Konu: Elektriğin var olmadığı bir dünyada ne yapardınız? Lost, Alias ve Person of Interest gibi dizilerle televizyon dünyasının en önemli isimlerinden birine dönüşen J.J. Abrams ile Eric Kripke’nin ortak imzasını taşıyan Revolution, bu sorudan yola çıkıyor.
Bilgisayarların, uçakların, telefonların, hatta aydınlatmanın dahi olmadığı, dünyanın sonsuza dek karanlığa gömüldüğü bir gelecekte hayatta kalma mücadelesine girişen insanların öyküsüne odaklanan Revolution, aynı zamanda aile olmanın anlamını da sorgulayacak.
Dizinin başkarakteri Charlie Matheson, fiziğiyle olduğu kadar karakteriyle de oldukça güçlü genç bir kız. 15 yıl önce elektrikle çalışan bütün aletlerin birdenbire durmasıyla başlayan kaotik ortamda sağ kalmayı başaran babası ve erkek kardeşiyle birlikte yaşamını sürdürürken kendini hiç beklemediği olayların içinde buluyor. Erkek kardeşi Danny milis kuvvetleri tarafından kaçırılıyor. Babası, Charlie’den uzun zamandır görüşmediği eski bir asker olan amcası Miles’ı bulmasını ve kardeşini kurtarmasını istiyor. Birkaç arkadaşıyla yola koyulan Charlie önce amcasını buluyor, onu ikna etmeyi başardıktan sonra kardeşini kurtarmak üzere yola koyuluyor.
Yorum: Bu senenin merakla beklenen yeni dizilerinden biriydi Revolution. Diğerleri de
Arrow, 666 Park Avenue ve Elementary'di. Elementary bir yana, diğer üçünü ben özellikle merak ediyordum ve sadece Revolution ve Arrow'u izleyebildim şu ana kadar. Ve diyorum ki, keşke Revolution yerine 666 Park Avenue'yu izleseydim.
Öncelikle konuya değinmek istiyorum. Elektriğin gitmesi ve insanlığın sefalet içinde yaşamaya mahkum kalması güzel fikir olmuş. Gerçi herkes "ya böyle bi' şeyler olsa, millet orta çağ'a dönse, telefon falan hiçbir şey olmasa ne biçim olurdu ya" der hayatının bir döneminde. Bazıları kitabını/hikayesini yazar, bazıları dizisini/filmini çeker, bazıları da "iyi fikir oldu da kim uğraşacak bununla" der ve boş boş oturmaya devam eder[*]ben[/*].
Yoğun distopya fırtınalarına maruz kalmış bu çekingen yeni dünyanın sıradan bir köyünde sıradan bir şekilde başlıyor dizi. Yalnız Danny ile Charlie'nin takla atmış bir otobüsün yukarı bakan camından içeri girme sahnesi Lost'taki uçaklara girme sahnelerini anımsattı bana. J.J. Abrams'ın -çok uzaktan da olsa- parmağı olunca işin içinde, çok hoş bir detay olmuş. Ne bileyim, insan bir yerlerde Lost ile ilgili bir şeyler görünce ya da fark edince bir hoş oluyor, gülümseyesi geliyor.
Neyse, dizi böyle başlıyor, biraz ilerliyor ve çok önemli bir şey gözünüze batmaya başlıyor. Başroldeki kız, Charlie, Tracy Spiridakos. Hayatınızda görüp görebileceğiniz en yapmacık mimikler, en kontrolsüz duygu değişimleri, en gıcık karakter kendisinde bulunuyor. İzlerken resmen kızla kavga ettim. En acı anlarda bile suratında bir gülümseme var. Aynı zamanda dünyanın en çirkin ağlayan insanı. Apartmanınızdan, mahallenizden, sülalenizden 10 yaşında çocuk getirseniz yüzde yüz bu kızdan daha iyi rol yapar. Şu an yandaki afişte de görünüyor zaten. Herkes ciddi ciddi dururken, suratında bir gülümsemenin silueti var. Optimist olduğundan da değil bu arada. Her şeyde ağlayabilecek bir havası var. "Karakteriyle de güçlü bir kız"mış, peh. Diğer oyuncular ise iyi denebilecek bir performans sergiliyorlar.
Diziyi beğenmeme sebeplerimden biri de mantık hatalarıyla dolu olması. Mesela kesintiden sonra sadece 15 yıl geçmesine rağmen büyük şehirlerdeki binalar resmen harabeye dönmüş. O kadar emek verilen yapıların bu kadar çabuk heba olacağını düşünmüyorum. Onun dışında güneş panellerine ne oldu? Neden elektrik üretmek için onları kullanmıyorlar? Başka şeyler de var, ama spoiler olur. İzleyin, kendiniz de fark edeceksiniz zaten.
Diyeceksiniz ki "e neden izliyorsun o zaman?". Ben de bilmiyorum. Sanırım elektriklerin neden gittiğini merak ediyorum. Ne olduğu açıklandığı an izlemeyi bırakacağım. Çünkü Charlie ve Danny'nin elektriği geri getirmeye çalışmalarını umursamıyor olacağım. İlk bölümü izlediğimde beğenmedim ve bırakmayı düşündüm ama bölümün sonunda olan şey yüzünden ikinci bölümü izledim. Aynı olaya maruz kaldım, üçü de izledim. Üçün sonunda olan şeyden sonra dördü de izledim. Dördüncü bölümün sonunda -sanırım Abrams gittiği için- pek bir şey olmadı ama bu sefer de elektriğin neden gittiğini merak etmeye başladım. Böyle böyle izletiyorlar dizilerini işte.
Bilmiyorum, ben bir türlü beğenemedim. Ama izlemeye de devam edeceğim. Belki bir gün düzelir, hı?