Arkadaşları vardı... Yada öyle olduğunu sanıyordu. Akranları gibi o da gülüyor ,eğleniyor ve karşı cinse ilgi duyuyordu. Ama yine de ruhunda yatan karanlığı boğamıyordu. Her gün içinde dönen bir girdap ve o girdabın sebep verdiği bir yalnızlık duygusu vardı. Kimdi kendisi ? Ne yapıyordu ? Bu yaşamdaki amacı neydi ?
Bir gün hiçbir şey düşünemezken sonrasında bu düşüncelere nasıl sahip olmuştu ? Neydi bunun sebebi ? Soruları hiç bitmemezcesine sürekli kendini yeniliyor ama bir yanıt bulamıyordu. İçindeki karanlık koca bir fırtınaya dönüştüğünde ve çevresindeki tüm ışıklar solmaya başladığında şuanın bir rüya olup olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Başı mı dönüyordu yoksa bilinçli bir bilinçsizlik mi yaşıyordu ? Hayır , düşünceleri kendisine yardımcı olmuyordu. Başı gittikçe daha fazla dönmeye , tüm vücudunda bir karıncalanmanın baş gösterdiği anda gözlerinin bulanıklığı büyük bir kararmaya yer vermişti.
Bedeni kendisine isyan etmeye ve ayakta duracak gücünün kalmadığına bir anlığına şahit olduktan sonra yere yıkıldı. Ufak bir huzur hissetmişti. Sanki göğe doğru yükselmiş ve güneşin o tatlı sıcaklığını tüm bedeninde hissetmişti. Ama düşmeden önce sanki kapının hemen önünde , odasına çıkan merdivenlerin hemen başında siyah yüzsüz bir gölgenin gözlerinin içine baktığını fark etmişti.
O an ne hissetmişti ki ? Derin bir korku ve bacaklarının titremesi mi ? Yoksa bağırmak için çaba harcayıp sesinin çıkamaması mıydı ? Şuan bir rüyada mıydı ? Hayır , ne düşüneceğini bilemiyordu. Ne bir rüyadaydı ne de bayılmıştı. Sanki birisi prizden fişini çekmişti ve o da enerjisiz kalıp olduğu gibi yere yıkılmıştı. İçinde kocaman bir korku dalgası yayılmaya başladı. Kalbi korkunun verdiği tepkiyle göğsünden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı.
"Neler oluyor ,neler oluyor bana ? Nedir bu , niye hareket edemiyorum ?" diye düşünürken bir ses duydu. Sanki iki demir parçasının birbirine sürtünmesiyle oluşan tüylerini diken diken eden korkutucu bir sesti.
"Neden diye mi soruyorsun ? Bu ses kime ait ve ne kadar da korkutucu diyorsun değil mi ? Hayatı ve kendinin kim olduğunu da sorguladın mı maymun ? "
İrkildi yada irkildiğini mi düşünmüştü ? Karşısındaki zihnini mi okuyordu? Maymun mu ? Bunlar normal değildi , bu bir rüya da değildi. Aklını yitirecekti. Korkusu nabzının kulaklarına kadar yükselmesini sağlamıştı. O an ayakta olsaydı korkudan ya altına işer yada düşüp yere kapaklanabilirdi. Düşünemiyordu , sanki bir filmin bir korku sahnesinin içerisindeymiş gibi hissediyordu kendisini.
"Bir filmin içerisindeymişsin gibi hissediyorsun değil mi ? Gerçekliğini yitirip benim ve senin şuan gerçekten bunları yaşıyor olup olmadığımızı soruyorsun bünyene ? Ah siz maymunlar. Hepiniz aynısınız..."
Yine maymunlar demişti ve sesi aklını kaybetmesine sebep verecek kadar korkutucu geliyordu. Sanki yüzlerce insanın acı ile kıvranan seslerinin birleşiminden doğan, ruhsuz demirsi sesi yüreğine korku salmaya devam ediyordu.
