Bence burada sorunun kaynağı sansür, yasaklama vs. değil, ideolojik ya da başka sebeplerden doğan güvensizlik. Açıkça söylemek gerekirse güvendiğim biri "Senin iyiliğin için bazı yasaklar koyacağım," dese, ona olan güvenimden dolayı hem bu yasakları benim iyiliğim için koyacağına hem de bu yasakları ilerletip despotça bir hale getirmeyeceğine, hem bunların sözde yasak özde koruma olacağına yani sonuçta benim bu işte maddi ya da manevi kazançlı çıkacağıma inanırım, buna güvenirim. Ama tam tersi olsa, güvenmediğim biri, elinde de gücü bulundurduğundan dolayı bana yasak koymaya kalkışırsa elbette buna tepki koyarım, ilerde bu yasakların ilerletileceğinden, hayatımın zindan olacağından korkarım ve en önemlisi de bunların benim yararıma değil de karşı tarafın bazı çıkarlarından dolayı konduğuna inanırım.
Şimdi, kimse bilgiçlik veyahut objektiflik taslamamalıdır bu konuda. Herkes biraz kendi ruhunu derinden araştırsa tek sorunun ideolojik güvensizlikler ya da tam tersi, sonsuz bir güven olduğunu anlayacaktır. Bunun dışında, "Özgürlüğümüz elimizden alınıyor" ya da tam tersi bir görüşün cümlesi olan "Çocuklarımız ahlaklı yetişecek," tarzındaki söylemler bu güvensizlik veya güvenin yansıması, insanın kendini rahatlamasını sağlayan bir araçtır. Elbette arada güven kavramından doğan bir "reddetme" ya da "kabul etme" içgüdüsüyle hareket etmeden, etraflıca, artıları eksileri bir yana koyarak, hakşinas bir şekilde bu konuda konuşanlar vardır. Ama henüz görmedim, sadece olduğuna inanıyorum.