Kayıt Ol

Wisquas - Alaz Han

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #45 : 02 Nisan 2012, 22:02:39 »
Cebindeki 1000 kağıdın ağırlığı mutlu ediyordu Alaz'ı. Hiçbir zaman çok dara düşmemişti; ama hocalardan aldığı işler arasında parası bazen sıkıntılı derecede azalabiliyordu. Şimdiyse kirasını vermişti, cebinde istediği gibi harcayabileceği 1000 kağıdı vardı, işin sonunda onu bir bu kadar para daha bekliyordu, ve tabii her şey işvereninin istediği gibi giderse bir de vaadedilen artifakt vardı. Üstelik çok büyük bir ipucuyla başlamıştı işe. Hayat şu an ona güzeldi.

Hüzün Ana telefonunu açmıyordu ki; bu çok da alışılmadık bir şey değildi. Zaten genellikle kendisi görüşmek istediği zaman görüşür, istemiyorsa da kendisini göstermezdi. Alaz her zaman bu görüşmeler konusunda şanslı olmuştu; ama belki de bugün onun şanslı günü değildi. Kafeye doğru yürümeye devam ederken aklına tekrar parası geldi. Acaba cebinde 1100$ ile dolaşmak sakıncalı mıydı? Belki de bir kısmını banka hesabına koymalıydı...

Aklında tüm bu düşüncelerle kafenin kapısına geldiği zaman, girişte gördüğü bir garsona Hüzün Ana'nın içeride olup olmadığını sordu. Garson kafasını salladı.

"Yok ağabey, gündüz sen çıktıktan hemen sonra o da çıktı, bir daha da uğramadı vallahi."

Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #46 : 03 Nisan 2012, 00:33:24 »
Alaz, Hüzün Anayı bulamıyordu ve gecenin bu saatinde hastaneye gitmeside pek mantıklı değildi. Eve gidip yatmaya ve sabah erken kalkmaya karar verdi. Evine doğru yürürken yol üstünde gördüğü ATM  üstünde taşıdığı nakit ile ilgili aklına gelenleri harekete geçirmesine neden oldu ve parasının 900$lık kısmını banka hesabına yatırdı. Eve vardığında genellikle yapmayı sevdiği üzere sıcak suyla duş alıp rahatlayarak yatağına girdi ve saatinin alarmını 07.00’a kurdu.

Sabahın erken saatlerinde alarmın çalmasıyla uyanan Alaz, üstünü giyindikten ve kahvaltı yapmak adına ağzına tıkıştırdığı birkaç peynir ekmek parçasından sonra hızlıca dışarı çıkarak bir taksiye atladı ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine doğru yola koyuldu.

Hastanenin bahçesinden içeri girerken garip bir huzursuzluk içini kapladı ve tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Bu hissiyatın ortamın kendisinden mi, etrafta gördüğü birkaç insanın garip davranışlarından mı yoksa karşılaşması mümkün olan tanımlayamadığı yaratıkla mı ilgili olduğuna dair bir cevabı yoktu.

Alaz hastaneden içeri girince danışmaya giderek “Elif Açar isimli hasta ile görüşmek istiyorum. Bir yakınıyım, kaldığı odanın numarasını öğrenebilir miyim?” diye sordu. Bu sırada olası bir olumsuz cevabı telafi etmek amacıyla avucunun içine 30$ kadar bir para sıkıştırmıştı.  Oda numarasını öğrenmesiyle birlikte odaya doğru harekete geçti.  Alaz odaya doğru ilerlerken her doğaüstü olayda adet haline getirdiği üzere bileğindeki yara izini okşadı. Kapıyı yavaşça açarak içeriye göz attı. Elif Açarın neye benzediğini, odada yalnız olup olmadığını, durumunun ne olduğunu merak ediyordu. Kadını incelerken mümkün olduğunca nazik bir ses tonuyla “Merhaba Elif Hanım, Nasılsınız? Yoksa günaydın mı demeliydim?” diye sordu.

 

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #47 : 03 Nisan 2012, 00:47:22 »
Spoiler: Göster

Taksi parası 15$
Avuca sıkıştırılan para 30$
Büyük bir ipucunun izinden gitmek paha biçilemez.

Paraları düştüm karakter kağıdından, onu haber vermek içindi.


