Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Logatti

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Poseidon'un Görevi | Kızıl Çöl
« : 22 Haziran 2013, 20:53:23 »
Merhabalar!

İlk öyküm uzun soluklu öyküm Poseidon'un Görevi ile karşınızdayım. Bu öyküden daha önce yazdığım ama nice sebeplerden dolayı yarım kalan birçok öyküm var. Bunun özel yanı ise daha önce hiçbir yerde yayınlamamış olmam, ve Okyanus Gözlü Poseidon'a olan sevgim. O adama aşığım  :lve Aslında bu öykünün aşkla pek alakası yok ama olsun. Sonuçta Poseidon benim parmaklarımın ucunda :D Neyse daha fazla saçmalamadan sizi öykümle başbaşa bırakayım ^^



Sessizliğin hakimiyet sürdüğü topraklardaydım. O'nu aramak tam bir çaresizlikti. Sarı güneş tam tepede, alnımdan düşen ter damlalarını aydınlatmakla meşguldü. Değil tek bir ağacın, tek bir insan ya da Tanrı vergisi yapının bulunmadığı çöl ortamında, dizlerime kadar kızgın kuma batmış şekilde ilerlemeye çalışıyordum. Gökyüzü kızgın kumların ona bahşettiği özel kahverengi, turuncu bir renkteydi. Gökyüzü öyle berraktı ki tek bir bulut dahi yoktu. İlerledikçe gücümün tükendiğine şahitlik ediyordum ama lanet olası inançlarım ve kısa süre önce verdiğim geri dönülmez yeminim yüzünden devam etmeye zorlanıyordum. Şayet olur da bulamazsam nasıl O'nun karşısına dikileceğimi düşünemiyordum bile. Anlaşılan beni zorlayan şey, inançlarım ve yeminim dışında asıl etken korkularımdı.  O ki, yıkıntıların ve sonsuz suların tek Tanrısı ve bana deniz kabuğundan can veren Tanrı; O ki tek başına koca bir medeniyeti yok etmiş bir ilah! Nasıl olur da karşısına dikilip benim zayıf anımı bağışlamasını isteyebilirim ki... Ama yolun sonuna geldiğimi hissediyordum. Burada öleceğimi ve naif bedenimin kızgın kumların altında çürüyeceğini, ruhumun ise hakkettiği yere; Cehenneme gideceğini görür gibiydim. Güneş derimin her santimetre karesini acıyla isyana teşvik ederken, duyduğum korku da içimi eritiyordu.

Daha ileriye gidemezdim... durdum. Ve içimden geçen o ilahi kelimeyi söyledim, ''Poseidon...''    gözlerimi kapattım ve dipsiz bir kuyuya düşerken ki kendimi izledim. Karşımda ki ben bitmesi için bana yalvarıyordu. Bitir diyordu bitir... Ama bitiremezdim. Çünkü kuyu dipsiz değildi. Sonunda alevden bir dağ vardı. Vezüv gibi yok etmeye planlanmıştı. Bu seferki ise bendim, bir imparatorluk değildi. Bitemez dedim. Ama anlatamıyordum. İçimi boşluk duygusu kapladı ve karnımdan başlayarak tüm vücudum içe çekilmeye başladı.

''Uyan, uyan kızım'' ... Ama olamazdı. Burada yalnızdım. Bu ses kendi içimdeydi galiba. Ama tanımadığım bir sesti. Kadife gibiydi, yumuşaktı ve şefkatle söylenmişti. Yaşlı bir erkeğin sesini  andırıyordu. Kuyu bulanıklaşıyor ve sesler daha da berraklaşıyordu. Bu sefer ki sesler karışıktı. Ve bilmediğim bir dildi. Tekrar aynı ses kulağıma geldi, '' Rüyaydı, sadece rüya hadi uyan. ''. Dediğini yapmaktan başka çarem yoktu, gözlerimi açtım. Evimdeydim. Turuncu duvarlar en sevdiğim insanların resimleriyle doluydu. Karşımda duranlar ise tanımadığım dilde konuşan insanlar değildi. Ailemdi; abim, kardeşlerim, annem ve dedem. Konuşan kişinin dedem olduğunu anlayınca içimi bir ferahlık kapladı. Hiçbiri gerçek değildi. Bir rüyaydı ve anlaşılan son okuduğum kitabında etkisinde ki bir rüyaydı. Keşke gerçek olsaydı diye geçirdim içinden, ama sonra Poseidon'u düşündüm... Onun öfkesini ve benden istediği şeyi... Kaybolmuş ruhunu istiyordu ve onsuz gelmememi istiyordu. Beni bilmediğim bir çöle göndermişti. Sonsuz bir çöldü. Ve tam ortasında O'nun ruhu vardı...

Tekrar odaya döndüm. Hepsinin yüzünde aynı endişe vardı, dedem hariç. Hala bana şefkatle bakıyordu. ''Hadi biraz rahat bırakın onu. Dışarı, dışarı!'' dedi içeridekilere. Hepsini dışarıya çıkarıp kapıyı kapattık sonra bana baktı, yüzündeki şefkat ifadesi gitmiş, yerini korku ve en-   dişe dolu bir ifade almıştı. '' Neredeydin.'', '' Ne?'' gerçekten anlamamıştım. Az önce rüya olduğunu söylememiş miydi? '' Poseidon. Seni nereye gönderdi. Neyi araman için söyle çabuk.'' dedi. Sesi çatladı çatlayacak gibiydi. Yüzündeki her kırışıklıktan korku gölleri taşıyordu. Neye uğradığımı şaşırmış bir sesle '' Rüya değil miydi? Gerçek miydi!'' dedim. Cevap vermedi sadece yüzünü daha önce hiç onu görmediğim şekilde kastı...

Sayfa: [1]