Kayıt Ol

Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?

Çevrimdışı yaprak.onur

  • **
  • 150
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
    • Blog
Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« : 27 Kasım 2015, 14:09:58 »
Merhabalar,
Bana okuma alışkanlığının yanında çeviri mikrobunu da bulaştıran sevgili annem bugün şöyle bir yazı kaleme aldı: https://bircevirmenindunyasi.wordpress.com/2015/11/27/roman-cevirisi-bire-bir-ceviri-mi-turkce-akicilik-mi/
Çiçeği burnunda ve bu konuda kendini geliştirmeye niyetli bir çevirmen olarak ben de bu konuyu sadece çevirmenlerin kendi aralarında tartışmaları yetmez diye düşünerek aralarında çevirmeler, editörler ve ciddi okurlardan olan siz edebiyata kaybolanlara bu soruyu tekrarlamak istedim.
Sizce hangisi? Bire bir çeviri mi yoksa Türkçe akıcılık mı?
"Bir harekete dönüşmediği, fiziksel olarak bir varlık elde etmediği sürece düşünceler gelip geçicidir ve ortaya çıktıkları anda eriyip yok olurlar. Seni bir seçim yapmak zorunda bırakmadıkları, ne kadar önemsiz olursa olsun bir eylem ya da harekete neden olmadıkları sürece anlamsızlardır. Harekete geçiren düşünceler tehlikeli olabilir. Geçirmeyenlerin hiçbir anlamı yoktur."
- Adalet, Ann Leckie

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #1 : 27 Kasım 2015, 14:41:11 »
Alıntı
Hem okur hem de çevirmen olarak ben ikinciyi savunanlardanım. Çünkü okur yanım ilk tür çevirileri okumamı çok zorlaştırıyor.

Diyor yazı sahibi. Ben de tam olarak bunu düşünüyorum. Bire bir çeviri buram buram çeviri kokan sonuçlar da doğuruyor ki, pek çok okurun tüylerini diken diken eden bir durum bu. Ama akıcılık derken işin suyunu da çıkarmamak gerek. Yazarın tarzını yok saymaya gidiyorsa iş, orada bir sorun vardır.

Her ne kadar gönlüm "Türkçe akıcılık" dese de, bu akıcılık kısmında bazı kıstaslar olmalı derim. Bunu da "çevirmen" denilen kişi başarabilir ve dengeyi kurabilir. Zaten bu yüzden "çevirmenlere" ihtiyaç var, safi yabancı dil bilenlere değil.

Ülkemizde defalarca kez şahit olduğum korkunç bir anlayış var. "İyi ABC dilini bilsem zaten çevirmen olurum". Çok cahilce bulduğum bir söylem olmakla birlikte, maalesef çeşitli yayınevleri sırf dil biliyor diye kimi kişilere kitap emanet ediyor. Sonra ortaya çıkan sonuçları biliyoruz.

İyi yabancı dil bilmenin de ötesinde, iyi Türkçe bilmeden (aynen böyle) iyi çevirmen olunamayacağı gibi, iyi Türkçe bilmeden de Türkçe akıcılık sağlanamaz diye düşünüyorum.

Çevrimdışı Cellophane

  • **
  • 144
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #2 : 27 Kasım 2015, 16:31:15 »
Hazal ablanın yazdıklarına katılıyorum. Eğer yazarın tarzını koruyabilecek ise çevirmen akıcılığa önem vermeli. Aslında önümüzde Çiğdem Erkal İpek gibi bir örnek var. Kitabın çevirmeni olarak onun adını gördüğüm ve alıp okuduğum hiçbir kitaptan pişman değilim. İpek'in dediği gibi insanın içinden gelmeli çevirmenlik, sadece bir iş olarak bakmamalı olaya. Çevirinin yapıldığı dilden ziyade kendi dilini daha iyi bilmeli çevirmen bence de, Hazal ablanın da yazdığı gibi. Kendisi boş zamanlarında bile Türkçe sözlük okuduğunu, biraz da özel ilgi alanı olduğundan gerek Osmanlıca sözlük kullandığını röportajlarında söylemiş.
I tumbled down on my knees
Fill the mouth with snow

