Kafamı dağıtmak için kütüphanemdeki yeni kurbanım bu kitap oldu. Bugün itibariyle bitirdim kendisini.
Öncelikle seriye adını veren "Centilmen Piç" olma durumu oldukça hoşuma gitti. Genelde serilere adlarını veren durumlar kitaplarda doğrudan geçmez. Uzaktan bir bağlantıyı siz kurarsınız. Oysa bu kitapta daha ilk sayfalarda serinin adının neden böyle olduğunu anlıyor ve "doğrudan" bir ilişki kuruyorsunuz.
Mesela başlarda Locke Lamora'nın düzenbaz bir hırsız olmasından dolayı tamamen ona ithafen böyle bir seri adına sahip olduğunu düşünmüştüm. Arkaplanda daha fazlası çıkınca bir hayli keyiflendim.
Kitap güzel başladı ve güzel devam etti, ancak 110larda "İyi hoş da bu böyle gitmez," demeye başlamıştım. Ortada kurulu bir düzen ve bir hırsız çetesinin soygun planı vardı. Soctty Lynch'in anlatımı oldukça güzel olsa da sadece bu kurguyla 580 sayfa nasıl bitecekti? Bir yerde illa ki sıkılacaktım. Neyse ki yazar imdadıma yetişti ve önce bir ters köşe, sonra da o ters köşenin tersiyle (ters köşe kare?) lineer bir kurgu planlamadığını gösterdi. Hele ki Capa Barsavi, Nazca, Gri Kral ve Örümcek kitaba dahil olunca sadece bir soygunun seyrini izlemeyeceğimden emin olup kitabı daha büyük bir merakla okumaya başladım. Hatta Peder Zincir'in geçtiği her flashback sahnesinde pek bir keyiflendim.
Scott Lynch yazmış olduğu bu ilk kitapta oldukça başarılı bir dünya çizmiş. Bu dünyanın en sevdiğim yanı buram buram Akdeniz kültürü kokmasıydı. İlk defa fantastik bir kitapta Akdeniz kültürünü görüyorum. İsimler bile İtalyan ve İspanyol kökenli olarak seçilmiş (Stephen hariç

. O bu kaideyi bozarak canımı sıktı). Lynch'e hem yarattığı eşsiz ve "cam" bezeli dünya için teşekkü ediyorum, hem de fantastik bir diyara Akdeniz kültürünü yedirdiği için de minnetlerimi iletiyorum. Okura oldukça farklı bir deneyim yaşatıyor.
Lynch'in dünyasına verdiği özen betimlemelerine de bir hayli yansımış. Detaylı anlatımlarını hiç sıkıcı bulmadım. Dünyasını gözümüzde net biçimde canlandırmamıza yardımcı olduğu gibi, özene bezene yarattığı bu dünyayı basit cümlelerle tanıtmayı da seçmemiş. Çok da iyi yapmış.
Locke Lamora'nın yalanlarını oldukça beğenmeme ve her boş bulduğum anda okumama rağmen bazı eleştirilerim de olacak.
Bunlardan ilki kitapta bulunan dramatik sahnelerin yeterince vurucu olmadığına dair. Bu kitapta bir dram aramıyordum ve yazarın bunu ana etmen yapmamasına çok sevindim. Ama bazı sahnelerde beni üzmeyi ya da duygulandırmayı başaramadı. Kitabın genel atmosferi ve karakterlerin tutumları beni kendilerine oldukça bağlarken, bu gibi sahneler beklediğim etkiyi yaratmadı.
Bir diğer husussa kurguya dair olacak. Kitabın sonlarına kadar her çok iyiydi. Ancak iki yere oldukça takıldım. Hemen spoiler kutusu gelsin.
Barsavi Gri Kral'ı fıçıya tıkmadan önce birkaç yumruk salladı. Büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Biricik kızına yapılan bu iğrenç saldırıdan sonra Barsavi gibi bir adam bu kadar hafif bırakır mıydı işi? Sanmıyorum. Fıçıya tıkılmadan önce çok daha fazlasının olması gerekiyordu. Burası hafif geçilmiş.
Bir diğer durumsa Gri Kral'ın neden tüm bunları yaptığına dair olacak. Burayı klişe buldum açıkçası. Gri Kral ve kardeşleri, Şahinci derken birleşen sıradışı bu gücün arkasından oldukça bilindik bir neden çıktı. Yakıştıramadım açıkçası. Scott Lynch çok güzel bir kurguya sahip bir kitap koymuş ortaya. Kitap boyunca neler yapabildiğini gördük. Gri Kral'ın nedenlerinde daha yaratıcı olmasını bekliyordum. Cevap beni tatmin etmedi.
Locke'un tam anlamıyla bir düzenbaz ve hırsız oluşu kitabı orijinal yapan önemli yanlardan biriydi. O gerçek bir hırsız, gerçek bir pislikti. Kitapta da dalga geçildiği gibi, Robin Hood ile uzaktan yakından alakası yoktu. Böyle bir karakteri başakrakter yapmak da oldukça özgün bir fikir. Yazarımız da bu girişimini oldukça iyi biçimde idare etmiş ve altından kalkmış. Kitabı sıradışı yapan etmenlerinden başında kesinlikle Locke Lamora geliyor demek istiyorum. Ayrıca Locke'un görünüş itibariyle hiçbir çekiciliği yok. Kendi kusurlarına da shaip oluşu onu standart mükemmel başkarakter yapmaktan da alıkoymuş.
Son olarak Scott Lynch'in kadınlara verdiği role değinmek istiyorum. Pek çok fantastik kitapta kadınları farklı rollerde görüyoruz. Lynch ise onları hayatın her alanına yedirmiş. Bazen bir simyacı, bazen bir fahişe, bazen Sabetha'nın tüm kurnazlığıyla tam kendisi, bazense dev köpekbalıklarıyla ölümüne dövüşen gladyatörler. Kendisini oldukça takdir ettim. Aklıma da Patrick Rothfuss'un bir konuşmasında Tolkien'i överken Hobbit'te neden bir tane bile kadın karakter olmayışından hayıflandığı sahne geldi. Lynch de böyle düşünüyor sanırım, çünkü kitabında erkeğin olduğu her alana kadını da yerleştirmiş. Aktif rol biçmiş.
Kendisini keyifle okutan ve çabucak biten bir eser bu. Okuduğum için çok mutluyum. Devamını da merakla bekliyorum. Hacimli formuna rağmen kısa zamanda bitiyordu.
Ayrıca çeviri ve editörlük dört dörtlüktü. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Tertemiz ve başarıyla Türkçeleştirilmiş bir eserdi. Hele o küfürler

. Hepsi tam bize göre çevrilmiş şekilde, tanıdık biçimde sırıtıyordu.