Merhabalar;
Metaroid ve
seabiscuitxx arasındaki düellonun öykülerini paylaşıyorum. Herkese keyifli okumalar efendim

. Öykülerin kimlere ait olduklarınıysa anketten sonra belirteceğim.
Rathar Efsanesi
Rathar'ın deniz sevgisi, buralardaki hiçbir balıkçıda yoktur, olmayacaktır da. Denizin derinliklerinde yaşayan canlıları, resimlerini ayrıntılı çizebilecek kadar iyi tanır. Hiçbir şeyden korkusu yoktur. Aslında balıkçıdır, ama denizci reisiymiş gibi muamele görür; onu balığa çıkarken görenler de 'Kaptan' diye hitap ederler. Ama bu civardaki balıkçılara kaptan denilmez; Rathar istisnadır. Buralarda yiğit, gözüpek birini arıyorsanız, bulacağınız tek insan evladı Rathar'dır. Bazı batıl inançlara ve anlatılan efsanelere inanan -Rathar'ın deyimiyle babaanne masallarına- ve onu uyarmaya yeltenen balıkçılar ile dalga geçer, küçümser: bazen de bahsettikleri canavarları gördüğünü ve onları yendiğini anlatıp kendisini yüceltir. Balıkçılar, her bir araya gelişlerinde Rathar'ın kahramanlıklarını tartışırlar. Birçoğu gerçek olduğuna inanır. Çünkü kendilerinin açılmaya cesaret edemeyeceği uzaklıktaki adacıkların içine aldığı tekinsiz bölgeye kadar açılabilen tek balıkçı Rathar'dır. Derler ki, o adalardan biri devasa ahtapot Kraken'in ta kendisidir. Bu söylenti bir veba salgını etkisiyle şehre yayıldığından beri, balıkçılar ve denizciler oralara gitmez olmuş.
Gözüpek Rathar, zamanında gülüp geçmişti bu söylentilere. Farklı ağaçlardan yaptığı ve kısa gemi ismini verdiği ufak deniz aracıyla adaların etrafını turlarmış. Oralarda balık boldur. Balıkların kendilerini Kraken'e kurban etmek için adaların etrafında toplandığı da konuşulmuştu bazı zamanlarda. Rathar, tüm söylentilere, efsane ve korku hikayelerine inanmamıştı, ölümüne kadar da inanmamıştır. Ancak denize açıldığı sisli bir şafakta, yani öldüğü gün, başına öyle bir şey gelir ki! Ne onun adına söylenen gözüpek, yiğit, kaptan kelimelerinin bir anlamı kalır, ne de devrilmez addedilen bedeninden ufak bir parça! Kraken'in bedenini midesine indirdiğin de öylesine doymuştur ki, ufak tefek balıkları istemez olmuştur. O günden sonra insanlarla avlanır. Ancak öyle doyar. Bu yüzden önceleri sevilen Rathar, şimdilerde halkım tarafından pek sevilmiyor. Onun yüzünden neredeyse her gün bir balıkçı kaybediyoruz. Rathar'ın başına gelenler de bir efsane aslında. Oldum olası hiç inanmamışımdır bu efsaneye. Biranızı buyurun bu arada. Ateşin başına yanaşın biraz. Bildiklerimi anlatayım sizlere; gerçek olup olmadığına siz karar verin!
Rathar, her zamanki gibi tüm hazırlıklarını bir gece öncesinden yapmış. Ertesi gün, güneş doğmadan evden ayrılmış; özel yapım zıpkını ve diğer aletleri de yanındaymış. Birkaç balıkçı görmüş onu. O gün de tekinsiz bir fırtına esiyor, önüne çıkan her şeyi savuruyor, paramparça ediyormuş. Hele sis! Bizim gümüşi sandığımız sis, o sabah kuzguni bir renge bürünmüş. Öyle diyor efsaneler vallahi, aslı astarını ben bilemeyeceğim!
Böyle havada balığa çıkmayı bırak, kapıdan adımını bile atmaya korkuyormuş insanlar. Pencerenin başına çömelmiş dışarıyı izleyen bir adam, bizim kahramanı görünce tebrik etmiş. Rathar, sesin geldiği yönü bulamaya çalışmış. Ama tam da nereden geldiğini bilmediğinden istemsizce paniklemiş. Söylentiye göre eskilerden tartakladığı belalı bir adamın tok sesine benzermiş bu ses. Rathar, adamın kendisinden intikam almak için geri döndüğünü sanmış o sıra.
