1
Kurgu İskelesi / Görev
« : 08 Şubat 2016, 00:15:26 »
Merhaba, hikayemin ilk bölümünü yazmış bulunmaktayım. Hikayemin bir haritası var ancak fotoğrafını çektiğimde pek çok şey belli olmadı. Bu sebepten dolayı koymadım. İyi okumalar.
Anet Kralı Gökay, Timur, Köse ve Atsız’a görevin emrini verdiğinde Timur onur duyarken, Köse ve Atsız ayak işi olduğunu düşünmüşlerdi. Ne de olsa bu üç maceraperest büyük zorlukları atlatmıştı. Anet Dağlarını keşfetmiş, Üçay adalarında bulunan elmasları, Ayaz Bucak ve Akarhan’nın ellerinden kurtarıp kendi ülkelerine; Anet’e kazandırmışlardı. Şimdi ise uzun ama tehlikelisiz olan bir göreve başlayacaklardı. Kral’ın gördüğü rüyayı Şamanlara yorumlatmak için Şamanlar Adası’na gideceklerdi. Aslında bakıldığında görevleri rahatlıkla geçecek gibi durmuyordu. Çünkü Şamanlar Adası ile aralarında Ayaz Bucak, Bigan ve Akarhan bulunuyordu.
‘’ Ne yani, bizler bu kadar önemli görevlerden sonra ayak işleri mi yapacağız? ’’ diye söylediğinde Atsız, Timur ağzını açıp tek kelime etmemişti. Köse ise desteklercesine kafasını sallamıştı. ‘’ Bu işi çok rahatlıkla sıradan bir askerde yapabilirdi. Hatta ata binen herhangi biri. Neden biz? Daha yeni Anet’ e gelmişken.’’
‘’ Söylenmek bir şey değiştirmeyeceği için bence susmalısın. Hatta hazırlanmaya başlasan daha iyi ilk fırsatta yola çıkacağız. Aslında nasıl gideceğimize karar versek hiç fena olmaz. Fikri olan var mı? ‘’
Köse, ’’ Üçaylara kadar Gemi ile geçelim, böylece düşmandan uzak durmuş oluruz. Ardından bir şekilde Akarhan topraklarına geçip, Geçit’in ağzından Gökdeniz tarafına geçeriz. Bu en risksiz gibi duruyor. ‘’
‘’ Aklı olabilirsin. Ancak Üçaylardan Akarhan’a nasıl geçeceğiz? ‘’ diye sordu Atsız.
Timur, ‘’ Ticaret gemilerini kullanabiliriz. Ayaz Bucak ve Akarhan’dan çok fazla gemi gidiyor. ‘’
‘’ Tamam o zaman, Ben şimdi limana gidip bir gemi ayarlamaya çalışacağım. ‘’
‘’ Dikkatli ol Köse, biliyorsun bu görev gizli. ‘’ dedi Timur.
Köse arkasını dönüp giderken sadece elini kaldırdı.
Köse limanda bir kaptan ile görüşmeden önce, aklında olan işleri yapmaya koyuldu. Soğuk Anet havası, insan tenini resmen haşlıyordu. Bu yüzden tüm halk yüzlerini örtecek giysiler giyiyordu. Çarşının ahşap evlerinin arasına girince yoğun kar ayaklarının altında biraz olsun azalmıştı. Bir hana girip pek kimseye görünmeden üst kata çıktı. Düz koridordan ikinci kapının önünde bir süre bekledi. Kapıyı hafifçe çaldı.
‘’ Yıldız, benim. ‘’
Kapının arkasında bir telaş yaşandı ve kapının sürgüsü hafifçe çekilip kapı aralandı. Kömür karası saçlarıyla bir kız çıktı. Hiç ses çıkarmadan Köse’yi içeri alıp, ardından kapıyı hızlı ama sessizce kapadı.
‘’ Köse, ne işin var bu saatte burada? ‘’
‘’ Gidiyorum, seni görmek istedim. ‘’
‘’ Nereye? Daha yeni geldin.’’
‘’ Uzun hikaye, seni bekletiyorum ama bil ki en az senin kadar bende seni istiyorum. ‘’
‘’ Beklemek biz kadınların kaderi olmuş Köse. Alışkınız biz. Olmasak bile alışırız. ‘’
‘’ Bu laf nedir? Ne demek istiyorsun? ‘’
‘’ Seni seviyorum Köse, hem de her şeyden çok. Gök Tanrı şahidim olsun. Ama hayatımın ipleri sadece benim elimde değil. Seni beklerim anlıyor musun? Yıllar sürse de beklerim. ‘’
‘’ Lafı uzatıyorsun. ‘’
‘’ Babam beni başkasıyla sözlemeyi düşünüyor. ‘’
Bir sessizlik oldu. Tahta duvarları geren rüzgarın ıslığı duyuldu bir an. Köse’nin tüm yüz hatları gerilmiş. Konuşmak istedi ama söyleyecek kelime bulamadığından susmayı tercih etti.