The way it melts
I wish to melt into you

Çevrimdışı cankutpotter

  • ****
  • 1233
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Büyülü Kale, Hayallerinizin adresi.
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #3 : 27 Kasım 2015, 18:05:25 »
Hazal ablanın yazdıklarına katılıyorum. Eğer yazarın tarzını koruyabilecek ise çevirmen akıcılığa önem vermeli. Aslında önümüzde Çiğdem Erkal İpek gibi bir örnek var. Kitabın çevirmeni olarak onun adını gördüğüm ve alıp okuduğum hiçbir kitaptan pişman değilim. İpek'in dediği gibi insanın içinden gelmeli çevirmenlik, sadece bir iş olarak bakmamalı olaya. Çevirinin yapıldığı dilden ziyade kendi dilini daha iyi bilmeli çevirmen bence de, Hazal ablanın da yazdığı gibi. Kendisi boş zamanlarında bile Türkçe sözlük okuduğunu, biraz da özel ilgi alanı olduğundan gerek Osmanlıca sözlük kullandığını röportajlarında söylemiş.


Kendini o kadar belli ediyor ki bu. Örneğin Belgariad'ta eski dilde konuşan birkaç karakter vardı ya da Yerdeniz ve Ejderha ızrağı çok başarılı mesela.


Türkçe akıcılık önemli, ana dile hakimyet zaten çok önemli. Yukarıdakilere katılmakla beraber benim de yapmak istediğim bir iş. İngiliz dili ve edebiyatı öğrencisi olarak yapabilirsin diyorlar; ama denemedim. Warbreaker'ı bitirince bir iki bölüm deneme amaçlı düşünüyorum.


Neyse, yazarın her sözünü olduğu gibi çevirince bu kendini çok belli ediyor, kullanımın çeviri olduğu gayet rahat anlaşılıyor. Bu yüzden eseri düzgün bir türkçeyle okura sunmak çok daha önemli.
İnsan, hayalleriyle vardır.

Çevrimdışı merdem

  • **
  • 64
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #4 : 27 Kasım 2015, 18:29:34 »
Çevirmen hangi dilden çeviriyorsa o dilin ve elbete kendi dilimizin edebiyatına ve kültürüne iyi hakim olmalı sadece kelimenin sözlük karşılığını bilerek yapılmamalı. Çevirmenin kalitesi de burada ortaya çıkıyor, bazen nesnelere verilmiş özel isimler veya kalıplar çevrilirken Türkçe kelime haznesi yetersizse cümleler tökezliyor, okura itici gelen kelimeler ortaya çıkıyor.
Çeviriler akıcı olmalı ama nedense arada bir akıcılığa etki etmeyen gereksiz kelime eklemeleriyle de karşılaşıyorum. Neden yapılmış olduğunu hala anlamış değilim. 

Çevrimdışı

  • *
  • 39
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #5 : 27 Kasım 2015, 18:55:33 »
Her çevirmen de aslında yazardır. Çünkü her dilin kendine ait bir karakteri var. İfadelerin motomot bir karşılığı olmayabiliyor. Çevirmen anladığı ifadeyi, yeniden kendi dilinde yazarak cümle haline getirmek zorunda. Yoksa google translateden hallice durumlar ortaya çıkıyor. Bu da hem okumayı hem de anlamayı zorlaştırır. Hazal Hanıma katılıyorum. Akıcılık sağlamak isterken anlatım zenginliğinden ödün verilmemeli.
Onur Şahin

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #6 : 27 Kasım 2015, 19:19:40 »
Ülkemizde defalarca kez şahit olduğum korkunç bir anlayış var. "İyi ABC dilini bilsem zaten çevirmen olurum". Çok cahilce bulduğum bir söylem olmakla birlikte, maalesef çeşitli yayınevleri sırf dil biliyor diye kimi kişilere kitap emanet ediyor. Sonra ortaya çıkan sonuçları biliyoruz.

Kesinlikle katılıyorum. Hatta örnekleriyle her gün karşılaştığım bir durum bu. Sınıfımda anadili Fransızca olan fakat Türkiye'de büyümüş pek çok arkadaşım var. Yabancı dili mükemmel bir hakimiyetle konuşup yazsalar da çeviriye gelince büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Çünkü çevirmeleri gereken sözcüklerin Türkçe karşılıklarına hakim olmadıkları için metne oranla yüzeysel kalıyorlar cümle kurulumları hatalı oluyor vesaire. O yüzden elbette yabancı dile hakimiyet önemli ama Türkçeyi profesyonel bir şekilde kullanamıyorsanız bir sıfır geridesiniz.