“Neyi mi tebrik ediyorsun?” diye sertçe sormuş. Adamı da sisten pek göremiyormuş. Aslında adam arkasındaymış; ama o dağlara doğru konuşunca sesi bir-iki defa yankılanmış.
“Böyle havada balık avına çıkabiliyorsun ya! O yüzden tebrik ediyorum seni kaptan.”
Rathar sesin nereden geldiğini bilmediğinden, bu sefer sağına dönüp cevap vermiş.
“ Balıkçı dediğin adam yiğit olur, korkak değil.”
“ Öyle tabii, öyle,” diye yanıtlamış, nerede olduğunu göremediği adam. Hani gözüpek dediydim ya, hani korkusu yoktur dediydim Rathar için... İşte o sırada, adamı göremediğinden korkuya kapılmış Rathar. İlk defa o zaman korkmuş. Vallahi öyle bakmayın. Efsane böyle. Tabii o zaman adamın belalısı olmadığını da fark etmiş. Çünkü kısık bir tonda söylenen "Sadece kendisinin değil, bizim de başımıza bela açacak," sözünün ardından hışımla kapanan pencere sesini işitmiş. Birinin pencereden ona seslendiğini böyle fark edebilmiş kahraman Rathar!
Rathar daha fazla kalmamış orada. Geç kalmak istemiyormuş. Balıklar da tam sabah vaktinde toplanıyormuş çünkü. Önünü göremediğinden kah düşerek, kah ufak tefek kayalıklara toslayarak inmiş tepeden aşağıya. Şehirli balıkçıların evleri denize yakın sarp bir tepenin üzerine kuruludur. Tepenin hemen aşağısında da balıkçıların tekneleri olur. Rathar tepeden inmiş, ama kendi yaptığı küçük gemisini bulamamış. El yordamıyla gemisini ararken başka bir kimsenin teknesine vurmuş kafayı. Öyle sert vurmuş ki, efsaneye göre, iyice celallenip bağırmış çağırmış. Onun sesini duyan Kraken, işte o sırada uykusundan uyanmış!
Rathar, kafasını vurduğu tekneyle denize açıldığında sis perdesi aralanmış biraz. En azından önünü görebiliyormuş artık. Geç kalma telaşı ile bağırıp söyleniyormuş. Tek başına balığa çıktığından her bi' şeyi kendisi yapıyor, bu yüzden de yavaş ilerliyormuş. O gün içinde tuhaf bir his varmış. Bu his onu korkutuyormuş aslında. Ama balıkçılara: “Bugün bol kazançlı geçecek benim için. Balıkçılar zengini olacağım,” diye bahsetmiş hissinden. Bu yüzden balıkları kaçırmaktansa denizde boğulmayı göze alacağını da söylediği geçiyor bazı kaynaklarda.
Öğle vaktine doğru sis perdesi falan kalmamış. Güneş yükselmiş, berrak denizin üzerinde tuhaf pırıltılar belirmeye başlamış. Güneş yakıcı bir sıcaklıktaymış. Rathar terden sırılsıklam oluyor, iyice hiddetlenip küfürler ediyormuş. O sırada adacıklardan birine doğru ilerlerken denizin köpürdüğünü fark etmiş. “Herhalde güneşin sıcaklığından böyle oluyor,” diye düşünmüş. Doğrusu böyle bir şeyi gerçekten düşündüyse fazla zeki biri değildi.
Her neyse! Daha önce hiç görmediği büyükçe bir adanını önünde durdurmuş tekneyi. Sürüyle balık varmış. İrili ufaklı. Zaferin verdiği heyecan ve açgözlülük duygusuyla hiçbir balığa acımamış. Hepsini ustalıkla teker teker avlamaya başlamış. Onun halini en iyi şöyle betimleyebiliriz: Hazine gören bir define avcısı kadar gözü dönmüş!