‘’ Üzgünüm Köse, ‘’ dedi Yıldız.
‘’ Sen, benimsin. Asla ama asla bir başkasının olamazsın. Anlıyor musun? ‘’
‘’ Bu ne benim ne de senin seçimin Köse, seni sevdim, biliyorsun. ‘’
‘’ Bundan asla şüphe etmedim. ‘’
‘’ Biliyorum. Ama babam beni başkasına düşünüyor. Babama hayır diyemem. ’’
‘’ Bir yolunun bulacağım söz veriyorum. ‘’
‘’ Nasıl? Bana gideceğini söyledin. Gidip gelmen ayları hatta yılları alır. ‘’
‘’ Bulacağım dedim. ‘’
İkisi de boyunlarını eğip, öylece durdular. Köse, ‘’ Gitmem gerek. ‘’ dediğinde, Yıldız kapıyı açtı. İki sevgili göz göze gelip birbirlerinden ayrıldılar.
Ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Ne yapsa Yıldız’ı kurtarıldı.Yıldız’ın babası asla ama asla Köse’ye kızını vermezdi. Köse’yi ipi kopmuş köpeğe benzetir her gördüğü yerde Serseri diye bağırırdı. İmkansızdı onların ilişkileri.
Görev için gemi ayarlaması gerekliydi. Bunun için limana doğru ilerledi. Anet soğuk bir iklime sahipti. Kar pek erimezdi. Güneşli günler az, soğuk kış geceleri ise uzundu.
Balık Anet halkının tek geçim kaynağıydı. Yıllın tamamında denize açılır, avlanırlardı. Liman bu yüzden her zaman kalabalık olurdu. Denizcilerin bağrışları şehirde yankılanırdı. Liman her zamanki halinde devam ederken, Köse kalabalığa karıştı. Birkaç tanıdığı denizci vardı. Önce onlarla görüşüp, en iyi şekilde yolculuklarını sürdürmelerini sağlayacaktı.
Kaptan Kazan’nın yanına gitti. Kömür karası kaşlara, sahip olan Kaptan, tam bir Anetliydi. İri gözler ve soluk ten. Oldukça fazla sakalı vardı.
‘’ Kaptan? ‘’diye seslendi. Adam pek dinlemedi. Malları sayıyor bir yandan da çalışanlara emirler yağdırıyordu. Köse ikinci kez seslendiğinde adam yan gözle ona baktı ve yüzünde bir gülümseme oluştu.
‘’ Ooo, kimleri görüyorum. ‘’
‘’ Merhaba Kaptan. ‘’
‘’ Merhaba, merhaba. Bakıyorum da hala yaşıyorsun. Yeni mi geldin? ‘’
‘’ Oldu biraz, sen nasılsın ondan bahset. ‘’
‘’ Boş ver beni. Ne oldu? Niye geldin yanıma. ‘’ dedi kaptan gülerek.
‘’ Ne bu kovarcasına kaptan? ‘’
‘’ İşin düşmese gelir misin yanıma Köse? Hadi söyle. ‘’
Kaptan’nın bu davranışı Köse’yi şaşırtmıştı. Ama adamın sözünü dinleyip konuyu açtı.
‘’ Üçaylara gitmemiz gerekiyor. ‘’
‘’ Neden? ‘’
‘’ Nedenin bir önemi var mı? ‘’
İş ciddiye binmişti. Az önceki samimi konuşma artık iki olgun adamın iş görüşmesi gibiydi.
‘’ Benim gemime binecekseniz, evet var. ‘’ dedi Kaptan.
Geçen birkaç saniyeden sonra aklındaki yalanlardan biri ağzından döküldü.
‘’ Orada yaşamaya başlayacağız. ‘’
‘’ Vay, bunu beklemiyordum ‘’ dedi Kaptan.
‘’ Aniden verilen bir karar oldu. ‘’
‘’ Tamam, başımın üzerinde yeriniz var. Ancak yarın sabah yola çıkıyorum. Tam gün doğumunda.’’
‘’ Bize uyar. Yarın gün doğumu. ‘’ diye yineledi Köse.
‘’ Aynen. Kaç kişisiniz? ‘’
Köse üç diyecekti ki aklında takılı kalan Yıldız geldi bir anda. Kurtuluşları olabilir miydi onların. Yıldız fikrine ne derdi peki? Hiçbir şey kesin değildi ama kaybedecek bir şeyi yoktu. Bu yüzden Kaptan’a ‘’ Dört kişiyiz. ‘’ dedi.