+1 Deneyim

Alaz odaya girerken neyle karşılaşacağını hiç bilmiyordu. Elif Açar'dan nasıl bir şey beklemesi gerektiğini, karşısındakinin ne kadar insan olacağını, ne kadar iletişim kurabileceğini... Bu yüzden kapı açılıp da içerideki kadını gördüğü zaman oldukça şaşırdı.

Kadını incelerken mümkün olduğunca nazik bir ses tonuyla “Merhaba Elif Hanım, Nasılsınız? Yoksa günaydın mı demeliydim?” diye sordu.

Elif Açar ellili yaşlarının başında gibi görünüyordu. Saçları gri-beyazdı; ama yaşlanmışlıktan çok boyanmamış gibilerdi. Ensesine kadar ancak iniyorlardı. Açık kahverengi gözlerinin altında gözaltı torbaları vardı; ama bunlar yaşlılık ya da yorgunluktan çok, önceki gece yeterince uyuyamamış gibi bir izlenim veriyorlardı.

Bir yatak, bir masa, bir sandalye, bir komodin, bir dolap ve bir koltuktan oluşan odasında koltuğa oturmuş, pencerenin yanında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir" adlı kitabını okuyordu Elif Açar. Alaz içeri girdiği zaman göz ucuyla ona baktı. Alaz'ın söylediklerini dinlerken kitabının bir paragrafını bitirdi, sayfayı hafifçe kıvırarak kapattı ve Alaz'a döndü.

"İyiyim teşekkürler. Size de günaydın; ama korkarım adınızı bilmiyorum." Ellerini yukarı kaldırarak çevresini gösterdi. "Burada olmamın nedenlerinden biri... Geçmişimden bazı parçaları hatırlamakta güçlük çekiyorum..."

Ardından iyice incelemeye başladı Alaz'ı baştan aşağı. "Gerçi, hiçbir tanıdıklık hissetmiyorum size karşı. Daha önce tanışmış mıydık?"
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #48 : 03 Nisan 2012, 01:19:07 »
"İyiyim teşekkürler. Size de günaydın; ama korkarım adınızı bilmiyorum." Ellerini yukarı kaldırarak çevresini gösterdi. "Burada olmamın nedenlerinden biri... Geçmişimden bazı parçaları hatırlamakta güçlük çekiyorum..."

Ardından iyice incelemeye başladı Alaz'ı baştan aşağı. "Gerçi, hiçbir tanıdıklık hissetmiyorum size karşı. Daha önce tanışmış mıydık?"


“Hatırlayamamanız gayet normal Elif hanım daha önce tanışmamıştık. Adım Alaz ve bana ismimle hitap etmenizde hiçbir sorun yok. Size yardımcı olmaya geldim eğer başarabilirsem burada kalmanıza gerek kalmayacak ve tekrar sağlığınıza kavuşup özgür bir hayata ulaşabileceksiniz. Tabii ki bu çok kolay olmayabilir ama bir yerden başlamak lazım değil mi?

 Bu arada bir dahaki ziyaretimde size kitap ayracı getirmeliyim. Böyle değerli kitapların sayfalarının kıvrılmasına yüreğim el vermiyor.” derken gülümsemeyi ihmal etmedi.

Sandalyeyi alarak koltuğa yakın bir yere yerleştirdi ve kadının yanına oturdu. Bunu yaparken kadına mümkün olduğunca yakın olmayı ama insanların mahremiyet sınırlarını zorlayacak kadar yaklaşmamaya özen göstermişti.

Gülümseye devam ederek konuşmasına devam etti:  “Aslında biraz hızlı bir giriş olacak ama bunu olabildiğince yumuşak bir şekilde yapmaya çalıştığım konusunda sizi temin ederim. Hatırlayamadığınız anılarınızın ve yaşadıklarınızın belirli nedenleri olması gerekiyor bildiğiniz gibi bu konuda kısa bir çalışma yapmak zorundayız ve sizden iş birliği yapmanızı bekliyorum. Nede olsa sizde en kısa zamanda buradan taburcu olmayı istiyorsunuzdur diye düşünüyorum. Ama öncelikle ikimizinde rahatlaması için minik bir tütsü yakmayı uygun görüyorum.”