Uykusundan uyandırıldığı için zaten öfkeli olan Kraken, bir de kurbanlarının çalındığını fark edince iyiden iyiye hiddetlenmiş. Rathar'ın ada sandığı şey bir anda sekiz kollu, kocaman sekiz gözü olan, siyah bir dev ahtapota dönüşmüş. Rathar, arkasında bir ahtapot olduğunu ancak gölgesinden fark edebilmiş. Devasa bir gölgenin ortasında bulunca kendisini, irkilerek arkasına dönmüş. Kraken mürekkep gibi siyah ve katı bir sıvıyı olduğu gibi Rathar'ın üzerine kusmuş. Kendisine pek güvenen kahramanımız savaşacak durumda değilmiş. Aşırı özgüveni yanında kılıç taşımasına gerek olmadığına inandırmış olmalı. Ahtapot'un salyalı kolları, kendisinin yüceliği karşısında pirinç tanesini andıran tekneyi sarıp sarmalamış. Rathar, siyah katı sıvı yüzünden hareket edemiyormuş. Kraken öfkeyle tekneyi havaya kaldırıp birkaç defa savurmuş. En sonunda tekneyle beraber, denizin derinliklerindeki yuvasına çekilmiş. Rathar'ın o zaman öldüğüne kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü daha sonra kendisine ve teknesine dair hiçbir ize rastlanmamış. Rathar'ın ölümüyle ilgili farklı söylentiler var: kimileri yaratığın onu parçalara ayırıp yediğini, kimileri kollarıyla boğduğunu, kimileri de yaratığın Rathar'ı denizlerin korkulan diğer canavarı ve atası Ctulhu'ya kurban ettiğini söyler. Kesin bir şey yok. Kesin olan tek şey: gözüpek Rathar'ın gülüp geçtiği efsanelerden birinin ölümüne sebep olduğu.
Gerçi bu da bir efsane. Biz Rathar'ı bu efsane yüzünden sevme... Bir dakika, bir dakika! Eğleniyor gibiyiz ha? Biraz daha bira ister misiniz? Çünkü anlatacak daha farklı efsanelerim de var.
- SON -
Europa'ya İniş
-Gergin misin?
-Saatlerce süren simülasyon çalışmalarından sonra mı?Hayır.
İki kişilik keşif aracı Horus ana gemiden ayrılalı yarım saat oluyordu.Görevi Jüpiter’in insanlık için yeni bir yaşam alanı olma ihtimali taşıyan Europa uydusuna inmek,beş yıl önce gönderilen robot laboratuarlarla ana merkezin bağlantısının kopmasını araştırmaktı.Altı hafta önce biri hariç diğer ünitelerle sinyal alımı kesilmiş ardından ne olduğunu araştırmak için bir ekibin gönderilmesi kararlaştırılmıştı.
Deneyimli kontrolör Arthur aşağıya gönderdiği astronotun görevi tamamlamasını sağlamaya çalışıyordu.Profesyonel gibi davransa da onun hala amatör olduğuna emindi.Azimliydi ayrıca genç ve yetenekli.Onu izlerken yirmi sene önceki kendini görüyordu.
Dikkatini bedensel verileri yansıtan monitör çekti.Kalp atışlarında bariz bir artış vardı.Mikrofonu açtı.
-Sakin olmaya çalış evlat.Bunu yaparsan geri döndüğünde sana özel sandviçten hazırlıcam.
-Deniyorum.Burası çok sessiz.Etrafta uçuşan buzullar görmeye başladım.
-Atmosfere girmek üzeresin.Koruma kalkanını devreye sokacağım.Yinede dikkatli ol.
-Anlaşıldı patron.
Europa’nın yüzeyinin buzullarla kaplı olduğu biliniyordu ama atmosferindeki zehirli gazların katılaşıp katmanlar oluşturduğu sonradan ortaya çıkmıştı.Yüzeye ulaşmak için bu kütleleri aşmak gerekiyordu.Bu da kolay bir iş değildi.Öncü robotlar gönderildiğinde buluta benzeyen buz sürüleri onlara kötü bir sürpriz yapmıştı.Laboratuarları yüzeye monte etmeye kararlı olan ekip Bir haftalık uğraşının ardından güvenli yol olarak adlandırdıkları rota programını çıkartmayı başardılar.Şimdi belirlenen bu yoldan ilerleyen James korku ve merak içindeydi.Tek kişilik görevlerde kullanılmak üzere tasarlanmış uzaktan bakıldığında koca bir sineğe benzeyen küçük jet motorlara sahip minyatür bir uzay aracının içindeydi ve bu ona güven veriyordu.
-Tehlikeli bölgeyi geçtin.Nihayet.Tanrıya şükür.
Devasa bulutları aştıktan sonra karşısına tanıdık bir manzara çıkmıştı.Gözünün alabildiğine uzanmış buz kütleleri.Kutuplara bir göz atmak gibiydi.
-İrtifa seviyeni kontrol et.Kıç deliğine yaklaşıyorsun.
-Tanrım bu ismi kim buldu?
