1
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« : 28 Aralık 2012, 04:02:00 »
Benim bakış açımın ilk kısmı Hazal'dan gelmiş zaten. Başlamadan şunu söyleyeyim, kitap okurken bakış açısı babında vizyon genişletici açıklamalar yazmışsınız arkadaşlar hepinizin ellerine sağlık. Okumanın ve değerlendirmenin doğru ve gerekli yollarını da öğreniyoruz bu etkinlikte. Birden fazla işe yaradığını düşünüyorum bu kitabın.
Şu an notlarımdan uzaktayım, elime aldığımda yeniden bir inceleme yazısı bırakabilirim. Mazeretliyim efendiler, ama ne kadar gerekse de uzak kalamadım etkinlikten.
Frankenstein ile başlayacak olursam, Hazal'ın da dediği gibi, tamamen gerçek geldiğinden ötürüdür bu nefret. Yalnız benim zaafım fazlaca hissedebildiğim karakterlere olduğundan, insani yanının aksaklıklarını fazlasıyla duyumsayabildiğim Victor'un her yaptığını sonuna kadar anladığımı söylemeliyim. Bencillik, hırs, tutkular ve mantıksızlık, gözlerin aşağılık kompleksi ile körleşmesi, her şeyin yolunda gitmesinin bile insana yetmeyip hastalıklı uğraşlara çekmesi... bunlar tüm insanlar için. En doğal ve çoğu zaman en elle tutulur iç dürtülerimiz. Victor'un yaptığı da bundan ibaret. Hayatındaki kusursuzluğun bu denli ucu bucağını kestiremediği bir hayale dönüşmesinin, ardından da bunu cisimleştirmek için burnu havada adanmışlığıyla uğraşmasının sebebi bu bence. Günümüzde çoğu kusursuz gibi görünen, maddi manevi fazla sıkıntı çekmeyen ailelerin çocuklarının yahut rengarenk hayatlar yaşadığını bildiğimiz insanların farklı renkler aramasının sebebi bundan.
Suçları kabul etmeyişindeki hali de tamamen kendisiyle hala, delice kavga etmesindendir diye düşünüyorum. Sessiz kalışının ona duygusal tek zararı kendisine olan nefretiyle kıyaslanabilirdi. Sonunda o canavara dair hayal kırıklığı ve tepkisi, iğretisi de kendi kafasındaki belirsizliğedir diye düşünmekteyim. O kadar doğal ve beklediğim gibi davranıyordu ki, ah Frankie vah Frankie demeden edemedim.
Canavarın masumluğuna inanmakta sıkıntı çekiyorum. Öldürme içgüdüsü her ne kadar daha uzun süre hayatta kalmaktan gelse de, bunun için farklı yollar da var. Kendini korumakla ilgili düşüncelerini masumluğa değil, toplum hayatından uzak olmaya bağlıyorum. Öldüren hiçbir şey masum değildir eğer yaşaması için yemesi gerekmiyorsa. Onu öldürenleri öldürmek dürtüsü de mantıklı olabilir ama ona zararı olmayanları öldürmeye çalışmasını nasıl açıklarız o zaman. Canavarın kimseyi yemesi gerekmiyordu yaşamak için. Yine de, doğuştan mı suçlu olunur yoksa bizi toplum mu suça iter için hoş bir münazara örneği olabilirmiş.
Din üzerinden konuşulan Hristiyan kadar özgür ol konusunda söylenenlere katılmakla birlikte, yazarın feministliğine değinenlerin, bir kadının hediye olarak bir erkeğe-yaşları kaç olursa olsun- sunulurken, yazarın ne düşündüğünü de sorgulamalarını öneriyorum. Sevgili Mary, kendisi de söylemleri kadar kafası karışık bir kadındır nezdimde.
Şimdilik bu kadar, notlarıma ulaştığım anda buraya gördüğüm her ayrıntıyı yeniden düşeceğim kısa süre içerisinde.
