Buraya kadar yazdım ve bundan sonra o kadar saçma bir şekilde devam edeceğimi düşünmüyorsun herhalde. Olaylar farklılaşacak. Konaktan çıkmak her şeyin bitmesi demek değil. Konağa girmek göründüğü kadar kolay hiç değil. Atilla konağa giremeyeceklerini biliyor. Neyse bunlar diğer bölümlerin konuları. Ben size Kasaba'nın Karanlığı hikayesinde anlatmak istediğim şeyleri yazayım.
Öncelikle, hiç bir insan sonuna dek iyi ya da sonuna dek kötü değildir. İnsanlar durumlara göre farklı davranırlar, davranmak zorunda kalırlar.
Karanlık, asla göründüğü kadar siyah değildir. İçinde bir yerlerinde hep bir aydınlık vardır. Bunun için ying-yang felsefesini araştırmanızı tavsiye ediyorum.
Bu hikaye biraz da inançla alakalı (dinsel inançtan bahsetmiyorum. Ona karışmam). Mert, yıllarca hayatını Atilla'dan kaçarak geçiriyor. Onun söylediklerini kulak ardı ediyor. Kendini tamamen inandımış sonra inandığı her şey bozulunca da sinirleniyor tabi.
Ayrıca da sürekli bir 'Benim Suçum' lafı ortalıkta dönüyor. Herkes bir şeylerden kendini sorumlu tutuyor. Çünkü herkes geçmişinde hatalar yapmış. Bu kasaba onları düzeltmelerini sağlayacak. Ya da toptan yok olacaklar.
Kasaba'nın Karanlığı hikayesini okurken sadece şunu aklınızın bir köşesinde bulundurun: Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Her şey değişir ve en iyi gördüğümüz insanlar bile yalan söyleyebilir.