Yaptığının doğruluğunu düşünmeden edemedi. İlkte Yıldız’ın fikri ne olacaktı. Evet deme ihtimali vardı ama olumsuz ihtimal daha fazla geliyordu gözünün önüne. Ailesine bağlıydı ve ona bir tercih sorusu soracaktı. Tabi Atsız ve Timur da vardı. Göreve bir kızı dahil etmişti ki bu özellikle görev aşkıyla yanan Timur’u oldukça kızdıracaktı.
Limandan uzaklaşmadan önce yolculuk için gerekli eşyaları temin etmesi gerekiyordu. Bu yüzden küçük bir dükkana doğru yol aldı. Bu dükkanda çocukluk zamanında çalışmıştı. Sahibi ona her zaman iyi davranmıştı. Yaşlı Umur. Artık ölümü bekler olmuştu. Hali git gide içler acısı oluyordu ama her şeye rağmen çalışmaya devam ediyordu. Bu da Köse’nin gözünde saygınlığını arttırıyordu. Yaşlı Umur’un dükkanı limanın sonunda kalan sokağın köşesindeydi. Kar çok yoğun olduğunda kapanacak bir kapısı vardı. Dükkan göründüğünde Yaşlı Umur’da oradaydı. Kar küreği ile kapının önüne birikmiş karları temizliyordu. İki yürek attıktan sonra soluklanmak için duruyordu. Köse onu görünce adımlarını hızlandırdı. Yanına varınca,
‘’ Artık bırakmalısın şu işi. ‘’ deyip aldı küreği elinden.
‘’ Kim yapacak bunca işi. ‘’
‘’ Bir çırak alsana. ‘’
‘’ En son aldığım gibi kasayı boşaltım tüysün, diye mi? ‘’
‘’ Tamam, tamam. ‘’
‘’ Gelmedi bir daha senin gibi bir çocuk. Şöyle ayaklarımı uzatıp otururken işleri yapacak. ‘’ dedi.
Köse gururlandı. Eski, çalıştığı zamanlara gitti. Çarpık bacak bir çocukken girmişti bu dükkana çalışmaya. İkinci el ne ararsan bulurdu burada. Sabahları iş başı yaptığında ne ara akşam olurdu anlamazdı. Eğlenceli bir dünya gidiydi. Hiç görmediği eşyaları burada görmüştü. Paslı, küflü birçok eşya. Kendine has kokusu olan bu dükkan her zaman içini açar ve güven duygusuna kapılırdı.
‘’ Alacaklarım var. ‘’
‘’ Dükkan senin. Eline sağlık. ‘’ dedi küreği işaret ederek. Köse elindeki küreği kapıya dayadıktan sonra içeriye girdi.
Dükkan içinde bulunan eşyalarla koridorlara ayrılmıştı. Büyük eşyaların üzerinde yığınla ıvır zıvırlar vardı. İçerisi karanlıktı çünkü camların önünün de eşyalar vardı. Bir iki bıçağı kemerine takıp, hastalıklar için hazırlanmış sıvıların olduğu tarafa geçti. Bunları Bigan’dan getirtiyordu Yaşlı Umur, oldukça pahalıydılar. Belli başlılarından az az olarak yerde bulduğu çantanın içine attı.
Yaşlı Umur içeride masasına oturup, Köse’yi izliyordu.
‘’ Yolculuk nereye? ‘’
‘’ Üçaylara.’’
‘’ O zaman yeşil sıvıdan al. Uzun deniz yolculuklarında faydası olur. ‘’ dedi Yaşlı Umur.
Kendisinden daha çok Yıldız için almak istedi ve tekrar ilaçların olduğu kısıma yöneldi.
‘’ Ne zaman dönersin. ‘’
‘’ Bilmiyorum. ‘’
‘’ Eee, yolun açık olsun o zaman. Göktanrı’nın ışığından ayrılma. ‘’ dedi Yaşlı Umur.
Köse oturan adamın önüne diz çöküp elini eline alıp, öptü. Daha sonra alnına koydu. Bu veda artık bir başkaydı. İlk kez ayrılmıyorlardı. Köse daha öncede Anet’ten ayrılmıştı ve oldukça uzun süre gelmediği olmuştu. Bu sefer, eğer Yıldız onla gelmeyi kabul ederse Anet’e geri dönmek pek akıl karı olmazdı. Bunun farkındaydı.
Dükkandan çıktığında Yıldız’ın evine yöneldi. Yolda ona anlatırken kullanacağı kelimeleri düşündü. Bu yüzden yoldan geçerken hırlayan köpekleri ve dilenen adamı fark etmedi.