Etkinliğe sebep olan ve değerli görüşlerini paylaşan herkese çok teşekkür ederim. İnanılmaz keyif aldığımı itiraf etmeliyim şu iki sayfada okuduğum her nottan. Elinize sağlık arkadaşlar!
Şu an notlarımdan uzaktayım, elime aldığımda yeniden bir inceleme yazısı bırakabilirim. Mazeretliyim efendiler, ama ne kadar gerekse de uzak kalamadım etkinlikten.
Frankenstein ile başlayacak olursam, Hazal'ın da dediği gibi, tamamen gerçek geldiğinden ötürüdür bu nefret. Yalnız benim zaafım fazlaca hissedebildiğim karakterlere olduğundan, insani yanının aksaklıklarını fazlasıyla duyumsayabildiğim Victor'un her yaptığını sonuna kadar anladığımı söylemeliyim. Bencillik, hırs, tutkular ve mantıksızlık, gözlerin aşağılık kompleksi ile körleşmesi, her şeyin yolunda gitmesinin bile insana yetmeyip hastalıklı uğraşlara çekmesi... bunlar tüm insanlar için. En doğal ve çoğu zaman en elle tutulur iç dürtülerimiz. Victor'un yaptığı da bundan ibaret. Hayatındaki kusursuzluğun bu denli ucu bucağını kestiremediği bir hayale dönüşmesinin, ardından da bunu cisimleştirmek için burnu havada adanmışlığıyla uğraşmasının sebebi bu bence. Günümüzde çoğu kusursuz gibi görünen, maddi manevi fazla sıkıntı çekmeyen ailelerin çocuklarının yahut rengarenk hayatlar yaşadığını bildiğimiz insanların farklı renkler aramasının sebebi bundan.
Suçları kabul etmeyişindeki hali de tamamen kendisiyle hala, delice kavga etmesindendir diye düşünüyorum. Sessiz kalışının ona duygusal tek zararı kendisine olan nefretiyle kıyaslanabilirdi. Sonunda o canavara dair hayal kırıklığı ve tepkisi, iğretisi de kendi kafasındaki belirsizliğedir diye düşünmekteyim. O kadar doğal ve beklediğim gibi davranıyordu ki, ah Frankie vah Frankie demeden edemedim.
Canavarın masumluğuna inanmakta sıkıntı çekiyorum. Öldürme içgüdüsü her ne kadar daha uzun süre hayatta kalmaktan gelse de, bunun için farklı yollar da var. Kendini korumakla ilgili düşüncelerini masumluğa değil, toplum hayatından uzak olmaya bağlıyorum. Öldüren hiçbir şey masum değildir eğer yaşaması için yemesi gerekmiyorsa. Onu öldürenleri öldürmek dürtüsü de mantıklı olabilir ama ona zararı olmayanları öldürmeye çalışmasını nasıl açıklarız o zaman. Canavarın kimseyi yemesi gerekmiyordu yaşamak için. Yine de, doğuştan mı suçlu olunur yoksa bizi toplum mu suça iter için hoş bir münazara örneği olabilirmiş.
Din üzerinden konuşulan Hristiyan kadar özgür ol konusunda söylenenlere katılmakla birlikte, yazarın feministliğine değinenlerin, bir kadının hediye olarak bir erkeğe-yaşları kaç olursa olsun- sunulurken, yazarın ne düşündüğünü de sorgulamalarını öneriyorum. Sevgili Mary, kendisi de söylemleri kadar kafası karışık bir kadındır nezdimde.
Şimdilik bu kadar, notlarıma ulaştığım anda buraya gördüğüm her ayrıntıyı yeniden düşeceğim kısa süre içerisinde.
Etkinliğe sebep olan ve değerli görüşlerini paylaşan herkese çok teşekkür ederim. İnanılmaz keyif aldığımı itiraf etmeliyim şu iki sayfada okuduğum her nottan. Elinize sağlık arkadaşlar!