Mort'u bitirdim ve söylemek istediğim bir kaç şey var. Öncelikle Diskdünya okumak çok zevkli bir uğraş. Benim burada belirtmek istediğim şeyler biraz daha yayınevi ile alakalı aslında. Bazen romanları okurken el altında bir sözlük bulundurmak gerekli olabilir, özellikle eser eski, kurgu dışı veya dili modern olmadığı zaman. Mort'ta da buna ihtiyaç olabileceğini düşünmemiştim ve gerekte olmamalıydı. Fakat okurken sizi duraklatan şey eğer bilmediğiniz bir sözcük ise gözünüz hemen sayfanın dibine kayıyor ve eğer elinizdeki Mort ise boşluğu görünce hayal kırıklığına uğruyorsunuz.
Bir de bu koca seri artık kendi bölümünü haketmiyor mu?
Birkaç örnek vererek anlatmak istediklerimi belirteyim.
Gümbürçaklar
Bu kelimenin anlamını sözlükte bulamadım. İngilizcesinden karşılaştırdığım zaman kelimenin "Thunderflashes" olduğunu anladım. Bu arada çeviri yaratıcılığına hayran kalmamak elde değil. Keşke dipnot olarak verilseydi.
farbalalar
Geçtiği paragraf;
Aslında, birkaç gram ağır metal, bir sürü sinirli midye, birkaç ölü kemirgen ve böceklerin popolarından çıkan metrelerce iplik le neler yapılabildiği hayret vericiydi. Giyilen değil, işgal edilen bir elbiseydi; dış tabakadaki
farbalalar tekerleklerle desteklenmemişse Keli, Cutwell'in sandığından daha güçlü bir kadındı.
*(fırfır demekmiş)
hevenk
Geçtiği paragraf;
Dağınık odanın diğer yanından bir inleme daha geldi. Mort beceriksizce halı rulolarının, hurma
hevenklerinin, çanak çömlek dolu sandıkların ve mücevher yığınlarının üzerinden aşarak sesin kaynağına gitti. Yolculuğa çıkarken kralın neleri geride bırakacağına karar veremediği ve işi sağlama alıp her şeyi götürmeyi seçtiği açıktı.
*(bir ipe geçirilmiş veya birbirine bağlanmış yaş yemiş veya sebze bağı)
kastanyet
Geçtiği paragraf;
Ölüm onu duymazdan geldi. Parmaklarını
kastanyet gibi şıklattı ve belindeki önlük alevler içinde patladı. Ama kedi yavrusunu dikkatle yere bıraktı ve ayağıyla nazikçe itti.
*(parmaklara takılarak çalınan bir tür zil)
baobablar
Geçtiği paragraf;
Biraz sonra, filin yerinde duramamasının bir sebebinin de, tören öncesi kargaşası içinde beş litre yüksek alkollü şarapla doldurulmuş tören kadehini bulması ve hepsini içmesi olduğu da anlaşılacaktı. Filin çapaklı gözlerinin önünde tuhaf, sıcak fikirler köpürmeye başlamıştı: köklerinden sökülmüş
baobablar, dişiler uğruna diğer erkek fillerle yaptığı kavgalar, yerli köylerini dümdüz ettikleri muhteşem zamanlar ve belli belirsiz hatırladığı diğer keyiflere dair anılar. Biraz sonra pembe insanlar görmeye başlayacaktı.
*(Sıcak bölgelerde yetişen ve gövdesinin çevresi yirmi metreyi aşabilen bir ağaç)