Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği #5 || Dövüş Kulübü

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Rıhtım Okuma Etkinliği #5 || Dövüş Kulübü
« : 27 Mayıs 2013, 04:45:25 »
Mayıs ayının edebiyat türü (hatırlayacağınız üzere) yeraltı edebiyatı olarak seçilmişti. Akabinde sizlerden gelen oylarla kitap olarak meşhur Dövüş Kulübü ipi göğüsleyen taraf oldu.

Chuck Palahniuk'un bu kült eseri şimdi bizler tarafından tartışılmayı bekliyor.

Klavyelere kuvvet :).

Çevrimdışı strider

  • **
  • 141
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #5 || Dövüş Kulübü
« Yanıtla #1 : 27 Mayıs 2013, 16:42:16 »
Palahniuk da hemşerisi LeGuin gibi eleştiren –hem de ne eleştiren-, düşündüren büyük bir kitaba imza atmış. Batı ABD’nin suyunda bir şey var, benden söylemesi. Bir gün oralara gidersem Oregon’a da uğramayı unutmam umarım. Düşündüren dedim, evet, çoğu kez kitabı kapatıp düşünmeye başladım –bu da okuma hızımı düşürdü tabi.
Spoiler: Göster
Normalde de çok düşünen biriyimdir, kitap bahanesi oldu düşünmenin.


 Daha ilk cümlesi; “Sonsuza kadar yaşamak istiyorsan ilk adım olarak ölmek zorundasın.” olan bir kitaptan bahsediyoruz. Hayatla ilgili öyle öğütler veriyor ki, bunları altın kural olarak benimseyip uygulamak istiyorsunuz. Eleştiri, kitap baştan sona sisteme vurulan bir tokat gibiydi –sistemin bunu ne kadar hissettiği tartışılır. Kitapta aynı zamanda her şeyden bolca vardı, mizah olsun, eleştiri olsun… Bunları yerinde vermesi ve nasıl yaptığını bilmediğim bir sebepten dolayı okurken hiç sıkılmadım. Of, gene başladı ihtiyar nasihatlerine demedim. Subliminal mesaj gibi, hepsini okuyoruz, benliğimize işliyor. Ama sıkılmıyoruz, bunalmıyoruz, fark etmek istemiyoruz. Hepsini bizlere söylüyor, ama biz sadece gülüp geçiyoruz, tamamen kurguymuş gibi okuyoruz.

“Bazen uyanır ve nerede olduğunuzu sormak zorunda kalırdınız.” İşte, kitabı elimden bırakınca hissettiklerim. Başka kitaplarda not almak için kaleme, kâğıda –veya telefona- sarılmama sebep olan türden cümlelere burada burun kıvırdım, hiç kendimi yoramam sizin için dedim.

Yazım tarzının yarattığı şiirsellik ve özgünlük, (yüklemsiz cümleler, tek kelimelik satırlar, tekrarlar…) kitaba bağlanmamda etkiliydi, monotonluktan tamamen uzak, zevkli bir şeyler okumak istiyorsanız bu kitaba bir göz atın.
Spoiler: Göster
Ha ha, zevkliydi değil mi, sen gülmeye devam et -gül sen, gül, bu gidişle daha çok güleceksin- yok, yok bir şey demedim, devam et.

Bir şey anlatırken, olayın ortasında, farklı bir şeyler anlatmaya başlıyor ama siz buna hiç takılmıyorsunuz; ben olayı merak ediyordum, nereden çıktı bu saçmalıklar demiyorsunuz. Yazım tarzı o kadar çekici ki, anlaşılmazlığa sebep olması beklenilen bu tür şeyleri severek okuyorsunuz ve bir o kadar da bilgileniyorsunuz. Mesela, Rüyanın Öte Yakası’ndan bahsedeyim: Arada bir, şehrin, binaların tarihini anlatmaya başlıyordu. Ve ben bundan -aşırı derecede olmasa da- sıkılıyordum. Burada –belki anlattığı şeylerden, belki de yazım tarzından dolayı- öyle bir sıkılmışlık yaşamadım.
Spoiler: Göster
Rüyanın öte yakası örneğini okuma etkinliklerinden biri olduğu için verdim, başka kitaplarda da bu tür şeylere rastlamak pekâlâ mümkün.


