Üzgünüm arkadaşlar çok uzun süre beklettim ama buna karşılık uzun bir bölüm yazdım bu sefer. Umarım beğenirsiniz

UYANIK III. BÖLÜM
On dört. On mu dört? Evet tam on dört. On dört gün geçmişti ve en ufak bir canlı belirtisi ile karşılaşmamışlardı.
O kadar da kötü başlamadı aslında, diye düşündü Reviv. Başlamamıştı da. Her zaman alışveriş yaptıkları kasabaya gitmiş, orada bir hana yerleşmişlerdi. Heonor'un melakolik hali geçmek bilmemişti. Ve Reviv'in aklına muazzam bir fikir gelmişti. Neden o eski kaşif yıllarına, gezi zamanlarına dönmüyorlardı? Başta isteksiz olsa da Reviv'in heyecanı Heonor'u da eline geçirmişti ve böylece yeniden yollara düşmüşlerdi.
İlk kısım çok düzenliydi, fazla düzenli. Aynı istikamette gidildikçe, eşit mesafelerle farklı yerleşim yerlerine ulaşmışlardı. Hatta Reviv'in canı sıkılmıştı, o beklenmedikten hoşlanırdı.
Eh, dedi kendi kendine.
Bu da beklenmedik. Kaldıkları son köyden sonra, hiçbir yere rastlamamışlardı. Erzakları giderek azalıyordu. Kalacak bir yer bulmaları lazımdı.
Bir ağacın gövdesine yaslanmış otururken, Reviv bir yandan yerde bulduğu bir yaprağı elinde gezdiriyor, bir yandan da Heonor'u bekliyordu. İleriye göz atmaya gitmişti. Sabah uyandıkları zaman yaptıkları ilk iş bu olurdu.
Kulağına ezilen yaprakların sesleri gelirken, Reviv başını kaldırdı. Heonor, uzun ve hızlı adımlarla geliyordu. Onlar kendilerini uzun görmese de, hem Reviv hem Heonor anayurtlarındaki insanların yarısından daha uzundu. Buna ek olarak, Heonor'un ince ve uzun kolları, geniş omuzları vardı. Reviv Heonor'un yanında daha kırılgan duruyordu, daha zayıf ve daha ince yapılı.
Arkadaşını incelemekle meşgulken, Reviv bir şeyi gözden kaçırdığını fark etti. Heonor'un telaşı.
"İleride," dedi Heonor hızlı hızlı. "Bekleyiş bitiyor." Reviv doğruldu.
"Ne diyorsun? Ne kadar uzakta?" diye cevapladı arkadaşını.
"En fazla kırk dakika. Hızlı yürürsek yarım saat."
Reviv ayağa kalktı, çantasını sırtına aldı. Heonor'unkini de uzattı ve arkadaşı yolu gösterirken, ilerlemeye başladı. Heyecanlı olsa bile çevresini inceleme isteği sönmemişti. Yolculuklarında fark ettiği şeylerden birisi, gittikleri yolda, epey geniş bir bölgede bitki örtüsünün zengin olmasıydı. Küçük çalılıklar, yol kenarlarında çeşit çeşit ağaçlar. Gördüğü ağaçların yarısını tanımıyordu bile. Bazılarının durup çizimini yapmıştı, ya da aklında kalanların çizimini, ama araştırırken yeterli olacağını sanmıyordu. O resmi zevk için çizerdi, bir şeylerle uğraşmak için. Gerçekçilik için değil.
Aşağı yukarı yarım saat sonra, Heonor'un gördüğü yer belirginleşmeye başladı. Yol hafifçe yukarı eğimleniyordu, bu sayede köye daha kolay bakılabiliyordu. Işıklar giderek artıyordu ve tabii ki duman. Duman büyük bir sorundu. Son birkaç yılını kubbede geçirdiği için Reviv bunlara yabancıydı, ama yine de onu rahatsız ediyordu.
Yokuşu tırmanırken, on dört gün sonra ilk kez bir insan gördüler. Çiftçiye benziyordu, esmer bir teni vardı. Sade kıyafetler giyiyordu, kahverengi ve tonları. İkiliyi görünce durdu, sonra onlara doğru yürümeye başladı.