"Seni almaya geldim maymun , ruhunun haykırışını işitip seni kölem yapmaya geldim. " Çocuk bu sözler üzerine bilincini korkudan yitirmek üzere olduğunu hissetti. Vücudu bir titreme dalgasına kapıldı ve göz pınarlarından damlalar halinde yaşlar akmaya başladı. Bir şeyler mırıldanıyordu. Her 18 'ini doldurmaya çalışan çocuğun yaptığı gibi anne ve babasına sesleniyordu. Yada seslendiğini düşünüyordu. Sanki birisi onu duymuştu. Ona yardım eli uzatmıştı ve annesinin o rahatlatıcı muhteşem sesini işitmişti. Babasına sesleniyordu ve oğlunu yemeğe çağırmasını istediğini iletiyordu. Babasını merdivenlerden çıkan ayak seslerini duydukça yüreğine bir rahatlama geldiğini hissediyordu. Sonra odasındaki tehlikenin farkında olduğunu idrak ederek babasının odaya gelmemesi için bağırmaya , çılgınlar gibi tepinmeye çalıştığını hissetti. Ama sadece hissetmişti.
Babası odaya girdiğinde çok geçti. Üst gövdesi kalçasından ortaya ikiye ayrılmış ve şaşkın gözlerle sadece oğluna bakabilmişti. En son gördüğü görüntü oğlunun sırtı üzerinde, elleri ve kolları üzerinde duruşuydu. Yüzünde kuruyup dökülmüş deri parçaları ile gözlerinde sadece ölümün soğuk bakışları vardı. Aklından geçen son düşünce "Bu oğlum değil" cümlesiydi.
"Bir maymun geldi , bir maymun gitti. Sizler sabrımı zorluyorsunuz." Bu sözlerle beraber çocuk o an bilincini yitirdi. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordu ama uyandığında annesinin üst kısmı babasının alt kısmıyla birleşmiş , sağ bacağı sol koluna , sol kolları sağ bacaklarının yerine karıştırılmıştı ve sanki bir tarantula yaratılmış gibi 8 bacaklı çift bir gövde oluşturulmuştu. Bu görüntü karşısında çocuk hiçbir şey düşünemedi. Sadece baktı... Baktı ve çığlık attı. Öyle bir çığlıktı ki bu etrafta hiçbir canlının merak edipte yanaşmayacağı , her duyanın yüreğine korku salacak türdendi. Yüreği tüm bu olanlara dayanamayıp bilinciyle eş zamanlı durdu.
"Son anda kurtarabildik. Hayatımda bu denli uzun bir kalp masajı yapmamıştım."
"Keşke bıraksaydın da ölü olarak kalsaydı. Anne ve babasının haline bakar mısın ? Vahşiler bile böyle bir şey yapmazlar."
"Biz doktoruz. Ne olduklarına bakmadan her hayatı kurtarmakla yükümlüyüz. Düşüncelerinin mesleğini gölgelemesine izin verme."
"Her neyse daha fazla yorum yapıp seninle ters düşmek istemiyorum. Çocuğu şimdi odasına taşıdılar. Çocuk demeye de bin şahit. Derisini gördün mü ? Ben hayatımda böyle bir şey görmemiştim. Sanki teni çatlamış da altından simsiyah bir tabaka çıkıyordu. "
"Evet gördüm. Nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum bende. Gel bakalım hastamız ne alemde bir kontrol edelim."
Çocuk bilinçsiz bir bilinçlilikle karşısındaki duvara bakıyordu. Ruhunda bir karanlık , karanlığında bir yalnızlık vardı. Az önce olanlar hakkında hiçbir şey hatırlayamıyor ve etrafında konuşulanları anlayamıyordu. Algı yeteneğini kaybetmişti. İçinde kendisini rahatsız eden çok büyük bir fırtına dönüyordu. Ama ne kadar zorlarsa zorlasın ne olduğunu anlayamıyordu. Sadece tek bir düşünce vardı zihninde dolanan. Arkadaşları vardı... Yada öyle olduğunu sanıyordu.