Keyifle güldü Arthur.
-Tahmin et.
Elektronik verilerle dolu led cama sahip fanustan dışarı bakarken onun bu benzetmesine gülmeden edemedi.Beş yıl önce buradaki buzulda bir delik açmak için inanılmaz saatler bir o kadarda emek harcanmıştı.Sonunda güneş enerjisini kullanan ucunda buz eritmek için kimyasallarla donatılmış gelişmiş bir sondaj makinesi ile bunu sağlamışlardı.Yaklaşık on metre genişliğinde açılan delik ışığın oynaşmasıyla beyazlığın içinde beliren kara bir deliği andırıyordu.Arthur’a göre ise bir kıç deliğiydi.
-İçeri süzülüyorum.
-Espri yeteneğin olduğunu biliyordum.
-Eğlenmek için aşağı gelebilirsin.
-Bunun için çok yaşlıyım.
İkisi de keyifliydi.En azından James korkuyu üzerinden atmıştı.Otomatik olarak rotada ilerlerken buzulların üzerinde uçan bir kuş gibi hissediyordu.Alçalan irtifa ile birlikte yöneldiği delik giderek genişliyordu.
-Hızlı bir iniş olacak babalık.
Arthur kumanda bölümünde ellerini birleştirmiş James’in üzerine montelenmiş kamera görüntülerini inceliyordu.”Sessiz ve ürkütücü.”diye mırıldandı.
-İyi şanslar evlat.
Oğlunu savaşa gönderen bir baba endişesi dolmuştu içine.Belki de onun ailesinin olmayışı kendisini etkilemişti.Yaşamda tutunmaya çalışan genç bir adamın her zaman desteğe ihtiyacı vardı.Bunu en iyi kendisi biliyordu.Birlikte çalıştığı kişilerle birçok tecrübe yaşamıştı ama James farklıydı.Onu eğitirken geleceğe yatırım yapan bir bankacı kadar hassastı.Şimdi ise korkuyordu.Aşağıda işler ters gidebilirdi.Önünde beklemesi gereken bir saat vardı ve zaman geçip gitmekte pek acele etmiyordu.
James ise buzulun içindeki deliğe girdiğinde ortalık birden karardı.Aydınlatma ışıkları hemen devreye girmişti.Katılaşmış buz yığınları üzerine vuran ışığın oluşturduğu renk tonları görmeye değerdi.James mavinin kılcal damarlar gibi her yana uzandığını,yeşil ve morun ardından kızıl neon yansımaların geride kaldığını hayranlıkla izliyordu.Ona hoş geldin gösterisi sunuluyordu adeta.
-İniş protokolleri devrede.
Üzerindeki bilgisayar sistemi devreye girmiş olmalıydı.Sesli komut sistemi aktifti.Delikten çıkmasına dakikalar kaldığını söylüyordu.Birden ışık azalmaya başladı.
-Yüksek enerji kaybı uyarısı.
-Neler oluyor?
-Radyasyon seviyesi korunamıyor.Elektrik sistemleri devre dışı.
-Lanet bilgisayar.
Bütün vücudu baştan başa sarsılmıştı.Ölesiye korkuyor,deli gibi titriyor ve bayılmamak için kendini zor tutuyordu.İrtifa hızı artmıştı.Kontrolü kaybediyordu.Zihnini toplamaya çalıştı.
-Manuel moda geçmeliyim.
Kontrolü ele almak için uğraşırken yedek enerji ünitelerini aradı.Jet itki motorlarına güç sağlamalıydı.Aracı kontrol etmek oldukça zorlaşmıştı.Eğer bir çare bulamazsa giderek hızlanacak ve korkunç bir son yaşayacaktı.Sakin olmak için elinden geleni yaptı ama yüzüne dolan ter damlacıkları ona mani oluyordu.Enerji bataryalarının yerini hatırladı birden.İçinde yeşeren umut fazla sürmeden sönüverdi.Boşluğa doğru bir lanet okudu çünkü bataryalar bacaklarının olduğu bölmeye sabitlenmişti.Oraya ulaşmak için aracın dışına çıkması gerekiyordu.Bunu yapamazdı.Dışarı çıkarsa radyasyon ve zehirli gazlar yüzünden anında ölebilirdi.Başka bir yol kalmamıştı artık.Seviye göstergesi ona bir şey anlatıyordu şimdi.
“Hızla delikten aşağı düşüyorsun.”
Sonunun geldiğini anlamıştı James.
- SON -