Çeviriyle son zamanlarda haşır neşir olmaya başladım. Türkçe akıcılık elbette her zaman tercih edilir olsa da yazarın üslubunun metnin anlamını etkilediği anlarda birebir çeviri yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela eksiltili cümleyi çok fazla art arda kullanmak Türkçe'de bir süre sonra kopukluk yaratsa da, metindeki olayla ilgili bir anlam taşıdığında dokunmamak gerekiyor. O yüzden metnin bağlamını bilmek, yazarın tarzını araştırmış olmak önemli bence de.
Spoiler: Göster

Çevrimdışı kahlan amnell

  • ***
  • 786
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #7 : 27 Kasım 2015, 19:58:10 »
Ben yazara sadakatten yanayım. Türkçeye "gerçekten" hakimseniz, yazarın tarzını yansıtarak okunabilirliği sağlayabilirsiniz. Gerçi ben şu ana kadar zorlayıcı bir yazarla karşılaşmadım, İhsan Tatari'nin şu anki "uğraşısı" benden daha iyi bir cevap vermesine yardımcı olacaktır :)

Çevrimdışı Grayswandir

  • ***
  • 815
  • Rom: 14
  • You may have heard of me.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #8 : 27 Kasım 2015, 21:02:09 »
Edebi bir eser söz konusuysa, birebir çeviri yapmaya çalışan birinin başarılı bir sonuç alabileceğini hayal edemiyorum. Mümkün mü ki böyle bir şey? Yazarın yazdığı her şeyi, yazdığı gibi çevirip ortaya kaliteli bir ürün çıkarmış biri var mı? Yani, dillerin temel farkları bunu imkansız kılıyor aslında. Akıcılığı ön plana almak, elbette yazarın tarzını yok etmek anlamına gelmiyor. Bu büyük hata olur, yazıda değinilen noktalar çok doğru. Fakat bir yazarın ana dilinde yakaladığı tarzın, birebir çeviriyle bir başka dilde yansıtılabileceğini de pek sanmıyorum. Tam tersine, yazarın üslubunu hakkıyla yansıtmak için neyi, nerede, nasıl "değiştireceğini" çok iyi bilmek gerekir zannımca.

Elbette bir okur olarak yazıyorum bütün bunları, bu işle profesyonel olarak uğraşanlar kadar konuya vakıf olmam mümkün değil. Okur tarafında olarak yalnızca gözlemlerimiz sonucunda bir çıkarım yapabiliriz. Gerçi o kadar çok kötü çeviri görüyoruz ki, epeyce de gözlem yapma fırsatımız oluyor. :D
In the beginning the Universe was created.
This has made a lot of people very angry and been widely regarded as a bad move.

#hayır

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #9 : 28 Kasım 2015, 04:37:55 »
Anneniz zaten durumu gayet güzel bir şekilde açıklamış :) Kendisine bu konuda aynen katılıyorum, öte yandan diğer arkadaşların burada yazdığı çoğu şeye de katılıyorum. Özellikle de "denge" meselesine. Birebir çeviri hemen hemen hiçbir zaman iyi sonuç vermez, ama bazen yazarın orada yaptığı bir kelime oyununun kaybolmaması için bunu yapmak gerekir. Bazen de tam tersi, birebir çeviri yaptığınız zaman dilimizde öyle bir karşılığı olmadığı için yine manasının kaybolmasına neden olursunuz. O yüzden denge önemli, nerede ne yapacağınıza iyi karar vermeniz gerek.

Geçmiş çalışmalarımdan aklıma gelen birkaç örnek sunayım izninizle:

Dünya (Bir Hediye Dükkânı) - Charles Yu

Orijinal cümle:
…since basically, if we are being honest with ourselves, we are a theme park without the park part, which is to say we are basically just a theme, whatever that means…

Birebir çeviri:
…temel olarak, kendimize karşı dürüst olursak, biz park kısmı olmayan bir temalı parkız, bu da temel olarak sadece bir temayız demek, o ne anlama geliyorsa…

Benim tercih ettiğim çeviri:
…çünkü, kendimize karşı dürüst davranacak olursak, biz aslında parkı olmayan bir lunaparkız, bu da bizi temel olarak sadece bir luna yapar, o da her ne demekse artık…

Birebir çeviride espri tamamen kayboluyor görüldüğü üzere. Bunun yanı sıra “tema” kelimesinin ardından “o da her ne demekse artık” cümlesinin gelmesi de manasızlaşıyor. Çünkü tema nedir, hepimiz biliyoruz.

