"Öncelikle Raizo, senden çok daha dikkatli olmanı beklerdim. Paul böyle patavatsız yetiştirmemişti seni! Ne idüğü belirsiz iblislerin, ruhların peşinden yalnız başına gitmek, onlarla tek başına yüzleşmek, üstelik ne yaptığını bile doğru dürüst bilmeden! Dua et ki şansın yaver gitmiş; ama bir sonraki sefere böyle olmayabilir!"
İşte korktuğumun başıma geldiği an! Neyse ki hemen sakinleşti Joseph baba.
"Bir an için Faye dediğin zaman Faye Laraye'den bahsettiğini sandım. Son günlerde sanki tüm dünya bir olmuş bu kızı arıyor. İlginç bir tesadüf olmuş senin bu eski-şeytanının da Faye adında bir kızı seçmiş olması. Belki de bir bağlantısı vardır, kim bilir... Neyse. Anlattıklarından çıkaramadım nasıl bir kötü ruhtan bahsettiğini. Ama gerçekten de söylediklerinde haklıysa ve eskiden bir şeytandıysa, artık neden değil? Eski gücünün ne kadarına sahip acaba? Kızın bedeninden çıkıp gitmesi büyük yazık olmuş. Pek çok soruya cevap olabilirdi belki."
Joseph babayı dikkatlice dinledim. Havada gizem kokusu vardı.
"Sana söylediği şeye gelince... Aradığın cevabın bir kısmı bende; ama maalesef tamamı değil. Paul o haçı sana bırakırken biliyordu ne kadar kıymetli bir miras bıraktığını. Bana da söylemişti. 'Bu haç onu gerektiği zaman gerçeğe götürecek' demişti. O zamanlar anlamamıştım ne dediğini; ama bana kalırsa o haç bir sembol ve muhtemelen Faye kızının içindeki ruh da o sembolü taşıyan bir grup insandan korkuyordu. Öte yandan, neyin sembolü olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Araştırabilirim istersen, sorabileceğim birkaç yer var... ama zaman alır
Tabi ya, kolye! Bunu nasıl anlayamamıştım! Faye'nin içine giren kötü ruhun en başından beri korktuğu şey, ben değil kolyeymiş meğer. Kafamda binbir çeşit senaryo uydurmuştum. Faye'nin kolyeye verdiği o tepkilere rağmen gerçeği görememiştim. "Senin onlardan biri olduğunu bilmiyordum" dediği zaman, bende bir farklılık olduğunu düşünmüştüm. Ama şimdi her şey açığa çıkıyordu. Kolyenin üzerinde temsil ettiği şey, her neyse, beni "onlardan biri" gibi göstermişti Faye'ye.
Bir an durup düşündüm. Peki bu denli güçlü bir hazine neden bendeydi? Benden önce neden Paul babamdaydı? Onun ardında sakladığı gerçek neydi? Bu kolyenin asıl gücü neydi?
Bir soru işareti zinciri gibi, bulunan her yeni cevapla, başka soru işaretleri çıkıyordu ortaya. Ama en azından öğrendiğim bu bilgi ile, biraz da olsa kafam rahatlamıştı. Durup derin bir nefes aldım ve aynı anda saçlarımı sola doğru çevirdim elimle. Heyecanlansam, paniğe kapılsam ya da endişelensem, hep saçlarımla oynardım. Bu benim huyumdu. Ellerimi cebime attım ve konuşmaya başladım.
"Anlıyorum, Joseph baba. Bunu öğrenmemiz hem kilise hem de benim için iyi olacak. O yüzden bir araştırma yaparsanız sevinirim. Bir bilgi sahibi olursanız beni bilgilendirirsiniz." Ardından sırtımı dönerek kapıya kadar ilerledim. kapıyı açmadan önce yüzümü Joseph Baba'ya döndüm, sırtımı duvara yaslayarak yüzüme küçük bir tebessüm yerleştirdim. Sesimi kontrol ederek yavaşça konuşmaya başladım. "Son olarak, Joseph Baba, Paul babam size daha önce bahsetti mi bilmiyorum. Benim şu görü yeteneğimle ilgili." Duraksayarak Paul babanın yüzüne baktım. "Bazı zamanlar bir takım değişiklikler oluyor ve yakın geleceği görebiliyorum. Tabi bu benim kontrol ettiğim bir şey değil. Kendi kafasına göre açığa çıkan bir yetenek. Zihin okuma, ilüzyon gibi doğa üstü güçleri devamlı görebiliyorum çevremde. Ama yakın geleceği görebilen biri görmedim daha önce. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?" Tekrar derin bir nefes aldım. "Ayrıca bu yetenek devreye girdiğinde gözlerim samsarı bir renk alıyor. Bana önümüzdeki birkaç dakika içinde olacakları görme yetisi kazandırıyor."
Cevap vermesini beklemeden önce Joseph Baba'ya bir başka soru daha sormalıydım. "Ve Limonlu pasta yediğimi nereden bildiniz?"