Celebhol cevabın için çok teşekkür ederim. Tek sorun o kadar derin bir yazı olmuş ki üzülerek söylemek durumundayım henüz yazdıklarını anlayacak bilgi birikimine sahip değilim. Çok fazla anlamadığım terim var. Anlamadığım terimlerin bazılarını araştırmak gibi bir girişimde bulundum. Bu terimlerin derin üstüne tecrübeyle bilgi birikmiş bir aklın anlamada daha rahat edeceği ortada. Yazını anladığım kadarıyla çok bilgece ve çok bilgilendirici buldum. Anlamadığım kısımlar konusunda yardımcı olur musun ?
Düzenleme : Cümle düşüklüğü & anlam kayması düzeltme.
Düzenleme 2 : Yeni Cevap
Biraz daha araştırma yaptım(alturism konusu çok derin gözüküyor du hele ki evrimsel açıdan olan kısmı dahil edersek çok derin. Yinede konuya cevap verecek kadar vakıf olduğumun farkına vardım.) Bütün kötülüklerin egodan geldiği hakkındaki görüşe benzer yaklaşımlarımız var. İlk olarak psikolojik açıdan ego'nun kötü birşey olmaması lafı üzerine konuşmak isterim. Neden ego psikolojik açıdan kötü birşey değil ?
Freud'un aklı üçe böldüğü yapısal modele göre, ego, id'i tatmin etmek için gerçekçi yollar arar. İd, insanın içgüdüsel kısımlarıdır. Bir nevi, bencilliğin kaynağı denilebilir. Süperego ise id'in tersidir. Dıştan, özellikle ailemizden, öğrendiğimiz toplumsal kurallardır. Ego, id ve süperego arasında bir denge sağlamaya çalışır. Bu yüzden, ego kötü bir şey değildir.
İd: İçgüdüler; Ego: Gerçeklik; Süperego: Ahlak (etik)
Not: Resimler biraz abartı olmuş gerçi ama ana mantığı özetliyor.
Bir örnekle açıklanacak olursa; bir kişi ailesine, onların sorunlarına, zaman ayırmak istemiyor ve bunu çok yorucu buluyor olabilir. Bu, egodaki bir zayıflıktan kaynaklanıyordur. Kendi id'i ile süperegosu arasında bir denge sağlayamadığı için, içine kapanmıştır bir nevi; kendi isteklerini ve arzularını ön plana alırken, ailesininkileri yok sayıyordur. Egosu zayıf olmasa, ikisi arasında bir denge kurabilirdi.
Bunlarla beraber, Freud'un bir çok teorisi artık günümüzde psikolojide geçerli değil. Empirik kanıtlara dayanan daha sağlam teoriler mevcut artık. Bu yapısal model ise, anladığım kadarıyla, daha çok bir metafor olarak kullanılıyor. "Egon zayıf," denilebilir bir kişiye fakat bu söz, sorunun spesifik olarak ne olduğunu ve nasıl çözüleceğini söylemez. Kişinin kendi arzularıyla, dışarısının beklentileri arasındaki dengeyi sağlayamadığını söyler sadece; daha fazla bir şey değil. Bunun kaynağının beynindeki biyolojik bir bozukluk mu, küçükken yeterince sevgi alamamış olması mı, aşırı suçluluk duygusundan kaynaklanan bir durum mu vb. olduğunu söylemez.
Kaldı ki, nörolojinin gelişimiyle beraber artık bazı şeyler daha da iyi oturuyor. Örneğin bahsettiğim gibi, psikopatinin -yani empati vb. duyguların eksikliğinin- prefrontal korteksteki sinyalizasyonun bozulmasıyla alakalı olduğunu söyleyebiliyoruz. Depresyonun, insanın beyninin belli bölgelerindeki hormonsal ve nörotransmitter dengesizliği, ve yeni sinaptik bağlantı oluşumundaki azalmayla alakalı olduğunu söyleyebiliyoruz. Tabii, bunların tedavisi psikolojik/psikiyatrik yaklaşıma göre değişiyor. Kimisi davranışsal terapi odaklı gidiyor, kimisi düşünsel, kimisi duygusal, kimisi de her üçünün karışımı. Tabii, bu bozukluğu gidermek için bir de ilaç desteği var*.
---
Osho'nun sözü bu yüzden bir yanlış anlamanın üstüne kurulu. Ego diye bahsedilen ve insanın arzuları ile toplumun beklentileri arasında denge bulan kısmı, insanın id'iyle karıştırıyor. Kaldı ki, id de olmazsa olmaz bir şey. İd diye bahsedilen, bizim hayatta bir şeylere atılmamızı sağlayacak güdüler (ister başarma isteği, ister cinsel açlığı doyurma isteği, isterse sevilme isteği) olmasaydı, hiç bir şey yapamazdık. Bir takım arzularımız var ve bunların gerçekçi şekilde karşılanması gerekiyor.
* Adı üstünde bir destek sadece; beyini bu hale getirecek örüntüler tekrarlandığı sürece, sorunlardan kurtulmak mümkün değil. Tabii, biyolojik kaynaklı bozukluklar ayrı bir durum; psikopati veya şizofreni gibi. Ancak bunlarda da bilişsel ve davranışsal terapi gerekli oluyor. Diğerlerinde ilaç kullanımına isteğe bağlı ve tedaviyi hızlandırıcı bir şey denilebilir. Bu tarz daha ciddi durumlarda ise mutlaka gerekli oluyor.
Bütün kötülükler ego değildir , dizginlenmemiş şımarık bir id kötüdür genellikle ama o da her zaman kötü değildir . Ego insandır . Ve kendini bilen eğitimli insanlar iyidir Ama kendini idinin eline teslim etmiş , sınırlarını bilmeyen , kendini tanımayan insan üzülmeye mahkumdur (bence) . O yüzden egoyu devre dışı bırakmak yerine , kendi sınırlarımızı iyi bilmek ve herseferinde bir adım üstünü hedeflemek ve buna göre çalışmak , başkalarını değil kendimizi geçtiğimizde de haz alacağımızı bilmek belki de tüm kıskançlıklarımızın önüne geçecektir diye düşünüyorum .
Bu yoruma katılabilirim. Başkalarıyla yarışma kısmında o kadar emin değilim. Elbette buna bağımlı olmamak gerek fakat insan sosyal bir canlı ve istesek de istemesek de, başkalarıyla kendimizi kıyaslıyoruz. Bunu kabullenmek ve sağlıksız bir aşırılığa varmadığı sürece, böyle davranmak en iyisidir, derim.