Yaklaştıkça, Reviv adamın yaşı hakkında bir fikir sahibi olabildi. Muhtemelen kırklarındaydı, ama yüzü kırış kırıştı. Yorgundu. Yine de Reviv ve Heonor'un toplamından daha sağlıklıydı, Reviv buna iddiaya girebilirdi. "Merhaba." diyerek konuşmayı ele aldı Reviv. Sözsüz kurallardan birisi daha. İkiliden birinin özellikle konuşması gerekmiyorsa, konuşan daima Reviv'dir. "İleride bir köy var tahmin ediyorum?" diye sordu.
Adam hafifçe başını aşağı yukarı salladı. Bu adamda bir şey Reviv'i rahatsız ediyordu. Görünüşünde mi davranışlarında mı bilemiyordu. Reviv bilim-kart'ını çıkarıp gösterdi ve yeniden konuşmaya başladı. "Ben ve arkadaşım da yatacak yer arıyorduk. Acaba sizin köyünüzde bir handa kalmamız mümkün mü?"
Adam bir anda neşelendi, gülümsemeye başladı. Reviv neyin değiştiğini fark edemedi. Bilim insanı olduklarını söylediği için mi?
"Tabii ki," dedi adam bir yandan yürümeye başlayarak. "Gelin gençler. Hanımızda yer var mı bilmiyorum ama yoksa da sorun değil. Eminim birileri sizi kendi evinde ağırlayacaktır."
Ani samimiyet ve misafirperverlik konusunda şaşıran ikili, adamı takip etmeye başladı. Reviv hala kendisini rahatsız eden şeyi bulmaya çalışıyordu. Duruşu?
Adam sen de," dedi kafasında bir ses.
İnsan görmeye görmeye ne hale gelmişsin. Reviv bu sese hak verdi. Bazı şeylere fazla taktığı olurdu. Bu sefer değil. Tek istediği banyo yapıp
herhangi bir yatakta yatmaktı.
Köyde sıradışı bir şey yoktu. Ara ara çiftlikler, köy evleri. Yoldan geçen çiftlik hayvanları, gündüz vakti sokakta oynayan çocuklar. Konuşan bazı kadınlar. Evine yemek yemek için gelmiş veya yemeğini bitirmiş işine geri dönen kambur yürüyüşlü insanlar. Köpekler ve kediler, çevrede koşuşturan. Ve sesler. Her yerde. Hiç durmadan yayılan mırıltılar, konuşmalar.
Arada sırada kendilerine dönen yüzlere bakarken Reviv, ilk karşılaştıkları çiftçideki tuhaflığın herkeste olduğunu fark etti. Reviv bu fikri yeniden derinlere itti.
Sonunda, adam durdu. Önlerinde büyük, tek katlı bir ev duruyordu. Yolda geçerken gördüklerinden pek bir farkı yoktu. Ama yine de Reviv'e çok güzel görünüyordu. Bir
evdi.
Adam ilerleyip hafifçe kapıyı çaldı, bekledi. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve başka bir adamı açığa çıkardı. Yüzü Reviv ve Heonor'a yol gösteren çiftçiye benziyordu, ama bir fark vardı. Bu yeni adamın yüzünde otorite görülüyordu. Adam otoritenin somutlaşmış haliydi adeta. Duygusuzdu ve kapısını çalanları sert bakışlarla süzüyordu. Çiftçiyle Reviv'in duyamayacağı kadar kısık bir sesle konuştu, sonra o da gülümsemeye başladı. Reviv şaşkınlıkla, adamın samimi olduğunu fark etti. Az önceki soğuk insandan en ufak bir iz bile kalmamıştı. Yüz hatları yumuşamış, gözlerine değişik bir parıltı gelmişti. Gülümseyerek yaklaştı.
"Merhaba," dedi. Sesi hafifçe hırıltılıydı. "Köyümüzün belediye başkanıyla görüşüyorsunuz. İsmim Fenk Kamen. Nasıl yardımcı olabilirim size?"
Reviv konuşmaya başladı. "Merhabalar Bay Kamen, benim ismim Reviv ve arkadaşımın da Heonor. Uzun süredir yollardayız ve yorgunuz. Birkaç günlüğüne kalacak yere ihtiyacımız var sadece." Çiftçinin neden ikiliyi belediye başkanına götürdüğünü merak etti. Direk bir hana götürse daha iyi olmaz mıydı?
