"The Artist, sinemanın on yıllar içerisinde ayrılan, dallanan, budaklanan tüm türlerinin öncesine, bir nevi sinemanın taş devrine götürüyor izleyenleri ve bu muhteşem icadın henüz “sanat”, “eğlence” olarak ayrışmamışken ki saflığını, etkileme gücünü gösteriyor. Her ne kadar ciddi eleştirmen dostlarımız itiraz edecek olsa da lamı cimi yok, sinema her zaman içinde sanat barındıran bir eğlencedir. Böyle başladı ve devam ediyor. Ciddi sinema eleştirmenlerinin en bayıldığı şey, seyirciyi film izleyerek eğlenmekten utandırmak olmuştur her daim… Yönetmen Michel Hazanavicius’un tek derdi, 1920’lerin naifliğini koruyacak basit, bilindik bir hikaye ile seyirciyi sinemasal zaman tüneline sokmak olmuş. Tarsem’in The Fall’ı, Martin Scorsese’in Hugo’su da benzer saygı duruşları içerir ama The Artist’in amacı saygı duymak değil, o olmak…"