Tolkien Ne Yaptı? – Bölüm 4

tolkien ne yapti

yazı dizisini ilk defa okuyanlar için
DİKKAT!

BU BÖLÜMÜ OKUMADAN ÖNCE


BÖLÜM 1BÖLÜM 2BÖLÜM 3


 

Esen olsun.

Daha önceki bölümlerde “mitoloji”yi kişisel bakışıma göre tanımlamış, Tolkien’in öncüllerine değinmiş ve Orta Dünya’nın mitolojik arka planından örnekler vererek, üstad Tolkien’in edindiğim bilgilere göre nerelerden “beslenmiş” olduğunu anlatmıştım.

Bu bölümde, ilk bölümde biraz yüzeysel bıraktığım tanımı, Vladimir Propp ve Carl Gustav Jung’un anlayışlarını biraz açıklayarak derinleştirmek ve 3. bölümde verdiğim örnekleri bu bakış açısıyla yeniden yorumlamak istiyorum.

Jungçu anlayışa göre, hem bireysel bilinçaltında, “geçmiş” ve “toplum” kaynaklı kişisel (ancak arkaplan açısından kolektif.) arketipler vardır, hem de kolektif bilinçaltında kolektif arketipler mevcuttur. (Zira bir arketip tek insan tarafından icad edilemez, yaratılamaz, ancak kolektif etkileşimin belirli bir eşik değeri aşması ve olgunlaşması ile zaman içinde ortaya çıkar ve bireyden bağımsız bir gerçeklik kazanır.)

Daha “bireysel” olan arketiplere “self” ve “persona” örnek verilebilecekken, kolektif olan arketipler sayıca çok fazladır ve esasında ilk bakışta “bireysel” gibi görünen arketipler, bu kolektif arketiplerin yeniden ifadeleri, bireydeki yansımalarıdır. (Daha önce söylemiştim ancak tekrar etmek istiyorum, yer ve zamandan kazanmak adına bütün savlarım ve tespitlerimi referanslar ve delillerle desteklemeyeceğim, doğruluk ve gerçeklik payını tespit etmek okuyucunun takdirine kalacaktır.) Ki, ilk bölümde yaptığımız mitoloji tanımından hareketle, birer sanal (virtual) sembol ya da çoğalabilir “iz” (iz kelimesini burada özel bir anlamda kullanıyorum.) olan arketipler mitolojinin temellerini oluşturur, bu sanal semboller mitoloji yoluyla, alegorilerle desteklenerek bir “yaratılmış gerçeklik düzlemi” içinde kullanılarak, ifade edilir, bundan birincil (evreni ve varoluşu açıklama isteğini tatmin) ve ikincil (toplumsal normları düzenlemek ve kamu menfaatini sağlamak için “iyi” ve “kötü”ye dair anlayışların oluşması için didaktik “propaganda”, Gramsci’de görülen “hegemonya”nın ilkel teşekkül süreci) faydaların kazanılması gözetilirken, arketipler ve onların “yaratılmış gerçeklik” (fantazya) bütünlüğündeki karşılıkları (sözgelimi, tanrılar) arasındaki “boşluk”lar, edebiyatla doldurulur.

Baktığım bu pencereye göre yine diyebiliriz ki, bugün anladığımız haliyle mitolojik metinler, esasında uzunca süren bir evrim sonunda, “ihtiyaç”tan doğan halinden uzaklaşmış, “edebiyat”ın daha baskın hale gelmesiyle, “gerçek”ten görece uzaklaşmıştır. Dolayısıyla, sözgelimi Homeros’un aktarımı ile bize ulaşan mitolojik metin, artık alegori ile olan bağlarından kopmuş, edebi bir mahiyet kazanmıştır. (Bu süreci, devamında “dinlerin oluşumu” ile, “sanallaşma” olarak tanımlayacak ve 5. Bölümde “Tolkien alegori yapmadı” derken, bir delil olarak kullanacağız.) Ancak bu metinin gerisinde yatan evrim incelendiği zaman, edebi yaratının üzerinde, ilk “ihtiyaçtan” doğan, dolayısıyla “sanat” ile değil, ihtiyaç-tatmin kavramlarıyla alakalı olan ilkel mitolojinin hiç de “tesadüfen” oluşmadığı görülecektir ve bu anlaşıldığında, pür “edebi” hale gelmiş görünen mitolojik metinlerde de, bu ilkel ve “ihtiyaç üzerine doğmuş” olan temelin etkilerinin sürdüğü anlaşılacaktır.