Yine kapının önünde bekledi. Hanın içine girip, kalabalıktan yararlanarak yukarı çıkan merdivenlerden hızlıca çıktı. Bu hana girmek onun için hayatını tehlikeye atmaktı. Yıldız’ın babası onu fark ederse Köse’yi öldürmemek için hiçbir sebebi yoktu.
Odanın kapısını çalıp, ‘’ Yıldız, benim. ‘’ dedi. Ses seda çıkmayınca, tekrar seslendi. Bu sefer içerideki hareketliliği hissetti. Kapı hafifçe açılıp,
‘’ Ah, sen misin? Ne oldu hemen mi gidiyorsun? ‘’dedi Yıldız. Kapıyı kapatmadan laf ettiği için pişman olsa da, bu ikinci ziyaretin etkisi ile unutuverdi. Hemen Köse’yi içeri alıp, kapıyı kapattı.
‘’ Korkma, yarın yola çıkıyorum. ‘’
‘’ Peki ne oldu? ‘’
Köse dizlerinin üzerine çöktü. Evet, belki tam anlamı ile evlenme teklifi etmiyordu ama hayatının geri kalanını onunla geçirmesini isteyecekti. Yıldız şaşırdı ama sesini çıkarmadı. Sadece Köse’yi izledi.
‘’ Bunu senden istemek belki bencillik olacak ama senden ayrı kalmak, başkasının olman bana ölümü hatırlatıyor. Bu yüzden yarın çıkacağım yolculukta benimle gelmeni istiyorum. ‘’
Yıldız’ın gözleri doldu. Bunun sebebi anın duygusallığımı yoksa teklifinin zorluluğumu emin değildi. Köse ona hayatının geri kalanını nasıl geçireceğini soruyordu. Sevdiği adamla mı yoksa babasının laik gördüğü kişiyle mi? Köse’yi gerçekten seviyordu, tüm kalbi ile. Başını yastığa her koyduğunda onu düşlüyor, yanında yatmasını diliyordu. Babası, ona hiçbir zaman kötü davranmamıştı. Çok ilgili bir baba olduğunu söyleyemezdi ama bu onu kötü bir baba yapmazdı.
Köse gözlerini dikip ona bakıyordu. Yıldız’ın dudakları hafifçe aralandı.
‘’ Bu karar beni, seni veya hayatımızdakileri nasıl etkiler bilmiyorum, tek bildiğim senin yanında kendimi iyi hissetmem. Seninle geliyorum. ‘’ dedi Yıldız.
Köse ilk önce kafasını eğip yaratıcısına şükretti. Ardından ayağa kalkıp sevdiği kıza doyarcasına sarıldı.
***
‘’ Bizi geçiyorum, kıza acımıyor musun? O kadar yolda kız perişan olur. ‘’
‘’ Onu korurum. ‘’
‘’ Tek başına mı? ‘’ Bu laf Köse’yi incitmişti. Bunca zaman birlikte omuz omuza yol almışken bu laf hiç yerinde olmamıştı.
‘’ Beyler, sakin olun. ‘’ dedi Atsız, o ana kadar hiç konuşmamış, iki arkadaşını kendi halinde bırakmayı tercih etmişti.
Tozlu evde, bu üç adam birbirlerinin suratlarına dahi bakmadan öylece ayakta beklediler. Ateşin sesinden başka çıt çıkmıyordu. Köse ve Timur’un burun delikleri iyice büyümüştü. Timur görevin tehlikede olduğunu ve bu kızın ayak bağından başka bir şey olmayacağını düşünüyordu.
‘’ Bir ev kızı. Ne kılıç tutar ne de bir yük taşır. ‘’ dedi yarım ağızla Timur.
‘’ O kızın adı var. Yıldız. ‘’ dedi pişman olsa da Köse.
Köse, Timur’a anlam veremiyordu. Yaptığının doğru bir hareket olmadığını biliyordu ama başka çaresi de yoktu. Her zaman birbirine destek olan bu adamlar akşam zamanında birbirlerinin gırtlaklarına sarılacak kadar nefret besler olmuşlardı.
Timur, dışarı çıkıp demirciye uğrayacağını söyledi. Ama Timur aslında düşünmek için ondan uzaklaştığını biliyordu.
Atsız, ‘’ Siniri çabuk geçer biliyorsun. ‘’
‘’ Başka çarem yoktu, Atsız. ‘’
‘’ Anlıyorum ama sende Timur’u anla. Zaman ver, her şey yola gelecektir. ‘’
Maceraperestler, hazırlıklarını yapmaya başlayıp, yataklarına yayıldılar. Atsız’ın horlama sesi tez duyuldu. Köse ise Timur’un geldiğini duyunca rahatlıkla uyudu.