Alaz sandalyeden hafifçe kalkarak Hüzün Anadan almış olduğu keselerden birini çıkardı ve yakarak odanın ortasına attı. Aslında bu keselere tütsü demek fazlasıyla ilginç bir yaklaşık olmuştu ve bunu söylerken kendi içinde minik bir kahkaha atmıştı. Ama problem değildi ne de olsa kadının bu konuyu sorgulayacağını sanmıyordu. Bu kadının içerisinde bir iblis olmasa bile oda ve çevresinde kadının bilincini etkileyen herhangi bir doğaüstü olasılık nedeniyle bunu yapması gerektiğine karar vermişti. Sandalyesine tekrar oturdu ve konuşmaya devam etti.

“Geçmişi tam olarak hatırlayamıyorum demişken 1-2 hafta öncesini hatırlıyorsunuz değil mi? Annenizi kaybettiğinizi öğrendim. Büyük bir yıkım ve acı olmalı, başınız sağolsun demem gerekiyor ama ne işe yarar bilemiyorum bu tür acılarda kullanılan standart cümleler beni hep rahatsız etmiştir. Yinede sizi iyi görmek beni mutlu etti. Sahi annenizin vefatı ile ilgili bilgi alabilir miyim? Annenizin yanında mıydınız? O sırada neredeydiniz ve nasıl öğrendiniz? Acaba yaşadığınız sıkıntılar annenizin kaybından sonra mı başladı yoksa o tarihten öncesine dair de hafıza problemleri yaşıyor musunuz?

Son olarak daha genel anlamda hayatınızın geri kalanında anlam veremediğiniz, gerçek olamayacak kadar sıradışı yada istikrarlı bir şekilde rüya olduğunu düşündüğünüz herhangi bir olay var mı?”

Sorusunu bitirdiği zaman konuşmasının çok yumuşak başlamış olmasına rağmen bitişinin çok sert olduğunu fark eden Alaz, kadını korkutmamak için ve dahada rahatlatmak adına hemen bir soru daha sordu.

"Bu arada sohbetimizi çay veya kahve eşliğinde yapmaya ne dersiniz? Aslında çok uykusuz gözüküyorsunuz belki de saatlerdir açsınızdır. Kantinde güzel bir kahvaltı yapmak ister misiniz? Para konusunda gayet rahat bir insanım ve çok güzel bir kahvaltı yapabileceğimize inanıyorum."

Alaz elinden geldiğince şirin olmaya çalışmıştı ve gülümsemesi bir an olsun suratından eksik olmuyordu.

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #49 : 04 Nisan 2012, 20:46:45 »
Kadıncağız Alaz'ın soru bombardımanı sonrasında iyice afallamıştı. Siniri bozulmuş bir şekilde tekrar pencereden dışarıya bakmaya başladı.

"Bakın, polisler geldi, doktorlar geldi, siz hangisindensiniz bilmiyorum ama hepsine anlattım. İnanmadılar. Burada kalmakla bir derdim yok. Kantinde bana yemek yedirmenize hiç ihtiyacım yok. Bir kere daha bir insanın bana inanmamasına, alay etmesine, deli olduğuma kesin kanaat getirmesine hele hiç ihtiyacım yok!"

Hızlı hızlı nefes almaya başladı.

"Annem için baş sağlığı dileklerinize teşekkür ederim; ama o ölmeden önce de buradaydım, sonra da... Cenazesine gitmeme bile izin vermediler..." Bir an gözü yerde usul usul yanan keseye takıldı.

"Tütsünüzü de söndürmenizi rica ediyorum. Astımım var, ve bir de yukarıda duman detektörü. Hangi kurum için ne raporu yazmanız gerekiyorsa da lütfen hiç çekinmeden not edin: Delidir, söylediklerine güvenilmez... diye. Sonra da beni rahat bırakın!"

Tekrar yüzünü pencereye döndürdü.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #50 : 04 Nisan 2012, 23:52:48 »
"Bakın, polisler geldi, doktorlar geldi, siz hangisindensiniz bilmiyorum ama hepsine anlattım. İnanmadılar. Burada kalmakla bir derdim yok. Kantinde bana yemek yedirmenize hiç ihtiyacım yok. Bir kere daha bir insanın bana inanmamasına, alay etmesine, deli olduğuma kesin kanaat getirmesine hele hiç ihtiyacım yok!"

"Annem için baş sağlığı dileklerinize teşekkür ederim; ama o ölmeden önce de buradaydım, sonra da... Cenazesine gitmeme bile izin vermediler..." Bir an gözü yerde usul usul yanan keseye takıldı.

