatılan metali savuşturdu ve dudakları kıvrıldı.
''İzini bulmak düşündüğümden kolay oldu.'' dedi o boğuk sesiyle tane tane.
''İnan bana, seninkini bulmaları hiç kolay olmayacak!''
Selim irkildi, önüne atlayan kişinin bir kız olduğunu ancak konuşunca fark edebilmişti, gözlerini adamdan alamamıştı o ana kadar. Önüne atlayan kız kahverengi saçlıydı, mavi bir bilezik vardı kolunda. Kız elini düz bir şekilde tutarak bacağına götürdü, pantolonun bacağını yanlamasına sıyırdı ve bacağına bağlı uzunca bir bıçak çıkardı. Bir hamlede pantolonunu geri kapattı. Selim şok üstüne şok geçiriyordu, önünde takip ettiği kız ile az önce kendisine kılıç çeken iri yarı bir adam bıçak ve kılıçlarla birbirlerine girmişlerdi!
Adam üst üste hamleler yaptı kılıcıyla, kız hepsini savuşturdu ama geri geri gidiyordu yavaş yavaş. Adam kılcını ileriye savurdu, kız son anda bıçağıyla metali durdurdu. Adam kendisi etrafında yarım saniyede dönerek kızın bacaklarına savurdu kılıcını, kız geriye doğru sıçrayarak kaçındı, Selim’in yanına kadar gelmişti artık. Selim’e bir saniyelik bir bakış attı ve elini kaldırdı, Selim’in bilmediği bir dilde bir şeyler fısıldadı ve avucunun içini adama doğrulttu. Bir anda kızın elinde mavi bir dalga yayıldı, parça parça ışınlara bölündü ve adama doğru son sürat ilerlemeye başladı. Adam bir adım geri çekildi, gülümsemesi büyüdü. İlk ışını kılıcıyla durdurdu. İkinci ışından son anda yana doğru eğilerek kaçtı, kılıcını bir kez savurarak iki mavi ışını daha savuşturdu. Son ışın tam adamın yüzüne isabet etmek üzereyken adam olduğu yerde durdu ve tek hamlede eliyle ışını tuttu.
Selim yavaşça küfretti, neler olup bittiğini anlamıyordu ve düşünebilme yeteneği şimdilik kaybolmuştu ama bu hamleden kurtulamaz demişti kendi kendine. Adam mavi ışını paramparça ederek kıza doğru yürümeye başladı,kız savunma pozisyonunu almıştı tekrar. Bir an adam durdu, kafasını çevirdi ve kıza dönerek tehditkâr bir ses çıkardıktan sonra tek hamlede duvara doğru sıçrayarak ortadan kayboldu. Kız adam görüş alanından çıkar çıkmaz elindeki bıçağı beline koydu ve Selim’in bileğinden tutup sokağın sonuna doğru koşmaya başladı.
Selim düşünebilme yeteneğini geri kazanana kadar iki sokaktan ve bir caddenin ortasından koştular, en sonunda bir ara sokakta durdular. Kız tek kelime etmeden önündeki garajın kapısını açmaya uğraşırken Selim yavaş yavaş kendine geliyordu. Kafası yüzlerce düşünceyle dolmuştu ve beklemediği bu heyecanın ardından böyle bir koşu tamamen nefesini kesmişti. Elleri dizlerinde hızlı hızlı nefes alıp verirken olanları tekrar düşünmeye başladı, ama bir anlam veremeyince vazgeçti bundan.
'Selim.. senin izleyeceğin kızın..' diye düşündü ve kafasını kaldırdı.
Bu kadar aksiyondan sonra nefessiz kalması normaldi ama karşısındaki manzara normalde Selim’i tek başına bile nefessiz bırakmaya yeterdi. Kız garajdan simsiyah son model bir hız motorsikletiyle çıkıyordu. Bir an kafasındaki bütün düşünceler gitti ve içinden ıslık çalmak geldi ama bunu yapmadı, içinde bulunduğu durumda kesinlikle abzürt bir hareket olurdu bu. Kız motoru sokağa çıkardı, Selim’e döndü ve bir kask fırlatarak ''Yolda sıkı tutunsan iyi edersin.'' dedi.
Selim normalde olsa böyle bir kızla böyle bir motorsiklete binme teklifini aldığı için bile mutlu öleceğini düşünürdü, ama bugüne normal demek onun için bile ilginç olurdu. ''Dur az.'' dedi Selim. Normalde kullanacağı sözcükler kesinlikle bu kadar nazik olmazdı fakat karşısındaki kıza şu an hiçbir şey söylemeye hakkı yok gibi hissediyordu. Bir an durdu, hızlı ve tek seferde konuştu;
''Sen kimsin, o adam kimdi, nereye gidiyoruz ve n'oluyor burda?''
''Cevap istiyorsan kaskını tak ve motora bin. En azından o adamla yalnız karşılaşmak istemiyorsan benimle gelirsin.'' dedi kız ve motorun bağırtısı tüm sokakta yankı yaptı. Selim durdu, hayatı tehlikede olmasa bile bu sese karşı koyamayacağını biliyordu. Kaskı kafasına geçirdi ve motora bindi.
''Bu arada adım Selim.'' dedi öne eğilerek. Kız güldü, ''Ayça.'' dedi ve motora tam gaz asıldı.