Bazen daha radikal kararlar alıp bazı kelimeleri tamamen değiştirmeniz gerekir. Neden? Çünkü orada asıl önemli olan şey kelimenin anlamı değil, ses uyumudur, harf benzeşmesidir.

Ötekiler Arasında – Jo Walton

Orijinal cümle:
I went back into the station, and bought a map, a pink-covered one inch to the mile Ordnance Survey map of Shrewsbury and district. (I always thought it was “ordinance,” but apparently not. Ordnance. What a funny word, and what a funny concept too.)

Birebir çeviri:
İstasyona geri gittim, ve bir harita satın aldım, Shrewsbury ve yöresinin pembe kapaklı bir mile bir inç ölçekli bir Ordonat Araştırma Haritası (Her zaman bunun “nizamname” olduğunu düşünmüştüm ama görünüşe göre değil. Ordonat. Ne komik bir kelime ve ayrıca ne komik bir konsept.)

Benim tercih ettiğim çeviri:
İstasyona geri döndüm ve bir harita satın aldım. Pembe kapaklı, bire bin ölçekli bir Shrewsbury Askeri Araştırma Haritası (Her zaman “asgari” olduğunu düşünmüştüm, fakat anlaşılan öyle değilmiş. Askeri. Ne kadar komik bir kelime ve ne kadar da komik bir konsept).

Ya da Hazal’ın çok sevdiği bir başka örnek:

Süsleme – Jim Butcher

Orijinal cümle:
“I’m serious, Harry! Instead of that line about consulting and finding things, put ‘Fiends Foiled, Monsters Mangled, Vampires Vanquished, Demons Demolished.'”

Birebir çeviri:
“Ben ciddiyim, Harry! Danışma ve şeyleri bulmayla alakalı şu satır yerine, ‘İfritler Engellenir, Canavarlar Ezilir, Vampirler Mağlup Edilir, İblisler Yok Edilir’ yaz.”

Benim tercih ettiğim çeviri:
“Ben ciddiyim Harry! Şu danışma ve kayıp eşyaları bulmayla alakalı satır yerine ‘İfritlere İfrit Olunur, Canavarların Canına Okunur, Vampirlerin Vadesi Doldurulur, İblisler İflah Edilir’ yazsana.”

Birebir çeviride ses uyumu, dolayısıyla da espri tamamen kayboluyor görüldüğü üzere. Tabii bu kadar uyumlu kelimeler bulmak her zaman mümkün olmuyor, bulması da bir hayli uğraştırıyor, yalan yok, ama sonuç çok daha iyi ve tatmin edici oluyor bana göre (Gösteriş yapmış gibi algılanmam inşallah, sadece daha iyi anlaşılması açısından verdim örnekleri).

Bir de “şu aralar üzerinde çalıştığım” yazar gibileri var tabii… Adam öyle bir yazıyor ki bırakın üslubunu korumayı, ne anlattığını okura düzgün bir şekilde anlatabilmek için her şeyi değiştirmek zorunda kalabilirsiniz… Allah karşılaştırmasın diyeyim :)

Wahram had thought it generally agreed that the whole development-aid model had been demonstrated to be an example of the Jevons Paradox, in which increases in efficiency trigger more consumption rather than less; increased aid had always somehow increased suffering, in some kind of feedback loop, poorly theorized—or else theorized perfectly well, but in such a way that revealed the entire system to be a case of vampiric rich people moving around the Earth performing a complicated kleptoparasitism on the poor.

Bu tek bir cümle, evet. [*]Damn you KSR![/*]

Uzun lafın kısası (çok konuştum, affola) birebir çeviriden ziyade yerelleştirilmiş, üzerinde biraz oynanmış ama bunu sadece yazarın demek istediğini daha iyi aktarmak için yapılmış çeviri kesinlikle kötü bir şey değil. Önemli olan bunu nerede, ne kadar yapacağımızı iyi bilmek ve güzelleştiriyorum derken yazarın anlatısını tamamen bozmamak. Daha iyi anlaşılır kılmak olmalı amaç. Bence...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı valarrr