"Tütsünüzü de söndürmenizi rica ediyorum. Astımım var, ve bir de yukarıda duman detektörü. Hangi kurum için ne raporu yazmanız gerekiyorsa da lütfen hiç çekinmeden not edin: Delidir, söylediklerine güvenilmez... diye. Sonra da beni rahat bırakın!"


“Elif hanım, ben o bahsettiğiniz polisler ve doktorların delilik olarak belirttiği şeyleri araştırmakla görevliyim. Bir devlet memuru değilim tam olarak size yardım edebilecek kişiyim. Burada mutluysanız sizin için çok sevinirim ve kahvaltı etmek istemiyorsanızda hiç sorun değil ama sorularıma cevap alabilmek benim için çok önemli. Daha önce sizinle alay edenlerin, size deli diyenlerin duyduklarını duymak benim için çok önemli. Dediğim gibi ben birçok insanın bilmediklerini bilen ve yaşayan biriyim. Sizinle olan ortak noktamızda bu, sizde başkalarının bilmedikleri ve göremedikleri şeyleri yaşıyorsunuz.

Şunu açık olarak söyleyebilirim ki siz deli değilsiniz. Bu ortamda duyduklarınız ve yaşadıklarınız kendinizden şüphe etmenize yol açmış olabilir ama kesinlikle değilsiniz.”

Hafif hafif yanan keseyi ucundan tutarak pencere kenarına gelen Alaz aşağıdan kimsenin geçmediğine emin olunca keseyi aşağı doğru bıraktı.

“Astımınızı tehlikeye soktuğum için çok özür dilerim Elif hanım. Aslında size karşı tam olarak açık olamadım ama sizi tanımadığım için bunu yapmamı anlayışla karşılamanızı bekliyorum. Açıklamam gerekirse sizin deli olmadığınıza eminim çünkü yaşadıklarınızın aynısını yaşayan bir başka kişi daha var.”

Alaz cümlesine ara verirken suratını pencereye çevirmiş olan kadının yüz hatlarında ve gözlerinde herhangi bir değişiklik olup olmadığını kontrol ederken konuşmasına devam etti.

“Evet doğru duydunuz. Yaşadığınız olayların aynısını yaşayan başka bir kadın daha var. Ne yazik ki o sizin kadar şanslı değil ve hala ele geçirilmiş durumda. Bazı şeyler yaşamış olduğunuzu biliyorum ama yaşadıklarınızın ne kadarına nasıl anlamlar yükleyebildiniz onu bilemiyorum yinede ne demek istediğimi anlayacak kadar olayları düşünmekle vakit harcamışsınızdır diye düşünüyorum.”

Alaz konuşmasına devam etmek için duraksadı. Onun için iblis avlamak şaman büyüleri, çingene keseleri yada kaba kuvvetle çözülen problemlerden ibaretti oysa ki bu iş gerçekten çok daha zordu özellikle de kendisi gibi hipnoz yapamayan, düşünceleri okuyamayan birisi için. Yinede kadınla bir ortak nokta kurabileceğine dair umudunu koruyordu. Bu umut konuşmasına devam etmesi konusunda onu cesaretlendirdi.

“Bu nedenle sizden bildiğiniz, hatırladığınız ve yaşadığınız herşeyi en ince ayrıntısına kadar duymak istiyorum. Bu sadece benim için değil bir çok kişi için çok önemli. Dahada önemlisi bu yaşananlara bir son vermek ve bir daha hiçkimsenin aynı 'şeyler' tarafından rahatsız edilmemesini sağlamak. Bunu gerçekleştirebilmem için bana yardım ederseniz belki yıllarınızı geri alamazsınız ama biraz olsun içinizi rahatlatabilirsiniz. Tabii ele geçirilmiş kadının hayatını ona geri verme şansına ve onu yaşadığı cehennemden kurtarma şansınada sahipsiniz.”

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #51 : 13 Nisan 2012, 20:36:18 »
+1 Deneyim

Elif dolu gözlerle pencereden tekrar Alaz'a döndü.

"Siz tüm bu olanlara gerçekten inanıyor musunuz?" diye sordu ürkekçe. Bunun doktorların yeni bir numarası olup olmadığını anlamaya çalışıyordu; ama Alaz'ın söyledikleri onu ikna etmek için yeterliydi.