Çeviri hakikaten çok iyiydi, hayran kaldım diyebilirim. Birkaç ufak tefek hatadan başka, ha, evet aklıma gelmişken; Pek fazla yerde geçmediğinden o kadar gözüme batmadı, ama içinde ‘Allah’ geçen deyimleri kullanması, tanrım yerine Allah’ım yazması (bence) yanlıştı. Okurken kitaba da hiç yakıştıramadım. Bence çevirirken ne görüyorsan öyle çevirmelisin, kendi inancını katmadan.

Marla ile ‘anlatıcı’, uykusuzluk problemi gibi bazı sorunlarını yenmek için hasta olmadıkları halde ölmek üzere olan insanların yanına, hasta terapi gruplarına gidiyorlar. Hasta değiller, ama -herkes gibi- hastalar. Ve ölümü, o insanlarda gerçek anlamda gördüklerinden bu problemlerini aşabiliyorlar, bir miktar rahatlayabiliyorlar. “Marla ölmüyor. Tamam, o çok derin, çok manalı felsefi anlamda hepimiz ölmekteyiz, ama Marla, Chloe’nin ölmekte olduğu gibi ölmüyor.”

”Şimdi hepimizi bekleyen sonu bildiği için, Marla hayatının her anını hissedebiliyormuş… Burada ölümün ne olduğunu gerçekten anlıyorsun.”

İnsan, bir şey yazarken elbette kendi hayatından, geçmişinden etkilenir. Bunu yazarken Palahniuk da kendi yaşamından etkileniyor, esinleniyor; tabi bir noktaya kadar. Bununla ilgili tartışmalar var: Tecrübe etmeden böyle şeyler yazamaz ki; bu bir kurgu, yaşamış olması gerekmez ki, diye. Adam yaşadıklarından bayağı etkilenmiş, ama tabi ki bunu kurguya dökmüş, diyerek kendi fikrimi ortaya koyayım.

(spoiler; hani, bilmeyenler olabilir) Yazar, sonunu getiremeyeceğim bari adam şizofren olsun demiyor, her şey önceden planlanmış, düşünülerek yazılmış. Aslında ne olduğuyla ilgili ipuçları veriyor –ki, az buz değildi. Mesela, patronun karşısında kendini yumruklarken Tyler’la yaptığı ilk kavga aklına geliyor. Bilmeden okusaydım bu ve bunun gibi örnekleri büyük ihtimalle anlamazdım. Tyler’la Marla’yı hiç birarada görmemesi onların aynı kişi olduklarını düşünmesine sebep oluyor. Sonra da “Öte yandan beni de hiçbir zaman Zsa Zsa Gabor’la birlikte görmüyorsunuz, ama bu ikimizin aynı insan olduğu anlamına gelmiyor” diyerek bu fikri kafasından –güldürerek- atıyor. Bu arada adamın –anlatıcının- ismini merak etmiyor değilim. Filmi çok önceden izlemiştim, pek hatırlamıyorum, orada bir ismi var mıydı? Merak ettiğim bir diğer konu ise bu adamın nasıl o kadar işe gittiği. Kovulmamak için şantaj yapıyor, tamam; ama nasıl dayanıyor vücudu.

Tyler’ın felsefesi; acı çekerek ‘dibe vurmak’, o şekilde toplumun uyuşukluğundan kurtulmak, yeniden doğmak idi. Her şeye sahip ama hayattan istediğini alamamış insanların Dövüş kulübü’ne katılma amacı da buydu. Tyler çok mantıklı, düşündürücü, bilgili konuşuyor. Eğer anlatıcıyla aynı kişiyseler, onun bildiklerini bunun da biliyor olası gerekir. Garipsedim, çünkü Tyler ona bir şeyler anlatırken sanki ilk defa duymuş gibi davranıyor, sabun yapmayı mesela. Adam akıl hastasıysa demek ki…

“Marla’nın hayat felsefesi, bana söylediğine göre, ölmeye her an hazır oluşu. Marla’nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.”