  • **
  • 63
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #10 : 28 Kasım 2015, 11:54:45 »
Ben de ikinciden yanayım. Zaten gerekli açıklamalar işin mutfağında olan İhsan Abi tarafından yapılmış. Sanırım akıcılığı sağlamak için de çevrilecek eserin türüyle alakalı çok fazla yazı okunmalı. Romansa roman, hikayeyse hikaye... Hatta daha derine inecek olursak korku-polisiye romansa bu alanda; fantastikse yine fantastik alanda vb. çok fazla eser okunmalı ki çeviri hakkıyla yapılabilsin.
Mantık sizi A’dan B’ye götürür. Hayal gücü ise her yere…

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #11 : 28 Kasım 2015, 12:39:06 »
Konuyu biraz dağıtacağım ama İhsan abinin konuya mesaj attığını görünce (ve ardından mesajını okuyunca) şöyle bir tepki verdim:



(Abi bunu da çevirir misin? Yarın baskıya gidiyor, çok acil. ksaljfşdsf)

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #12 : 28 Kasım 2015, 14:52:49 »
Bu ikilemi yaşamamızın en büyük sebeplerinden biri, çevirmenin niteliklerinin çevrilmesi gereken kitabın özelliğine, içeriğine ve başka unsurlarına uyumlu olmamasıdır. Yayıncılar ileri matematik kitaplarının çevirilerini, psikoloji yüksek lisanslı siyaset bilimi mezunu serbest çevirmenlere yaptırmayı uygun görmeyi bıraksınlar, ikilemleri daha sonraları tartışırız.

Michao Kaku'lar Engin Tarhan çevirisiyle nasıl rezil rüsva oluyorsa, Roger Penrose'lar Prof. Dr. Tekin Dereli çevirisiyle şaha kalkabiliyor.

#teknokrasininyilmazbekleyicileriz
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #13 : 30 Kasım 2015, 11:48:10 »
(Abi bunu da çevirir misin? Yarın baskıya gidiyor, çok acil. ksaljfşdsf)[/size]

Hahaha! :D Hemen çevireyim! Zaten baskıya hemen yarın, çabucak, koşarak gitmese bir iş şaşarım! Ehem... Çevirisi: Gerçek konuşuldu! :P

Şimdi çeviri yaparken bir cümleyle daha karşılaştım. Sayfayı açmamla karşılaştığım ilk cümlenin tam buraya örnek gösterilecek şekilde gelmesi yazarın bir başka becerisi :)

Orijinal cümle:
She stuck it out because she believed in it and thought it was her best way to help; she thought it was what Alex would be doing, and so she couldn’t abandon it just because it was hard, frustrating, stupid.

Birebir çevirisi:
Buna katlanıyordu çünkü buna inanıyordu ve bunun yardım edebilmek için en iyi şansı olduğunu düşünüyordu; bunun Alex’in yapacağı şey olduğunu düşünüyordu ve bu yüzden bu sadece zor, sinir bozucu ve aptalca olduğu için bunu terk edemezdi.

Bunu, bunu, bunu, bu, bu... it, it, it...

Özet: Birebir çeviriden ısrarla kaçınınız :) [*]Damn you KSR! v.2.0[/*]
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Tenekeci

  • **
  • 79
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bire bir çeviri mi, Türkçe akıcılık mı?
« Yanıtla #14 : 30 Kasım 2015, 16:36:17 »
Elbette ikincisinden yanayım, akademik yayın olsa belki tartışılabilir bu ancak edebi yayınlarda bu konunun tartışılması bile farazi geliyor bana. Akıcılık, edebi tat olması lazım. Bu edebi tat zihinleri okşaması ve güzel duygular hissettirmesi gerekir. Düz çeviri maalesef okşamak yerine ıspatula ile beyinleri kazımaktan, saç baş yoldurmaktan ve kitabı baş ağrıları ile elden bırakmaktan başka bir şeye sebep olmaz. Kitabı okuduğunuzda zihniniz rahatlamış ve konu bir bütün şekilde kafanızda oluşmuş hissetmezsiniz. Aksine kazan gibi dolu bir zihinde, unsurlar, fikirler, kitaptan alınan mesaj net olmayan bir şekilde cirit atar zihninizde.

Sırf bu yüzden çok kitabı yarım bıraktım ki kitap bırakmaktan nefret ederim. Bir kitaba ara verdiysem eninde sonunda biter o kitap, zaman ne kadar geçmiş olursa olsun... Ancak kötü çeviriler kitap gibi değilde market dergisi gibi hissettiriyor insana.