"Bir kişi daha olduğunu biliyorum. Üç kişiydik aslında. Ben. Faye Laraye adında Londra'lı bir kız - şey kadın. Ve Emily Fountain adında New York'tan bir kı-kadın. Yani, bana üç kişi olduğumuzu, onların da üç kişi olduğunu söyledi."

Nefes alış verişleri hızlanıyor, boğazı düğümleniyordu. "Affedersiniz." diyerek masasındaki dolu su bardağını alarak bir yudum içti. Bardağı tutan eli titriyordu.

"Çocukken bir gece geldi. Simsiyah, kapkaranlık içerisinde parlayan iki mavi göz. Bana zarar vermeyeceğini; ama ona ve iki kardeşine yardım etmem gerektiğini söyledi. Yardım etmezsem babamı öldüreceğini söyledi ve gitti."

Gözlerinden yavaş yavaş yaşlar akıyordu. Elinin tersiyle silerek bir yudum daha su içti.

"Sadece kötü bir kabus sanmıştım. Çocuk aklı... Üç gün sonra babam öldü. Ben bir şey hatırlamıyordum; ama benim öldürdüğümü söylediler. Uykusunda boğazını kesmişim..."

Hıçkırık nöbetiyle histerik bir ağlama tutturdu. Konuşmaya devam edemiyordu.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #52 : 14 Nisan 2012, 11:12:03 »
Alaz kadının sakinleşmesini beklerken sessiz kaldı ve düşüncelere daldı. Bir ‘New York’ eksikti diye düşündü. Gerçi önemli bir şey öğrenmişti ki Elif ile Faye aynı olayın bir parçası ancak farklı iki koluydu. Dolayısıyla Faye’nin yaratığını İstanbul’da bulmak mümkün değildi, burada bulsa bulsa ancak Elif’in hayatını gencecik yaşta sona erdirme aşamasına getiren yaratığı bulabilirdi. Ve tabii unutmadan birde bayan Fountain vardı ki bu olay fazla budaklanmaya başlıyordu.

İki mavi göz.. En çirkin yaratıkların neden hep en güzel şekillerde olduklarını merak ederdi. Yaratıcı Tanrının insanlara bir şakası olarak kabul ediyordu bu durumu. Yaratıkları teşhis edebilmek açısından bu mavi gözler bir fikir verebilirdi ve Alaz bunu önemli bir ayrıntı olarak kabul ediyordu. Ama daha da önemlisi üç adet yaratığın, üç küçük kızın ‘yardımına’ muhtaç olmasıydı ve bu yardım ihtiyaçlarını zorla bir ritüel şeklinde tamamen aynı şekillerde uygulamışlardı. Küçük bir kızın başına gelebilecek en acımasız şeylerden biri olmalıydı.

Elif’in ağlamasının hafiflemesini takiben az önce içtiği boş su bardağını alan Alaz, sakince ve ürkütmemeye çalışarak bardağı tekrar doldurdu. Şuanda yapacağı herhangi bir ani fiziksel hareketin kızı korkutması ihtimalinden çekiniyordu. Su bardağını ve sürahiyi yavaşça masaya geri bıraktı ve kızın iyice yavaşlayan ağlamasının sonlarına geldiğini farkedince bir başka mendil daha uzatarak göz yaşlarını silmesi için Elif’e zaman tanıdı.

Elif gözyaşlarını sildikten ve mendili buruşturup masaya bıraktıktan sonra ağlamaktan şişmiş gözleriyle Alaz’a doğru baktı. Anlatacaklarının bitmediği ama bir teşvik gelmeden anlatmaya devam edecek gücü kendinde bulamadığı her halinden belli oluyordu. Konuşmak istiyor ama korkuyordu ya da hatırlamak canını acıtıyordu.

“Faye Laraye ile ilgili bilgi sahibiyim ve onunla ilgili bir dosyayı takip ediyorum. New York’u ve Emily Fountain’ı hiç duymamıştım ve aslında üç farklı şeyin olduğunu da sanmıyordum. Tek bir tanesinin buna neden olduğunu düşünüyordum. Bu söyledikleriniz bana tamamen yeni bir perspektif kazandırdı, çok teşekkür ederim.

