Hem okur hem de çevirmen olarak ben ikinciyi savunanlardanım. Çünkü okur yanım ilk tür çevirileri okumamı çok zorlaştırıyor.
Hazal ablanın yazdıklarına katılıyorum. Eğer yazarın tarzını koruyabilecek ise çevirmen akıcılığa önem vermeli. Aslında önümüzde Çiğdem Erkal İpek gibi bir örnek var. Kitabın çevirmeni olarak onun adını gördüğüm ve alıp okuduğum hiçbir kitaptan pişman değilim. İpek'in dediği gibi insanın içinden gelmeli çevirmenlik, sadece bir iş olarak bakmamalı olaya. Çevirinin yapıldığı dilden ziyade kendi dilini daha iyi bilmeli çevirmen bence de, Hazal ablanın da yazdığı gibi. Kendisi boş zamanlarında bile Türkçe sözlük okuduğunu, biraz da özel ilgi alanı olduğundan gerek Osmanlıca sözlük kullandığını röportajlarında söylemiş.
Ülkemizde defalarca kez şahit olduğum korkunç bir anlayış var. "İyi ABC dilini bilsem zaten çevirmen olurum". Çok cahilce bulduğum bir söylem olmakla birlikte, maalesef çeşitli yayınevleri sırf dil biliyor diye kimi kişilere kitap emanet ediyor. Sonra ortaya çıkan sonuçları biliyoruz.
(Abi bunu da çevirir misin? Yarın baskıya gidiyor, çok acil. ksaljfşdsf)[/size]