"O zaman kardeşim sizi bana getirmekle iyi etmiş, köyümüzün hanının da sahibi oluyorum ayrıca." diye cevapladı Kamen.
Mantıklı. "Ancak kusuruma bakmayın, handa yer kalmadı. Son zamanlarda dışarıdan epey insan geliyor, yer bulmakta zorluk çekiyoruz."
Reviv'in canı sıkıldı. Hem de çok fena sıkıldı. Yeniden yollara mı düşeceklerdi? Bu düşünce yorgunluğunu iliklerine dek hissetmesine sebep oldu. Belki kendi yüzü de bu adamlarınki gibi olmuştu, yorgun ve kırış kırış. "Ama," diye devam etti Kamen. "Şanslısınız ki zaman zaman kendi evimden bir odayı da kiralayabiliyorum. Ve Lenk bana bilim insanları olduğunuzu söyledi. Böyle insanlara kapım daima açıktır."
Reviv Heonor'a baktı. Arkadaşı da kendisine doğru döndü. Gülümsediler. Kamen el etti ve eve girmelerini işaret etti. İki arkadaş eve doğru yürürken, çiftçi -Lenk- de Kamen'a son bir söz söyleyip yanlarından ayrıldı.
***
Saatler sonra, Reviv bir yatakta uzanmış düşünüyordu. Heonor da yanındaydı. Kamen'ın evi hakikaten büyüktü ve odaları genişti. Üçü beraber bu odaya bir yatak daha taşımışlar, sonra Kamen yanlarından ayrılmıştı. İkili eşyalarını odaya bıraktıktan sonra biraz atıştırmış, sonra da inzivaya çekilmişlerdi.
Heonor'un uyurken çıkardığı sesleri duyabiliyordu, ama Reviv uyumamıştı. Daha doğrusu uyuyamamıştı. Zihninin bir köşesinde yanıp sönen düşünceler onu rahat bırakmamıştı. Bu insanlardaki tuhaflık neydi? Gördüğü neredeyse her insanda fark ettiği o gizemli şey neydi? Ancak bütün bunlardan önemlisi, en derin problemi, hayatının bu yeni döneminde neler yapacaktı?
Kubbeye fazla bağlanmıştı. Bunu en iyi şu an hissedebiliyordu. Kendini fazla verdiği için, oradan ayrılmanın getirdiği boşluk hissi de çok fazlaydı. Hayatının kalanını orada geçirecekmiş gibi yaşamıştı yıllarını, şimdi ne yapacağını bilemiyordu. Ve işte bildiği ve sevdiği her şeyden çok uzaktaydı. Tamam, yolculuk yapmayı ve daha önce görmediği yerleri görmeyi severdi, ama bu seferki yolculuklarından eskisi kadar zevk alamıyordu. Artık bir yere yerleşmeli miydi yoksa? Belki anayurduna dönerdi? Bilmiyordu. Bilmiyordu işte, hoşnutsuzluğunun temelinde yatan da buydu aslında. Belirsizlik. Belirsizliği sevmezdi. Hiç sevmezdi. Ne yapacağını veya ne yapmak istediğini bilmek onu rahatlatırdı. Ama şu an, daha önce hiç görmediği bir yerde, tanımadığı insanlar arasında, onlardan birinin evinde, bir yatakta uzanıyordu. Yalnızlık hissi bu sefer çok ağır geldi. Reviv kaldıramayacak gibi oldu.
Öbür yanına döndü. Gözlerini açtı. Çevresine bakındı. En sonunda arkadaşına baktı. Heonor'un nefes alıp verişini duyabiliyordu. Heonor'un tanıdıklığı o yalnızlığı yenebilmesini sağladı. Gözlerini yeniden kapattı. Zaman geçti, yavaş yavaş sakinleşti ve Reviv uykuya daldı.
***
Heonor sırtındaki ani acı hissiyle uyandığında, pek de güzel olmayan bir rüya yarıda kesildi. Rüyanın tuhaflığını hala üzerinden atamamışken,
kaldırıldığını hissetti.