Size ilk gözüktüğü gece sizden yardım istemiş ve gerçekleştirmezseniz babanıza zarar vereceğini söylemiş ve üç gün sonra babanızı kaybetmişsiniz. Bu 3 günlük süreçte sizden bir şey istemiş olmalı. Yoksa babanızı öldürmezdi daha doğrusu böyle bir pazarlık yapmasına ihtiyacı yoktu çünkü istediği şeyleri zaten yaptırabilme gücüne sahip olduğunu anlıyorum.

Sizi, Faye’yi ve Emily’i seçmiş olmalarının bir nedeni olması gerektiğine inanıyorum. Neden siz üçünüzü seçti ve neden aynı ritüelleri ya da yaptıkları her neyse bunları aynen, hiç fark olmaksızın üzerinizde uyguladı? Sizinle konuşan bir yaratıktan bir şeyler öğrenmiş ve onu anlamış olmalısınız diye düşünüyorum.

Annenizi kaybettiğiniz gün, Faye’de annesini kaybetti. Yani annelerinizi de öldüren şey onlardı. Bununla ilgili bir bilginiz var mıydı? Ne yapmaya çalıştıklarını, neye ulaşmaya çalıştıklarını biliyor musunuz? Belki de daha önemlisi neden sizi rahat bırakmışken Faye’yi hala rehin olarak tutuyorlar?”

Her ne kadar Elif anlatacak bir şeylere sahip olduğunu hissettirse de bu kadar yoğun soru karşısında konuşmanın başlangıcında olduğu gibi ürküp geri çekilme ihtimalinin varlığını hissetmişti. Kadın böyle zamanlarda sertleşiyor ve suratı geriliyordu, tamda o anda olduğu gibi. Ama Alaz onun bu direncini nasıl kırabileceğini az önce keşfetmişti, kadın duygusaldı ve kesinlikle kötü biri değildi. Az önce başka bir kadının çektiği acıları durdurabilme umuduyla tamamen odasından kovduğu Alaz’a birçok şey anlatmaya başlamıştı.

Bu nedenle Alaz, kızın kalbinin merhamet ve yardımseverlik kapılarını açmak için cebinden Faye’nin mektuplarını çıkardı. Hem Faye ile kendisi arasındaki farkı hissetmesini ve yorumlamasını istiyordu hem de unuttuğu bazı anıların ve detayların aklında canlanmasını istiyordu.

Elif’in son mektubu da bitirmesiyle Alaz son sorusunu sordu:

“Gördüğün gibi Faye senin kadar sağlıklı durumda değil, annesini öldürüldükten sonra dahi ona bu mektup yazacak kadar ele geçirilmiş ve vahşileşmiş durumda. Bu durumda onunla sizin durumunuz kısmen ayrışıyor. Sizi rahatsız eden yaratığı bulmam için ona erişmem gerekiyor sanırım ve sizin o yaratıklara nasıl erişeceğimi bildiğinizi umuyorum. En azından onların ne düşündüğünü, ne hissettiğini biliyor olabilirsiniz..

Bu vahşeti durdurabilmem için bana yardımcı olmanız konusunda size rica ediyorum.”

Tam konuşmasını bitirip kıza cevap için zaman bırakacaktı ki Alazın aklına iki soru daha geldi.

“Son olarak, Bay C. Adında bir adam ve Mucizelerin Kara Sandığı olarak anılan bir sandık hakkında bildiğiniz, duyduğunuz herhangi bir şey var mı?”

Alaz konuşmasını bitirdiğinde yara izini okşadığını farketti. Normalde bu herhangi bir yaratık avlama işine başlarken uygulamakta olduğu bir hareketti. Alacağı cevaplar ve konunun içeriği onu fazlasıyla heyecanlandırmış olmalıydı ki bilinçaltı ona yara izini ovuşturmasını emretmişti.

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #53 : 23 Nisan 2012, 02:02:39 »
Alaz'ın konuşmaları boyunca Elif yavaş yavaş burnunu çekmişti. Hıçkırıkları giderek yerlerini düzenli alınabilen nefeslere bırakmıştı ve en sonunda gözleri hala kıpkırmızı olsa da, tekrar konuşabilecek duruma gelmişti.

"O şey her neydiyse, adını bilmiyorum." dedi mektupları incelerken. "Ah, zavallı kadıncağız..." diye uludu son mektubu da okuduktan sonra.