Sonuna doğru, anlatıcı uyuyunca Tyler’ın harekete geçtiğinden bahsediyor. Ancak başlarda aynı anda, aynı yerde bulunabildiler. Zaten bir ara Tyler kayboldu, ne oldu, neden? Kitapta bir yeri kaçırmış gibi hissediyorum şu an.

Hayvan deneyleriyle ilgili kitaptaki düşünceyi benimsedim. Uzaya maymun gönderilmeli, hayvan deneyleri olmalı; çünkü o hayvanlar bizim yaşayabilmemiz için öldüler –bu gerekliydi. Ama parfüm vb. için balinaların ölmesi, işte bu olmamalı; çünkü zaruri olmayan bir ihtiyaçtan ötürü onların canına kıyıyorlar, sırf senin gösteri merakın yüzünden.

“Ağzımdan çıkanlar Tyler’ın sözleri. Halbuki melek gibi bir adamdım ben…”

Çorbalara neden işiyor? Filmlere neden kare ekliyor?... Bunları Tyler’ın yüzünden yaptığını sanıyor ama aslında kendi yapıyor. Peki neden? ‘Kaybedecek bir şeyi yok’, bunun için tam bir cevap değil. ‘Adam zaten sorunlu bir tip’ veya ‘Hizmet endüstrisindeki işçilerin maruz kaldığı sömürüyü protesto etmek’ de tam karşılamıyor. ‘Yazar, tüketim toplumuna eleştiride bulunuyor.’ da değil. Sanırım cevap, bunların hepsinin toplamı.

“Bunu biliyorum, çünkü Tyler biliyor.”

Beğenmedim (tek) yanı, sonuydu diyebilirim. Hastaneyi cennet, doktoru tanrı olarak düşünmesi her ne kadar hoşuma gitse de ölmesini tercih ederdim anlatıcının. Yani sen, ağzına silah sokup tetiği çekeceksin, ama ölmeyeceksin.

“Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz… Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz.”

Spoiler: Göster
Dağınık olduysa biraz, kusuruma bakmayın 

O halde git... Bundan başka dünyalar da var.

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #5 || Dövüş Kulübü
« Yanıtla #2 : 30 Mayıs 2013, 22:52:14 »
Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur. (s. 38)

Kitabın baş kişisi ve anlatıcısının, Tyler ortaya çıkmadan evvelki hayatı bundan ibaret. Ancak mobilya alarak ve evini güzelleştirerek bir doyuma ve başarı hissine ulaşabiliyor. Ancak reklamların pompaladığı sahip olma, satın alma duygusu, onda bir benlik yaratıyor. Etrafımızda telefonuyla, arabasıyla varolan insanlar gibi. Hepsi daha üst bir modelin peşinde, varlıklarını yüceltmenin tek yolunun bu olduğunu sanıyorlar.
Diğer yandan anlatıcı sefil hayatının değerini yüceltmek için, ölmekte olan insanların terapi gruplarına katılıyor. Hepsi "yaşıyorum" hissini daha "gerçek" kılmak için. Ama bir gün bu gruplarda Marla ortaya çıkıyor ve her şey darmadağın oluyor. Marla, anlatıcının bir yalancı olduğunu yüzüne vuruyor, çünkü Marla da bir yalancı, ikisinin de öldüğü yok. Anlatıcı bir aynaya bakar gibi baktığı Marla'dan rahatsız oluyor ve terapilere gitmeyi bırakıyor. İşe yaramaz hayatını çekilir kılan son şeyden de vazgeçince ortaya Tyler çıkıyor ve onu dibe vurmaya zorluyor. Sahip olduğu her şeyden vazgeçmesini öğütlüyor: Evinden, eşyalarından, bedeninden.

