Kayıt Ol

Resimleri Tasvir Ediyoruz

Çevrimdışı sting321

  • *
  • 17
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Resimleri Tasvir Ediyoruz
« Yanıtla #15 : 17 Haziran 2014, 16:51:39 »
Tarihlere baktım ki çoook uzun zaman olmuş. "Neden kimse bir şey yazmıyor?" diye sordum kendi kendime. Bence bu konu çok orjinal ve yararlı, sakıncası yoksa devam ettiriyorum :)
Adanın sahili boydan boya uzanıyordu. Havada renk cümbüşleri oluşturan kuşların sesleri sahilde inleyen adamların sesi ile yankılanıyordu. Bir genç ve bir de orta yaşlı bir adam vardı. Genç adamı fena halde deniz tutmuş olmalıydı çünkü kıvranıp duruyordu. Sonunda dayanamadı ve salın yanına çömelip kan kustu. Orta yaşlı diğer adam ivedi bir hareketle yanına geldi. Genç adam fenalaşmıştı. Onu kumdan kaldırarak salın içine koydu. Rüzgarlardan etkilenmemesi için üstüne birkaç palmiye yaprağı örttü ve beklemeye başladı. Daha önce ne bu denli ıssız bir adaya ayak basmıştı ne de bu kadar çaresiz kalmıştı. Geldikleri yer cennete benziyordu fakat adam kumlardaki yengeçleri, çalılıklardaki yılanları sayamıyordu bile. Ellerini ensesinde birleştirdi ve "Ne yapacağım ben?" diye kendi kendine söylenmeye başladı. Şafak çizgisine kadar ilerleyen maviliğe baktı ve orada kendisini parçalamak isteyen kaç vahşi balık olduğunu düşündü,tüyleri diken diken oldu. Güneş bedenini kavuruyordu. Daha önce doğa kendisini hiç bu kadar yanıltmamıştı. Cennet görünümlü bir cehennemdi burası. Oracıkta kendini büyük çölde küçük bir vaha gibi yalnız hissediyordu.

Pek tasvir gibi olmadı ama diğer arkadaşlarımızınkileri de okudum, onlar da bu şekilde yazmış. :)



Çevrimdışı karayosun

  • *
  • 6
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Resimleri Tasvir Ediyoruz
« Yanıtla #16 : 31 Ağustos 2014, 18:49:21 »
   ..Ve geriye doğru belki de son kez baktığında gördüğü görüntüyü aklına kazımak için elinden geleni yaptı.
   Babasına yaparken yardım ettiği küçük tahta kulübe her an çökecekmiş gibi gözüküyordu. Sanki yıllardır her bir odun parçasına yüklenen anlar, saniyeler ve günler artık onlara ağır gelmeye başlamış onlarda yavaştan boynunu büküp bir rüzgarın-ölüm meleğinin- gelip onu almasını bekler gibiydi. Kapı sonuna kadar açıktı içeride kardeşi ve kendisinin büyütüldüğü beşiği gördü bir bacağı kırıktı. Gözlerine ilerlemek isteyen damlalara geçiş izni vermese de damlaların kalbinin üstüne yağmur yağdırmasından kendini alıkoyamadı. Az öne üzerinden geçmiş olduğu ve hala ayak izlerinin taze olduğu yaz kış çamurlu olan evlerinin yoluna baktı. O bile daha hüzünlüydü bugün, daha bir koyuydu kahverengisi ama hala eski içtenliğini koruyordu. Sanki siz gelin ben yine sizin için parlayacağım, s,z gelin üzerimde yeni çamurdan kentler yapın bu sefer bozulmayacak diyordu.
   Gözlerini her sabah gökyüzüne doğru bakarken selamlaştığı dağlara çevirdi. O dağlar o kadar büyük gelirdi ki, çocukken onlara ulaşılmaz sanıyordu... Hala daha içten içe inanıyordu o dağların ailesini ve kendisini koruduğuna ama bugün o dağlar daha görkemliydi. Veda ediyorlardı ama bükmüyorlardı başlarını, hala dimdik ayakta hatıralarını  koruyacaklarını fısıldıyorlardı gönderdikleri rüzgara yükledikleri uğultularda. Yavaştan  aşağı kaydırdığı bakışları yeşilin güzelliğine takıldı. Yeşil rengini oldu olası severdi ama bugün yeşile bile kanı ısınmadı, o bile veda ediyordu sessizden. Ağaçlar kuşlarına 'Sus!' demiş, etrafı derin bir sessizliğe gömmüş. Aklına gizli ağaç kovuk geldi. Kim bilir bir daha ne zaman oraya girip saatlerce düşünecek, hayal kuracak hatta ağlayacaktı. Her zaman kaçış yeri olan kovu artık ona uzak olacaktı. Bir kez daha kalbine ufaktan bir çizik atıldı ve hafiften kan sızdı.
   Derenin hakkını yiyemezdi onu da çok severdi. her sabah yüzerdi yazın, kış aylarındaysa buz tutardı bu güzel göl. Babasıyla çok kez yaptığı buzun üzerinde yürüme yarışları aklına esti.  Balık tutarlardı sık sık. Evin hemen arka tarafındaki gürgen ağacından yapılan oklar en iyisiydi.
   Bir kez daha derin bir iç çekti Ömer. İçinden kendiyle konuştu "İşte senin hayatın burasıydı oğlum! Bu ağaçlar senin yuvanın koruyucu duvarları, bu dağlardı senin çatın. Dereydi sen eskimeyen oyuncağın, kıvrımlı bir kız gibiydi. Küçükken su perileri olduğunu sandığın zamanı  hatırlıyor musun? Onları bulmak için karşı ki köyden buraya yankı yapan sabah ezanıyla çıkar beklerdin. Artık söylenecek tek şey var Ömer... Elveda..". Gözlerinden aşağı süzülen bir damlayı silemedi. Silmek istemedi. O damladaydı şu zamana kadar evi olan bu cennet. O damlayı asla da silemedi, her aklına geldiğinde cenneti o bir damla akmaya hazırdı sağ gözünde. Bacağına sarılan altı yaşındaki kız kardeşini kucağına aldı ve yüzünü onun boyun kavisine gömdü içeriden kopup gelen hıçkırığıyla beraber.