Neler oluyor? diye düşündü. Fazla vakit ayıramadı düşünmeye. Bu sefer suratına yayılan bir acı hissi onu baygınlaştırırken bilinci kaydı.
***
Heonor gözlerini açtı. Başı çok fena ağrıyordu. Ve boynu. Ve sırtı. Ve kolları ve bacakları. Boş gözlerle etrafına bakarken önce hiçbir şey fark edemedi. Sonra görüşü giderek netleşti, kollarından ve bacaklarından bağlanmış olduğunu hissetti. Hareket ettiremiyordu. Yan tarafında kendisiyle aynı durumda, Reviv vardı. İkisi de sandalyelere bağlanmışlardı.
Ani bir panik ve heyecan dalgası Heonor'un vücudunu sardı. Neredeydi? Neler oluyordu?
Hafızasını yokladı. Kamen'ı hatırlıyordu. Kamen'ın evi. Bir yatak ve sonra... Uyumuş muydu?
Hayır, bir şey daha vardı. Acı içinde uyanmıştı ve birkaç saniyeden fazla uyanık kalmamıştı. Ve tekrar acı. Bunlar nasıl olmuştu?
Kafasını kaldırınca, küçük taştan bir odada olduğunu fark etti. Sağda ve solda birer lamba asılıydı, ortama loş bir ışık veriyordu. Ve bir kapı. Kapı bile değildi, bir tür oyuk. Açıktı ve sanki hiçliğe bakıyordu. Ne bir ışık ne bir ses.
Korku onu ele geçirmeye çalışırken ve vücudunda hatırı sayılır derecede adrenalin salgılanırken Heonor yeniden Reviv'e baktı. Arkadaşı hala baygın gibiydi.
Korkmamalıyım. diye düşündü.
Korkmamalıyım. Reviv'le yıllar önce tartıştığı bir konu aklına geldi. Vücut mu aklı kontrol ederdi yoksa akıl mı vücudu? Şu an vücut galip geliyordu anlaşılan, Heonor ne titremesini ne de ürpertisini durdurabiliyordu. Kaçırılmışlar mıydı? Neden? Kim yapmıştı bunu? Hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Ne yapmalıydı? Sakinleşmeli ve Reviv'i uyandırmalıydı. Evet, sakinleşmeli ve Reviv'i uyandırmalı.
Yarı yarıya başarılı olabildi. Sakinleşmek konusunda en ufak gelişme gösteremese de, Reviv'e seslenecek gücü bulabildi kendinde. Epey uğraşması ve sınırlarını zorlaması gerekti ve sonunda arkadaşını uyandırabildi. Reviv de uyanınca benzer tepkileri verdi. Heonor arkadaşının korkusunu hissedebiliyordu adeta. Kendisininkini de ekleyince, ortaya dehşet verici bir şey çıkıyordu.
Reviv ağzını açıp konuşmaya başlayacaktı ki, Heonor'un kulağına sesler geldi. Reviv de duymuştu, durdu. Ayak sesleri ve konuşmalar. Bir süre sonra kapıdan -oyuktan- iki kişi geçti. Birisi, anormal derecede uzun boylu (iki metre on santim rahat vardı) bir adamdı. Heonor'un yaşlarında gibi duruyordu, ancak fiziken neredeyse iki katıydı. İriydi ve geniş omuzları vardı. Üzerindeki her şey siyah renkti, botlarından ceketine kadar. Uzun siyah saçları ve köşeli bir yüzü vardı. Yakışıklı sayılabilirdi, Heonor yakışıklı birini gördüğünde hakkını verirdi, ancak şu durumda durup bakmaktan başka çaresi yoktu.
Öteki adam ise, Kamen'dı. Kamen.
Neden? diye çığlık attı bir ses Heonor'un zihninde.
Nasıl? Bu tatlı adamın Heonor'un ve Reviv'in kaçırılmasında rol oynadığını düşünemiyordu. Niye yapardı ki insan böyle bir şeyi?