Buradan, Vladimir Propp ve onun “Masalın Biçimbilimi” çalışmasına geçmek, Jung’un arketipler kuramı ile birleştirildiğinde, mitoloji ve fantazyayı daha iyi anlamamıza yardımcı olacağı için, doğru bir hareket olacaktır.

Vladimir Propp, Rus masalları üzerinde yaptığı çalışmalarla, masallarda genelgeçer bir kaide olarak, 7 tip ya da figür, 31 fonksiyon ya da motif bulunduğu tespitini yapmıştır.

Her ne kadar bu bakış yapısalcılık olarak görülebilecek ve indirgemeci olduğu iddia edilebilecek ise de, Propp eğer Jung’un tespitlerinden haberdar olsa ve örneklemini daha evrensel tutmaya çalışsaydı, tespitlerinin büyük oranda evrensel olduğunu muhtemelen ispat edebilecekti. Zira, daha önce değindiğimiz gibi, masallar ve mitoloji arasında karşılıklı etkileşim vardır, masallar daha “düşük seviye”dedirler, birleşip örgüleştiklerinde, taşıdıkları “arketipik” doneler ve “erdeme dair/didaktik” değerler de birleşir, mitolojiyi oluştururlar; sürecin devamında ise, mitolojiden “sanal” kısım dine, “gerçeğe yakınsayan” kısım bilime evrilmeye başlar. Ve bir yekün olarak masallar incelendiğinde, kimi motiflerin benzer, kimilerinin farklı olduğu görülür, farklı olan motifler belli bir kültür grubuna ait masallardan bir derleme yapılıp toplandığında, belirli bir sayıya ulaşılacağı ve masalların, bu motif ve figürlerin, anlatılmak istenen konuyla alakalı olarak sebepli bir şekilde seçilip tekrar edilmesinden ibaret olduğu görülecektir. Yani, bu arketipler ve didaktik değer oluşturan “klişe”ler, hem herhangi bir anlama doğrudan kayıtlı olmayan birer “araç” görevi görürler, hem de özgün varoluşlarını aldıkları şekil ile birer anlam ifade ederler.

Propp’un çalışmaları her ne kadar Rus masalları ile sınırlı ise de, bir çok arketip, kültürden bağımsız olarak, insanoğlunun biyolojik olarak paylaştığı özelliklerden beslendiği için, evrenseldir, dolayısıyla evrensel tespitlerde bulunmuş olma ihtimali oldukça fazladır. Ancak arketipler, kanımca, kültür dairelerine özgün olabilirler, en temel ve önemli arketipler en yaygın ve eski olanlar iken, kimi alt-gruplarda, dışarı ile paylaşılmayan daha “yerel” arketipler bulunabilir. Ancak, basitçe bir fikir mesaisi dahi, Propp’un büyük oranda haklı olduğunu gösterecektir: Sözgelimi, Rus masallarından yola çıkarak “Kahramana bir yasak bildirilmesi” fonksiyonu ya da benim tercih ettiğim şekliyle “motif”i, Bir Türk destanı olan Ural Batır’da (Başkırt), Ural Batır’a “kan içme yasağı”nın bildirilmesi, Sami söylencelerinde Adem’e elma yasağının bildirilmesi olarak karşımıza çıkar. ( Bu motifin psikolojik olarak ne ifade ettiği, başka bir yazının konusudur.)

Dede Korkut: Yaşlı bilge arketipine bir örnek
Dede Korkut: Yaşlı bilge arketipine bir örnek

Buna göre, Tolkien’in “Legendarium”unu, Propp’un şemasına oturtursak, 7 karakterden “kahraman”ı karşılayan Frodo (Legendarium tek bir masal değil, masalların mayalanması ile, aynı “doğal” mitolojilerin oluştuğu yolla oluşmuş bir kurgu olduğu için, başka başka kahraman tipleri de mevcuttur, diğer tipler için de bu böyledir.) “Sahte Kahraman”ı karşılayan Saruman, “Bağışçı”yı karşılayan Galadriel, “Yardımcı”yı karşılayan Samwise Gamgee, “Prens”i karşılayan Aragorn, “Gönderici”yi karşılayan Elrond, “Saldırgan”ı karşılayan Sauron’dur diyebiliriz. Aynı zamanda, bir önceki bölümde açıkladığımız gibi, sözgelimi Gandalf yaşlı bilge arketipini, Eowyn, kadın zihnindeki erkeksi öğe olan “animus” arketipi ile hesaplaşma yaşayan genç kadınlığa adım atmış kız figürünü, Faramir, kısaca “sosyal tarafımız tarafından ya da toplum tarafından onaylanan rol üzerine bina edilmiş kimlik” olarak tarif edebileceğimiz “persona” arketipi ile hesaplaşma yaşayan genç figürünü, Boromir “gölge” arketipi ile hesaplaşan adam figürünü karşılamaktadır.