GÖREV
Anet Kralı Gökay, Timur, Köse ve Atsız’a görevin emrini verdiğinde Timur onur duyarken, Köse ve Atsız ayak işi olduğunu düşünmüşlerdi. Ne de olsa bu üç maceraperest büyük zorlukları atlatmıştı. Anet Dağlarını keşfetmiş, Üçay adalarında bulunan elmasları, Ayaz Bucak ve Akarhan’nın ellerinden kurtarıp kendi ülkelerine; Anet’e kazandırmışlardı. Şimdi ise uzun ama tehlikelisiz olan bir göreve başlayacaklardı. Kral’ın gördüğü rüyayı Şamanlara yorumlatmak için Şamanlar Adası’na gideceklerdi. Aslında bakıldığında görevleri rahatlıkla geçecek gibi durmuyordu. Çünkü Şamanlar Adası ile aralarında Ayaz Bucak, Bigan ve Akarhan bulunuyordu.
‘’ Ne yani, bizler bu kadar önemli görevlerden sonra ayak işleri mi yapacağız? ’’ diye söylediğinde Atsız, Timur ağzını açıp tek kelime etmemişti. Köse ise desteklercesine kafasını sallamıştı. ‘’ Bu işi çok rahatlıkla sıradan bir askerde yapabilirdi. Hatta ata binen herhangi biri. Neden biz? Daha yeni Anet’ e gelmişken.’’
‘’ Söylenmek bir şey değiştirmeyeceği için bence susmalısın. Hatta hazırlanmaya başlasan daha iyi ilk fırsatta yola çıkacağız. Aslında nasıl gideceğimize karar versek hiç fena olmaz. Fikri olan var mı? ‘’
Köse, ’’ Üçaylara kadar Gemi ile geçelim, böylece düşmandan uzak durmuş oluruz. Ardından bir şekilde Akarhan topraklarına geçip, Geçit’in ağzından Gökdeniz tarafına geçeriz. Bu en risksiz gibi duruyor. ‘’
‘’ Aklı olabilirsin. Ancak Üçaylardan Akarhan’a nasıl geçeceğiz? ‘’ diye sordu Atsız.
Timur, ‘’ Ticaret gemilerini kullanabiliriz. Ayaz Bucak ve Akarhan’dan çok fazla gemi gidiyor. ‘’
‘’ Tamam o zaman, Ben şimdi limana gidip bir gemi ayarlamaya çalışacağım. ‘’
‘’ Dikkatli ol Köse, biliyorsun bu görev gizli. ‘’ dedi Timur.
Köse arkasını dönüp giderken sadece elini kaldırdı.
Köse limanda bir kaptan ile görüşmeden önce, aklında olan işleri yapmaya koyuldu. Soğuk Anet havası, insan tenini resmen haşlıyordu. Bu yüzden tüm halk yüzlerini örtecek giysiler giyiyordu. Çarşının ahşap evlerinin arasına girince yoğun kar ayaklarının altında biraz olsun azalmıştı. Bir hana girip pek kimseye görünmeden üst kata çıktı. Düz koridordan ikinci kapının önünde bir süre bekledi. Kapıyı hafifçe çaldı.
‘’ Yıldız, benim. ‘’
Kapının arkasında bir telaş yaşandı ve kapının sürgüsü hafifçe çekilip kapı aralandı. Kömür karası saçlarıyla bir kız çıktı. Hiç ses çıkarmadan Köse’yi içeri alıp, ardından kapıyı hızlı ama sessizce kapadı.
‘’ Köse, ne işin var bu saatte burada? ‘’
‘’ Gidiyorum, seni görmek istedim. ‘’
‘’ Nereye? Daha yeni geldin.’’
‘’ Uzun hikaye, seni bekletiyorum ama bil ki en az senin kadar bende seni istiyorum. ‘’
‘’ Beklemek biz kadınların kaderi olmuş Köse. Alışkınız biz. Olmasak bile alışırız. ‘’
‘’ Bu laf nedir? Ne demek istiyorsun? ‘’
‘’ Seni seviyorum Köse, hem de her şeyden çok. Gök Tanrı şahidim olsun. Ama hayatımın ipleri sadece benim elimde değil. Seni beklerim anlıyor musun? Yıllar sürse de beklerim. ‘’
‘’ Lafı uzatıyorsun. ‘’
‘’ Babam beni başkasıyla sözlemeyi düşünüyor. ‘’
Bir sessizlik oldu. Tahta duvarları geren rüzgarın ıslığı duyuldu bir an. Köse’nin tüm yüz hatları gerilmiş. Konuşmak istedi ama söyleyecek kelime bulamadığından susmayı tercih etti.