"Benim yanımda güvende değilsiniz. Gitmelisiniz." dedi birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra. "Anlamanız gerekiyor, o şey şu an Faye'in içinde değil. Hiçbiri, hiçbir zaman, hiçbirimizin içinde değildi zaten. Bana hepimizin zamanının geleceğini söylemişti. İlk önce babalarımızı öldürttüler. Bu benim zamanımdı. Ondan sonra birkaç ayda bir yine geceleri gelir, benimle konuşurdu; ama uzun süre hiçbir şey olmadı. Ardından iki hafta kadar önce geldiğinde Faye'in sırasının geldiğini, annelerimizin öleceğini söyledi. Yalvardım yapmamaları için. Dinlemedi..."

Yine gözlerinden yaşlar boşalıyordu; ama vücudu tepki vermekten yorgun düşmüş olacak, hıçkırıkları yoktu. Sesinin tonu değişmemişti. Konuşuyor ve ağlıyordu sadece.

"Emily'nin sırasının ne zaman geleceğini söylemedi; ama yakın olduğunu hissediyorum. Onun yakınlarda olduğunu, yakında yine geleceğini biliyorum... Yine birileri ölecek."

Birkaç saniye durdu. "Bir de Bay C.'yi sormuştunuz ve sandığı... Bay C. diye birinin olduğunu biliyorum. Birkaç ay önce geldiğinde o söylemişti. Daha annelerimiz ölmeden. Galiba diğer ikisiyle konuşuyordu; ama konuşmalarını anlayabiliyordum. Bay C. diye birinin planlarını bozmaya çalıştığından, onu durdurmaları gerektiğinden bahsediyorlardı."

Bardağına davranarak tekrar su içti.

"Sandıkla ilgili olaraksa tek bildiğim şey şu. Her birimizin zamanı geldiğinde dünyaya bir anahtar düştüğünden söz ediyorlardı. Üç anahtarı da bulurlarsa sandığı açabileceklerini konuşuyorlardı. Çok heyecanlıydılar."

Alaz'ı geçirmek üzere ayağa kalktı.

"Umarım yardımcı olabilmişimdir. Lütfen, gerçekten yapabilecekseniz bu işe bir son verin."
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Catrouble

  • **
  • 267
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Wisquas - Alaz Han
« Yanıtla #54 : 23 Nisan 2012, 17:01:34 »
Alaz sorduğu her soruya cevap alamamıştı ve daha sormak istediği birçok soru vardı yine de susmanın daha uygun olacağına kanaat getirdi. Kadını fazlasıyla zorlamıştı ve biraz daha zorlaması durumunda bir daha hiç iletişime geçememe riskinin gerçekleşmesinden korkuyordu.

“Çok yardımcı oldunuz, teşekkür ederim Elif hanım. Umarım sizi güzel haberler vermek için bir kere daha rahatsız ederim ve o görüşmemiz tam anlamıyla bir kutlama havasında geçer.

Sizden son bir ricam var aklınıza bir şey gelirse ya da o şey size tekrar uğrar ve kendi aralarında yaptıkları başka konuşmalara tanık olursanız beni bilgilendirmeniz için size telefon numaramı bırakmak istiyorum.

Herşey için bütün samimiyetimle ve binlerce kere teşekkür ederim.”


Alaz son konuşmasını yaparken kadının ellerini iki avucunun içerisine almış ve gözlerine bakarak samimiyetini göstermeye çalışmıştı. Yapısı gereği iyi rol yapabilen biri değildi ancak bu kadının yaşadıklarını bilip onunla duygusal bağ kuramayacak kadar ruhsuz da değildi. Bu işin hala kendi uzmanlık alanının dışında olduğunu hissediyor yine de artifakt’ın varlığı ve olayın içine girdikçe kendisini daha da bu oyunun bir parçası olarak hissetmesi, bu işi bitirmesi gerektiğine dair hislerini kuvvetlendiriyordu.

Bay C.’den itibaren yaptığı bütün görüşmeler aklından bir bir geçerken kendisini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden çıkmış ve Bakırköy merkezine doğru yürürken bulmuştu. Düşünceler ve yapacakları hakkında kurduğu planlar kafasında hiç durmadan dönerken yolunu Capacity isimli alışveriş merkezine çevirdi.

Alaz’a öğle yemeği saatinin çoktan geldiğini midesinde hissettiği guruldamalar net bir şekilde ifade etmeye başladığında tam olarak alışveriş merkezinin kapısından içeri giriyordu. Yemek katının yukarıda olduğunu öğrendikten sonra yürüyen merdivenlerden yukarı çıkarken telefonunu çıkarttı ve mesaj yazmaya başladı.