"Daha dibe vurmadan çözülürsen," diyor Tyler, "asla sonuna kadar götüremezsin."
Ancak felaketten sonra yeniden doğabilirmişiz.
"Ancak her şeyini kaybettikten sonra," diyor Tyler, "canının istediğini yapmakta özgür olursun."
(s. 62)

Böylece, önce kişisel sonra da toplumsal bir yıkımın fitili ateşleniyor. Tyler, Dövüş Kulübü'nde erkeklerin birbirlerinin ağzını burnunu dağıtarak sağalmasını sağlıyor: Döven bir başarı hissine, dövülen dibe vuruşun tadına varıyor. Bu kişisel arınma bir süre sonra yetersiz kalıyor ve daha da büyüyerek toplumu arıtmaya yöneliyor.

Tüm bu hikayeyi birinci elden dinliyoruz, anlatıcı "birinci tekil şahısla" olayları kendi görüşünden aktarıyor. Uykusuzluktan muzdarip olan anlatıcının, anlatırken yaşadığı kopukluklar anlatımı yavaşlatacağına hızlandırıyor. Çok hızlı bir kitap Dövüş Kulübü; kısa ve basit cümleler, ekonomik bir anlatım sunuyor. Anlatıcının uykusuz hali, onun anlattıklarını müphemleştiriyor: Tyler ne zaman geldi ve nasıl dahil oldu öyküye, aralarındaki arkadaşlığın evreleri neler, anlatıcı Tyler'a nasıl bu kadar çabuk güvendi, Marla kim ve nasıl görünüyor, tam olarak bilmiyoruz. Bunların hepsi bir sisin ardında. Her şey Tyler'ın başının altından çıkmasına rağmen onu bir türlü tüm haşmetiyle ortada göremiyoruz. Elbette ki Tyler'a dair muğlaklığın sebebini bizimle birlikte anlatıcı da şaşırtıcı bir şekilde öğreniyor ama o şaşırtıcı son olmasa bile neyin nasıl gerçekleştiğine dair belirgin açıklamalar yok. Palahniuk, anlatıcının kafa bulanıklığını bize aktarmayı çok iyi başarıyor.

Bunun yanında Palahniuk'un alamet-i farikaları olan anlatım biçimleri de okumayı keyifli hale getiriyor:
Yinelenen sözler:
Ben Joe'nun düğümlenmiş bağırsaklarıyım.
Ben Jane'in Dölyatağıyım.
Ben Joe'nun Azmış, Kudurmuş Reddedilme Duygusuyum.


Ayrıntılı tarifler:
Ev yapımı napalm iyi seçenektir.Benzin veya dondurulmuş portakal suyu konsantresi–benzin karışımı veya kedi kumu-benzin karışımı.
Eğlenceli sayılabilecek bir patlayıcı da pudra şekeriyle karıştırılmış potasyum permanganattır. Buradaki ana fikir, çok hızlı yanan bir madde ile yanmaya oksijen sağlayacak olan başka bir maddeyi karıştırmaktan ibarettir. O kadar hızlı yanar ki, patlama olur.
Baryum peroksit ve çinko tozu.
Amonyum nitrat ve alüminyum tozu.

---
Suyun üstünde sedefli gökkuşağı gibi bir katman oluşana kadar, sürekli donyağı çıkar. Bu katmanı alıp, bir kenara ayırmak için büyük bir kaşık kullanırsın.
Donyağı çıkmayacak hale gelene kadar, yağı alıp kenara ayırmaya devam edin. Sudan aldığınız sadece donyağı. İyi ve temiz donyağı.
Yağ yeterince kaynayıp, donyağı çıkmaz olunca, kaynar suyu dökersin. Tencereyi yıkayıp, temiz su ile doldurursun.
Ayni işlemleri kenara ayırdığın don yağı ile tekrarlarsın. Don yağını suda kaynatırsın. Yukarı çıkan katmanı ayırırsın.
Temiz olan katman gliserin. Sabun yaparken gliserini tekrar katabilirsin.
Yada gliserini ayırıp, atabilirsin.
Gliserini nitrik asit ile karıştırırsan, nitrogliserin elde edersin.
Dinamit yapmak için, nitrogliserini, sodyum nitrat ve talaş ile karıştırırsın.