Yine, daha önceki bölümde değindiğimiz gibi, Feanor, İskandinav mitolojisinde karşımıza çıkan “godhlauss”ların prensibine uygun davranan bir karakterdir, ayrıca, bütün mitolojilere hakim olan “düşüş” imgesi, her ne kadar Arda Baharı’nın Bozulması olayında gözlemlenen düşüş ilahi bir arkaplanda gerçekleşiyorsa da, Feanor’un işleri ardından elflerin kendilerini içinde buldukları daha alt düzeydeki “düşüş” olgusunda gözlemlenir.

İddialarımı daha da kuvvetlendirmek için, Propp’un masal fonksiyonlarından örnekleri, Tolkien evreni ile karşılaştırırsam, Propp’un kuramlarındaki “aile üyelerinden birinin evden ayrılması” fonksiyonu, Bilbo Baggins’te gözlemlenir. Ya da, “arayıcı kahramanın geri dönüşü”, Frodo ve yoldaşlarının dönüşü kısmında işlenir.

Okuyucu, Propp’un tespit ettiği fonksiyonlardan bir kısmı ile, Legendarium’dan aklında kalanları karşılaştırarak, kendisi de paralellikleri bulacaktır, örneğin:

kahramanın evlenmesi ve tahta çıkması

kahraman ve düşmanın savaşı

arayıcı kahramanın harekete geçmeye razı olması

arayıcı kahramanın yola çıkması.

arayıcı kahramanın bağışçı tarafından sınavdan geçirilmesi. (kahraman başardığı takdirde büyülü bir nesneye yahut büyülü bir yardımcıya kavuşacaktır)

gibi.

Buna göre, Tolkien, ilk bölümde yaptığımız övgüyü hak etmektedir: Hakikaten Tolkien, edebiyatın ufkunu kendisinden önce çok az kalemin yapabildiği ölçüde genişletmiş; onlarca, belki yüzlerce ozanın ve bilgenin zihninden beslenen destanlar ayarında bir çalışma ortaya koyarak, “onlarca adamın yüzlerce yılda yaptığını bir ömre sığdıran adam” olarak sanat tarihine geçmiştir. Zira onun ortaya koyduğu iş, hem biçimsel olarak, hem içerik, hem niyet olarak, aynen doğal mitolojilerin geçtiği yollardan geçerek olgunlaşmış, ancak bunu sanki hızlandırılmış bir evrimdeymişçesine, bir insanın ömrü içinde gerçekleştirmiştir. Ortaya koyduğu eserin (bütün eserlerini dahil ederek, Legendarium) ayarı, herhangi bir edebiyatçının bütün eserleri toplamından ötesidir: Tolkien, fantazyayı, kurumsal dinler öncesi çağlarının ozanlarının müşterek çalışmalarındaki üslupla, ancak tek başına, gerçek anlamda uygulamış ve bir suni mitoloji yaratmıştır. Tolkien’in Legendarium’unun, sözgelimi bir Türk ya da Yunan mitolojisinden kıymet olarak tek eksiği, daha az yaşlı olmasıdır.

5. bölümde, özetle Tolkien ne yaptı sorusuna ne cevap verdik, ona değineceğim. Tolkien ile alakalı “ırkçılık”, “alegoricilik” iddialarına, bu zamana kadar meseleyi ele aldığım bakışla cevap verecek ve ardından, Türk fantastik edebiyatına dair görüşlerimi paylaşacak, genel olarak fantastik edebiyatta gördüğüm eksikliklere değinecek ve “Tolkien ne yaptı?”nın ardından, “Fantastik edebiyat yazarı ne yapmalı?” sorusuna kendimce cevap vereceğim.

Bu bölümün Türk mitolojisi alıntısı, Divan-ı Lügat-it Türk’ten bir atasözü:

“Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas”

(Zaman geçer kişi hissetmez, insanoğlu ebedi [bengü] kalmaz.)

ÖNERİLİR
BU BÖLÜMÜ OKUDUKTAN SONRA


BÖLÜM 5BÖLÜM 6