Seçki de ve bloglarda yazılan, çeşitli paylaşım sayfalarında ve ya facebook da beğenerek okuduğum yazıların muhakkak ödüllendirilmesi; varsa irite eden yönlerin yazının sahibine iletilmesi gerektiği kanısındayım. Aslında akıllarda yer eden yönlerin ya da lüzumsuz olan tarafların, anlaşılamayan yerlerin sorulması ve ya dikkatlerden kaçan küçük şeylerin yazı sahibine iletilmesinde, yazıyı yazan kişinin gelişimi yönünde fayda sağlayacağını düşünüyorum. Bu yazarı mutlu ederken çalışma azmine katkıda da bulunacaktır. İnancım bu yönde ama siz bir şey anlatırken başka bir şey anlayan; ya da tam değindiğiniz noktaya ulaşamadan eleştirdiğiniz kişiyi savunanlar bu durumu zorlaştırıyor, hatta imkansız kılıyor bazen.
Kendimi vererek okumak ve düzgün yorumlar yaparak yazara katkıda bulunabilmek aslında benim için çok önemli. Fakat gözüme takılan yerleride yazarla paylaşabilmeyi sorular yöneltip tahminlerde bulunabilmeyi, tam anlamlandıramadığım yönleri yazarın kendi ağzından dinlemeyi, kendi sözleriyle yönlendirilmeyi çok isterim. Ama günümüz insanının kibirli yaklaşımı, farklı bakış açılarını görmekten korkması, alçak gönüllülükden yoksunluğu kimi zaman bende ki yorum yapma isteğini yok ediyor. Oysa iyi ya da kötü benimde bir fikrim var. Yazar denen şahsına münhasır kişinin de benim duygu dünyamda büyük bir yeri varsa, elbette ki onunla sohbet edebilmek ve yargılama yapmadan sıkılıp usanmadan benimle bütünleşebilmesini isteyenlerdenim bende. Kimi zaman bunu becerebiliyor olsakta çoğu yazar arkadaş buna izin vermiyor maalesef. Çünkü taktıkları at gözlükleriyle baktıkları yaldızlı aynalarda sadece kendilerini görmekle meşguller.
Bazen yorumlarımı iskeleden birilerine ulaştırıyorum. Fakat şu ana kadar seçkide okuduğum 40 dan fazla hikayeye yorum yapmadım. Beğenmediklerime de Begendiklerime de bir şeyler karalayabilmeyi isterdim aslına bakarsanız. Maalesef birtakım noktalar beni bundan alıkoydu. Aslında çekindim demek daha doğru olur. En sıkıntı duyduğum konu ise seçki de önemli yöneticilerin yazmış oldukları hikayeleri değerlendirememekle alakalı oldu. Yanlış anlaşılmaktan, şirin görünmek için bir şeyler söylemiş gibi olmaktan büyük yeis duyuyorum aslını isterseniz. Bu nedenle seçki de yer alan devasa güzel öykülere yorum yapmaktan alıkoyuyor bu durum beni. Özel mesajla rahatsız ederim düşüncesinden ötürü kimseye bir şeylerde söylemedim. Bu nedenle görüşlerimi kendime saklayıp, zamanı geldikçe öneriler yapmakla yetineceğim. '^^'
Abuk subuk, mesaj sayısını yükseltme kaygısıyla yorumlar yapanlara ve ya anlamsız yönde, insanı yaralamaya ya da şevkini kırabilecek tarzda yorum yapmaya da karşıyım. Oysa bazen, yazıyı sadece olumsuz nokta bulmak için mercek altına aldığı belli olan eleştri stillerine rastlıyorum. O kadar açık bir sureti var ki yazılan satırların, ne insanda yazma şevki kalır o yorumdan sonra, ne de paylaşma azmi bulur yazar kendinde.Yani yalnızca hata aramak için yapılan yorumlar ne kadar uzun olsa da (ki uzun yorum içi boş olduktan sonra hiç bir şey ifade etmiyor.) maalesef yazarıda yorumlayanı da bir yerlere ulaştırmıyor.
Kayıp rıhtımda bunu bir noktaya kadar aşabildim. Alçak gönüllü tavırları ve sıcak yaklaşımlarıyla, kendine özgü kişiliğiyle saygı duyduğum Sevgili M. İhsah Tatari buna güzel bir örnek oldu. Bir yorumun ardından kısada olsa üç beş satırla o yorum üzerine sohbet edebilmek fikirlerinizi kanlı canlı samimi bir yazın işçisiyle paylaşabilmek hem bana onur verdi hemde bir yazarın nasıl olması gerektiği konusunda ki düşüncelerimi pekiştirdi. Herkes herşeyi eşit oranda bilir ya da aynı şekilde bir düşünce tarzı sergiler diye bir kaide yok. Farklı da bakabiliriz. Ama rahatca yorum yapabildiğimiz ve yaptığımız yorumlara bir cevap alabildiğimiz sürece o yazara bağlanır ve takipçisi oluruz diye düşünen gruptanım.