‘’ Üzgünüm Köse, ‘’ dedi Yıldız.
‘’ Sen, benimsin. Asla ama asla bir başkasının olamazsın. Anlıyor musun? ‘’
‘’ Bu ne benim ne de senin seçimin Köse, seni sevdim, biliyorsun. ‘’
‘’ Bundan asla şüphe etmedim. ‘’
‘’ Biliyorum. Ama babam beni başkasına düşünüyor. Babama hayır diyemem. ’’
‘’ Bir yolunun bulacağım söz veriyorum. ‘’
‘’ Nasıl? Bana gideceğini söyledin. Gidip gelmen ayları hatta yılları alır. ‘’
‘’ Bulacağım dedim. ‘’
İkisi de boyunlarını eğip, öylece durdular. Köse, ‘’ Gitmem gerek. ‘’ dediğinde, Yıldız kapıyı açtı. İki sevgili göz göze gelip birbirlerinden ayrıldılar.
Ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Ne yapsa Yıldız’ı kurtarıldı.Yıldız’ın babası asla ama asla Köse’ye kızını vermezdi. Köse’yi ipi kopmuş köpeğe benzetir her gördüğü yerde Serseri diye bağırırdı. İmkansızdı onların ilişkileri.
Görev için gemi ayarlaması gerekliydi. Bunun için limana doğru ilerledi. Anet soğuk bir iklime sahipti. Kar pek erimezdi. Güneşli günler az, soğuk kış geceleri ise uzundu.
Balık Anet halkının tek geçim kaynağıydı. Yıllın tamamında denize açılır, avlanırlardı. Liman bu yüzden her zaman kalabalık olurdu. Denizcilerin bağrışları şehirde yankılanırdı. Liman her zamanki halinde devam ederken, Köse kalabalığa karıştı. Birkaç tanıdığı denizci vardı. Önce onlarla görüşüp, en iyi şekilde yolculuklarını sürdürmelerini sağlayacaktı.
Kaptan Kazan’nın yanına gitti. Kömür karası kaşlara, sahip olan Kaptan, tam bir Anetliydi. İri gözler ve soluk ten. Oldukça fazla sakalı vardı.
‘’ Kaptan? ‘’diye seslendi. Adam pek dinlemedi. Malları sayıyor bir yandan da çalışanlara emirler yağdırıyordu. Köse ikinci kez seslendiğinde adam yan gözle ona baktı ve yüzünde bir gülümseme oluştu.
‘’ Ooo, kimleri görüyorum. ‘’
‘’ Merhaba Kaptan. ‘’
‘’ Merhaba, merhaba. Bakıyorum da hala yaşıyorsun. Yeni mi geldin? ‘’
‘’ Oldu biraz, sen nasılsın ondan bahset. ‘’
‘’ Boş ver beni. Ne oldu? Niye geldin yanıma. ‘’ dedi kaptan gülerek.
‘’ Ne bu kovarcasına kaptan? ‘’
‘’ İşin düşmese gelir misin yanıma Köse? Hadi söyle. ‘’
Kaptan’nın bu davranışı Köse’yi şaşırtmıştı. Ama adamın sözünü dinleyip konuyu açtı.
‘’ Üçaylara gitmemiz gerekiyor. ‘’
‘’ Neden? ‘’
‘’ Nedenin bir önemi var mı? ‘’
İş ciddiye binmişti. Az önceki samimi konuşma artık iki olgun adamın iş görüşmesi gibiydi.
‘’ Benim gemime binecekseniz, evet var. ‘’ dedi Kaptan.
Geçen birkaç saniyeden sonra aklındaki yalanlardan biri ağzından döküldü.
‘’ Orada yaşamaya başlayacağız. ‘’
‘’ Vay, bunu beklemiyordum ‘’ dedi Kaptan.
‘’ Aniden verilen bir karar oldu. ‘’
‘’ Tamam, başımın üzerinde yeriniz var. Ancak yarın sabah yola çıkıyorum. Tam gün doğumunda.’’
‘’ Bize uyar. Yarın gün doğumu. ‘’ diye yineledi Köse.
‘’ Aynen. Kaç kişisiniz? ‘’
Köse üç diyecekti ki aklında takılı kalan Yıldız geldi bir anda. Kurtuluşları olabilir miydi onların. Yıldız fikrine ne derdi peki? Hiçbir şey kesin değildi ama kaybedecek bir şeyi yoktu. Bu yüzden Kaptan’a ‘’ Dört kişiyiz. ‘’ dedi.