Anlatıcı hikayeye ara verip bize bir şeyler anlatmaya başladığında sıkılmıyoruz, çünkü anlattıkları çok ilginç. Okur olarak biliyoruz ki daha önce böyle bir şey okumadık. Kimse daha önce asıl bilmek istediğimiz ayrıntılardan bahsetmedi. Biz okurlar çoğumuz, bir odanın iki sayfa anlatılmasını istemiyoruz, bir adamın yüzünü tarif etmek için iki cümleden fazlasını okumak istemiyoruz ama bize napalm nasıl yapılır anlatılsın; sabun nasıl yapılır, kilitli bir kapı nasıl açılır ayrıntılarıyla bilmek istiyoruz. Palahniuk okura saygı duyan bir yazar, bizim için yazıyor; her kitabını şaşırtıcı bilgiler, şaşırtıcı olaylar ve şaşırtıcı bir sonla kurguluyor. Dövüş Kulübünün sonunu bilen birisi şunu farkedecektir: Palahniuk o müthiş sonu anlayabilmemiz için biz okuyuculara çok fazla ipucu sunuyor. Niyeti bizimle dalga geçmek değil, bizden daha zeki olduğunu göstermek için numara çekmiyor, görebilene ipuçları bırakıyor, göremeyene güzel bir son bahşediyor.

Büyük bir keyifle ve zihninizde ampüller yakıp onları parçalayarak okunan bir eser Dövüş Kulübü, okuduğum için mutluyum.


Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği #5 || Dövüş Kulübü
« Yanıtla #3 : 09 Haziran 2013, 05:42:54 »
Geç oldu ama ufak da olsa yorumumuzu bırakalım.

Uyarımı da geçeyim. Kitabı henüz okumamış ama okumayı düşünenler okumasınlar yorumu, sonra IP adresimden beni bulursunuz falan mazallah, sorun çıksın istemem.

İlk olarak Dövüş Kulübü'nün filminden bahsetmek istiyorum ben. En sevdiğim filmler sıralamasında ilk 10'umdadır kuşkusuz. Zaman zaman canım tekrar izlemek ister ve açar izlerim. O anki ruh halime bağlı olarak olumlu veya olumsuz şekilde etkiler beni. Ama en etkilisi moraliniz bozukken veya mutsuzken izlemeniz olacaktır. Her izlediğimde farklı duygular hissettirmesi ve yeni şeyler fark etmem beni daha çok bağlıyor bu filme.

Filmi sevmemin hatırı sayılır nedenlerinden biri de Edward Norton, Brad Pitt ve Helena Bonham Carter üçlüsünün bu filmde buluşmuş olduğu gerçeği. Üçü de ayrı ayrı muhteşemler, aynı filmde rol aldıklarını düşündüğümüzde ise bu durum o filmdeki oyuncu performanslarının ortalaması baz alındığında üç kat fazla puan demek. İzlemeyenler ayıp etmiş olurlar. Net.

Film benim gözümde kusursuzdur. Favori film olunca böyle oluyor demek ki. Her zaman izleyebilirsin ve hiçbir zaman sıkılmazsın.

Şimdi kitaba gelelim. Fazla uzun bir yorum hazırlamadım öncekilere nazaran. Alt tarafa bakmayın onlar hep replik.

Evet, elbette haberdardım Dövüş Kulübü'nün bir de kitabı bulunduğundan. Nasıl haberdar olmam ki? Okumak da istiyordum tabii ki. Ama ne bileyim bir türlü okuyamadım işte. Okuma etkinliğine kısmetmiş diyelim o halde.

Chuck Palahniuk dünyaca ünlü meşhur bir yazar ve yazdığı tüm kitaplar büyük kitleler tarafından okunmakta. Dövüş Kulübü de yazdıklarının arasındaki en meşhuru, en bilineni ve birçok kişiye göre de en iyisi. Kendi açımdan şu an kıyaslama yapabilecek durumda değilim zira Palahniuk'dan okuduğum ilk kitap bu. Belli bir zaman içinde diğer eserlerini de okuduktan (mutlaka okuyacağım) sonra kıyaslama yapabilecek düzeye erişebilirim.