"Gözleri," diye mırıldandı Reviv. "Gözleriydi." Heonor anlam veremedi bu sözlere. Kafasına filan mı vurmuşlardı? Uzun boylu adam Reviv'e döndü ve buz gibi mavi gözlerle süzdü. Öyle ki, Heonor'un hayatında tanıdığı, gerektiğinde sert ve dayanıklı olmayı başarabilecek tek insan, Reviv, olduğu yerde sindi. Başını eğdi. Adam Heonor'a döndü. Heonor da Reviv gibi yapmak, başını eğip olduğu yerde küçülmek istedi. Ama adamın bakışlarına karşılık verdi. İstediği zaman o da öfkeli olabiliyordu ve şu zaman, sayamadığı kadar çok değişik duygunun etkisindeyken, öfkesi baskın çıkmaz da ne yapardı?
Adam Heonor'a yaklaştı ve tek eliyle çenesini tutup Heonor'un önünde eğildi. Artık aynı hizadaydılar. Tırnakları uzundu ve çenesini tuttuğu yerde iz bırakıyorlardı. Heonor yine de gözlerini ayırmadı. Adamın tutuşu sıkılaştı, Heonor'un canı giderek daha çok acımaya başladı. Bakmayı bırakmadı.
Dakikalar sonra, adam Heonor'u bıraktı ve ayağa kalktı. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Tatmin?
Yüzünde tuhaf bir ifade olan tek kişi o değildi. Öfkesi ve korkusu Kamen'ı unutmasına sebep olmuştu. Orada durmuş, uzun boylu adama bakıyordu. Ve Heonor sonunda az önce Reviv'in ağzından çıkanların ne anlama geldiğini çıkartabildi. O gözler, o boş gözler. Çok dikkatlı bakmadığınız sürece fark edebileceğiniz bir şey değildi, şu an Kamen uzun boyluyu seyretmekle fazlasıyla meşgul olduğu için anlaşılıyordu.
"Bu adam deli!" diye bağırdı Heonor. Kendini tutamamıştı. Odadaki herkes bir anda ona döndü. Uzun boylu adam hala o soğuk bakışlarla süzüyordu ikisini. Sonra başını geriye attı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Güldü ve güldü. O kadar uzun süre güldü ki, Heonor çıkarımını yanlış kişi üzerine yaptığını düşünmeye başladı. Bu tiz kahkahalar o ciddi görünüşle uyuşmuyordu.
Sonunda adam durdu ve Heonor'un yanına geldi. "Sence bu mu deli?" diyerek Kamen'ı gösterdi.
Sesi çok güzel. diye düşündü Heonor. Böyle bir zamanda düşünülecek şey miydi? Dikkatini çekmişti.
Çok güzel. Adam uzandı ve Heonor'u sandalyeye bağlayan ipleri çözdü. Epey hızlıydı, Heonor takip bile edemedi. Sandalyeyi bir kenara itti ve ipleri eline alarak ellerini yeniden bağladı. Sonra yana gitti ve aynılarını Reviv'e de yaptı.
"Gelin," dedi o ezgili sesiyle. "Göreceksiniz." Bir koluyla Reviv'i, bir koluyla da Heonor'u tutarak itelemeye başladı. Kamen'a başıyla işaret etti, adam kıpırdamadan olduğu yerde kaldı.
Dışarısı gerçekten karanlıktı, ışık çok ama çok azdı. Heonor'un gözlerinin karanlığa alışması uzun sürdü. Devasa bir binanın içinde olduklarını tahmin etti. Güzel sesli adam burada yolunu nasıl buluyordu bilmiyordu, ancak dakikalar sonra bir oyuk daha çıktı karşılarına. Adam Heonor ve Reviv'i içeriye itti. Bu oda biraz daha genişti ve tavandaki tek bir lambayla aydınlanıyordu.
Odaya göz gezdirince, Heonor'un nutku tutuldu. Orada, odanın her bir kenarında dört kişi asılıydı. Ölü değillerdi, çeşitli hareketler yapıyor, sesler çıkarıyorlardı. Ama duvara yapışıklardı. Ellerinden ve ayaklarından sabitlenmişlerdi. Yine de bunun farkında değil gibiydiler. Çevrelerini süzüyor, dudaklarını yalıyor, kafalarını sallıyorlardı.
Heonor istemsizce saydı. On iki. Hepsi erkekti. Bir tanesi, uzun boylu adamı görünce "Mübeccel!" diye bağırdı. Herkes bir anda adama döndü, çıkardıkları sesler giderek arttı. Bağlarını zorladılar, sanki "mübeccel" dedikleri insana uzanmak istiyorlardı.