‘Bay C., peşinde olduğunuz yaratıkların siz ve planlarınızdan bilgisi var ve sizi durdurmak için harekete geçmeyi düşünüyorlar. Belki de denemişlerdir ama yine de sizi uyarmak istedim. İkinci olarak öğrendiğim kadarıyla sandığı açmak için üç anahtara ihtiyaçları var ve korkarım ki ilk iki anahtarı ele geçirdiler yada geçirmek üzereler. Sanırım son anahtarı ele geçirmelerini nasıl engelleyebileceğimizi daha doğrusu onları nasıl yakalayabileceğimizi biliyorum. Müsait bir zamanınızda bana geri dönmenizi bekliyorum.’

‘Hüzün ana, yardımına ihtiyacım var. Eğer bir bilgin varsa az sonra yazdığım şekilde tasvir edilen yaratığın ne olduğunu bulmam gerekiyor, bana yardımcı olabilmeni umuyorum.

Bu yaratıkları gören kişi şöyle tanımlıyor: Simsiyah, kapkaranlık içerisinde parlayan iki mavi göz. Ve herhangi bir nedenden dolayı üç farklı yaratık beraber çalışıyorlar, hedeflerine ulaşmak için dünyada ki üç insan kızı kullanıyorlar. Bu veya benzeri şeyler hakkında herhangi bir bilgiye ulaşabilirsen ya da bunları öğrendikten sonra herhangi bir şey görürsen baha haber vermeni rica ediyorum.’

Alaz yemek katına vardığı zaman önünde duran alternatiflere göz gezdirdi ve tercihini hamburger yemekten yana kullandı. Hamburgerini alıp yemeye başladığında karşısında kırmızı, mavi ve beyaz renkleriyle fazlasıyla göz alan D&R mağazasını gördü. Yemeğini bitirmesiyle D&R’a gidip hemen kasanın yanında  satışa sunulmuş olan kitap ayıraçlarına göz gezdirdi.

Beş Şehir, Elif’in okuduğu kitabın adıydı. Ve kitapta bahsi geçen beş şehirden bir tanesi İstanbul’du. Alaz gördüğü kitap ayracını yerinden aldı ve yakından inceledi. Üstünde İstanbul motifleri, mimari eserleri, boğaz ve vapurlarla İstanbul’u simgeleyen ayrıcın tam olarak aradığı şey olduğuna kanaat getirdi. Kasiyere ayıracı uzatırken yanında 50$ daha uzattı ve üstüyle D&R hediye kartı almak istediğini söyledi.

Elif Açar’ın hediye kartıyla ilgili nasıl bir tepki vereceğinden emin değildi ama ona bıraktığı telefon numarasını bir köşeye fırlatıp atmasını ve sonrasında kendisini tamamen unutmasını istemiyordu. Gördükçe Alaz’ı ona hatırlatacak bazı şeylerin varlığına ihtiyacı vardı. Hediye kartını ve kitap ayracını aldıktan sonra açıkta duran ve kalemlerin denenmesi için oraya konulmuş olan post-it’lerden birini çıkardı ve üstüne adını, telefon numarasını tekrar yazarak post-it’i kartın üstüne yapıştırdı. Capacity AVM’den çıkıp hediyelerini özel bir kargo firmasına taahhütlü olarak postalatıp Bakırköy meydandaki dolmuş duraklarına doğru yürüdü. Taksim dolmuşuna binerek Taksim’e gidecek ve hem evine hem de olası bir iletişim kurulması durumunda Bay C. ve Hüzün Ana’ya fazlasıyla yakın bir mesafede olacaktı. Dolmuş beklerken telefonunun sesinin açık olduğundan emin oldu.

“Şimdi ne yapmam gerekiyor” diye fısıldadı kendi kendine. Önündeki alımlı, sarışın ve genç kadın fısıldadığını duymuş ve hafif endişelenerek Alazdan uzaklaşmıştı ancak Alaz bunu dahi fark edemeyecek kadar düşüncelere dalmış bir şekilde dolmuş bekliyordu. New York’a gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Emily Fountain’ı bulmak, Bay C.nin aradığı şeyi bulmakla eş değerdi. Ama yanlış bir hamlesi yaratıkları bulma umutlarını sonsuza kadar yok edebilirdi.