Uykusuzluktan muzdarip Jack ve onun türlü halüsinasyonlardan sonra tamamıyla kafasında tasarladığı bir karakter; Tyler Durden. Bakın kendisi nasıl açıklıyor:

"Tyler Durden benim yarattığım ayrı bir kişilik ve şimdi gerçek hayatımı devralmaya çalışıyor."

Olay bundan ibaret değil elbette. Bir de Marla var ortada. O da tıpkı kendisi gibi hayattan kopan ve dibe vurmaya çalışan bir tip. Jack Marla'ya baktığında kendisini görüyor ve belki de bu yüzden kanser dayanışma topluluklarından ayrılıyor ve Tyler Durden'ı yaratıyor.

Tabii filmini izlememiş ve kitap/film hakkında hiçbir bilgisi olmayan bir kişi bu kitabı okuduğunda belli bir raddeye kadar gerçeği fark edemeyecek. Chuck Palahniuk 'ın sürpriz yapıp kendisini ters köşeye yatırdığı gerçeğiyle yüzleşene dek Tyler'ı normal bir karaktermiş gibi zannedecek. Kitabın sihri biraz da bu aslında.

Kitapta bir sürü ilginç bilgi var. Verilen bilgilerle okulunuzu veyahut sevmediğiniz bir yeri havaya uçurmanız pek tabii mümkün. Adam patlayıcı tarifi yazmış. Ha olur da sabun sektörüne girmek gibi bir hayaliniz varsa da bu kitabı okuyun, hazine hazine.

İlk filmini izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki kitapla film bire bir aynı. Kitap ve film arasındaki benzerliklerin tavan yaptığı bir gerçek. Filmin aynısı, sanki filmin senaryosunu okuyormuşum gibi. Okurken filmdeki sahneler gözümde canlandı.

Neyse, şimdilik burada keseyim ben. Daha fazla gecikme olmasın diye yorumumu attım, aklıma gelen bir şeyler oldukça yazarım gene.

Bunlar da not aldığım ve epey olduğu için birazını ayıkladığım altı çizilesilerden bazıları.

"Sonsuza kadar yaşamak istiyorsan, ilk adım olarak ölmek zorundasın."

"İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın, insanı öldüren de hep sevdiğidir."

"Bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktü."

"Her sabah ölüyor ve her sabah doğuyordum. Ölümden geri dönüyordum."

"Bu senin hayatın ve anbean sona eriyor."

"Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur."

"Eğer ne istediğini bilmezsen" diyor kapıcı, "bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş."

"Belki de kendini geliştirmek aranan cevap değildir. Belki de cevap kendine zarar vermektir."

"Dövüş kulübünde gördüğünüz şey kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkekler kuşağıdır."

"Bazen bir şey yapar ve belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur."

"Ancak felaketten sonra yeniden doğabilirmişiz."

"Ancak her şeyini kaybettikten sonra" diyor Tyler, "canının istediğini yapmakta özgür olursun."

"Sevdiğimiz insanlar hakkında bilmek istemediğimiz o kadar çok şey var ki."

"Bizim görevimiz" diyor Tyler komiteye, "hala nasıl bir güce sahip olduklarını bu adamlara hatırlatmak."

"Amaç tarihi yönlendirme gücüne sahip olduklarını projedeki herkese öğretmekti. Bizler, her birimiz, dünyanın gidişatına yön verebiliriz."

"Bakacağınız yeri bilirseniz, her taraf gömülmüş cesetlerle dolu."

"Bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar."

"Ben Tanrı'nın yarattığı evrenin zehirli yan ürünüyüm."

"Her gezegen, ilk ırzına geçen şirketin kimliğine bürünecek."

"Tyler'ın yarattığı şey dev bir elin gölgesiydi ve Tyler kendi yarattığı kusursuzluğun avucunda oturuyordu."

"Kendi ismimize ancak ölümde kavuşabiliriz; çünkü ancak ölümde mücadelenin bir parçası olmaktan çıkarız. Ölümde kahraman oluruz."

"Ve hayattaki tek kusursuz anınız sonsuza kadar sürmeyecektir."