"Bunlar," diye başladı Heonor.
"Öz kardeşlerim." diye tamamladı adam. Heonor'un dünyası sallandı. Bunu beklemiyordu. Asıl delilerin bunlar mı olduğunu soracaktı. Yeniden adamlara döndü. Herhangi bir tepki vermediler. Kimileri hala 'Mübeccel'e baksa da, diğerleri kendi halinde takılmaya devam ediyordu.
"Hayır," dedi adam. "Asıl deliler onlar da değil." Heonor'un zihnini okumuştu sanki. Cebine uzandı. Bir şey çıkardı. Bir bıçak. Hançere de benziyordu, değişik bir şeydi. Duvarlardan birine yürümeye başladı. Rastgele bir adamı seçti ve kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Asılı adamların hepsi yırtık paçavralar giyiyorlardı. Çıkarması zor olmadı.
Sonra, adamın çıplak göğsüne bıçağı sapladı. Heonor çığlık attı. Yine kendini tutamamıştı. Duvardaki deli, önce uzun boylu adama baktı, ses çıkarmadı. Adam bıçağı fazla derine saplamamıştı, çıkardı ve deli adamın vücudunda gezdirmeye başladı. Sürttüğü her yerde kanlı bir iz bırakıyordu. Adam devam etti.
Asılı olan, başını eğip vücuduna baktı. Bütün bu olaylar esnasında en ufak bile tepki vermemiş olan adam, göğsünden ve karnından akan kanları görünce çığlık atmaya başladı.
Dehşet bir şeydi. Heonor bu sesi duymaya dayanamıyordu. Çığlığı duyan diğer adamlar sesin kaynağına döndüler. Kanı onlar da gördü, onlar da çığlık atmaya başladı.
Uzun boylu adam bir süre sonra kurbanını değiştirdi ve başka birine geçti. Ona da aynılarını yaptı. Önce sapladı, sonra bıçağı yavaşça vücudunda gezindirdi.
Heonor donmuş kalmıştı. Ne hareket edebiliyordu, ne düşünebiliyordu. Nefes bile alamayacaktı neredeyse. Hala rüya mı görüyordu? Bu adam kimdi?
Adam acele etmeden, on iki kişiye de işkence etti ve işini bitirip Heonor'la Reviv'in yanına döndü. Elleri kanlanmıştı. Heonor'a baktı. "Görüyorsunuz ya," dedi o güzel sesiyle. "Bana Mübeccel diyorlar. Siz de bana öyle seslenebilirsiniz, isterseniz." Korkutucuydu. O loş ışıkta, o azametli duruşuyla Heonor'u baştan aşağı titreten bir görüntüydü.
Heonor'un duyduklarını algılaması uzun sürdü. Sonunda anlayıp kendini cevap vermeye hazırladığında, Mübeccel çoktan ikisini tutup sürüklemeye başlamıştı.
Aptal! dedi kendi kendine Heonor.
Hemen o isimle mi düşünmeye başladın? Yön duygusu kaybolmuştu. Nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Mübeccelin kavrayışı canını acıtıyordu, adam çok güçlüydü. Bunu her bir zerresi anlıyordu. Mücadele edemezdi.
Işık yeniden vurdu gözlerine, uyandığı odaya geri dönmüşlerdi. Kamen hala oradaydı, hiç hareket etmemişçesine duruyordu. Belki de etmemişti, kim bilir? Heonor artık herhangi bir şeye şaşırabileceğini sanmıyordu. Uzun boylu adam ikisini de sandalyelere oturttu ve geri çekildi. Süzme işlemi yine başlamıştı.
"Şimdi ne yapacağız?" dedi Kamen o hırıltılı sesiyle. Mübeccel Heonor'la bakışıyordu. Gözlerini ayırmadı. Cevap da vermedi. Sessizlik can sıkıyordu.
Sonunda, adam bakışlarını kaçırdı ve Reviv'e döndü. Yaklaştı, bir dizinin üzerine çöktü ve Reviv'in yüzünü ellerinin arasına aldı.
"Şimdi," dedi her zamankinden daha büyülü bir sesle. "Bu sevimli şeyi öldüreceğiz."