Yaptığının doğruluğunu düşünmeden edemedi. İlkte Yıldız’ın fikri ne olacaktı. Evet deme ihtimali vardı ama olumsuz ihtimal daha fazla geliyordu gözünün önüne. Ailesine bağlıydı ve ona bir tercih sorusu soracaktı. Tabi Atsız ve Timur da vardı. Göreve bir kızı dahil etmişti ki bu özellikle görev aşkıyla yanan Timur’u oldukça kızdıracaktı.
Limandan uzaklaşmadan önce yolculuk için gerekli eşyaları temin etmesi gerekiyordu. Bu yüzden küçük bir dükkana doğru yol aldı. Bu dükkanda çocukluk zamanında çalışmıştı. Sahibi ona her zaman iyi davranmıştı. Yaşlı Umur. Artık ölümü bekler olmuştu. Hali git gide içler acısı oluyordu ama her şeye rağmen çalışmaya devam ediyordu. Bu da Köse’nin gözünde saygınlığını arttırıyordu. Yaşlı Umur’un dükkanı limanın sonunda kalan sokağın köşesindeydi. Kar çok yoğun olduğunda kapanacak bir kapısı vardı. Dükkan göründüğünde Yaşlı Umur’da oradaydı. Kar küreği ile kapının önüne birikmiş karları temizliyordu. İki yürek attıktan sonra soluklanmak için duruyordu. Köse onu görünce adımlarını hızlandırdı. Yanına varınca,
‘’ Artık bırakmalısın şu işi. ‘’ deyip aldı küreği elinden.
‘’ Kim yapacak bunca işi. ‘’
‘’ Bir çırak alsana. ‘’
‘’ En son aldığım gibi kasayı boşaltım tüysün, diye mi? ‘’
‘’ Tamam, tamam. ‘’
‘’ Gelmedi bir daha senin gibi bir çocuk. Şöyle ayaklarımı uzatıp otururken işleri yapacak. ‘’ dedi.
Köse gururlandı. Eski, çalıştığı zamanlara gitti. Çarpık bacak bir çocukken girmişti bu dükkana çalışmaya. İkinci el ne ararsan bulurdu burada. Sabahları iş başı yaptığında ne ara akşam olurdu anlamazdı. Eğlenceli bir dünya gidiydi. Hiç görmediği eşyaları burada görmüştü. Paslı, küflü birçok eşya. Kendine has kokusu olan bu dükkan her zaman içini açar ve güven duygusuna kapılırdı.
‘’ Alacaklarım var. ‘’
‘’ Dükkan senin. Eline sağlık. ‘’ dedi küreği işaret ederek. Köse elindeki küreği kapıya dayadıktan sonra içeriye girdi.
Dükkan içinde bulunan eşyalarla koridorlara ayrılmıştı. Büyük eşyaların üzerinde yığınla ıvır zıvırlar vardı. İçerisi karanlıktı çünkü camların önünün de eşyalar vardı. Bir iki bıçağı kemerine takıp, hastalıklar için hazırlanmış sıvıların olduğu tarafa geçti. Bunları Bigan’dan getirtiyordu Yaşlı Umur, oldukça pahalıydılar. Belli başlılarından az az olarak yerde bulduğu çantanın içine attı.
Yaşlı Umur içeride masasına oturup, Köse’yi izliyordu.
‘’ Yolculuk nereye? ‘’
‘’ Üçaylara.’’
‘’ O zaman yeşil sıvıdan al. Uzun deniz yolculuklarında faydası olur. ‘’ dedi Yaşlı Umur.
Kendisinden daha çok Yıldız için almak istedi ve tekrar ilaçların olduğu kısıma yöneldi.
‘’ Ne zaman dönersin. ‘’
‘’ Bilmiyorum. ‘’
‘’ Eee, yolun açık olsun o zaman. Göktanrı’nın ışığından ayrılma. ‘’ dedi Yaşlı Umur.
Köse oturan adamın önüne diz çöküp elini eline alıp, öptü. Daha sonra alnına koydu. Bu veda artık bir başkaydı. İlk kez ayrılmıyorlardı. Köse daha öncede Anet’ten ayrılmıştı ve oldukça uzun süre gelmediği olmuştu. Bu sefer, eğer Yıldız onla gelmeyi kabul ederse Anet’e geri dönmek pek akıl karı olmazdı. Bunun farkındaydı.
Dükkandan çıktığında Yıldız’ın evine yöneldi. Yolda ona anlatırken kullanacağı kelimeleri düşündü. Bu yüzden yoldan geçerken hırlayan köpekleri ve dilenen adamı fark etmedi.
Yine kapının önünde bekledi. Hanın içine girip, kalabalıktan yararlanarak yukarı çıkan merdivenlerden hızlıca çıktı. Bu hana girmek onun için hayatını tehlikeye atmaktı. Yıldız’ın babası onu fark ederse Köse’yi öldürmemek için hiçbir sebebi yoktu.
Odanın kapısını çalıp, ‘’ Yıldız, benim. ‘’ dedi. Ses seda çıkmayınca, tekrar seslendi. Bu sefer içerideki hareketliliği hissetti. Kapı hafifçe açılıp,
‘’ Ah, sen misin? Ne oldu hemen mi gidiyorsun? ‘’dedi Yıldız. Kapıyı kapatmadan laf ettiği için pişman olsa da, bu ikinci ziyaretin etkisi ile unutuverdi. Hemen Köse’yi içeri alıp, kapıyı kapattı.
‘’ Korkma, yarın yola çıkıyorum. ‘’
‘’ Peki ne oldu? ‘’
Köse dizlerinin üzerine çöktü. Evet, belki tam anlamı ile evlenme teklifi etmiyordu ama hayatının geri kalanını onunla geçirmesini isteyecekti. Yıldız şaşırdı ama sesini çıkarmadı. Sadece Köse’yi izledi.
‘’ Bunu senden istemek belki bencillik olacak ama senden ayrı kalmak, başkasının olman bana ölümü hatırlatıyor. Bu yüzden yarın çıkacağım yolculukta benimle gelmeni istiyorum. ‘’
Yıldız’ın gözleri doldu. Bunun sebebi anın duygusallığımı yoksa teklifinin zorluluğumu emin değildi. Köse ona hayatının geri kalanını nasıl geçireceğini soruyordu. Sevdiği adamla mı yoksa babasının laik gördüğü kişiyle mi? Köse’yi gerçekten seviyordu, tüm kalbi ile. Başını yastığa her koyduğunda onu düşlüyor, yanında yatmasını diliyordu. Babası, ona hiçbir zaman kötü davranmamıştı. Çok ilgili bir baba olduğunu söyleyemezdi ama bu onu kötü bir baba yapmazdı.
Köse gözlerini dikip ona bakıyordu. Yıldız’ın dudakları hafifçe aralandı.
‘’ Bu karar beni, seni veya hayatımızdakileri nasıl etkiler bilmiyorum, tek bildiğim senin yanında kendimi iyi hissetmem. Seninle geliyorum. ‘’ dedi Yıldız.
Köse ilk önce kafasını eğip yaratıcısına şükretti. Ardından ayağa kalkıp sevdiği kıza doyarcasına sarıldı.
***
‘’ Bizi geçiyorum, kıza acımıyor musun? O kadar yolda kız perişan olur. ‘’
‘’ Onu korurum. ‘’
‘’ Tek başına mı? ‘’ Bu laf Köse’yi incitmişti. Bunca zaman birlikte omuz omuza yol almışken bu laf hiç yerinde olmamıştı.
‘’ Beyler, sakin olun. ‘’ dedi Atsız, o ana kadar hiç konuşmamış, iki arkadaşını kendi halinde bırakmayı tercih etmişti.
Tozlu evde, bu üç adam birbirlerinin suratlarına dahi bakmadan öylece ayakta beklediler. Ateşin sesinden başka çıt çıkmıyordu. Köse ve Timur’un burun delikleri iyice büyümüştü. Timur görevin tehlikede olduğunu ve bu kızın ayak bağından başka bir şey olmayacağını düşünüyordu.
‘’ Bir ev kızı. Ne kılıç tutar ne de bir yük taşır. ‘’ dedi yarım ağızla Timur.
‘’ O kızın adı var. Yıldız. ‘’ dedi pişman olsa da Köse.
Köse, Timur’a anlam veremiyordu. Yaptığının doğru bir hareket olmadığını biliyordu ama başka çaresi de yoktu. Her zaman birbirine destek olan bu adamlar akşam zamanında birbirlerinin gırtlaklarına sarılacak kadar nefret besler olmuşlardı.
Timur, dışarı çıkıp demirciye uğrayacağını söyledi. Ama Timur aslında düşünmek için ondan uzaklaştığını biliyordu.
Atsız, ‘’ Siniri çabuk geçer biliyorsun. ‘’
‘’ Başka çarem yoktu, Atsız. ‘’
‘’ Anlıyorum ama sende Timur’u anla. Zaman ver, her şey yola gelecektir. ‘’
Maceraperestler, hazırlıklarını yapmaya başlayıp, yataklarına yayıldılar. Atsız’ın horlama sesi tez duyuldu. Köse ise Timur’un geldiğini duyunca rahatlıkla uyudu.